Jump to content

Kısa Hikayeler


ugur4721
 Share

Recommended Posts

FAKİRLİKTEN ŞİKAYETE UTANMIYOR MUSUN ?

Bir Kişi Fakirliğinden Dolayı Maneviyat Ehli Zata Şikayette Bulundu.
O Da Ona Dediki:
" 2 Gözünün Kör Olup Bin Altının Olması Seni Sevindirir Mi?"
"Hayır!"
"Pekala, Dilsiz Olup Bin Altının Olmasını İster Misin?"
"Hayır!"
Maneviyat Ehli Zat Bunun Üzere Fakirlikten Yakınan Kişiye Şu İkazı Yaptı:
"Mevla'nın Senin Yanında Binlerce Altın Değerinde Nimetleri Varken Fakirlikten Şikayet Etmeye Utanmıyor Musun?"

Link to comment
Share on other sites

Hediye

Adam 3 yaşındaki kızını, gayet pahalı bir hediyelik kaplama kağıdını ziyan ettiği için azarlamıştı.Küçük kız, koskoca bir paket altın yaldızlı kağıdı bir kutuyu eğri büğrü sarmak için kullanmıştı.
Ertesi sabah adamın yaş günüydü küçük kızı, paketi getirip:
"- Bu senin babacığım" dediğinde çok üzüldü. Acaba gereğinden fazla mı tepki göstermişti kızına. Bir gece evvel yaptığından utanarak, kutuyu açtı.

Fakat kutunun içi boştu. Kızına gene çıkıştı:
- Birisine bir hediye verdiğinde, kutunun içinde bir şey olması lazım. Bunu da mı bilmiyorsun küçük hanım?

Küçük kız gözlerinde yaşlarla babasına baktı.
- O kutu boş değil ki baba! İçini öpücüklerle doldurmuştum!

Babası o kadar çok üzüldü ki, koştu, kızına sarıldı. Beraberce ağladılar.

Adam o kutuyu ömrünün sonuna kadar sakladı. 

Link to comment
Share on other sites

Ustalık Bedeli
Bir fabrikada imalat hattındaki çok önemli olan ana makinalardan biri arızalanınca fabrikadaki tüm üretim de durdu. Mevcut teknisyenler makineyi çalıştırmak için çok uğraştılar, ancak ne yaptılarsa nafile, bir türlü başaramadılar.

Sonunda dışarıdan uzman çağırdılar. Uzman gelip makineyi inceledi. Durumuna baktı. Sonra çantasından bir çekiç çıkardı.

Elinde çekiçle makineye yaklaştı. Makinenin belli bir noktasına elindeki çekiçle dikkatlice sert bir vuruş yaptı. Makine hemen çalışmaya başladı ve hiçbir arıza olmamış gibi devam etti.

Fabrika tekrar harekete geçti. Uzman fabrikadan ayrıldıktan iki gün sonra faturasını gönderdi :
"Hizmet bedeli karşılığı 1.000 lira"

Fabrika müdürü bu faturaya çok kızdı. Tepesi attı ve bir çekiç darbesi için bin lirayı çok buldu. Uzmandan ayrıntılı fatura göndermesini istedi. Uzmandan bir gün sonra aşağıdaki ayrıntılı fatura geldi :

Makineye çekiçle vurma bedeli.............. 1lira
Nereye vuracağını bilme bedeli............... 999 lira
Toplam................................................ 1.000 lira

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Bir Japonun Tespitleri
Bir Japon, Istanbul'da geçirdiği bir haftanın sonunda fikri sorulduğunda şunları söylüyor:

Türkler'in evine gittiğinizde, tanımasalar da buyur ediyorlar. Siz oturmadan kimse oturmuyor. Siz sofraya geçmeden kimse geçmiyor. En iyi yere sizi oturtuyorlar. Siz yemeğe başlamadan kimse başlamıyor. Zorla her yemekten tattırıyorlar. Siz kalkmadan kimse, evin çocuğu bile sofradan kalkmıyor. Çay, kahve, meyve, ikram bitmiyor. Herkes sizi rahat ettirmek için uğraşıyor.

Kumandayı elinize veriyorlar. Sırtınıza, altınıza yastık konuyor. Yorgunluktan ölseler bile siz kalkmadan kimse gidip yatmıyor. Gitmeye yeltendiğinizde bu kez bırakmıyorlar. Yataklarını veriyorlar, kendileri kanepede, koltukta yatıyor.

Sonra evden çıkıyorsunuz aynı adamlar 180 derece değişiveriyor.

Herkes arabasını üstünüze sürüyor. Arabanın burnunu çıkarmazsanız kimse yol vermiyor. Kornalar, küfürler. şerit değiştirmek bile mümkün değil.Yayaysanız ışık olmayan bir geçitten mümkünü yok geçemezsiniz.

Evde öyle, arabada böyle, nasıl oluyor? Bu işi çözemedim. 

Link to comment
Share on other sites

En İyi Ben Olmalıyım
Öğretmen sınıftaki zeki fakat kıskanç öğrenciye : "Niçin arkadaşlarını çekemiyor, onların yaptıklarını bozup kavga ediyorsun?" diye sordu. 

