Jump to content

Kısa Hikayeler


ugur4721
 Share

Recommended Posts

Adamın biri bir gün bahçesinde otururken Hayvan dışkısından top yapan bir böceği görmüş, böcek pisliği ayakları ile yuvarlayarak giderken içinden şöyle geçirmiş:

- Ey Allahım! Her şeyi çok güzel çok hoş yaratmışsın da, şu böceği sırf pislikle uğraşsın diye mi yarattın?

Aradan bir kaç ay geçmiş adam umarsız bir hastalığa yakalanmış.
Derdine kimseler çare bulamamış.

En sonunda bilge bir doktor ''Bak demiş bazen bahçelerde gezen bir böcek olur ayakları ile pislik yuvarlar işte o yuvarladığı pisliklerden 40 gün boyunca aralıksız yiyeceksin" demiş.

Adam 40 gün boyunca o pislikleri yemiş ve iyileşmiş. Aradan yıllar geçmiş aynı adam gemiye binmiş ve denizin ortasında çok büyük fırtınaya yakalanmışlar. Herkes bağırıp, çağırıp, ağlaşırken bu adam bacak bacak üstüne atıp sakince çayını yudumluyomuş.
Birileri dayanamamış sormuş. "Biz yana yakıla dua edip bağırıp çağırıyoruz sendeki bu rahatlık ne be adam ?!."

Adam şöyle cevap vermiş
- KURBAN OLDUĞUMUN BİR KERE İŞİNE KARIŞTIM BANA KIRK GÜN BOK YEDİRDİ, İSTER YÜZDÜRÜR, İSTER BATIRIR BEN KARIŞMAM KARDEŞİM.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

  • 3 hafta sonra ...

Zalim bir vali vardı. Bu vali bir gün adamlarını göndererek Hasan Basri Hazretlerini yakalatmak istedi. O da bir vakit ders verdiği Habib-i Acemi Hazretlerinin kulübesine gelip saklandı. Valinin adamları geldi ve hışımla:

- Hasan Basriyi (r.a.) gördün mü? diye sordular.

O gayet sakin:

- Evet, dedi.

- Nerede?

- İşte şu kulübemde

Adamlar kulübeye daldı, fakat bir türlü Hasan Basri Hazretlerini bulamadılar. Dışarı çıkınca tehdit edip:

- Ya şeyh, niçin yalan söylüyorsun? dediler.

- Ben yalan söylemedim, dedi. Siz göremedinizse, benim suçum ne?

Tekrar girdi, aradı, fakat bulamadılar. Onlar gidince, Hasan Basri Hazretleri:

- Ey Habib! Biliyorum ki Rabbim senin hürmetine beni onlara göstermedi. Fakat yerimi niçin söyledin, hocalık hakkı yok mudur? dedi.

Hazreti Habib mahcub bir şekilde:

- Ey Üstadım! Sizi bulamamaları benim hürmetime değil, doğru söylediğimizdendir. Çünkü bilirsiniz ki, Doğruların yardımcısı Allahtır. Eğer yalan söyleseydim, sizi de beni de götürürlerdi, dedi.

Tevil yapmaya, bir zalimin elinden bir mazlumu kurtarmak için, yalan söylemeye ruhsatın olduğu yerler olsa bile, efdal olan, eğer Habib-i Acemi Hazretleri gibi bir teslimiyetiniz varsa, doğruyu söylemektir.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

  • 1 ay sonra...

10644540_10152674223904463_5654494745462

İMAM-I AZAMIN BABASI (KISADAN HİSSELER)

