Jump to content

Ýkisi de Ruha Zarar!


KelebeK

Recommended Posts

ikisi.jpg

YEÝS VE UCUB... Ruh dünyamýzýn iki büyük düþmaný. En kýsa ifadesiyle, yeis ‘kiþinin cehennemini garanti görmesi,’ ucub ise ‘cennetini kesin bilmesi’dir. Bir baþka ifadeyle, yeis ‘Allah’ýn rahmetinden ümit kesmek,’ ucub ise ‘O’nun azabýndan kendini emin sanmaktýr.

Halbuki hayrý da þerri de yaratan ancak Allah’týr. Ýnsan, hayrýn ve þerrin sebeplerine müracaat etmekle, cenneti yahut cehennemi istemiþ olur. Ýstemek kuldan, cevap vermek ise Allah’tandýr. Þu var ki, istemek neticenin tahakkuku için kâfi deðildir. Herþey, ancak Allah’ýn dilemesi ve yaratmasýyla varlýk sahasýna çýkar.

Allah Kelâmýnda ‘istikamet’ olarak ifadesini bulan rýza çizgisinin iki düþmaný vardýr: ifrat ve tefrit.

Bunlardan biri insaný yukarý doðru, diðeri ise aþaðý doðru felâkete sürükler. Yeryüzünün ‘istikameti’ temsil ettiði düþünüldüðünde, güneþe doðru yaklaþmak ifrat, maðma tabakasýna doðru inmek ise tefrittir; ikisi de insaný yakar, mahveder.

Ýnsaný böylece yoldan çýkaran aþýrýlýklarýn bir halkasý da ‘yeis ve ucub’dur. Ýbadet yapmada ve hayýr iþlemede baþarýlý olamayan insanlarda ‘ümitsizlik’ hastalýðý kendini gösterir. Baþarýya ulaþtýðý halde nefsine söz geçiremeyen insanlarda ise, sonu kibir ve gurura varan ‘ucub’ hastalýðý tezahür eder. Bunlardan birincisi tefrit, ikincisi ifrattýr. Ýkisi de zarardýr.

Ye’sin kaynaðý Mesnevî-i Nuriye’de þöyle tespit edilir:

“Arkadaþ! Amele ve taate muvaffak olamayan azabdan korkar, yeise düþer.” (Mesnevî-i Nuriye, s. 65)

Ahirete inanan, fakat Ýslâm’ý yaþama konusunda nefsine söz geçiremeyen bir kiþinin yakalanacaðý ilk hastalýk yeistir. Bu hastalýða düþen insan, Cenab-ý Hakk’ýn keremini, ihsanýný, affýný hatýrlamalý ve O’nun rahmetinin bütün günahlarý örtecek kadar geniþ olduðunu düþünmeli. Böylece, kendisini ‘mutlaka cehenneme gidecek birisi’ olarak görme hastalýðýndan kurtulur ve yeis âfetinden uzak kalýr.

Kur’ân-ý Kerîm’de bu husus þöyle ders verilir:

“De ki: Ey (günah iþleyerek) kendi nefisleri aleyhine haddi aþan kullarým! Allah’ýn rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah bütün günahlarý baðýþlayýcýdýr. Þüphesiz ki O, çok baðýþlayan ve esirgeyendir.” (Zümer sûresi, âyet: 53)

Ucub hastalýðýnda yeisin zýddý bir durum söz konusudur. Burada kiþi Ýslâm’ý elden geldiðince yaþamýþ, ancak bu ilâhî ihsaný kendi nefsinden bilerek baþkalarýna karþý üstünlük davasýna kalkýþmýþ ve cennetini garanti görme hastalýðýna tutulmuþtur.

Bu hastalýktan kurtuluþ reçetesi de yine Mesnevî-i Nuriye’de þöyle ifade edilmiþtir:

“A’mâle güvenmek ucbdur. Ýnsaný dalalete atar. Çünki insanýn yaptýðý kemâlât ve iyiliklerde hakký yoktur; mülkü deðildir, onlara güvenemez.” (Mesnevî-i Nuriye, s. 65)

Bu noktada Kur’ân’daki þu ilâhî ikaza kulak vermek, kurtuluþun yolunu açacaktýr:

“Sana gelen her iyilik Allah’tandýr. Baþýna gelen her kötülük de nefsindendir.” (Nisâ sûresi, âyet: 79)

Ýyilik dediðimiz her ne varsa, bütün bunlar peygamberler tarafýndan insanlara öðretilmiþtir ve onlarý iþlemek için gerekli bütün þartlarý da Allah yaratmýþtýr. Meselâ, doðru söylemek bir hayýrdýr. Bu hayrý insanlara öðreten ilâhî kitaplar ve peygamberler olduðu gibi, o doðruyu söylemek için gerekli aðýz, dil, tükürük bezi, gýrtlak, beyin, sinir sistemi ve hava gibi bütün þartlarý yaratan da ancak Allah’týr.

Ýnsan bunlarý düþündüðünde, o hayýrda çok az bir hisseye sahip olduðunu görür. Binlerce ilâhî mucizenin bir araya gelmesiyle ortaya çýkabilecek böyle bir hayýrda, insanýn hissesi, sadece o güzel amele meyletmesi, cüz’î iradesini de bu yönde kullanmasýdýr.

Bunu böylece bilip, övünmek ve kendine güvenmek yerine Allah’a þükretme ve O’na minnettar olma yolunu tutmak gerekir. Bu yolda gitmeyenler ucub çukuruna düþerler.

http://www.sorularlaislamiyet.com

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...