Öğrenci, bir süre düşündükten sonra, "Çünkü onların beni geçmelerini istemiyorum." dedi. "En iyi ben olmalıyım." 

Öğretmen, masasından kalktı, eline bir parça tebeşir aldı ve yere 15 cm. uzunluğunda bir çizgi çekti, kıskanç öğrenciye bakarak, "Bu çizgiyi nasıl kısaltırsın?" dedi. 

Öğrenci bir süre bu çizgiyi inceleyip içinde çizgiyi birçok parçaya bölmek de olan birkaç yanıt verdi. Öğretmen, yanıtları kabul etmedi ve yere ilkinden daha uzun bir çizgi çekti. "Şimdi birinci çizgi nasıl görünüyor?" diye sordu. 

Öğrenci utana sıkıla, "Daha kısa" diyerek başını öne eğdi. 

Öğretmen bu yanıt üzerine öğrencisine unutmaması gereken şu öğüdünü verdi: "Bilgini ve yeteneklerini artırarak kendi çizgini uzatman, rakibinin çizgisini bölmeye çalışmandan daha iyidir."

Link to comment
Share on other sites

Küçük Kızdan Muhteşem Cevap !

-Küçük bir kız öğretmeni ile yunuslar hakkında konuşuyordu. Öğretmen bir yunusun insanı yutmasının fiziksel olarak imkânsız olduğunu söyledi, çünkü yunusun boğazı çok küçüktür .

Küçük kız “Yunus peygamberi” bir yunusun yuttuğunu söyledi .

Sinirlenen öğretmen yunusun insanı yutamayacağını tekrarladı .

Küçük kız şöyle dedi ; Cennete gittiğim zaman Hz. Yunus’a soracağım.”

Öğretmen “Ya Hz. Yunus cehenneme gittiyse?” diye yanıtladı.

Küçük kız ” O zaman sen sorarsın” dedi .


KOMİK

 

2 sevgili varmış
Çok severlermiş birbirlerini
Genç askere gitmiş
O askerdeyken kız başka birine aşık olmuş
bunu mektupla anlatmak zorunda kalmış "Sen
askerdeyken ben başkasına aşık
oldum,
Kusura bakma sende olan fotoğraflarımı
gönder"
Asker mektubu okumuş,
intikam alcak ya.!
Bölükteki askerlerden ne kadar kız resmi
varsa toplamış
zarfa koymuş ve şöyle yazmış: "Kusura bakma
sen hangisiydin seçemedim
kendi resmini al diğerlerini geri yolla..!

Edited by yineben
  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

1 Saat

 

Baba, işten yorgun argın eve geç gelmişti.. Çocuk: Baba, bir şey sorabilir miyim? Baba: Evet.. Çocuk: Baba bir saatte ne kadar para kazanıyorsun? Baba: Bu senin işin değil.. ... Çocuk: Babacığım lütfen, bilmek istiyorum.. Baba: İlle de bilmek istiyorsan 20 milyon.. Çocuk: Peki bana 10 milyon borç verir misin? Baba: Benim senin saçma oyuncaklarına veya benzeri şeylerine ayıracak param yok. Hadi, derhal odana git ve kapını kapat.. Çocuk sessizce odasına çıkıp kapıyı kapattı. Adam sinirli sinirli "Bu çocuk nasıl böyle şeylere cesaret eder." diye düşündü. Aradan bir saat geçtikten sonra adam biraz daha sakinleşti ve çocuğa parayı neden istediğini bile sormadığını düşündü, "Belki de gerçekten lazımdı"... Yukarı çocuğunun odasına çıktı ve kapıyı açtı... Yatağında olan çocuğa, "Uyuyor musun" diye sordu. Çocuk "Hayır" diye cevap verdi... "Al bakalım, istediğin 10 milyon. Sana az önce sert davrandığım için üzgünüm. Ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim" dedi... Çocuk sevinçle haykırdı, "Teşekkürler babacığım"... Hemen yastığının altından diğer buruşuk paraları çıkardı. Adamın suratına baktı ve yavaşça paraları saydı. Bunu gören adam iyice sinirlenerek, "Paran olduğu halde neden benden para istiyorsun? Benim, senin saçma çocuk oyunlarına ayıracak vaktim yok" diye kızdı... Çocuk "Param vardı ama yeterince yoktu" dedi ve yüzünde mahcup bir gülücükle paraları babasına uzattı; "İşte 20 milyon...'Senin bir saatini alabilir miyim? Yarın 1 saat erken gelebilir misin? Seninle akşam yemeğini beraber yemek istiyorum.'' dedi...

 

Bazı şeyler çok değerlidir...

Link to comment
Share on other sites

1903987_720360761328665_280136288_n.jpg

 

İbretlik Taşın Hikayesi:
Genç bir adam, yeni aldığı otomobilin içinde kurulmuş, biraz da hızlıca, bir mahalleden geçiyordu. 

Park etmiş arabaların arasından yola fırlayan bir çocuk olabilir düşüncesiyle dikkatini daha çok yol kenarına vermişti. 