               Mezheb imamı İmam-ı Azam Hazretlerinin babası Sabit Hazretleri gençliğinde bir gün dere kenarında abdest alıyormuş. Tam abdest almaya başlayacağı zaman dere sularına kapılıp gelen bir elma görmüş, Elmayı nereden geldiğini ve haram veya helal olup olmadığını düşünmeden bir defa ısırmış. 
Hikmeti ilahi, o ana kadar elmanın ne olduğunu düşünmeyen Sabit hemen hata ettiğini ve mutlaka elmanın sahibini bulup helal ettirmesi lazım geldiğini düşünmüş. Abdestini tamamlayıp namazını da eda ettikleri sonra suyun geldiği tarafa doğru gitmeye başlamış. Elma elinde olduğu halde araya araya, elmanın düştüğü bahçeyi ve sahibini bulmuş.
               Bahçenin sahibine meseleyi anlatıp, elmayı yanlışlıkla ısırdığını ve hakkını helal etmesini istemiş. İmam-ı Azam Hazretlerinin babasının bu hareketi elma sahibinin dikkatini çekmiş. Hakkını helal edemeyeceğini, hakkını helal etmesi için bazı şartlan olduğunu söylemiş. Sabit hazretleri ne isterse yapacağını, yeterki hakkını helal etmesini isteyip şartının ne olduğunu sormuş.
Elma sahibi de, hakkını helal etmesi için iki sene (7 senede olabilir) bahçesinde çalışması lazım geldiğini ve kendisine iki yıl hizmet etmesinin şart olduğunu söyleyince Sabit Hazretleri çaresiz kalmış, Âhirette ceza çekmektense, bu dünyada bir şahsa iki sene hizmet etmek daha iyidir diye düşünmüş. Ve şartlarını kabul ettiğini söylemiş.
                  Sabit hazretleri, bir elmayı yanlışlıkla ısırdığı için elmanın sahibine iki sene hizmet etmiş ve adamın işinde canla başla çalışmış. İki sene dolduktan sonra ada­ma, zamanının dolduğunu ve artık hakkını helal etmesini söyleyince, adam:
" Yine helal etmiyorum. Benim bir kızım var. Onunla evlenirsen ancak o zaman helal ederim " demiş. Hazreti Sabit:
" Olur "demiş. Adam yalnız kızının kusurlu olduğunu; elinin çolak, gözünün kör. ayağının topal, dilsiz ve kulağının sağır olduğunu söyleyip, iyi düşünmesini ve sonra pişman olmamasını söylemiş. Hazreti Sabit yine düşünmüş taşınmış. "Âhirette ceza çekmekten iyidir" deyip bu kızla evlenmeyi kabul etmiş...
Meğer Adam, Hazreti Sabit'e kızını vermek için büyümesini beklemiş. Düğün yapılmış. Nikah kıyılmış. Zifaf gecesi Hazreti Sabit'e gelinin olduğu odayı göstermişler. Sabit Hazretleri içeriye girip, içerde kendisine söylenen evsafla bir kızının bulunmadığını görünce bir yanlışlık olduğunu zannederek hemen dışarı fırlamış. Ve durumu oradakilere anlatmış. Çünkü içerde kayınpederinin söylediğinin aksine her azası yerinde genç ve güzel bir kız bulunuyormuş.
                            Kayınpederi bir yanlışlık olmadığını söyleyerek, meseleyi şöyle anlatmış: "Benim kızım kördür, çünkü bu güne kadar hiçbir erkeğe (Televizyon karşısında binbir türlüsünü seyreden hanımlar örnek alsınlar...) bakmamıştır. Sağırdır; çünkü haram şeylere kulak vermemiştir. Topaldır, çünkü gayri meşru yolda yürümemiştir." diye sayıp, "Senin hanımın o içerde bekleyendir. Allah mesul etsin evladım " demiş.
                           Daha sonra seneler geçip bu evlilikten Numan ibni Sabit İmamı Azam Hazret­leri dünyaya gelmiş. Annesi, İmamı Azam'ı hocaya okuması için teslim etmiş. O zaman henüz 3 yaşında bulunan Numan üç günde Kur'an-ı Kerimi hatmettiği zaman annesi :
"Ah oğlum! Baban o elmayı ısırmasa idi. sen daha az zamanda hatmederdin" buyurmuş.

Allah celle celaluhu bizleri de takva kullarından eylesin...Amin!

  • Like 2
Link to comment
Share on other sites

Bir üniversitede profesör derse şöyle başlamış:

- Düşünün ki bugün dünyanın son günü.
Yarın bu saatte her şey bitecek. Kurtuluş şansınız yok.
Bugün ne yapardınız ?

Öğrenciler tek tek yazmaya başlamışlar..

- İbadet eder, ALLAH'tan günahlarımı affetmesini dilerdim.
- Tüm sevdiklerimle vedalaşırdım.
- Ailemle vakit geçirirdim.
- Anneme, babama giderdim.
- Güneşin doğuşunu ve batışını son defa seyrederdim.
- Akşam yıldızları seyrederdim.
- En sevdiğim yemeği hazırlar, tüm sevdiklerimi akşam yemeğe davet ederdim.
- Üzdüklerimi arar, Özür dilerdim.

Hoca bütün hepsini tahtaya yazmış.
Sonra gülerek sınıfa dönmüş ve demiş ki:

- Bunları YAPMAK İçin Dünyanın Son Günü Olması Şart mı ?..

Link to comment
Share on other sites

  • 2 hafta sonra ...

VEDALAR ACI OLUR BİLİRSİN...

 

Uzun uzun bakıyor adam kadının yüzüne. Tebessümünü izliyor. Onun her hareketini kaydediyor zihninin en temiz, en masum köşesine. Sonra derin bir nefes alıyor. Göğüs kafesi sıkışıyor birdenbire. Kadın yerinden doğruluyor. Tedirgin oluyor. Adam korkulu gözlerle kadına bakıyor. "Yardım et!" der gibi. Tekrar ve tekrar nefes almaya çalışıyor adam telaşlanarak. Bir şey olmasını bekler gibi. Gözleri kararıyor adamın. Kadının korkusu daha fazla artıyor. Bir şeyler yapmak istiyor, ama ne? Eğiliyor yavaşça. Adamın suratını okşuyor. Kadının saçları adamın yüzüne geliyor. Zorlukla gülümsüyor adam hiç bir şeyden habersiz. Kadının saçını kulağının arkasına atıyor. 'Ne kadar masum, ne kadar güzel bir şey.' diye düşünüyor. Kadın da telaşlı bir gülümseme takınıyor yüzüne. Adam bu sefer de derin bir nefes almak isterken gözlerinin karardığını fark ediyor. Ve o an anlıyor veda vaktinin geldiğini. Çok korkuyor. "Vedalar acı olur bilirsin..." diye fısıldıyor kadına. Kadının korku dolu gözleri büyüyor. "Bu da ne demek?!" Adam bir kez daha gülümsüyor zorlukla kadına. "Beni eskisi gibi hayal et. Saçlarını okşarken, elini tutarken, burnundan öperken..." Kadın ağlamaya başlıyor. "Sus lütfen." Fakat adam boş gözlerle bakar kadına. Daha önce hiç bakmadığı gibi. Donuk donuk. Kadın saçlarını okşar adamın panikle. Adını haykırır çığlıklarla. Onu bir daha görememe korkusu kaplar tüm ruhunu. Çaresizdir. Hiç olmadığı kadar çaresiz...

