Jump to content

Neden Herşey Zıddıyla Bilinir?


sevket

Recommended Posts

Sonuna kadar okumadan yorum yapmayalım...

-------------------------------------------------------------

Bu kainatta her şey zıddı ile vardır ve ancak zıddı ile bilinir. Diğer bir ifade ile bu alemde her şey çift olarak yaratılmıştır. Daha başka bir ifade ile de kainatta her şey çok sıkı alakası ve bağları olduğu bir başka şey ile beraber bulunur. Bu ikili sistemdeki çiftlerin ekserisi (hayır-şer), (güzel-çirkin), (doğru-yanlış), (gece-gündüz), (sıcak-soğuk), gibi zıtlar şeklinde olmakla beraber, çiftlerin tamamı böyle değildir. Bir kısmı (kadın- erkek) gibi bir elmanın iki yarısı şeklindeki çiftlerdir .Bir kısmı ise(anahtar-kilit),(kulak-ses) gibi biri birisiz olmayan çiftlerdir. Hem bazen (lüb-kışır) yani meyvenin içi ve kabuğu gibidirler. Hem bazen (gençlik- ihtiyarlık) gibi birinin geldiği yerde diğeri çekip giden şeyler tarzındadırlar. Bazen de (melek-şeytan) gibi birbirleriyle düşmandırlar ve hakeza... Daha başka birçok şekil ve tarzda yan yana gelen bu çiftlerin tamamına biz zıtlar veya (beyaz- siyah) diyeceğiz.

Asıl mühim olan nokta şudur ki; bütün harika ve karmaşık sistemlerin esası ve temeli dahi zıtlardır ve bütün mükemmel ve girift sistemlerin tamamı böyle iki zıt üzerine bina edilmiştir.

Mesela teknoloji harikası olan bilgisayarlar ve o bilgisayarlardaki sanal alemin her şeyinin esasında sadece 0 ve 1 vardır. Evet bilgisayarda gördüğünüz her şey sadece iki zıt olan 0 ve 1 ler ile yapılmaktadır.

(0 işlemin yapılmaması/hayır ve 0 volt)(1 işlemin yapılması/evet ve 5 volt)

Hem mesela elektrik ile çalışan bütün sistemlerin ve makinelerin ve sair cihazların şemalarına bakarsanız, göreceğiniz sadece (açık-kapalı) manasına gelen iki zıt şekildir.

Hem mesela bu harika mevcudatın temeli olan atomun içinde çekim ve itim vardır ve bu iki zıddın dengesiyle atom var olur.

Hem binlerce senaryo ile binlerce film çevrilmiştir; fakat dikkat edilirse hepsinde iyi ve kötülerin mücadelesi vardır ve bütün o farklı senaryoların hepsi sadece bu iki zıt üzerine bina edilmiştir.

Hem mesela bir insanın kişiliğinin temelleri çocuk iken her şeyi (cici-e’e) veya (cici-cıs) ile öğrendiği şeyler ile atılmıştır.

Hem mesela bir yabancı lisan, mesela İngilizce öğrenmeye dahi (yes-no) ile başlanır. Hatta senelerce mekteplerde İngilizce dersi görüp de öğrenemeyen insanlar derler ki; bunca sene İngilizce dersi gördükte yes ve no dan başka bir şey öğrenemedik ve hakeza ... Bunlar gibi birçok misaller bize gösteriyor ki bütün girift ve karmaşık ve mükemmel sistemlerin ve nizamların esasında ve temelinde zıtlar vardır ve her şey bu zıtlar ile başlamıştır ve her şey bu zıtların yan yana getirilip ahenkle örülmesi ile meydana getirilmiştir. Mesela beyaz ve sihay iki ip ayrı ayrı olsa hiçbir şey ifade etmezlerken yan yana gelip ahenkle birbirlerine karışmaları ile hadsiz nakışlar ve motifler meydana getirirler. Öyle ise; harika bir sistem olan bu kainat binasının temelinde de gayet hassas bir ölçü ile yan yana getirilmiş zıtlar vardır. Ve bu kadar farklı nakış ve motif hükmünde olan mevcudat zıtların birbirine girip ahenkle örülmesi ile meydana getirilmiştir.

