Jump to content

Kısa Hikayeler


ugur4721
 Share

Recommended Posts

Yaşlı Kadın (Gerçetir)
 
Ben duygusal adamım be abi, gözlerim dolar burnumun direği sızlar yüreğim titrer.. böyle şeyler olmasın 
Bu fotoğrafı görünce geçenlerde yazılan bir olay aklıma geldi paylaşmak istedim....(bu yazı arkadaşıma aittir)
-----
Bu gün Malatya belediyesinde çok sevdiğim bir ağabeyimi ziyaret etmek için evden çıktım.
Bizim mahalleden minibüs geçmediği için bir üst mahalleye kadar yürüdüm ve orada beklemeye başladım. Derken durduğum kaldırımdan biraz yürüdüm bana doğru yaklaşan biri gözüme çarptı.
65 - 70 yaşlarında şalvarlı bir kadın, üstü başı pekte temiz gözükmüyordu beklediğim yerdeki eski evde oturuyormuş gerçi bizim buradaki evlerin hepsi eski ancak bu resmen viraneydi. Kapıyı zorladı açamadı. yardım edeyim diyecektim ki baktım sol kaşının üstünde derin bir yara var ve yüzüne kanlar akıyor şaşkın bir ifade ile teyzee ne oldu dedim. Bir şey yok evladım düştüm dedi. Elleri titriyordu ve kanamıştı. yüzünün yarısı mordu, resmen dayak yemiş gibi bir hali vardı. İlk başta dayak yediğini sandım ancak durumu anlatınca durumun farklı olduğunu öğrendim.Daha sonra Gel sağlık ocağına gidelim deyince yok bende ordan geliyorum bişi sürme, o geçer dedi doktor deyince peki dedim…
Minibüs yanımdan geçti gitti ancak binmedim biraz konuşmak istedim .
Senin kimin kimsen yok mu? deyince, yok çocuklar varda İstanbul’dalar evladım dedi, yılalrdır ne arıyor nede soruyorlar bende burada tek başıma yaşıyorum dedi . Dedi demesine de ona yaşamak denirse…
Ben bu kadına çok bakmıştım işe giderken okula giderken vs ama bu kadını görememiştim. Çünkü hep bir şeyler için koşturup duruyordum. Bizim üst mahalle de olsa komşumdu bakmam değil görmem gerekirdi. Görüpte bir şeyler yapmam gerekirdi diye düşünüp utandım bir an…
Biraz konuştuk öyle teyzeyle çocukları dediği gibi yıllardır gelmiyormuş eşide yıllar önce vefat etmiş
Amcanın emeklisi falan olmadığı için teyzeyede bir şey kalmamış.
Biraz devlet yardım ediyormuş komşularda arada sırada yemek falan veriyormuş. O anlatıyor bende donuk gözlerle ona bakıyor Hiçbir annenin o şekilde yaşamayı ve yaşlanmayı hak etmediğini düşünüp duruyordum.
O sefilliğin içinde yaşamaktan çok çocuklarının gelmemesine aramamasına üzülüyordu.
Yıllardır gelmemişti oğlu kızı ve gelecek gibi de gözükmüyordu annesi yalnız o virane evde bırakırken vicdanlarını ve insanlıklarını da bırakmışlardı ne yazık ki.
Anne, hayatının geri kalan yolculuğuna mutuz devam edecekti besbelli…
Belki çocukları arayıp sorsa tüm hastalıklarına merhem olacaktı, belki gelseler melekler onlara dua edecekti.
Şefkat dolu bakışlarla ve o sıcak ana sesi ile yine oğlum kızım der sarılırdı elbet
Belki gelseler, o doğduğunda kokusunu içine çekip Yaradana şükür ettiği gibi yine kokularını içine çekecekti.
Belki gelseler sarılsa ana deseler affet deseler o her şeyi unutacak yine oğlummm kızımmm diyecek bağrına basacaktı.
Belki gelseler eskidende olduğu gibi, Komşunun gönderdiği güzel yemeği ben sevmiyorum zaten siz yiyin diyecekti yine…
Belki gelseler, anlatsalar dertlerini sıkıntılarını yine beraber ağlayacaklardı…
Belki gelseler ana deseler yine kalbi hızlı çarpacak unutacaktı her şeyi ve o yaşlı ve şirin yüzü yine gülücekti,O yaşlı kalp teselli bulacaktı,Ve
Çölde serinliğe hasret kalmış biri gibi mutlu olacak huzur bulacaktı.
Çocukları annesini oraya bırakmakta hatalıydı biz ise o kadını görmemekle…
Bu ve benzeri olaylar o teyze ile başlamadı ve o teyze ile de son bulmayacak.
Sorular ve sorunlar bitmez elbet bitse de biz göremeyiz galiba…. İyi ve kötü seçenekleri olduğu gibi bu seçeneklerinde oranları var elbet. Amacımız iyinin iyisi olmalı ki hem biz hem toplumumuz güzelleşsin.
Ve yaşamımızı alâ-yı illîyin “yücelerin en yücesi şeklinde devam ettirebilelim ve baharı yaşayalım.
Para mal mülk şan şöhret ve ucu bucağı olmayan isteklerimize arzularımıza ara verip insanlıkta yarışmalıyız.
Uyuyan vicdanımızı uyandırmak Durmuş kalbimizi tekrar çalıştırmak ve kalbimizin köşesindeki merhamet madenini işlemek gerekli idi ve bir uyanış lazımdı bize, tüm umursamazlıklarımıza tüm göremediklerimizi gösterebilecek bir uyanış.
Ve Bir ilaç lazım bize biraz hoşgörü,biraz fedakarlık birazda dayanışmadan oluşan aç karna veya tok karna orasını bilmem ama bir ilaç lazım bize bizi uyandıracak ….
İşte o ilaç Kuran ve sünnettir Rabbim iyi anlayıp iyi yaşayan kullarından eylesin bizi
Toplumlarda insanlar gibi değişir. Ömrümüz sınav ise ve bizlerde halen yaşadığımıza göre halen sınav bitmemiş demektir belki full yapamayacağız ancak hala zaman varken en azından bir kaç soruyu yapmalıyız.
Rabbimiz bizi sevmese yaratmazdı bizi sevene sevdiğimizi gösterelim sözle değil icraatla…
İyi düşünlerin ardına düşüp onları yakaladığımız gibi iyi davranışlara çevirelim 
En güzel din bizim ise biz en güzelde biz olalım ve olmakta yarışalım…
Mevla kendisinin içinde olmadığı hiçbir iş ve hayali bize nasip etmesin. Ona daha yakın olabilmek ve kalplerimizi huzura erdirmek duası ile Allah’a emanet olun…
Edited by ugur4721
  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

 

Konu 3 sayfa olmuş, ben ilk defa merak ettim bunu okudum.... bak hep böyle yapacaksan konuyu kilitleyecem birader... Son kısmı okuyunca dalağım deşildi yaaa... ben duygusal bi adamım yapmayın böyle :D

 

konuya paylaşım devam edeceğiz mi?