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

ÖĞRENCİDEN MUHTEŞEM CEVAP
 
Müfettiş öğrenciye sorar,
Söyle bakalım 3 ile 2 ne eder?"
 
Çocuk,
Neye göre öğretmenim, bu duruma göre
değişir." der.
 
Müfettiş "nasıl yani?"
deyince, Çocuk;
3 ten 2 çıkarsa 1 kalır. Buda ALLAH 1 dir
demektir.
 
Yok 3 ile 2 yi toplarsak 5 eder.
Buda islamın 5 şartı demektir.
 
Yok eğer, 3
ile 2 yi çarparsak 6 eder, buda imanın şartı
demektir.
 
3 ile 2 yi Ayrı Ayrı Soruyorsanız 3
Guslün Farzı'dır 2 Teyemmü'mün Farzıdır.
 
Hee eğer 3 ile 2 yi peşpeşe okuyacaksak
buda 32 farz demektir.
 
Siz hangisini sormuştunuz.?
  • Like 4
Link to comment
Share on other sites

  • 2 hafta sonra ...
Bir adam , Afrika'da yürürken arkasından bir
aslanın koştuğunu görür. Hızla kaçarken tam
önünde bir kuyu görür ve hızla kuyuya iner.
 
İpe sarılıp kuyuya inerken.. Alt tarafta büyük
bir yılan görür.
Yılan hızla buna doğru yükselirken .. Ne
yapacağım der.
 
Üstte aslan altta yılan. O sırada iki tane fare
biri beyaz diğeri siyah ipi kemirmeye başlar.
 
Her yerden başı belada iken bir anda bir
yüzünde ıslak bir şey hisseder. Bir arı bir
damla bal yüzüne bırakır ve balın tadı
damağında iken....
 
UYANIR...
OH BE RÜYA İMİŞ .. der. Bir seyyide anlatır.
 
Rüyamın yorumu ne diye? Anlamadın mı der
gülerek?
 
Peşinden koşan aslan ölüm
meleğidir.
 
İçinde yılan bulunan kuyu senin
mezarındır.
Sarıldığın ip senin hayatındır.
 
Beyaz ve siyah fare
gece ile gündüzdür ömrünü kemirirler.
 
Peki ya o bal nedir dersen ?
Dünyanın geçici lezzetidir,
 
Ölümün arkasında
bir hesap olduğunu sana unutturur...
Edited by yineben
  • Like 2
Link to comment
Share on other sites

Birgün babası oğluna sen adam olamassın sen adam olamassın der;

 

Aradan yıllar geçer,oğlu büyür ve VALİ olur,babasını yanına çağırtır.

 

Baba ! bak bana ben nerdeyim sen nerde bak bana VALİ oldum der.

 

Babası kafasını hafifçe yukarı kaldırır ukâla bakışlarla Oğlum ben sana VALİ olamassın demedimki sen adam olamassın dedim :D

  • Like 2
Link to comment
Share on other sites

İstanbul’da velî var mıdır?

Devrin padişahı bir gün vezirine sordu: İstanbul’da velî var mıdır? Vardır şevketli padişahım! Haydi gidip bir ziyaret edelim. Emredersiniz sultanım! Yanına gideceğimiz bu zatın gerçekten velî olup olmadığını nasıl anlayacağız? Hiç merak buyurmayın, gayet kolaydır. Dedi vezir.

Padişah ile veziri tebdil-i kıyafet ederek sokağa çıktılar ve kapalı çarşıda bir dükkana girdiler. Vezir selamdan sonra kumaşları görmek istediklerini söyledi ve top top kumaşlar önlerine indirildi. Her birini uzun uzun incelediler. Vezir, bir top kumaşı işaret ederek: “Şundan bana yarım arşın kesebilir misin?” dedi. Dükkan sahibi memnuniyetle müşterilerinin bu arzusunu yerine getirdi. 

Vezir: Bu galiba biraz az oldu, yarısı kadar daha kesebilir misin, dedi. Bu arzuları da yerine getirildi. Vezir, başka bir top kumaşı göstererek: Bu kestiğin parçaları beğenmedim. Şundan yarım arşın kesebilir misin, dedi. Dükkan sahibi, bu teklifi de reddetmedi. Kısacası bir çok toplardan böyle yarımşar arşın ve daha az kestirdiler. 

Sonunda vezir: Bunların hiçbirisi kesildikten sonra hoşuma gitmedi, almayacağım diyerek dükkandan çıkmaya davranınca, kumaşçı büyük bir sükunetle: Fesübhanallah! diye gülümsedi. Padişah ile veziri bir çok kumaş kestirdikleri halde, hiç birini satın almadan dükkandan çıktılar. 

Padişah vezirine: Şu kumaşçı gerçekten de velîlerden imiş. Acaba makamı bundan daha yüksek olan başka bir velî var mıdır, dedi. Vezir: Beli (evet) sultanım vardır cevabını verdi ve birlikte Sultanahmet’te karpuz satan bir velînin sergisine gittiler. Vezir, karpuz yığınlarının arasına girdi. Rast gele karpuzları almaya, ellerinin arasında sıkıştırmaya, onu bıraktıktan sonra bir başkasını alıp sallamaya başladı. Böylece birkaç karpuz elledikten sonra, karpuzcu hafifçe vezirin omzuna dokundu: Bana bak efendi, dedi. Ben, o kumaş satan zat değilim. Verdiğin zararı ödemezsen, ensene öyle bir vururum ki, neye uğradığını anlayamazsın!