Demek akılları hayrette bırakan bu alemin nizamında zıtların gayet hassas bir nizam ile yan yana getirilmesi vardır; fakat zıtlar öyle rasgele yan yana gelmezler, aralarında gayet hassas ölçüler vardır. Eğer bu ölçü az bir miktar şaşarsa her şey tersine dönecek ve zıddına inkılap edecektir. Mesela şifalı bir ilaç olan aspirinde öyle maddeler vardır ki bir miktar fazla olsa ilaç iken zehir olur, şifa iken belki öldürecektir. Demek bütün beyazlar, yani güzellikler ve hayırlar zıtların dengesinden meydana gelirken bütün şerler ve çirkinlikler zıtlar arasındaki muvazene ve dengenin bozulmasından meydana gelirler.

Fakat insan aklı hiçbir zaman zıtları yan yana düşünememiş ve onları hep ayrı ayrı telakki etmiştir. Zira aspirindeki gibi hassas bir ölçüyü binlerce defa denemek ile bulamamış, her defasında ilaç yerine eline zehir gelmekle hükmetmişlerdir ki ; zıtlar yan yana gelemezler. İşte bu fikir bütün batıl felsefelerin esası olmuştur.

Bu batıl felsefenin en açık misali Mecusiliktir ki; iki ilahı kabul eder. Birisi Yezdan namında bir ilah-ı hayır, diğeri Ehriman namında bir ilah-ı şer, insanları bu itikada sevk eden hakikat şudur ki; insan kainata ve aleme baktığı zaman iki zıt manzara görür. Birisi; dilin alabileceği bütün tadları havi lezzetli meyveler ile süslenmiş bir ziyafet sofrası ve gayet harika sanat eserlerinin sergilendiği bir meşher ve en zayıf mahlukata dahi, mesela yavrular dünyaya gelir gelmez onların imdadına umulmadık bir yerden en latif bir gıda olan sütü göndermek gibi hadsiz bir şefkat ve merhamet misalleri ile bu kainat bir ziyafet sofrası bir sergi ve bir şefkathane hükmünde görünür iken,aynı aleme diğer pencereden bakınca manzara tam tersine döner; zira o pencereden bu dünya gayet dehşetli bir mezbuhane hükmünde görünür; zira bu güzel dünya mahlukatın belalar ve musibetler içinde birbirleriyle savaştırıldıkları bir arena gibi olmakla beraber, daha dünyaya doymadan hiçbiri istisna edilmeyerek ecel celladının satırı ile başları kesilen ve yokluk derelerine atıldıkları bir vahşetgah suretinde görünür ve insanı dünyaya geldiğine pişman ettirir.

İşte kainatın birbirine zıt bu iki yüzünü ve bu iki zıt manasını birleştiremeyen ve bunları tek bir ilaha veremeyen ve vermenin formülünü bulamayan beşer mecburen bu zıtları ayrı ayrı iki menbaa ve iki ilaha vermeye mecbur olmuş ve bu gün ismi başka başka olan; fakat esası bu batıl felsefeye dayanan pek çok fikir ve itikatlar doğmuştur.

Hatta Kuran-ı Kerim bu zıtları gayet harika formüller ile birleştirip tek bir ilaha verdiği ve bu harika formüller ile müslümanlar büyük işler başarırken, kurandan iki yüz sene sonra eski yunan kitapları tercüme edilmiş ve bu batıl felsefenin alem-i islamın içine sızmasına sebep olunmuştur ve bu felsefenin tesiri ile firak-ı dalle dediğimiz birçok batıl mezhepler zuhur etmiştir.