Bir şeyin yola fırladığını görünce hemen fren yaptı ama aracı durana kadar geçen mesafede yola çocuk fırlamadı. 

Bunun yerine, yepyeni arabasının yan kapısına büyükçe bir taş çarptı. 

Adam hızlıca frene yüklendi ve taşın fırlatıldığı boşluğa doğru geri geri gitti.

Sinirlenmiş olan genç adam arabasından fırladı ve taşı atan çocuğun ensesinden kaptığı gibi yakında park etmiş olan bir arabanın gövdesine sıkıştırdı. 

Bunu yaparken de bağırıyordu : 
Sen ne yaptığını sanıyorsun serseri? 
Bu yaptığın ne demek oluyor? 
O gördüğün yepyeni ve pahalı bir araba ve attığın o taşın mahvettiği yeri düzelttirmek için kaportacıya bir sürü para ödemek zorunda kalacağım. 

Neden yaptın bunu?

”Küçük çocuk üzgün ve suçlu bir tavır içindeydi. 

“Lütfen, amca, lütfen kızma. 

Ben çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim, bilemedim. 

Taşı attım çünkü işaret edip, önlerine geçmeme rağmen diğer arabalar durmadı.Kornaya basıp çekip gittiler. 

Çocuk, gözlerinden süzülen yaşları elinin tersiyle silerek park etmiş bir aracın arkasını işaret etti. 

“Abim orada. Yokuştan aşağı yuvarlandı ve tekerlekli sandalyesinden düştü ve ben onu kaldıramıyorum.
Onu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturtmama yardım edebilir misiniz? 
Sanırım abim yaralandı ve benim için çok ağır.''

Ne diyeceğini bilemez halde, genç adamın boğazı düğümlenmişti. 

Hemen koşup yerde yatan sakat çocuğu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturttu, cebinden temiz ve ütülü mendilini çıkartıp, çeşitli yerlerinde oluşmuş ve kanayan yara ve sıyrıkları dikkatlice silmeye çalıştı.

Bir şeyler söyleyemeyecek kadar duygulanmış olan genç adam, abisinin tekerlekli sandalyesini iterek yavaş yavaş uzaklaşan çocuğun ardından bakakaldı. 

Yeni arabasına geri dönüşü yavaş yavaş oldu ve yol ona çok uzun geldi.

Arabanın yan kapısında taşın bıraktığı iz çok derin ve net görülür şekildeydi ama adam orayı hiçbir zaman tamir ettirmedi.Bu ona büyük bir ders olmuştu. 

Oradaki izi ve şu mesajı hiç unutmamak için sakladı:

Hiçbir zaman yaşamın içinden, seni durdurmak ve dikkatini çekmek için birilerinin taş atmasına mecbur kalacağı kadar hızlı geçme.

Yüce yaratıcı, ruhumuza fısıldar ve kalbimizle konuşur. 
O'nu dinlemek için vaktimiz olmuyorsa, bize ufak musibetler gönderebilir.
Ya Rabb'ini dinle… veya taşı bekle. Seçim senin.

Link to comment
Share on other sites

BİR DRAM ARTİSTİ, çok ünlü bir komedi sanatçısıyla alay ediyordu.

“Milleti güldürmenin ne değeri var, anlayamıyorum. Zor olan, ağlatmaktır; ben onu yapıyorum.”

Komedi sanatçısı şöyle karşılık verecekti;

“Dostum, senin yaptığını soğan da yapar. Peki, bana milleti güldüren bir şey gösterebilir misin?

Link to comment
Share on other sites

Üç Sual ve Bir Cevap

Mevlânâ’ya felsefecilerden bir grup gelerek bazı sorular sormak istediklerini söylediler. Mevlânâ’da onları hocası Şems-i Tebrîzî’ye havale eder. Bunun üzerine onun yanına giderler. Şems-i Tebrîzî mescidde, talebelerine, bir kerpiçle teyemmümün nasıl yapılacağını gösteriyordu.

Gelen felsefeciler üç sual sormak istediklerini belirttiler. Şems-i Tebrîzî, “Sorun” dedi. Felsefecilerden biri sormaya başladı.

“Allah var dersiniz; ama görünmez. Göster de inanalım.”
Şems-i Tebrîzî, “Öbür sorunu da sor” der.
O, “Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonrada ateşle ona azap edilecek dersiniz. Hiç ateş ateşe azap eder mi?” dedi.

Şems-i Tebrîzî; “Peki öbürünü de sor” der.
O, “Ahiret’te herkes hakkını alacak, yaptıklarının cezasını çekecek diyorsunuz. Bırakın insanları, canları ne istiyorsa yapsınlar, karışmayın” der.

Bunun üzerine Şems-i Tebrîzî, elindeki kuru kerpici adamın başına vurur. Soru sormaya gelen felsefeci, derhal zamanın kadısına gidip, davacı olur. Ve “Ben, soru sordum, o başıma kerpiç vurdu.” diye şikayet eder.

Şems-i Tebrîzî, “Ben de sadece cevap verdim” der.
Kadı bu işin açıklamasını ister.