Padişah gerek kumaşçının, gerekse karpuzcunun zararlarını ödedi. Saraya dönerken vezirine sordu: Bunlardan hangisi daha üstündür? Bu defa da vezir gülümsedi, soruyu şöyle cevaplandırdı:

Yerine göre sultanım dedi. Adam olmaya kabiliyeti ve istidadı olan kimse, kumaşçının eliyle irşad edilir. 

Düşüncesi kıt, irfanı kısır olan şahıs da karpuzcunun terbiye şekliyle irşad olunur.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

  • 3 hafta sonra ...

MANAV & KADIN {Müthiş Bir Hikaye Mutlaka Okuyun}

 

Orta yaşlı bir kadın mahallede bir manava giderek kocasının çok hasta olduğunu, çalışamaz duruma düştüğünü ve yedi

çocuğu ile birlikte aç kaldıklarını ve yiyeceğe ihtiyaçları olduğunu söyler.


Manav ona ters bir şekilde bakarak derhal dükkânını terk etmesini ister. Kadın ailesinin ihtiyaçlarını düşünerek:
 

- 'Lütfen efendim' der. 'paramız olur olmaz getirip borcumu ödeyeceğim.'
 

Manav kendisine bir kredi açamayacağını çünkü onun eski müşterisi olmadığını, kendisinde bir hesabının bulunmadığını

söyler.


O sırada dükkânın dışında bekleyen bir müşteri ikisinin arasında devam eden bu konuşmayı dinlemektedir. İçeriye

girerek manava yaklaşır ve: 'ben o kadının almak istediklerine kefilim' der. 'ailesinin ihtiyacı olan şeyleri ona ver.'


Bunun üzerine manav çok isteksiz bir şekilde kadına döner ve 'bir alışveriş listen var mıydı? Diye sorar. Kadın 'evet

efendim' der. 'tamam' der manav. 'şimdi onu terazinin şu kefesine koy, onun ağırlığınca diğer kefeye

istediklerinden koyacağım'


Kadın bir an duraklar, sonra başını önüne eğer ve çantasını açarak üzerine bir şeyler karalanmış bir kâğıt parçasını

çıkartır ve manavın kendisine gösterdiği kefeye özenle bırakırken başı hala öne eğiktir.

 

Manavın ve diğer müşterinin gözleri terazinin kefesine dikilirken hayretle büyümüştür. Manav müşteriye dönerek,

kısık bir sesle 'inanamıyorum' der. İnanılacak gibi değildir.

Müşteri manava gülerken manav çoktan diğer kefeye eline geçeni doldurmaya başlamıştır ama nafile, diğer kefeyi

yerinden bile kıpırdatamamıştır.


Terazinin kefesini artık üzerindekileri alamayacak kadar doldurduğunda çaresiz hepsini bir torbaya doldurar ak

kadına verir. Şaşkınlıkla üzerinde bir şeyler çiziktirilmiş kâğıdı eline alır ve okur. Bir de bakar ki or da bir alışveriş

listesi yoktur. Sadece bir DUA yazılıdır.

 

ALLAH'IM

'Neye ihtiyacım olduğunu ancak sen bilirsin
Kendimi senin ellerine teslim ediyorum.'

  • Like 2
Link to comment
Share on other sites

  • 2 hafta sonra ...

OKUMALISINIZ..

Bir Hint masalına göre, kedi korkusundan devamlı endişe içinde yaşayan bir fare vardır. Büyücünün biri fareye acır ve onu bir kediye dönüştürür.

Fare, kedi olmaktan son derece mutlu olacağı yerde bu kez de köpekten korkmaya başlar. Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüştürür. Kaplan olan fare, sevineceği yerde avcıdan korkmaya başlar. Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsın farenin korkusunu yenmeye imkan yok. Onu eski haline döndürür. Ve der ki, "Sen cesaretsiz ve korkak birisin. Sende sadece bir farenin yüreği var. O yüzden ben sana yardım edemem."

ÜNLÜ YAZAR SHAKESPEARE, BU KONUDA ŞÖYLE DİYOR:

"İnsanların çoğu sevmekten korkuyor, kaybetmekten korktuğu için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.

Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için."

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

[spoiler]https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10152838480574463&set=a.10152838480439463.1073741914.783339462&type=1[/spoiler]

 

Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri yoldan geçerken bir buz satıcısına rastlar.

Satıcı: "Sermayesi erimekte olan insana yardım edin!" diye bağırmaktadır.

 

Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri bu sözü duyunca düşüp bayılır.

Etrafına toplananlar onu ayıltırlar. Neden bayıldığını merak ederler.

Sonra Cüneyd-i Bağdadi hazretlerinin;

"Satıcı buzunun erimesine üzülürse benim ömür sermayem erirken ben ne yapmaktayım"

düşüncesiyle bayıldığını öğrenirler.