Bu zıtların Kur’an’da yan yana getirilmesinin misallerinden birisi şudur ki; Kur’an der: ‘Allah her yerde hazır ve nazırdır; fakat hiçbir yerde yoktur.’ İşte acip bir zıt!!! Zira hem her yerde olacak, hem hiçbir yerde olmayacak. En uzak zıtların dahi Kur’an’da yan yana getirilmesinin bir misalide şudur ki; Kur’an der: ‘Allah size şah damarınızdan daha yakındır; fakat siz ondan aranızda yetmiş bin perde olacak kadar uzaksınız.’ İşte garip bir zıt!!! Hem kuran der ki : ‘Her şey Allah’ın takdiri iledir, yani Allah ezelden her şeyi takdir etmiş ve yazmıştır ve takdir ettiği ve yazdığı gibi her şey cereyan eder.’ Buna mukabil hem der ki : ‘Ey insan senin elinde bir iraden ve ihtiyarın var, her ne yaparsan sen kendi hür iraden ile yaparsın ve yaptıklarının hesabını verip cezasını da göreceksin.’ Yani hem insan kaderin mahkumu olacak hem iradesiyle hür olacak. İşte dehşetli bir tezat!!! Hasıl-ı kelam Kur’an zıtların en ileri uçlarını ve yan yana gelmesi imkansız gibi olanlarını dahi yan yana getirmiş ve bunlara beraber iman edeceksiniz demiş. Ehli sünnet bu zıtların nasıl yan yana geldiklerini bilmeseler de, öylece iman etmişler; fakat yukarıda bahsi geçen bozuk fikrin tesirinde kalan, başta mutezile uleması bu zıtların yan yana gelişini kabul edememiş, çare olarak mecusiler gibi iki ilahı kabul etmemişler; fakat şerleri de Allaha vermemişler . ‘Kul fiilinin halıkıdır.’ diyerek Kur’an’ın istikametli yolundan çıkmışlardır. Onların maksadı ise; Allah’ı tenzih etmektir. Yani şerlerin yaratılmasını Allah’a vermek istemedikleri için, abde icat verip şerleride abdin kendisine vererek, güya Cenab-ı Hakk’ı daha güzel takdis ettiklerini zannetmişlerdir.

Her neyse, bu meselelerin teferruatı bize şimdilik lazım değil. Bu kadar malumattan sonra maksadımızın ne olduğu herhalde anlaşılmıştır. O da şudur ki; bu harika alemin teşekkülüne sebep olan ve her yerimizi istila eden bu zıtlar arasındaki denge formüllerini bulmak ve o formüller ile hem şahsi hayatımızda mükemmelliği ve saadeti yakalamak hem de sosyal hayata tatbik edip sosyal adalet ve dengeyi bulmaktır.

Ayhan ARAS

Bilinirki şer olmadan hayrın önemi olmaz. Bazı insanlar şeytan neden yaratıldı diye yakınır o olmasa idi ne kadar güzel bir dünyada yaşardık diye hayaller kurar. Aslın da şeytan olmasa şer olmaz şer olmasa da hayrın önemi anlaşılmaz. Şeytan olmasa İnsan ın makamı sabit kalır ve melekten üstün olma yarışına giremez... Rabbim bunların farkında olan kullardan eylesin bizi hayatımızda uygulamayı nasip eylesin inş

Saygılarımla.

Link to comment
Share on other sites

Kötülük yani şeytan ve insanın nefsi yaratılmasaydı,Allah'a ibadet etmemeyi bir kenara bırakın eksik yapılacak en ufak bir davranış yüzünden helak edilirdik gibime geliyor.Melekler günah işleyemeyen sadece doğru olanı yapan Allah'ın sözünden dışarı çıkmayan varlıklar ve üstün yaratıklar.Ama insan hem iyiyi hem kö tüyü yapmakta iradesini kullanma açısından serbest yaratılmış.İmkanı varken kötülük yapmayan varlık hiç günah işleyemeyene göre daha üstün olabilir.İnsanı değerli kılan doğru seçimleridir.

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...