 

New York Times’ da yayınlanan, bir müşterinin bankasına yazdığı mektup

Sayın Banka Yetkilisi,
Ben 86 yaşında bankanızda hesabı olan bir müşterinizim.Geçen gün, tesisatçıma 100 dolar’lık bir çek yazdım.Bu çeki kendisi her nasılsa 3 nanosaniyede bankanıza iletmiş olmalı ki,bankanızda değerlendirdiğim fonlardan bu miktar kadarını bozduramadan hesabımdan karşılığı alınmış.Tabii ki hesabımda o an için para olmadığından 30 dolar da faiz ve ceza alınmış. Oysa fonlarımda 1.000.000 dolar vardı.
Bu durumu şikayet etmek istediğimde, bankanız telefonunda kişiliksiz,terbiyesiz, banda kaydedilmiş ve yüzsüz bir hanım sesiyle yarım saate yakın boğuştum.Arada müzikler dinledim ve 28 kere değişik tuşlara basmak zorunda kaldım.Ama kimseye ulaşamadım.
Bildiğiniz gibi her ay binlerce dolarlık faturalarım, mortgage kesintilerim,kredi kartı ödemelerim var.Bunların hepsinin hesabımdan yapılan otomatik ödemelerini şu andan itibaren
İPTAL ediyorum.
Bundan böyle, sizden etten kemikten yapılmış dediğimi anlayan ve ingilizce bilen bir müşteri temsilcisi istiyorum.Anlayışla karşılarsınız ki, karşınızdakine en iyi iltifat, onu taklit etmektir.Ben de sizin gibi yapacağım.Müşteri temsilciniz her ödeme için beni arayacak, ve 28 haneden az olmayan benim vereceğim bir şifreyi tuşlayacak.
Sonra da, eğer 
1 tuşlarsa benden randevu alacak,
2 tuşlarsa bir ödeme ile ilgili mesaj bırakabilecek,
3 tuşlarsa oturma odama bağlanacak, oradaysam cevap vereceğim,
4 tuşlarsa ve uyumuyorsam yatak odama bağlanacak ve benimle
görüşebilecek,
5 tuşlarsa iş yerime ,
6 tuşlarsa cep telefonuma ulaşacak,
7 tuşlarsa bilgisayarıma bir mesaj bırakabilecek.
8′e tuşlarsa bunları yeniden dinleyebilir.

Arada beklemeler olursa, size söz, elimdeki eski plaklardan ve gramofonumdan güzel bir müzik parçası da dinleteceğim ona.
Yalnız sizden ricam, bu işlemler için seçeceğiniz personelinizin kimlik bilgisini, anne kızlık soyadını, noterden alınmış imza sirkülerini ve tapuları dahil mali bilgilerini bana iletmeniz.
Bir de sizin gibi bir sözleşme hazırladım. 8 sayfa. Sizinki 42 sayfaydı,ben insaflı davrandım.Bu sözleşmeyi de bana atayacağınız müşteri temsilcisi,bankanız şube müdürü ve bankanız yönetim kurulunun imzalaması ve bana iadeli taahhütlü göndermesi.
Bu sözleşme elime geçtikten sonra müşteri temsilcinize kendi belirleyeceğim 28 haneli şifreyi göndereceğim. Bu şifre de her ay değişecek pek tabii ki.Özür dileyerek bu sözleşme ve işlemler için sizden masraf olarak her ay 20 dolar da talep edeceğim.İşbu şartları yerine getirememe durumunuz varsa, lütfen 1.000.000 dolarımı nakit olarak hazırlayın, yarın alıvereyim.
Size hayırlı işler diler, en kısa zamanda bana ulaşmanızı rica ederim.

Saygılarımla,

Müşteriniz..

  • Like 3
Link to comment
Share on other sites

 

konuya paylaşım devam edeceğiz mi?

 

New York Times’ da yayınlanan, bir müşterinin bankasına yazdığı mektup

Sayın Banka Yetkilisi,
Ben 86 yaşında bankanızda hesabı olan bir müşterinizim.Geçen gün, tesisatçıma 100 dolar’lık bir çek yazdım.Bu çeki kendisi her nasılsa 3 nanosaniyede bankanıza iletmiş olmalı ki,bankanızda değerlendirdiğim fonlardan bu miktar kadarını bozduramadan hesabımdan karşılığı alınmış.Tabii ki hesabımda o an için para olmadığından 30 dolar da faiz ve ceza alınmış. Oysa fonlarımda 1.000.000 dolar vardı.
Bu durumu şikayet etmek istediğimde, bankanız telefonunda kişiliksiz,terbiyesiz, banda kaydedilmiş ve yüzsüz bir hanım sesiyle yarım saate yakın boğuştum.Arada müzikler dinledim ve 28 kere değişik tuşlara basmak zorunda kaldım.Ama kimseye ulaşamadım.
Bildiğiniz gibi her ay binlerce dolarlık faturalarım, mortgage kesintilerim,kredi kartı ödemelerim var.Bunların hepsinin hesabımdan yapılan otomatik ödemelerini şu andan itibaren
İPTAL ediyorum.
Bundan böyle, sizden etten kemikten yapılmış dediğimi anlayan ve ingilizce bilen bir müşteri temsilcisi istiyorum.Anlayışla karşılarsınız ki, karşınızdakine en iyi iltifat, onu taklit etmektir.Ben de sizin gibi yapacağım.Müşteri temsilciniz her ödeme için beni arayacak, ve 28 haneden az olmayan benim vereceğim bir şifreyi tuşlayacak.
Sonra da, eğer 
1 tuşlarsa benden randevu alacak,
2 tuşlarsa bir ödeme ile ilgili mesaj bırakabilecek,
3 tuşlarsa oturma odama bağlanacak, oradaysam cevap vereceğim,
4 tuşlarsa ve uyumuyorsam yatak odama bağlanacak ve benimle
görüşebilecek,
5 tuşlarsa iş yerime ,
6 tuşlarsa cep telefonuma ulaşacak,
7 tuşlarsa bilgisayarıma bir mesaj bırakabilecek.
8′e tuşlarsa bunları yeniden dinleyebilir.