  • Like 2
Link to comment
Share on other sites

3 ateist Mevlanaya gitmişler ona:
-eğer müsaitsen sana 3 sual soracağız?
Mevlana:
-ben müsait değilim Şemse gidin demiş
ateistler Şemse gitmişler.şems de o sıra bir
KERPİÇ ile oyalanmaktadır
ateistler:
-müsaitsen sana 3 sual soracağız
şems:
-müsaidim,birin ci soruyu sor
ateistler aralarında bir sözcü seçmişler.
ateist:
-Allah var diyorsunuz.ama Allahı
göremiyoruz.All ahı gösterin de biz de
inanalım.biz görmediğimiz seye inanmayız
şems:
-diğer suali sor
ateist:
-diyorsunuz"şey tan ateşten yaratıldı ama
daha sonra da diyorsunuz seytan ateşle
cezalandırılaca k".bu saçma değil mi ateş
ateşe azap eder mi?
sems:
-son soruya geç
-ne diye insanlara hep baskı kurarsınız, nedir
bu seriat,bırakın insanlar ne yapmak
istiyorsalar onu yapsınlar o zaman insanlar
daha mutlu olur
bütün bu sorularımıza cevap ver ki allaha
iman edelim veremezsen .........
ateist daha cümlesini bitirmeden şems
yerdeki kerpiçi alıp ateisttin kafasına
atmış.ateisttin kafasına hiçbirsey
olmamış.sadece acı ile inliyormuş.dışa rdan
darbe yediği belli olmuyor
neyse ateist kadıya gidip davacı olmuş.kadı
şemsten hesap sormak için onu huzuruna
getirtmiş.
kadı:
-söyle bakalım.niye bu adamın başına kerpiç
attın.adam şimdi senden hakkını istiyor..adam
ateist diye niye ona kötü davranıyorsun.b
izim dinimizde hoşgörü var.cabuk hesap ver!
şems:
-ben hiçbir sekilde bu adama şiddet
kullanmadım.ban a 3 soru sordu.ben de bu
adamın dilden anlamayacağını anladım.onun
yaşayarak öğrenmesini istediğimden 3
sorunun 3 üne de tek cevap verdim.
-nasıl yani?
-bu adam bana dedi ki"Allahı bana göster
inanayım."ben bu adamın yalan söylediğine
inanıyorum.bu adamın başı falan
ağrımıyor.başın ın ağrısını göstersin de
inanayım
ateist:
-ama acıyor ben hissediyorum
-ben de Allahın varlığını hissediyorum
ateist caresizce susmuş.söyleyec ek bir laf
bulamamış
şems:
-daha sonra bana dedi"seytan ateşten
yaratıldı ateş ateşe azap eder mi hiç" ben de
bu adama cevap olarak kerpiç attım.kerpiç de
topraktan insan da topraktan nasıl kerpiç
insana acı veriyorsa ateş de seytana öyle acı
verecek
ateist:
-ama ama seyyy..
şems devam etmiş:
-daha sonra bana "bırakın insanlar ne
yapmak istiyorsa yapsınlar ne diye onları
engelliyorsunuz "dedi.ben de o an bu adama
cok sinirlendim ve kafasına kerpiç atmak
istedim.söyleyi n bana"her insan yapmak
istediğini yaparsa dünyada düzen kalır mı"
3 ateisttin de o anda kalplerinde birseyler
açılmaya başlamış ve Allaha iman
etmişler..kadı şemsi cezalandıracakt ı ama
eski ateistler yeni müminler davalarından
vazgeçmiş...


Çekemeyenlerden birisi,
Mevlana Hazretleri'ne :
"Sen ne biçim Müslümansın,dininde bir izzeti Şerefi var...!! Müslümana gel, Yahudi'ye gel, Mecusi'ye gel...
Tövbeni bozsan yine gel, olur mu öyle şey ? " 

Mealinde uzunca bir mektup yazmış.Mevlana Hazretleri mektubu sabırla okumuş ve arkasına şu cümleyi yazarak sahibine geri göndermiş..
"Sen de gel.."

Edited by yineben
  • Like 2
Link to comment
Share on other sites

Bir profesör konferans vermek üzere salona girmiş. Ama bakmış ki salon, ön sırada oturan seyis dışında boşmuş. Konuşup konuşmama konusunda tereddüde düşen profesör sonunda seyise sormuş:
 
-Buradaki tek kişi sensin. Sana göre konuşmalı mıyım, yoksa konuşmamalı mıyım?
 
Seyis cevap vermiş:
-Hocam ben basit bir insanım, bu konulardan anlamam. Fakat ahıra gelseydim ve bütün atların kaçıp bir tanesinin kaldığını görseydim, yine de onu beslerdim.
 
Bu sözlere hak veren Profesör konferansa başlamış. İki saatin üzerinde konuşmuş durmuş, konferanstan sonra da kendini mutlu hissetmiş, dinleyicisinin de konferansın çok iyi olduğunu onaylanmasını isteyerek sormuş:
 
-Konuşmamı nasıl buldun?
 
Seyis cevap vermiş:
-Hocam sana daha önce basit bir adam olduğumu ve bu konulardan pek anlamadığımı söylemiştim. 
Gene de eğer ahıra gelir, biri dışında tüm atların kaçtığını görseydim, onu beslerdim; ama elimdeki tüm yemi ona verip de hayvanı çatlatmazdım.
  • Like 5
Link to comment
Share on other sites

Bir grup kariyer yolunda ilerleyen yeni mezun, eski üniversitelerindeki profesörlerini ziyaret için bir araya gelirler.

Sohbet, sonunda işin ve hayatın stresinden şikâyetleşmeye döner.

 

Misafirlerine kahve ikram etmek isteyen profesör mutfağa gider ve yanında büyük bir termos içinde kahve ve

porselen, plastik, cam, kristal olmak üzere değişik tarzda ve ucuz görünenden, pahalı ve hatta çok özel olanlarına

kadar değişik kahve bardakları ile gelir.

 

Herkes bir bardak secince, profesör şöyle söyler :

‘Fark ettiyseniz, tüm pahalı görünen bardaklar alındı ve geriye ucuz görünümlü, sade bardaklar kaldı.