Şems-i Tebrîzî şöyle anlatır: “Efendim! Bana “Allah-u Teâlâ’yı göster de inanayım” dedi. Şimdi bu felsefeci, başına vurduğum kerpicin başında ağrı yaptığını söylüyor, başının ağrısını göstersin de görelim.

Yine bana, şeytana ateşle nasıl azap edileceğini sordu. Ben buna toprak parçasıyla vurdum. Toprak onun başını acıttı. Hâlbuki kendi bedeni de topraktan yaratıldı. Toprak toprağa nasıl acı verir?

Yine bana, “Bırakın herkesin canı ne isterse onu yapsın. Bundan dolayı bir hak olmaz.” dedi. Benim canım, onun başına kerpici vurmak istedi ve vurdum. Niçin hakkını arıyor? Aramasa ya! Bu dünyada küçük bir mesele için hak aranırsa, o sonsuz olan ahiret hayatında niçin hak aranmasın?”

Felsefeci bu güzel cevaplar karşısında mahcub olup, söyleyecek söz bulamaz.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Bir gün Musa (a.s.) bir kafirle din hakkında tartışmaya girmiş ve kimin haklı olduğunu anlamak için:
 
"Ateş yakıp ateşin üstünden geçelim. Kim yanmazsa o haklıdır" demişler.
 
Musa (a.s.) ve adam el ele tutuşup ateşin üstünden geçmişler
fakat kafir adam yanmamış. Musa (a.s.) Cenab-ı Hakk'a sormuş:
 
- Ya Rab! Beni yakmayışını anlarım da kafiri niye yakmadın?
Cenab-ı Hakk'ın verdiği cevap ise çok manidar:
 
"Bilmez misin ya Musa; biz dostumuzun elinden tutanı yakmayız."
  • Like 4
Link to comment
Share on other sites

Ders alınacak bir hikayecik. . 

Mübarek bir zat, bir Müslümana ait kabrin önünde durup, talebelerine sorar:

—Bu kabirdeki kişi, tekrar dünyaya gelse sizce ne ile uğraşır, ne yapar?

Tal****** birisi der ki:

—Elbette sürekli namaz kılar.

Diğer bir talebe de der ki:

—Devamlı oruç tutar.

Bir diğeri de der ki:

—Cihat eder, emri maruf yapar.

Velhasıl talebeler faydalı bütün işleri sayarlar. O zat buyurur ki:

—Bu mezarda yatan kişinin artık dünyaya kapıları kapanmıştır. Ama sizin oraya gideceğiniz kesindir; yani siz de onun gibi öleceksiniz. O halde neden şimdi bu söylediklerinizi yapmıyorsunuz?

Neyi bekliyorsunuz?

Onun kaybettiği fırsatı, siz bir ganimet bilmelisiniz yarına bırakmadan bu faydalı işlerle uğraşmalısınız..

 

 

Bu Hikaye Sizi Çok ETKİLEYECEK !

Genç kadın, bebeğin güzelliği karşısında büyülenmiş gibiydi. Kıvırcık sarı saçları, iri mavi gözleri,kalkık bir burun ve küçük kırmızı dudaklarıyla bir kartpostalı andıran bebek, kadının şimdiye kadar gördüğü en cana yakın kız çocuğuydu. 

Onun ipek yanaklarını doya doya öpmek ve cennet kokusunu içine çekmek için eğildiğinde : 

-"Dokunma bana ..." diye bir ses duydu.
-"Beni okşamaya hakkın yok senin..." 

Kadın korkuyla irkilip etrafına bakındı. Bebekle kendisinden başka içerde kimse yoktu. Aynı sesi tekrar duyduğunda bebeğe döndü. 

Aman Allahım!.. Yeni doğmuş gibi görünmesine rağmen 
konuşan oydu. 

-"Bana yaklaşmanı istemiyorum" diye devam etti. 
-"Hemen uzaklaş benden..." 

Kadın, biraz olsun kendini toplayarak : 

+"Çocuklarımız hep erkek oluyor" dedi. 
+"Onlar da güzel ama kız çocukları başka. Bu yüzden seni öpmek istedim."

-"Beni öpemezsin" diye ağlamaya başladı bebek.
-"Benim de seni öpemeyeceğim gibi..." 

+"Neden ?" diye sordu kadın."Neden öpemezsin ki ?" 
Bebek, hıçkırıklara boğulurken : 

-"Bunun sebebini bilmen gerekir" dedi.
-"Düşünürsen mutlaka bulacaksın..." 

Kadın, neler olup bittiğini hatırlamak üzereyken kendine geldi.Özel bir hastanenin en lüks odasında yatıyor ve narkozun tesirinden midesi bulanıyordu. 

Aile dostları olan tanınmış doktor, odayı dolduran çiçeklerden bir tanesini vazodan çıkartıp kadına uzatırken : 

"Geçmiş olsun hanımefendi" dedi.
"Başarılı bir kürtajdı doğrusu. 

Ha..! Sahi, "kız"mış aldırdığınız bebek.