Arada beklemeler olursa, size söz, elimdeki eski plaklardan ve gramofonumdan güzel bir müzik parçası da dinleteceğim ona.
Yalnız sizden ricam, bu işlemler için seçeceğiniz personelinizin kimlik bilgisini, anne kızlık soyadını, noterden alınmış imza sirkülerini ve tapuları dahil mali bilgilerini bana iletmeniz.
Bir de sizin gibi bir sözleşme hazırladım. 8 sayfa. Sizinki 42 sayfaydı,ben insaflı davrandım.Bu sözleşmeyi de bana atayacağınız müşteri temsilcisi,bankanız şube müdürü ve bankanız yönetim kurulunun imzalaması ve bana iadeli taahhütlü göndermesi.
Bu sözleşme elime geçtikten sonra müşteri temsilcinize kendi belirleyeceğim 28 haneli şifreyi göndereceğim. Bu şifre de her ay değişecek pek tabii ki.Özür dileyerek bu sözleşme ve işlemler için sizden masraf olarak her ay 20 dolar da talep edeceğim.İşbu şartları yerine getirememe durumunuz varsa, lütfen 1.000.000 dolarımı nakit olarak hazırlayın, yarın alıvereyim.
Size hayırlı işler diler, en kısa zamanda bana ulaşmanızı rica ederim.

Saygılarımla,

Müşteriniz..

Cevap ?  :wtf:

Edited by ugur4721
font
Link to comment
Share on other sites

  • 4 hafta sonra ...

MÜTHİŞ BİR HİKAYE

Cüneyd-i Bağdadî "rahmetullahi aleyh" Hazretleri anlatır:

Bir zamanlar İblis aleyhillâ’neyi görmek istemiştim. Bir gün bir ihtiyar suretinde yanıma geldi. Onu görünce içimi sıkıntı kapladı. “Koca herif, sen kimsin ki sıkıntıdan sana bakamıyorum?” dedim.

“Görmeyi arzu ettiğin kimseyim.” dedi.

“Ey lânetli, Adem’e secde etmene engel olan neydi?” dedim.

“Ya Cüneyd, Allahü teâlâ’nın büyüklüğünü anlayan, O’ndan başkasına secde edebilir mi? Ben sadece Rabbime secde ederim!” demesin mi?

Bu söz beni hayrete düşürmüştü ki, şöyle bir nida geldi:

“Söyle ona: Yalan söylüyorsun. Sen iyi bir kul olsaydın, Allah’ın emrinin dışına çıkmazdın. Çünki emir, edebden üstündür.”

İblis bu nidayı duydu. “Ey Cüneyd, vallahi yaktın beni!” diyerek bir çığlık attı ve gözden kayboldu.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Aynanın Sırrı
Adamın biri, ilk defa gittiği şehrin tarihi çarşısına uğradığında, bir dükkana girerek;
- Hatıra eşya almak istiyorum, demiş.Ne tavsiye edersiniz?
Dükkan sahibi yaşlı zat,adamı tepeden tırnağa süzüp:
- Buranın en meşhur malı, aynalardır evladım, demiş. Ama onları almaya güç ister.
Adam, hiç düşünmeden:
- Ben, yaşadığım şehrin en zengin insanıyım, diye atılmış. Benim için para önemli değil.
İhtiyar, dudak büküp:
- İnşaallah gücün yeter, demiş. Çünkü padişahlar bile alamadı onları.
Adam, ses tonunu iyice yükselterek:
- Benim elde edemeyeceğim şey yoktur!..diye direnmiş. Fiyatları ne kadar?
İhtiyar adam:
- Seçeceğin aynaya bağlı, diye gülümsemiş. Günümüze ait aynaları normal fiyata alabilirsin. Fakat eski aynalar pahalıdır.Hele hele antikalara gücün yetmez. Ama geleceğin aynası bedavadır, fakat onu görsen pek beğenmezsin.
Adam, bu sözleri pek anlamamış. Ama merakından çatlayacak gibiymiş. Aynaları bir an önce görmek istediğinden, yaşlı adamın koluna girip,dükkanın arka bölümüne geçmiş.
Yaşlı adam, elindeki baston ile işaret ederek:
- Sana ilk önce günümüze ait aynayı göstereyim, demiş.Çerçevesi gümüştendir. Fiyatıysa sadece üç altındır.
Adam, duvarda asılı duran kristal aynayı kısa bir süre incelemiş. Ve ona bakarak saçlarını düzelttikten sonra:
- Bunun bir özelliğini görmedim, demiş. Evimde de bundan üç dört tane var.
Yaşlı adam, seke seke ilerleyerek:
- O halde bu aynaya bak!.. demiş. Çeyrek asır öncesine aittir. Çerçevesi bakırdandır. Fiyatı ise yüz kese altındır.
Adam:
- Herhalde şaka yapıyorsunuz, diye gülümsemiş.Böyle basit bir ayna,on altın bile etmez.
İhtiyar adam:
- Ben sana söylemiştim!.. diye kızmış. İsterseniz vazgeçin.
Adam, iş olsun diye aynaya baktığında, bağırmamakiçin kendini zor zaptetmiş. Gözlerini ovuşturarak baktığı aynadaki görüntü, onun yirmibeş yıl önceki haline aitmiş. Ne başının büyük bölümünü saran beyaz saçlar varmış bu görüntüde, ne de yüzünü kırış kırış eden derin çizgiler.
Adamın aynaya takılan gözleri, biraz sonra fal tşı gibi açılmış. Çünkü aynadaki gençlik görüntüsünün hemen arkasından,sevdikleri geçiyormuş birer birer.
Büyük bir dehşet içinde:
- Aman Allah'ım!.. diye bağırmış.Bu geçen,kız kardeşim değil miydi? Hem de henüz kanser olmadan önce.
Daha sonra, en sevdiği teyzesi ve dayısı da geçmişler, adamın görüntüsü ardından. Her ikisi de, çeyrekasır önceki halleriyle.
Adam, dayanamayıp başını çevirmiş aynadan. İhtiyar, ona sokulup:
- Bu işten vazgeç!. demiş.Zaten bir çok insan da öyle yaptı.
- Hayır!. diye itiraz etmiş adam. Kardeşimi özlemiştim, dayımla teyzemi de.
- Peki!. demiş ihtiyar. Şu gördüğün bir antika aynadır. Çerçevesi ahşaptır. Değeriyse bin kese altın eder.
Adam,oraya doğru ilerlerken,korkusundan vazgeçmiş. Ama merakını yenemeyip aynaya baktığında, küçük bir çocuk gibi çığlık atmış. Yedi sekiz yaşlarında bir çocuk duruyormuş karşısında. Soluk yüzlü, incecik, dişleri dökük ve saçları dağınık bir çocuk.
- Aman Allah'ım!.. diye bağırmış. Bu benim çocukluğum. Cebimdeki sapan bile duruyor.
Adam, biraz sonra sendeleyerek duvara tutunmak zorunda kalmış. Bu sefer, 30-35 yaşlarındaki halleriyle annesi ve babası geçiyormuş geriden. Daha sonra da, nur yüzlü dedesi. Annesi, her gün defalarca yaptığı gibi, öpüvermiş onu yanağından. Babası ise, er zamanki şakacılığıyla, ensesine bir şaplak atmış yavrusunun.
Adam, kaçarcasına uzaklaşmış oradan. İhtiyarın yanına yığılmış ağlayarak.
Yaşlı adam:
- Gerçek aynalar böyledir evladım!.. demiş. Bu yüzden de ulaşılmaz onlara. 
Adam, biraz olsun kendine geldiğinde, dükkandan atmak istemiş kendini. Fakat tam çıkacakken:
- Bedava aynalardan söz etmiştiniz, demiş. Onu da merak ettim.
İhtiyar adam:
- Ona hiçbakma evlat!. diye atılmış. Bu gün çok fazla yoruldun, kalbin dayanmaz.
- Mutlaka bakmalıyım!. diye ısrar etmiş adam. Gördüğüm şeylere artık alıştım.
Yaşlı adam, çaresiz kabul etmiş ve duvarlara asılanlardan farklı olarak, dükkanın döşemesi üzerine indirilen bir aynayı gösterip:
- İşte bu da geleceğin aynası!. demiş. Çerçevesi altından olup bedavadır. Ama onu hiç kimse almadı.
Adam:
- Geleceğin aynası ha!.demiş.Üstelik de altından ve bedava...
İhtiyar, hiç sesini çıkartmamış. Adam ise, emin adımlarla aynaya doğru ilerlemiş ve bakmak için yere eğildiğinde oracığa yığılıp kalıvermiş.
Yaşlı adam:
Geleceğin aynasında ne göreceğini tahmin etmen ve ona göre hazırlıklı olman gerekirdi evladım, demiş. Senin de gücün yetmedi demek ki...
İhtiyar adam, müşterisinin cansız vücudunu kucaklarken, onun ayndaki görüntüsüne bakmış.
Kuru bir iskelet görünüyormuş...
Edited by ugur4721
Link to comment
Share on other sites