Kendiniz için en iyi olanı istemeniz normal olsa da, bu sizin stresinizin ve problemlerinizin kaynağı aslında.

Emin olun ki, bardağın kendisi kahvenin kalitesine hiç bir şey katmaz. Çoğu zaman, sadece daha pahalıdır ve hatta

bazı durumlarda da içtiğimizi saklar. !

 

Hepinizin aslında istediği kahveydi, bardak değil, ama bilinçli olarak en iyi bardaklara yöneldiniz ve sonra birbirinizin

bardağına bakmaya başladınız.

Hayat kahveye benzer, is, para ve toplumdaki konumunuz da bardaklar. Onlar hayati tutmak için sadece araçlardır

ve seçtiğimiz bardak yasadığımız hayatin kalitesini belirlemediği gibi değiştirmez de.

Bazen sadece bardağa odaklanarak kahvenin tadını çıkarmayı unuturuz.

 

Kahvenizin tadına varın!

En mutlu insanlar her şeyin en iyisine sahip değildirler. Sadece her şeyin en iyi şekilde tadını çıkartırlar.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

  • 3 hafta sonra ...
Pakistanlı Dr. İşân Hüseyni yaptığı büyük hizmetlerden dolayı ödül almak için uluslararası bir konferansa gidiyordu. Uçağa bindi.
 
Ancak havada bir arıza olmuş ve yıldırım çarpması sonucu uçak en yakın havaalanına inmek zorunda kalmıştı.
Bir sonraki uçak 16 saat sonra kalkacaktı. Sinirlendi ve "O toplantıya muhakkak yetişmem lazım. 16 saat bekleyemem" diye bağırdı.
 
Görevliler gideceği şehrin 6 saat uzaklıkta olduğunu ve isterse araba kiralayarak gidebileceğini söylediler.
 
Acele yola çıktı ama aksilik bu sefer de yolda şiddetli yağmurdan göz gözü görmez olmuş ve selden dolayı araç gidemez olmuştu.
 
Yol kenarında eski bir evin kapısını çalıp hızla içeri girdi. Yaşlı bir kadın içeride oturuyordu. 
 
Süratle ona "Telefonu verir misin telefon etmem lazım" dediğinde kadın tebessüm ederek dedi ki: "Görmüyor musun evladım ne telefonu. Burada ne telefon ne de elektrik var. Geç az dinlen, yemek ye, çay iç sonra düşünürsün bu işleri"
 
Adam çaresiz az ısınarak yemek yedi ve çayını yudumlarken yaşlı kadın namaz kılıp uzun uzun dualar etti.
 
Dikkatle baktığında kadının bir beşiği salladığını ve beşikte çok küçük bir bebeğin hareketsiz durduğunu gördü.
 
"Kimin bu bebek anacığım? Hayırdır bu kadar uzun ağlayarak dua ettin"
 
Yaşlı kadın:
"Hem annesi hem de babasından yetim olan torunumdur. Ağır hastalığı var. 
 
Bölgedeki hiçbir doktor çaresini bulamadı. İşan Hüseyni adlı bir doktor var. Çaresi ondadır dediler. Ancak çok uzakta olduğundan birkaç gündür Allah'a dua ediyorum ki Allah bu bebeğin işini kolaylaştırsın.
 
- Doktor Hüseyni ağlayarak dedi ki "Kalk anacığım. Allah senin duanı kabul etti. Senin duan yıldırımlar çaktırıp uçağı yere indirdi. Seller akıttı ve sonunda beni size ulaştırdı. Dr. İşan Hüseyni benim.
 
Allahın kullarına böylece isteğini ulaştıracağına kalpten iman ettim. Bütün yollar kapanınca yeri göğü yaratana sığın. Onun iltiması dua"
  • Like 2
Link to comment
Share on other sites

80'LERİN SONUNDA 90'LARIN BAŞINDA ÇOCUK OLMAK...
 
80'li yıllarda biz öğrenciydik ve nasıldık bir bakın:
Saçlara jöle, tırnaklara oje, sürülemez,
spor ayakkabıyla okula girilemezdi.
Erkekler kravat, kızlar fiyonk takmadan, yaka ve tırnak kontrolü yapılmadan derse girilemezdi.
 
Sabahları bahçede sıra olunur, pazartesi sabah Cuma öğleden sonra müdür konuşma yapar, özel günlerden biriyse saygı duruşu yapılır ve gerçekten saygıyla durulur, İstiklal Marşı okunurken dik durulur, konuşulmaz, saygı duyulurdu.
Öğretmenlerle dalga geçilemez, veli toplantıları aileye korkarak bildirilir, okulda "konuştuğun" (sevgilin) varsa sadece bahçede yan yana yürünürdü.
 
Forma ile okula gidilir, eve gelene kadar forma çıkarılmazdı. Gömlekler pantolonların - eteklerin, içine sokulur, okul renkleri dışında bir renk giymek yürek isterdi.
 
Küpe, kolye, yüzük, bilezik hafta sonları takılır, saçlar erkeklerde tıraşsız, kızlarda 3 boğum örgüsüz ise disipline gidilirdi.
 
Cep telefonu yoktu, internet de yoktu ama yine de öğrenciler birbirleri ile haberleşirdi.
 
Biyoloji dersinde üreme konusu anlatılırken utanılır, aruz ölçüsü ezberlerken delirilir, milli güvenlik hocaları askeri disipline sokmaya çalışırdı.
 