Edited by yineben
Link to comment
Share on other sites

BENİM EŞİM ÇALIŞMIYOR !!!
Bir Erkek ile Arkadaşı arasında geçen KONUŞMA ..

.....
Arkadaşı : İşiniz NEDİR?
Erkek: ..... ( herhangi bir meslek )

​.....
Arkadaşı: Peki Eşin?
Erkek: ÇALIŞMIYOR ... EV hanımı

​.....
Arkadaşı: Kim Kahvaltı hazırlıyor?
Erkek: Eşim, Çünkü ÇALIŞMIYOR

​.....
Arkadaşı: Saat kaçta uyanıyor kahvaltıyı hazırlamak için?
Erkek: Sabah 5 te çünkü evi de toparlıyor

​.....
Arkadaşı: Çocuklar nasıl okula gidiyor?
Erkek: Eşim onları okula götürüyor , ÇÜNKÜ ÇALIŞMIYOR

​.....
Arkadaşı: Çocukları okula götürdükten sonra ne yapıyor ?
Erkek: Evin alışverişi , çamaşır , yemek ...ÇÜNKÜ ÇALIŞMIYOR

​.....
Arkadaşı: Sen eve işten döndüğünde ne yapıyorsun ?
Erkek: DİNLENİYORUM, Çünkü BÜTÜN GÜN ÇALIŞIYORUM..

​.....
Arkadaşı: Peki o zaman EŞİN NE YAPIYOR ?
ERKEK: Yemekleri hazırlıyor , Çocukları Doyuruyor , Bulaşıklar yıkıyor ve Çocukları yatağa yatırıyor ...

*****
ŞİMDİ SORUYORUM SİZE ACABA KİM DAHA ÇOK ÇALIŞIYOR ...

*****
BİZ BUNA EV HANIMI DİYORUZ...

*****
ÇALIŞMIYOR DİYORUZ ...

*****
İSTEĞİM EŞİNİZİN DEĞERİNİ BİLİN.

*****
Onlar size Allah'tan emanettir..

Edited by yineben
  • Like 3
Link to comment
Share on other sites

Doğuştan kör iki adam, bir duvarın kenarına çökmüş konuşuyorlardı. Biri:

"Dün gece rüyamda çok güzel bir kuş gördüm" dedi.

Diğeri heyecanla sordu:

"Ben ömrümde hiç kuş görmedim. Allah gözünü açsın, anlat hele; kuş neye benziyordu?"

Rüyayı gören kör cevap verdi:

"Umuda benziyordu"

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

FOTOĞRAFIM ÇEKİLİYOR

Bir anne okulun dağılma saatinin geldiğini fark etti, o sırada yağmur yağacak gibiydi. Sekiz yaşındaki kızını almak için arabasını okula doğru sürdü.

Okulun sokağına döndüğünde kendisini gören kızı kaldırımdan arabaya doğru koşmaya başladı. O sırada bir şimşek çaktı ve küçük kız durup yüzünü gökyüzüne çevirdi, gülümsedi, sonra annesinin arabasına koşmaya devam etti.

Başka bir şimşek çaktı ve küçük kız yine durdu, gökyüzüne doğru baktı, gülümsedi ve koşmaya devam etti. Böylece, aynı hareketleri bir kaç defa yaptıktan sonra nihayet annesinin arabasını park ettiği yere ulaştı.

Kızının tuhaf davranışlarından bir şey anlamayan anne sordu: ’Kızım niçin sürekli olarak durdun ve gökyüzüne gülümsedin?’

‘Öyle yapmam gerekiyordu anneciğim, çünkü melekler fotoğrafımı çekiyorlardı.’

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

EMANETÇİYİZ

Cimri bir adam, bütün malını altına çevirir. Altınlarını bir küp içinde bahçesine gömüp ara sıra ziyaret ederek okşar. Bu hareketi komşularından birinin dikkatini çeker ve orada bir hazine olduğundan şüphelenir. Bir gece oraya gider ve altını çalar. Cimri ertesi sabah altın küpünün yerinde yeller estiğini görür, ağlayarak saçını başını yolar. Onu böyle perişan gören komşusu şöyle der: "Kendini üzme artık, bir taş alıp aynı çukura koy ve o taşın altınların olduğunu düşün. Çünkü kullanmayı hiç düşünmediğine göre taş da aynı işi görecektir. Unutma; Elimizdekiler, kullanılırsa kıymetlidir, sahip olmakla değil. Kullanmadığımızşeyin sahibi değil, emanetçisiyiz. Hiçbir şey için "BENİMDİR" deme, "YANIMDADIR" de!"

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

FOTOĞRAFIM ÇEKİLİYOR

Bir anne okulun dağılma saatinin geldiğini fark etti, o sırada yağmur yağacak gibiydi. Sekiz yaşındaki kızını almak için arabasını okula doğru sürdü.

Okulun sokağına döndüğünde kendisini gören kızı kaldırımdan arabaya doğru koşmaya başladı. O sırada bir şimşek çaktı ve küçük kız durup yüzünü gökyüzüne çevirdi, gülümsedi, sonra annesinin arabasına koşmaya devam etti.