10322687_1465341570367454_63076277045258

 

Bir gün aslanın biri hastalanır. Tilki hariç bütün hayvanlar, aslanı ziyarete gelirler. Kurt, tilkinin aleyhinde nemmalık yapar.
Sonra tilki aslanın yanına gelir. Aslan ona: Bizden uzak kalmanın sebebi nedir? Niçin ziyaretime gelmedin? der. 
Tilki: Seni tedavi edecek ilaç aramakla meşguldum der. 
Aslan: Ne gibi bir ilaç buldun? diye sorar. 
Tilki: Hastalığın ilacı kurdun baldırın penceleri. Tilki ordan çıkıp gider.
Bir müddet sonra kurt baldırından kanlar aka aka tilkinin yanına gelir. Tilki ona şöyle der: Ey kırmızı ayaklı, bir daha kralların yanında oturduğun zaman, ağzından çıkan şeye dikkat et.

Link to comment
Share on other sites

Almanya’da bir lise müdürü, her eğitim öğretim yılı başında öğretmenlerine şu mektubu gönderirmiş.
Bir toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim.
Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü.
İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar.
Eğitimden bu nedenle kuşku duyuyorum.
Sizlerden isteğim şudur.
Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın.
Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin.

Okuma yazma, matematik, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

10313380_771551186209622_147249665213804

 

Bu Çeşmeden Müslümana Su İçmek Haram!

Vaktiyle Bursa' da bir Müslüman, eski adı “Yahudilik Yolağzı”, bugünkü adı Arap Şükrü olan muhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş:

“Her kula helal, Müslüman'a haram!..”

Bursa başkent, tabii Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye…

Gitmişler kadıya şikayete, adam yakalanıp yaka-paça huzura getirilmiş. “Bu nasıl fitnedir, dini İslam, ahalisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslüman'a yasakla!.. Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?..” diye çıkışmışlar adama. Adam:

- “Müsaade buyurun, sebebi vardır, lakin ispat ister, delil şarttır…”dedikçe kadı kızmış:

- “Ne delili, ne ispatı?.. Sen fitne çıkardın, Müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın, katlin vaciptir!” demiş. Demiş ama, bir yandan da merak edermiş:

- “Nedir gerekçen?..” diye sormuş. Adam:

- “Bir tek Sultan'a derim…” diye cevap verince, ortalık yine karışmış. Söz Sultan'a gitmiş, adam yaka paça saraya götürülmüş… Padişah da sinirlenmiş ama, diğer yandan o da meraklanırmış:

- “De bakalım ne diyeceksen. Bu nasıl iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın,hem de her kula helal,Müslüman'a haram yazarsın?..” Adam, başı önünde konuşur:

- “Delilim vardır, lakin ispat ister.”

- “Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?..”