Okul kitapları üzerinde sevilen sanatçı resimlerini olduğu klasörlerde taşınır, ders yılı başında mutlaka kap kâğıdıyla kaplanır, etiketler yapıştırılır, etikete adı-soyadı- sınıfı- hangi dersin kitabı olduğu yazılır, o derse ait defterler de kolaylık olsun diye aynı desen kap kâğıdıyla kaplanır, ders sırasında yanında kitabı olmayan azarlanırdı.
 
Sınıflar kalabalık olsa da çıt çıkmadan ders dinlenir, boş derslerde sınıftan çıkılmaz, ders saatlerinde okul sınırlarını ihlal etmek isteyenlere acınmazdı.
 
Ödevler mutlaka yapılır, dönem ödevleri için kütüphaneler, meydanloueres, ana ya da temel britanikalar taranır, ödevler elle ve mutlaka dolmakalemle yazılırdı.
Yat denince yatılır, sabah okula servis yerine otobüsle gidilir, bazen çanta yoklaması yapılır, okula yasak bir şey getirilemezdi.-okulun herhangi bir yerinde sakız çiğnenemez, derslerde bir şey yenemez, su içmeye gitmek için izin istenirdi.
 
Birine uyuz olduysak öğretmene şikâyet eder, asla kendimiz sopayla, bıçakla girişmez, çeteleşmez, okul dışında bile kavga etmezdik. Bilirdik ki kavga edersek evde ya da okulda bi posta daha dayak var.
 
Kızlarla erkekler birbirine mesafeli durur, el şakası yapmaz, küfürlü konuşmaz, efendilik bozulmazdı.
 
Yerli malı haftası sınıf pikniğine döner, her tür yiyecek bulunur ve biz bu yemekleri paylaşırdık.
 
Kitap okurduk örneğin, ödev bile olsa okurduk. Değiştirip kitapları öyle okur, kütüphaneden kimlik çıkartır kütüphanede okurduk.
 
Biz öğrenci gibi öğrenciydik. Saygılıydık, tertipliydik, edepliydik...
Biz çok güzel öğrencilerdik. Çok zor da olsa o dönemlerde hayatın bir anlamı vardı ve biz bunu bilmesek bile hissederdik..
  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

  • 3 hafta sonra ...

BÜYÜK İSKENDER'İN 3 İSTEĞİ

 

(Kıssadan Hisse)

Rivayettir ki, Büyük Iskender ölüm döşeğinde ona Sadık komutanlarını yanına çağırır ve onlardan üç istekte bulunur;
 

1.si))) Benim tabutumu en iyi doktorlarımdan bir grup taşısın.

2.si))) Şu anda hazinemde ne kadar değerli taş, altın vesair hepsini, tabutumun geçeceği yol üzerine serpin.

3.sü))) Tabutumun üstü açık olsun ve iki elimde tabutumun dışında kalacak ve ınsanlarında göreceği şekilde Dışarıya

 

sarkıtın...

 

Komutanları bunun sebebini sormuşlar ve Büyük Iskender Şöyle cevaplamış;

1.si))) Bütün insanlık anlasın ve dilden dile bu Söylediklerimi aktarsın ki, tabipler ne kadar mükemmel olursa olsun,

 

ölüm karşısında insanoğlu çaresizdir.

 
2.si))) Yine insanoğlu anlasın ve dilden dile anlatsın ki, bu dünyadaki bütün servetin ve zenginliğin yine bu dünyada

 

kalacaktır. Ölümlü insan yanında hiç bir şey götüremez.

3.sü))) Dünyada en kıymetli şey 'ZAMANDIR'. Zaman tükenince ellerin boşlukta kalır ve boş ellerle gidersiniz.

 

Zamanın kıymetli olduğunu biliniz. "ZAMAN" elimizdeki en büyük zenginliktir; çünkü sınırlıdır. Para kazanabiliriz, ama

 

daha fazla zaman kazanamazsınız, dolayısıyla, birine zaman ayırdığımızda, bir daha asla geri alamayacağımız

 

zamanımızdan ayırmış oluruz.

Zaman, hayatımızdır ve ÇOK DEĞERLİ bir hediyedir.

Bu hediyeyi ne zaman ve kime ayıracağını iyi hesapla, sana zaman ayıranın da sana ne denli değer verdiğini

 

bilmelisiniz, demiş.

Link to comment
Share on other sites

BiR KARINCA
Bir fıçının içine bir karınca düşmüş.
Bir insan gelmiş, fıçının başına,
karıncayı görmüş,

"Ne işin var senin burada?", demiş ve
karıncayı ezmiş, yok etmiş.

 

Bir fıçının içine bir karınca düşmüş.
Bir insan gelmiş, fıçının başına,
karıncayı görmüş,
"Kimseye zararın yok sevimli hayvan,
haydi fıçıda yaşamaya devam et", demiş.

 

Bir fıçının içine bir karınca düşmüş.
Bir insan gelmiş, fıçının başına,
karıncayı görmüş,
Bir kaşık şeker serpmiş fıçının içine.

 

Bu üç insan kimdir?
Birincisinin adı : BENCİL
İkincisini : HOŞGÖRÜ, diye çağırıyorlar
Üçüncü mü? O, SEVGİ, işte!.....