Başka bir şimşek çaktı ve küçük kız yine durdu, gökyüzüne doğru baktı, gülümsedi ve koşmaya devam etti. Böylece, aynı hareketleri bir kaç defa yaptıktan sonra nihayet annesinin arabasını park ettiği yere ulaştı.

Kızının tuhaf davranışlarından bir şey anlamayan anne sordu: ’Kızım niçin sürekli olarak durdun ve gökyüzüne gülümsedin?’

‘Öyle yapmam gerekiyordu anneciğim, çünkü melekler fotoğrafımı çekiyorlardı.’

 

Çok güzel fakat flaş patladıktan sonra poz vermek ne kadar doğru olur :trollface:

Link to comment
Share on other sites

 

Çok güzel fakat flaş patladıktan sonra poz vermek ne kadar doğru olur :trollface:

 

(çocuğun bakış açısını; bir büyük okumuş vs.. kişinin bakış açısı ile değerlendirmek )

 

buradaki olay çocuğun en doğal saf tertemiz günahsız

küçük oluşu ve olaylara bakışı kendi çocuksu dünyasında toz bembe

içinde kötülük olmadığı için olumsuz düşüncenin olmayışı

güzel bakanlar güzel görür.

Link to comment
Share on other sites

TEMEL VE PAPA..!
Temel, Vatikan'da gezerken upuzun bir
kuyruk görür.
Nedir bu kuyruk, diye sorduğunda;
Kuyruğun diğer ucunun, kiliseye uzandığını
ve Vatikan kilisesi tarafından cennetin parça
parça satıldığını, her 1000 dolar verenin de
cennetten bir parça satın alabildiğini öğrenir.
Kuyruğu takip edip, kiliseye ulaşır ve kapıdaki
görevlilere:
Ben, cehennemi satın almak istiyorum.
Olmaz, burada cehennem satışımız yok.
Cennetten bir parça almak istiyorsan da
sıraya gir.
Temel, cehennemi satın almakta kararlıdır ve
ısrarını da sürdürür.
Kapıda Temel'i ikna edemeyen görevliler,
içerde papaya durumu anlatırlar.
Papa gülerek:
Gidin sorun bakalım, cehennemin tümüne ne
kadar veriyormuş bu akılsız adam.
Kapıya inip, Temel'e sorarlar:
10.000 dolar veririm.
Papa, Temeli içeri çağırtır.
Hazırlattığı evrakı da Temel'e imzalatıp,
10.000 dolarını da aldıktan sonra arkasından
gülerek uğurlarlar.
Dışarı çıkan Temel, kapıda günlerdir
cennetten bir parça satın almak
için bekleyen binlerce kişiye, elindeki belgeyi
gösterip:
Eyyy uşaklar;
Cehennemin tümünü ben satın aldım, artık
cennet için uğraşmanıza gerek kalmadı,
dağılabilirsiniz.
Sonra ne oldu dersiniz..?
Cennet satışları sıfırlanan papa ve ekibi,
10.000 dolara sattığı cehennemi Temel'den
geri alabilmek için, hâlâ pazarlık etmekte.
Son durum;
Temel, 10 milyon dolarda ısrarcı..!

 

 

Yaşlı bir marangozun emeklilik zamanı

gelmişti. Patronu olan mutahhide, artık işten
ayrılmak istediğinden bahsetti. Mutahaid bu
iyi adamın ayrılmasına çok üzüldü. Ve ondan
son bir ev daha inşa ettikten sonra işi
bırakmasını rica etti. Marangoz kabul etti ve
işe başladı ama çok isteksizdi. Baştan savma
bir işçilik yaptı ve kalitesiz malzemeler
kullandı. Evi bitirdikten sonra eve bakmaya
gelen patronu dış kapının anahtarını
marangoza uzattı. Ve “Artık bu ev senin”
dedi. “sana benden hediye”

  • Like 2
Link to comment
Share on other sites

PENCERE VE AYNA 
Çok zengin ama cimri bir adam, bir bilgenin yanına gidip nasihat almak istedi. 
Bilge onu pencerenin yanına götürüp sordu: 
“Pencereye baktığında ne görüyorsun?” 
“Yoldan gelip geçen insanlar görüyorum. Bir de yolun kenarında oturmuş dilenen fakir bir adam var.” 
Bilge, başka bir odaya gidip elinde büyük bir aynayla döndü ve sordu:
“Peki bu aynaya baktığında ne görüyorsun?” 
“Kendimi.”
“Yani artık başkalarını görmüyorsun! Farkında mısın, pencere camı da aynı maddeden, yani camdan yapılmıştır. 
Ama aynanın camının üstüne incecik bir gümüş tabakası kaplandığı için, ona baktığında kendinden başkasını göremiyorsun. 
“İşte, insan kalbi de cam gibi aslında şeffaftır, başkalarını görmemize engel değil vesile olur. Onlara merhamet besleriz o zaman. 
Ama ne zamanki altın, gümüş gibi dünya süsleriyle kalbimizi kaplarsak, o zaman sadece kendimizi görürüz. Kalbimizden de merhamet çekilip atılır.
“Yapman gereken kalbini temizlemek. Altınları ve gümüşleri cebinde taşımak, kalbinde değil. O zaman bencillikten kurtulup başkalarına merhamet beslemeye başlarsın...