- “O zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultanım…”

- “Eeee?!..”-

“Sultanım, herhangi bir havradan (sinagog) rasgele bir hahamı izahsız yaka-paça tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın neler olacak…” Dediği yapılmış adamın. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Museviler, “ne oluyor, bu ne zulüm?.. Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim…” çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş… Bir hafta dolunca, adam:

- “Sultanım, artık bırakmak zamanıdır” demiş. Haham bırakılmış, azınlıklar mutlu, bu sefer Sultan'a teşekkürler, hediyeler

- “Aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz için yaptırınız Sultanım” demiş. Aynı şekilde bir papaz derdest edilip yaka-paça alınmış Pazar ayininden ve aynı tepkiler artarak devam etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış. Mutluluk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar… din adamlarına kavuşmanın mutluluğuyla daha bir sarılmışlar birbirlerine… Sultan:

- “Bitti mi?..” demiş adama.

- “Sultanım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle” demiş.

- “Şimdi nedir isteğin?..”

- “Efendim, payitahtımız Bursa'nın en sevilen, alimini alınız minberinden…” Adamın dediğini yapmışlar, Ulucami imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka-paça götürmüşler…Ve . Bir ALLAH'ın kulu çıkıp da, “ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz?.. Hiç olmazsa vaazı bitene kadar bekleseydiniz”, gibi tek bir kelam etmemiş, imamın peşinden giden, arayan-soran olmamış… Geçmiş bir hafta, “Nerde imam” diye gelen-giden yok!.Halk halinden memnun, başlamış bir dedikodu, o geçen hafta tutuklanan koca alim için:

- “Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik…”

- “Kim bilir ne suç etti de tevkif edildi!..”

- “Vah vaah!.. Acırım arkasında kıldığım namazlara…”

- “Sorma, sorma…”

Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup-bitenleri. Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş:

- “Eee, ne olacak şimdi?.. Adam:

- “Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helallik almak lazımdır hocadan.” “Haklısın” demiş padişah, denilenin yapılması için emir buyurmuş ve adama dönmüş. Adam başı önünde konuşmuş:

- “Ey büyük Sultanım, siz irade buyurunuz lütfen, böyle Müslümanlara su helal edilir mi?..”

Sultan acı acı tebessüm etmiş:

- “Hava bile haram, hava bile!..” demiş..'''

Edited by yineben
  • Like 2
Link to comment
Share on other sites

  • 2 hafta sonra ...
Mutluluk
 
500 kişi bir seminerdeydi. Birden konuşmacı durdu ve bir grup çalışması yapmaya karar verdi. Herkese bir balon vererek başladı. Herkes gazlı kalemle balonuna adını yazmalıydı. Sonra bütün balonlar toplandı ve bir odaya kapatıldı.
Katılımcılar odaya alındı ve 5 dakika içinde üzerine isimlerini yazdıkları balonu bulmaları söylendi. Herkes deli gibi kendi adını aramaya başladı, insanlar çarpıştılar, bir birlerini ittirdiler, tamamen bir kaos ortamı oluştu.
5 dakikanın sonunda kimse kendi balonunu bulamamıştı. 
Konuşmacı bu sefer herkesin bir balon almasını ve üzerinde adı yazan kişiye o balonu vermesini söyledi. Bir kaç dakika içinde herkes kendi balonuna kavuşmuştu.
Konuşmacı dedi ki: "Yaşamımızda bunu görüyoruz. Herkes deli gibi mutluluğu arıyor ve nerede olduğunu bilmiyor. Bizim mutluluğumuz başkalarının mutluluğunda gizlidir. Onlara mutluluk verin; sizinki size gelir. Ve insanların yaşam amacı da budur...
mutluluğun peşinden gitmek."
 
 1554507_580891335357359_3111173279556252
Link to comment
Share on other sites

Usta bir ressamın öğrencisi eğitimini
tamamlamış. Büyük usta, öğrencisini
uğurlamış. Çırağına " Yaptığın son resmi,
şehrin en kalabalık meydanına koyar
mısın?" demiş.
" Resmin yanına bir de kırmızı kalem bırak.
İnsanlara, resmin beğenmedikleri yerlerine
bir çarpı koymalarını rica eden bir yazı
iliştirmeyi de unutma" diye ilave etmiş.
Öğrenci, birkaç gün sonra resme bakmaya
gitmiş. Resmin çarpılar içinde olduğunu
görmüş. Üzüntüyle ustasının yanına
dönmüş. Usta ressam, üzülmeden yeniden
resme devam etmesini tavsiye etmiş.
Öğrenci resmi yeniden yapmış.Usta, yine
resmi şehrin en kalabalık meydanına
bırakmasını istemiş.
Fakat bu kez yanına bir palet dolusu çeşitli
renklerde boya ile birkaç fırça koymasını
söylemiş.
Yanına da, insanlardan beğenmedikleri
yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı
bırakmasını önermiş. Öğrenci denileni
yapmış. Birkaç gün sonra bakmış ki,
resmine hiç dokunulmamış. Sevinçle
ustasına koşmuş.
Usta ressam şöyle demiş:
"İlkinde, insanlara fırsat verildiğinde ne
kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile
karşılaşılabile ceğini gördün. Hayatında
resim yapmamış insanlar dahi gelip senin
resmini karaladı.
İkincisinde, onlardan müspet,yapıcı,

olumlu olmalarını istedin. Yapıcı olmak
eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir
konuyu düzeltmeye cesaret edemedi."
- Emeğinin karşılığını, ne yaptığını bilmeyen
insanlardan alamazsın.
- Değer bilmeyenlere sakın emeğini sunma.
- Asla bilmeyenle tartışma.

  • Like 4
Link to comment
Share on other sites

KARINCA İLE HZ. SÜLEYMAN (a.s)

Bir gün Süleyman Peygamber (a.s) bir karıncaya bir yıllık yiyeceğinin miktarını sorar.
Karınca da,
"Bir buğday tanesi yerim" diye cevap verir.

Cevabın doğru olup olmadığını kontrol etmek isteyen Süleyman Peygamber (a.s) karıncayı bir şişeye koyar. Yanına da bir buğday tanesi koyarak hava alacak şekilde şişeyi kapatır. Ondan sonra da bir yıl bekler. Müddeti dolunca şişeyi açtığında bir de bakar ki karınca buğday tanesinin yarısını yemiş, yarısını da bırakmıştır. Kendi kendine meraklanır. Acaba neden yemedi?