Edited by yineben
Link to comment
Share on other sites

Baba : Evladım seni çok göresim geldi, nerelerdesin?
Evlat : Baba çok işim var..
—–
Baba : Evladım seni arıyorum, ama ulaşamıyorum.
Evlat : Baba toplantılarım var.
—–
Baba : Evladım seni bugün yemeğe bekliyoruz.
Evlat : Baba arkadaşlarla önceden yaptığımız bir program var.
—–
Baba : Evladım bir sesini duyayım dedim.
Evlat : Babacığım şimdi kapatmak zorundayım, ben seni ararım.
—–
Baba : Evladım seni ne zaman göreceğiz?
Evlat : Baba çok işim var, bir ara uğrarım.
—–
Baba : Evladım dün gece rüyalarıma girdin, iyi misin?
Evlat : İyiyim baba iyiyim.. Şimdi araba kullanıyorum, seni sonra ararım..
—–
Baba : Evladım ne zaman arasam işin var, yoğunsun, seni çok özledim, ne zaman görüşeceğiz?
Evlat : OF BABA YAAA!!!
 
Bir zaman sonra evlat babasına telefon eder… Telefonu açan babasının komşusudur
 
Evlat : Babamla görüşeceğim, çok işim var, gelemeyeceğimi söyleyecektim..
 
Komşu : Babanız dün gece vefat etti, son sözleri de “Evladım şimdi iş toplantısındadır, onu rahatsız etmeyin, beni toprağa siz verin” oldu.......
 
RABBİM İÇİMİZDEKİ VİÇDAN VE MERHAMET DUYGULARIMIZI YOK ETMESİN İNŞALLAH...HİÇ BİR ANNE,BABANIN GÖZLERİ YOLLARDA KALMASIN...ONLAR HAYATTA İKEN KIYMETLERİNİ BİLELİM...LÜTFEN...
  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

  • 2 hafta sonra ...

'Âşık Veysel evli olduğu zamanlarda eşi başka bir adama âşık olur ve kaçmaya karar verir. Gece uyumak için yataklarına girdikten sonra eşi kalkar, bohçasını da aldıktan sonra pabuçlarını giyer ve ardına bakmadan kaçmaya başlar. Biraz aradan sonra ayağına bir şeyin vurduğunu fark eder. Pabuçlarını çıkarttığında gördüğüne inanamaz. Âşık Veysel'in tüm parası oradadır. Kaçacağını anlayıp sahip olduğu her şeyi eşine bırakmıştır.

Ayrıca parayla beraber bir kâğıt bulur.

Ve o kâğıtta şu yazar: Al bu para ananın ak sütü gibi helal olsun, gittiğin yerde kendini ezdirme. Bir de güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa...'

  • Like 2
Link to comment
Share on other sites

  • 2 hafta sonra ...

HIZIR (A.S)' IN DİLEĞİ
Günlerden bir gün oturmuş, Allah'ı zikretmekle meşgul Hızır (a.s.)ın canını almak için yanına ölüm meleği Azrail (a.s) gelir.
Hz.Hızır (a.s) durumu anlayınca hüngür hüngür ağlamaya ve çırpınmaya başlar.Bir ALLAH dostunun ölüm karşısında gayet metin ve soğukkanlı olmasını bekleyen Azrail (a.s)''Bu ne telaş,bu ne telaş ey Hızır,ne kadar yufka yürekliymişsin,ne bu gözyaşları,
Ölümden mi,yoksa dünyadan ayrılacağından mı korkuyorsun''diye sorunca Hızır ( a.s) 'Hayır'der:
´Tek korkum,öldüğümde Allah'ı biraz daha fazla zikr etmekten uzak kalışımdır.Çünkü ardımdan insanlar Allah'ı anarlarken,bol bol ibadet ve taatte bulunurlarken,ben bu eşsiz zevkten mahrum kalacağım.
Halbuki ben kıyamete kadar Allah'ı anmayı ve Ona gece gündüz ibadet etmeyi diliyorum.´
Bunun uzerine ulu ALLAH(c.c) Azrail (a.)a´Ey Azrail,Hızır'ın ruhunu alma.Bırak yaşasın..Çünkü o yaşamayı kendisi için değil,benim için,beni daha çok anmak için istiyor.Bırakta kıyamete kadar yeryüzünde beni ansın,bana yalvarıp yakarsın´diye emr eder.
İste o yüzdendir ki; Hızır (a.s) yeryüzünde kıyamete kadar hayatı sürecek olan tek varlıktır.Ve devamlı olarak Allah'ı anmakla meşguldur.
Ulu ALLAH cümlemizi,yüce adını yüreğinden ve dilinden düşürmeyen gerçek müminlerden eylesin...
Amin

  • Like 2
Link to comment
Share on other sites

  • 2 hafta sonra ...

EN HAYIRLI BEŞ ŞEY
Lokman (a.s)'a oğlu “Babacığım, en hayırlı şey nedir?” diye sormuştu.
Lokman (a.s) “Tabi ki dindir, yavrucuğum” cevabını verdi. “Peki, iki olursa?” diye sordu.
Lokman (a.s) “Din ve mal” dedi.
“Üç olursa?”
“Din, mal ve hayat” karşılığını verdi.
“Dört olursa?”
Lokman (a.s) “Din, mal, hayat ve güzel ahlâk” diye söyledi.
“Beş olursa?”
Lokman (a.s) “Bunlara ilaveten cömertlik” dedi.
“Altı olursa?” diye sorunca Lokman (a.s) “Yavrucuğum! Bu beş şeyi kendinde toplayan halis takva sahibidir, Allâhü Teâlâ’nın velisidir ve şeytandan uzaktır.” diye cevap verdi.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

 Share

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...