Edited by yineben
Link to comment
Share on other sites

                                İşadamı traş olurken bir yandan da berberiyle sohbet etmektedir.Derken, kapının önünden ağır ağır geçmekte olan paspal bir çocuk görürler. Berber, iş adamının kulağına fısıldar; “Bu çocuk var ya, dünyanın en aptal çocuklarından biridir! Bak; dikkat et şimdi…”
                             Berber çocuğa seslenir: “Ali, buraya gel!”. Bunun üzerine çocuk sakince dükkana girer ve yüzündeki aptalca sırıtmayla berberi selamlar.
Berber işadamının kulağına sessizce, “bak şimdi” diye fısıldar ve bir elinde 5 TL, diger elinde 20 TL lik bir banknot olduğu halde çocuğa sorar: “Hangisini istiyorsan alabilirsin?”
                            Çocuk dalgın dalgın bir 5 TL ye bir de 20 TL ye bakar ve sonunda 5 TL lik banknotu hızlıca çekerek berberin elinden alır.
                          Berber işadamına döner ve gülerek: “Gördün mü? Sana söylemiştim.” der.Traş bitince işadamı sokağa çıkar ve az ileride kendi kendine oynayan Ali’yi görür. Yanına giderek, neden 20 TL değil de, 5 TL lik banknotu aldığını sorar.

Çocuk hiç de aptalca olmayan bir sırıtmayla yanıt verir:
“Hehehe… Eğer 20 TL lik alırsam oyun biter.”

 

 

Bunu Unutma Sakın..

Zamanın birinde kimsesiz ve yalnız bir kız vardı....
Kendini çok ama çok üzgün hisettiği bir gün çayırda yürürken küçük bir çalıya, bir kelebeğin takıldığını gördü.
Kurtulmak için çabaladıkça çalılar narin bedenini dahada çok hırpalıyordu.
Yetim kız dikkatle kelebeği kurtardı..Kelebek uçup gitmek yerine güzel bir periye dönüşüverdi.
Yetim kız gözlerine inanamadı...
Peri,kıza :"Senin eşsiz, iyi kalpli bu davranışından dolayı sana bir dilek dileme hakkı sunuyorum" dedi...
Kız bir an düşündü ve "Mutlu olmak istiyorum "dedi.
Peri ",peki " dedi.Kızın kulağına eğilip bir şeyler fısıldadı, sonrada ortadan kayboldu...

Kız büyüdüğü sürece ondan daha mutlu kimse yoktu.
Herkes ona bu mutluluğun sırrını sorardı.O ise gülümser:"Sırrım ,küçükken iyi kalpli bir periyi dinlemiş olmamdır "derdi.

Yaşlanıp ölüm döşeğine düştüğünde ,komşuları onun etrafına toplandı.
Sırrının onunla birlikte yok olmasından korkmaktaydılar.
"Lütfen sırrını bizede söyle " diye yalvardılar..."Peri sana ne dedi?"

Sevimli yaşlı kadın gülümseyip... 
"Bana şöyle dedi "

"""Ne kadar güvende ,ne kadar yaşlı yada genç ,zengin ya da fakir olursan ol...Her kesin sana ihtiyacı var.
Çevrendekilerin ,seni sevenlerin sana ihtiyacı var.Bunu Unutma Sakın!"""

Edited by yineben
  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

DERVİŞ'İN SARHOŞA MUHTEŞEM DERSİ..!
Sarhoşun biri şarap şişesiyle caminin
önünden geçerken, camiden çıkan bir dervişin
dikkatini çeker ve derviş sarhoşa der ki:
Birader, şu şişeni bana versene.
Sarhoş şaşkın şekilde:
Sen yeni camiden çıktın, şarabı ne yapacaksın
be adam..?
Derviş der ki:
Şarabı, caminin içene dökeceğim.
Sarhoş hiddetlenir, kızgın bir şekilde:
Sen nasıl Allah'ın evine şarap dökersin..?
Allah'tan korkmaz mısın..?
Ben kırk yıldır içki içerim ama böyle bir şeyi
asla yapmam.
Şarabı da sana bu iş için vermem.
Haydi başka kapıya git.
Beni bulaştırma, ben Allah'tan korkarım.
Sarhoş bilmeden de olsa, dervişin tam da
istediği cevabı vermiştir.
Derviş taşı gediğine ustalıkla koyar:
Be adam; sen şu kul yapısı, adına cami
dediğimiz taştan, topraktan yapılmış binanın
içine saygından şarap döktürmezsin ama nasıl
olur da, Allah'ın sana rahmeti ve lütfu ile
emanet edip, kendisine kul olup, ibadet
etmeni istediği şu mükemmel ve muazzam
beden sarayının içine şarap dökersin..!