Bunun üzerine Hz. Süleyman (a.s) karıncaya buğday tanesini tamamen neden yemediğini sorar.
Karınca da,
"Daha önce benim yiyeceğimi yüce Allah (c.c) verirdi. Ben de O'na güvenerek bir buğday tanesini tamam olarak yerdim. Çünkü O beni asla unutmaz ve ihmal etmezdi. Fakat bu işi sen üzerine alınca doğrusu nihayet bu aciz bir insandır diye sana pek güvenemedim. Belki beni unutup yiyeceğimi ihmal edebilirsin. O yüzden de bir yıllık yiyeceğimin yarısını yiyerek, diğer yarısını da ertesi yıla bıraktım" diye cevap verdi.../

Yüce ALLAH(c.c) cümlemizi ~>kuL<~ kapısına Muhtaç etmesin.../

  • Like 4
Link to comment
Share on other sites

KUŞ İLE DERVİŞ..!

Siz, kuş ile dervişin hikâyesini bilir misiniz..?

Birgün yaralı bir kuş, Hz. Süleyman’a (a.s) gelerek, kanadını bir dervişin kırdığını söyler.

Hz. Süleyman (a.s) dervişi hemen huzuruna çağırtır.

Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın..?

Derviş, kendini savunur:

Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim.

Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı.

Ben de bana teslim olacağını düşünerek, üzerine atladım.

Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı.

Bunun üzerine, Hz. Süleyman (a.s) kuşa döner ve der ki:

Bak bu adam da haklı, sen niye kaçmadın..?

O, sana sinsice yaklaşmamış, sen hakkını savunabilirdin.

Şimdi kolum, kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun.

Kuş, kendini savunur.

Efendim, ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım.

Avcı olsaydı, hemen kaçardım.

Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.

Hz. Süleyman (a.s) bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister.

Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın diye emreder.

Kuş, o anda:

Efendim, sakın öyle bir şey yaptırmayın.

Hz. Süleyman (a.s) neden diye sorar.

Kuş, sebebini şöyle açıklar:

Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar.

Siz en iyisi mi, bunun üzerindeki derviş hırkasını çıkartın.

Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın..!

  • Like 2
Link to comment
Share on other sites

En İyi Ben Olmalıyım
Öğretmen sınıftaki zeki fakat kıskanç öğrenciye : "Niçin arkadaşlarını çekemiyor, onların yaptıklarını bozup kavga ediyorsun?" diye sordu. 
 
Öğrenci, bir süre düşündükten sonra, "Çünkü onların beni geçmelerini istemiyorum." dedi. "En iyi ben olmalıyım." 
 
Öğretmen, masasından kalktı, eline bir parça tebeşir aldı ve yere 15 cm. uzunluğunda bir çizgi çekti, kıskanç öğrenciye bakarak, "Bu çizgiyi nasıl kısaltırsın?" dedi. 
 
Öğrenci bir süre bu çizgiyi inceleyip içinde çizgiyi birçok parçaya bölmek de olan birkaç yanıt verdi. Öğretmen, yanıtları kabul etmedi ve yere ilkinden daha uzun bir çizgi çekti. "Şimdi birinci çizgi nasıl görünüyor?" diye sordu. 
 
Öğrenci utana sıkıla, "Daha kısa" diyerek başını öne eğdi. 
 
Öğretmen bu yanıt üzerine öğrencisine unutmaması gereken şu öğüdünü verdi: "Bilgini ve yeteneklerini artırarak kendi çizgini uzatman, rakibinin çizgisini bölmeye çalışmandan daha iyidir."
  • Like 2
Link to comment
Share on other sites

 
 
KISSADAN HİSSE
 
DELİNİN biri camiye girer,belli ki namaz kılacak.
 
Ama oturmaz, meraklı ve şaşkın… gözlerle etrafı süzer-dolanır.. Bir oraya, bir buraya her köşeye dikkatlice bakar ve hızla çıkar gider..
 
Az sonra sırtında bağlanmış odunlarla tekrar gelir camiye ve tam namaza başlamak üzere olan cemaatle birlikte saf tutar..
Ama sırtındaki odunlarla güç bela bitirir namazını.
 
Eğilip kalktıkça yere düşen odunlar, çıkardığı ses vs. derken, tabii cemaat de rahatsız olmuştur bu durumdan..
 
Nihayet biter namaz, bitmesine ama her kafadan bir ses çıkar..
Herkes kıpırdanmaya, adama söylenmeye başlamıştır bile..
İmama kadar ulaşır sesler, hafiften tartışmalar..
 
İmam aynı mahalleden, bilir az çok garibin halini, şefkatle yaklaşır meczubun yanına ve der ki:
 
“Oğlum böyle namaz mı olur, sırtında odunlarla, sen ne yaptın?
Hem kendini hem de çevreni rahatsız ettin bak, bir daha namaz kılmaya yüksüz gel olur mu?”
 
Bunu duyan meczub melül-mahzun, ama manalı bir bakışla sorar
 
“Âdetiniz böyle değil mi?”
 
“Ne âdeti?!” der Hoca..
 
Cemaat da toplanmış, merak ve şaşkınlıkla olayı izlemektedir o sıra..
 
Der ki meczub bu kez:
 
“Hocam ben namaz kılmak için girdim camiye, şöyle kendime uygun bir yer ararken içeridekilere baktım, gördüm ki herkesin sırtında bir şeyler var. Zannettim ki adet böyledir, ben de şu odunları yüklendim geldim işte, neden kızıyorsun? Kızacaksan herkese kız, tek bana değil!
 
Hoca şaşırır: “Benim sırtımda da mı var?” der..
 
“Evet” der meczub, “Hepinizin sırtı yüklü!”..
 
Cemaatte ise hafiften “deli işte!” manasına,bıyık altından gülüşmeler başlamıştır..
 
Meczub bu kez öne atılır ve tek tek cemaati işaret ederek, saf bir çocukça, heyecanla bağırır:
 
“Bak bunun sırtında mavi gözlü bir çocuk, bunda kocaman bir elma ağacı vardı..
 
Bunda kırık bir kapı, bunda bir tencere yemek, bunda kızarmış tavuk, şunun sırtında yeşil gözlü esmer bir hatun, bununkinde de yaşlı annesi vardı!..”
 
Sonra iki elini yanlarına salar başını sallar ve umutsuzca;
 
“ Boş yok, boş yok hiç!..diye tekrarlar.
 
O böyle söyleyince, herkes dehşet içinde şaşkınlıkla birbirinin yüzüne bakar!
 
Aynen doğrudur dedikleri çünkü;
Kimi doğacak çocuğunu düşünüyordur namazda,
kimi bahçesindeki meyve ağaçlarını,
biri onaracağı kapıyı,
diğeri lokantasında pişireceği yemeği..
Biri açtır aklında yiyeceği tavuk,
birinin sırtında sevdiği kadın,
diğerinde de bakıma muhtaç annesi vardır.
 
“Peki söyle bakalım bende ne vardı?” der, bu kez endişeyle Hoca..
 
O da der ki:
“Zaten en çok da sana şaştım hoca! Sırtında kocaman bir inek vardı!
 
Meğerse efendim, hocanın ineği hastaymış, “öldü mü ölecek mi?” diye düşünürmüş namazda..
 
“Harâbât ehlini hor görme sakın, defineye mâlik viraneler var.”
Bildirince bildiren, yüreği olan görüyor elbet..”.
  • Like 2
Link to comment
Share on other sites

Adamın biri camiye gitmek üzere evinden çıkar, fakat karanlıktır ve giderken yolda ayağı takılır
düşer, kalkıp üstünü silkeleyip evine geri
döner,
elbisesini değiştirip temiz kıyafetlerle tekrar
yola
çıkar, fakat yine düşer. Yeniden eve gidip
üstünü
değiştirir ve yola çıkar. Yolda elinde lamba ile
birini görür. Yolunu aydınlatan bu adamla
beraber mescide doğru ilerlerler. Adam
lambayı
tutan kişiden namazı kendisinin kıldırmasını
ister lambayı tutan adam ise kabul etmez.
Düşen adam ısrarla teklif eder tekrar red
cevabını alınca merak edip sorar neden
kıldırmıyorsun?
Lamba tutan adam kendisinin şeytan
olduğunu
söyler..
Adam şok olur ve neden kendine ışık tutup
yolunu aydınlattığını sorar;
Şeytan der ki:
Seni düşüren bendim mescide gitmemen için
ve
sen ilk düştüğünde eve gidip elbiseni değisip
tekrar mescide doğru çıkınca Allah senin tüm
günahlarını affetti. Ben seni ikinci defa
düşürdüm sen tekrar üşenmedin eve gidip
elbiseni değiştin tekrar yola çıktın, bu defa
Allah
senin ehli beytinin günahlarını bağışladı. Ben
korktum ki üçüncü düşmende Allah bu kez
tüm
ülkenin günahlarını bağışlayacak ve benim
onca
uğraşım boşa gidecek. O sebeple senin
güvenli bir şekilde mescide ulaşman için lambayla
senin
yolunu aydınlattım.
Senin takvan aileni ve milletini felaketlerden
korunmasına vesile olur.
Bütün hamd ve övgüler ancak Allah'adır..
Kuran-ı taşıdığında şeytanda baş ağrısı olur
onu açtığında şeytan yıkılır
onu okuduğunda şeytan solar ve bayılır
onunla amel ettiğinde şeytan yanından kaçar

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

ŞEYTANA TAŞ ÇIKARAN ADAM KİMDİR ?

Adamın biri çölde tek başına yola koyulmuş
giderken lanetlik
şeytan da insan kılığına bürünerek
ardından yetişir ve kendisine yol
arkadaşlığı teklif eder. Adam da
memnunlukla kabul eder.
Adam ile şeytan yollarına devam ederlerken
vakit boyuna ilerler, akşam olur, gün batar,
sabah olur, gün doğar. Lanetlik şeytanın
kafası önemli bir noktaya takılır. Bakar ki
adamda ne sabah, ne öğle, ne ikindi, ne
akşam, nede yatsı namazı, Hiç birini
kılmıyor.
Artık yol yürümekten yoruldukları için bir
yerde konaklamak üzereyken şeytan
ayrılarak koşmaya başlar. Şaşırıp kalan
adam ardından,
<< Nereye gidiyorsun böyle beni yalnız
bırakıp ta >> diye haykırır.
Bunun üzerine şeytan duraklıyarak adama
şu ibret dolu cevabı verir:
Arkadaş, ben ömrümde bir defa Allah'a
karşı geldim. O yüzden kovuldum. Fakat
sen günde beş defa karşı geliyorsun.
Korkarım Allah gökten taş yağdırır da bana
da isabet eder.>>

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Bir bilge bir gün tam trene biniyordu ki, ayakkabılarından birisi ayağından çıktı ve yere düştü. Aşağıya inip alması imkansızdı; Çünkü tren çoktan harekete geçmişti. Yanındaki arkadaşları ne yapacağını merak ediyorlardı.
O gayet sakin bir biçimde, diğer ayağındaki ayakkabıyı çıkardı ve az önce düşürdüğü ayakkabıya yakın bir yere fırlattı.
Talebelerinden birisi dayanamayıp sordu: Neden böyle yaptınız? gülümseyen bilgenin cevabı gayet basit ama hakikat yüklüydü:

Demiryolunun üzerinde ayakkabının tekini fakir birisi bulursa diğer tekini de bulup giyebilsin diye............

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Adamın biri hamama gitmiş.
Adam yakışıklı.
Göbek taşına geçmiş oturmuş.
Tam o sırada içeriye kendisine tıpatıp benzeyen bir adam daha girmiş.
"İnsan bu kadar birbirine benzer mi" diye geçiriyor içinden?
Ama onun etrafında hizmetçiler, korumalar var.
Bir yolunu bulup oradakilere soruyor, "Bu kimdir?"
Onlar da; "O padişahtır" diyorlar.
... 
Padişah olduğu için ona hususi oda açıyorlar.
Padişah etrafındakilere, "Şimdi buradan gidin" diyor.
Adam herkes gittikten sonra padişahın odasına bir bakayım diyor.
Kapıyı açınca ne görsün? Padişah ölmüş.
"Tam bir fırsat, nasıl olsa bu bana benziyor" diyor.
Padişahı sırtladığı gibi göbek taşına bırakıyor, kendisi padişahın yerine geçiyor.
Sonra hizmetçilerini çağırıyor.
Hizmetçiler, "Emriniz olur" diyor, hürmetle yanına geliyorlar.
"Hemen gidiyoruz" diyor.
Elbiseler giyiniliyor.
Saltanat arabasına binip doğru saraya gidiyor.
Kendisini ele vermeden hemen harem dairesine girmek istiyor.
Harem dairesine girince, "Câriyeler nerede?" diye sesleniyor.
Derken, yüzüne şiddetli bir tokat iniyor.
Bir uyanıyor ki, göbek taşında uyuya kalmış.
Meğer gördüklerinin hepsi rüyâ imiş...
Tokatı atan, "Temizlik yapacağız, geç oldu. Hadi kalk, git buradan!" diyor.
O zavallı adam da "Peki gidiyorum" diyor.
Mevlânâ hazretleri buyuruyor ki: “İşte dünyâ budur.
Göbek taşına yatarsın, tokatla adamı uyandırırlar.
Ne yazık ki, Azrâil aleyhisselâmın uyandırması böyle de olamaz

Link to comment
Share on other sites

  • 2 hafta sonra ...