 

 

SİZİN ŞER GÖRDÜKLERİNİZDE HAYIR

OLABİLİR..!
Bir adam, gemi ile yolculuğa çıkar.
Yolculuk uzun ve meşakkatlidir.
Zorlu saatler sürerken, çok büyük bir dalga
gelip, gemiyi alabora eder.
Gemi ters döndükten sonra, bu adamın
dışında hiç kimse kurtulamaz.
Adam, can havliyle dilinde dualar ile
tutunabileceği bir tahta parçası ararken,
gemiden kopan büyük bir parça sanki
kendisine ikram edilmiş gibi yanına gelir.
Adam hemen bu tahtanın üstüne çıkarak,
canını kurtarır.
Birkaç günlük yolculuk sonunda, dalgalar
adamı ıssız bir adaya sürükler.
Kendini karaya atan adam, büyük bir sevinç
içerisinde hemen şükür secdesine kapanır ve
Allah’a hamd eder.
Daha sonra adayı gezip, tanımaya çalışır.
Bakar ki, adada yaşam pek de kolay değildir.
Yiyecek olarak pek bir şey yoktur, su bulması
ise zaman alır.
Geçen zaman içinde balık avlayıp, karnını
doyurur ve soğuyan hava şartları karşısında
bir kulübe yapmaya karar verir.
Bulduğu çalı çırpıyı toplayıp, koparttığı ağaç
dallarından kendisine kışı geçirebileceği bir
kulübe yapar.
Ancak bu şartlar, kendisini oldukça zorlamaya
başlamıştır.
Birgün ellerini açıp, Allah’a;
Ya Rabbi, beni buradan kurtar, diye dua
eder.
Birden hava döner ve yağmur öncesi gök
gürleyip, adaya yıldırımlar düşmeye başlar.
Bu yıldırımlardan bir tanesi de adamın
kulübesine düşer ve kulübe yanmaya başlar.
Adam şaşkınlık içinde, ettiği duaya karşılık
Allah’ın bu felaketi başına verdiğini
düşünerek, isyan etmeye başlar.
Ya Rabbi, ben senden beni kurtarmanı
istedim oysa sen benim kulübemi yerle bir
ettin.
Ben şimdi kışı nerede geçireceğim, diyerek
isyanını açığa vurur.
Aradan birkaç saat geçmiştir ki, adam adaya
bir motorun yanaştığını görür.
Motordakiler sanki adaya araştırma yapmaya
çıkmış gibi etrafı araştırmaktadırlar.
Adam hemen sahile koşup, motordakilerin
yanına giderek durumunu anlatıp, kendisini
kurtarmalarını ister.
Motorun kaptanı da;
Bizim gemimiz açıkta bizi beklemekte, biz de
zaten sizi almaya gelmiştik, der.
Adam hayretler içinde;
İyi ama siz benim burada olduğumu nereden
bildiniz, diye sorar.
Motor kaptanı şöyle cevap verir;
Ateş yakıp dumanla işaret verdiğiniz için, biz
de sizin zor durumda olduğunuza kanaat
getirerek adaya geldik, der.
Adam az önce Allah’a ettiği isyan için
gözlerinden gelen yaşı silerken,
dudaklarından şunlar dökülür;
Allah'ım beni affet, senin rahmetini
bilemedim..!
Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için
hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin
için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz..!
[Bakara Suresi, 216] 

Edited by yineben
  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

HEMEN Mİ ÖLECEĞİM..!
Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta
bir kız getirdiler.
Tek yaşam şansı, beş yaşındaki kardeşinden
acil kan nakliydi.
Küçük çocuk, aynı hastalıktan mucizevi
şekilde kurtulmuş ve kanında o hastalığın
mikroplarını yok eden bağışıklık oluşmuştu.
Doktor durumu beş yaşındaki çocuğa anlattı
ve ablasına kan verip, vermeyeceğini sordu.
Küçük çocuk bir an duraksadı, sonra derin bir
nefes aldı ve eğer kurtulacaksa veririm kanımı
dedi.
Kan nakli yapılırken, ablasının gözlerinin içine
bakıyor ve gülümsüyordu.
Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye
başlamıştı, ama küçük çocuğun yüzü de
giderek soluyordu, gülümsemesi de yok oldu.
Titreyen bir sesle doktora sordu:
Hemen mi öleceğim..?
Ufaklık, doktoru yanlış anlamıştı.
Ablasına vücudundaki bütün kanı verip,
öleceğini düşünüyordu..!

 

1477425_742369142461160_1047149018_n.jpg

  • Like 2
Link to comment
Share on other sites

....
Hemen mi öleceğim..?
Ufaklık, doktoru yanlış anlamıştı.
Ablasına vücudundaki bütün kanı verip,
öleceğini düşünüyordu..!

 

1477425_742369142461160_1047149018_n.jpg

 

Konu 3 sayfa olmuş, ben ilk defa merak ettim bunu okudum.... bak hep böyle yapacaksan konuyu kilitleyecem birader... Son kısmı okuyunca dalağım deşildi yaaa... ben duygusal bi adamım yapmayın böyle :D

  • Like 2
Link to comment
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

 Share

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...