10514532_799198800111527_861084763148006

 

Nasrettin Hoca pazarda zeytin satıyormuş...
İki üç sokak ileride oturan yarıbuçuk tanıdığı bir kadın gelmiş.
Kadın: - Zeytinin iyi mi?
Hoca: - Tadına bak.
Kadın: - Ben orucum.
... Hoca: - Madem oruçlusun zeytini al git parasını sonra ver.
... ... Hocanın birdenbire aklına düşmüş; Ramazanlık değilmiş çünkü...
Hoca: - Tuttuğun oruç ne orucu ki?
Kadın: - Üç sene önceden borcum vardı da onları tutuyorum.
Hoca tam zeytinleri veriyormuş vazgeçmiş...
Kadın: - Biraz önce al git dedin nolduda vazgeçtin Hoca?
Hoca: - Get anam get... Allah'a olan borcunu üç senede veriyorsan bizim borcu ne zaman getirirsin kimbilir.
:))))

  • Like 3
Link to comment
Share on other sites

Yılan ve Adam 
 
Çok eskiden köyün birin de bir yaşlı evliya ve fukara oğlu yaşarmış bu köyün 
hemen karşısın da da çok ama çok yüksek bir de dağ varmış ve bu dağın tam 
tepesin de için de bir yılan bulunan bir kuyu var imiş ne zaman bu yaşlı 
evliyanın başı derde girse bu yılanın yanına gider ve yılan da ona bir altın 
lira verirmiş gel zaman git zaman artık yaşlı adam oraya çıkamaz hale gelmiş 
ve bir gün oğlunu yanına çağırmış ve demiş ki bak oğlum o dağın tepesin de 
bir kuyu var oraya git kuyudan bir yılan çıkacak benim oğlum olduğunu söyle 
ve sana vereceği emaneti al ve bana getir demiş oğlu da tamam baba deyip 
koyulmuş yola kuyunun başına gelince yılan çıkmış oğlan anlatmış her şeyi 
yılan da uyuya inmiş ve bir altın vererek bunu babana götür demiş oğlan da 
için den söyle düşünmüş eğer ben bu yılanı öldürürsem kuyudaki bütün 
altınları alır ve çok zengin olurum demiş ve yerden aldığı bir taşı yılana 
fırlatmış taş yılanın kuyruğuna gelmiş ve can havliyle oğlanı ısırmış derken 
epey zaman sonra oğlan zehirlenerek ölmüş adam iyileşmiş ve doğru yılanın 
yanına gitmiş her şeyden haberi olan adam başlamış yılana anlatmaya işte 
öyleydi böyleydi o cahildi falan 
filan demeye ve demiş ki gel tekrar eskisi gibi dost olalım. yılan şöyle 
cevap vermiş "yooooookkkkkk olmazzzzzzzzz bende bu kuyruk acısı sende de bu 
evlat acısı varken biz artık dost olamayız"
Link to comment
Share on other sites

Eski zamanların birinde bir adam hayatın anlamının ne olduğuna takmış kafayı..
Bulduğu hiçbir cevap ona yeterli gelmemiş ve başkalarına sormaya karar vermiş.

Ama aldığı cevaplarda ona yetmemiş.
Fakat mutlaka bir cevabı olmalı diyormuş..
Ve dolaşıp herkese bunu sormaya karar vermiş..
Köy,kasaba,ülke dolaşmış bu arada zamanda durmuyor...

Tam umudunu yitirmişken bir köyde konuştuğu insanlar ona ;

-Su karsı ki dağları görüyormuşsun, orada yaslı bir bilge yasar!
istersen ona git belki o sana aradığın cevabi verebilir. " demişler.

Çok zorlu bir yolculuk sonunda Bilge'nin yaşadığı eve ulaşmış adam.
Kapıdan içeri girmiş ve bilgeye Hayatın anlamının ne olduğunu sormuş.
Bilge;
- sana bunun cevabını söylerim ama önce bir sınavdan geçmen gerekiyor demiş.

Adam kabul etmiş.. Bilge bir cay kasığı vermiş adamın eline ve
içindede silme bir şekilde zeytinyag doldurmuş.

- Simdi çık ve bahçede bir tur at tekrar buraya gel.
Yalnız dikkat et kasıktaki zeytinyağ eksilmesin eğer bir damla eksilirse kaybedersin..

Adam gözü çay kasığında bahçeyi turlayıp gelmiş.
Bilge bakmış evet demiş kasıkta yağ eksilmemiş,

-Peki bahçe nasıldı?

Adam şaşkın ;

- Ben kaşıktan başka bir yere bakmadım ki.

- Simdi tekrar bahçeyi dolaşıyorsun kaşık yine elinde olacak ama bahçeyi inceleyip
gel, demiş Bilge.
Adam tekrar bahçeye çıkmış gördüğü güzellikler karşısında
büyülemiş muhteşem bir bahçedeymiş çünkü.
Geri geldiğinde bilge, adama bahçe nasıldı diye sormuş.
Adam gördüğü güzellikler karsısında büyülendiğini anlatmış.
Bilge gülümsemiş, ama kaşıkta hiç yağ kalmamış demiş ve eklemiş ;

- Hayat senin bakışınla anlam kazanır
Ya sadece bir noktayı görürsün hayatın akıp gider sen farkına varmazsın.
Ya da görebileceğin tüm güzelliklerin tam ortasında
hayatı yaşarsın, akıp giden zamanın anlam kazanır ...



"Hayatının anlamı senin bakışlarında gizlidir"

Link to comment
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

 Share

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...