Jump to content
Son zamanlarda artan kullanıcı hesap hırsızlıkları sebebiyle tüm kullanıcılara şifre sıfırlama maili gönderilmiştir. Lütfen güveli şifreler seçiniz. Mevcut e-mail adresinize erişemiyorsanız, en aşağıdaki destek linkinden bize ulaşınız. ×

Şiir Demeti


Sisyphos
 Share

Recommended Posts

Anneler Oğullarını Affetmez

Annemin elini öper gibi öptüm seni dudaklarından

Annemin cenazesinde kılmadığım namaz kadar masum

Annemin mezartaşındaki imla hataları kadar sarhoş

Annemin vasiyetindeki,

'Oğlumu benim yanıma gömmeyin sakın' maddesi kadar sevecendin.

Bazı eski romanlar

'Yıl bin dokuz yüz bilmem kaç' diye başlardı,

ben çocukluğuma, çocukluğumun çocuk romanına,

senin oyuncaklarını kırarak başladım.

Ben her sonbahara hep yaz'ı kırarak başladım.

Yazları kırarak sonbaharlara başlamak...

Bunlar benim sevişirken kaybettiğim savaşlardı!

Firari bir aşka saklanacak kalp bulmak

Anneme talip olan yalnızlığın sorumluluğundaydı.

Belki o kadının ölüm nedeniyle ısınan gözlerinin,

uzak şehirleri hatırlatan soğukluğunda

bir kalp bulmak

bir kalbe çevrilmeyeek bir teklif sunmak

okyanusları birleştiren hayali aradenizlerin sonundaydı!

Ah, nasıl unuturum,

Küçük İskender

edit: Lütfen konu açarken arama yapınız

Link to comment
Share on other sites

  • 1 yıl yıl...
  • Replies 67
  • Created
  • Last Reply

Top Posters In This Topic

BEN SANA MECBURUM

Ben sana mecburum bilemezsin

Adını mıh gibi aklımda tutuyorum

Büyüdükçe büyüyor gözlerin

Ben sana mecburum bilemezsin

İçimi seninle ısıtıyorum

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor

Bu şehir o eski İstanbul mudur?

Karanlıkta bulutlar parçalanıyor

Sokak lambaları birden yanıyor

Kaldırımlarda yağmur kokusu

Ben sana mecburum sen yoksun

Sevmek kimi zaman rezilce korkudur

İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur

Tutsak ustura ağzında yaşamaktan

Kimi zaman ellerini kırar tutkusu

Birkaç hayat çıkarır yaşamasından

Hangi kapıyı çalsa kimi zaman

Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

Fatihte yoksul bir gramafon çalıyor

Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor

Durup köşe başında deliksiz dinlesem

Sana kullanılmamış bir gök getirsem

Haftalar ellerimde ufalanıyor

Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem

Ben sana mecburum sen yoksun

Belki Haziranda mavi benekli çocuksun

Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor

Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden

Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun

Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor

Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin

Kötü rüzgâr saçlarını ******ürüyor

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Bu kurtlar sofrasında belki zor

Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Sus deyip adınla başlıyorum

İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin

Hayır başka türlü olmayacak

Ben sana mecburum bilemezsin..

ATTİLA İLHAN

Link to comment
Share on other sites

FAHRİYE ABLA

Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar

Kapanırdı daha gün batmadan kapılar

Bu afyon ruhu gibi baygın mahalleden

Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın sen!

Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen

Gözlerin , dişlerin ve akpak gerdanınla

Ne güzel komşumuzdun sen fahriye abla

Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi

Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi

Güneşin batmasına yakın saatlerde

Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede

Yaz kış yeşil bir saksı ıtır pencerede

Bahçede akasyalar açardı baharla

Ne şirin komşumuzdun fahriye abla

Önce upuzun sonra kesik saçın vardı

Tenin buğdaysı , boyun bir başak kadardı

İçini gıcıklardı bütün erkeklerin

Altın bileziklerle dolu bileklerin

Açılırdı rüzgarda kısa eteklerin

Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla

Ne çapkın komşumuzdun sen fahriye abla

Gönül verdin derlerdi o delikanlıya

En sonunda varmışsın bir erzincanlıya

Bilmem şimdi hala bu ilk kocandamısın

Hala dağları karlı erzincandamısın

Bırak geçmiş günleri gönlüm hatırlasın

Hatırada kalan şeyler değişmez zamanda

Ne vefalı komşumuzdun sen fahriye abla

AHMET MUHİP DIRANAS

Link to comment
Share on other sites

ARKADAŞIM BADEM AĞACI

Sen ağaçların aptalı

Ben insanların

Seni kandırır havalar

Beni sevdalar

Bir ılıman hava esmeye görsün

Düşünmeden gelecek karakış..

Acarsın çiçeklerini ..

Bense hayra yorarım gördüğüm düşü...

Bir güler yüz bir tatlı söz..

Açarım yüreğimi hemen

Yemişe durmadan çarpar seni karayel

Beni karasevda

Hem de bilerek kandırıldığımızı

Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza

Koş desinler bize şaşkın

Sonu gelmese de hiç bir aşkın

Açalım yine de çiçeklerimizi

Senden yanayım arkadaşım

Havanı bulunca aç çiçeklerini

Nasıl açıyorsam yüreğimi

Belki bu kez kış olmaz

Bakarsın sevdan düş olmaz

Nasıl vermişsem kendimi son sevdama

Vur kendini sen de bu güzel havaya

AZİZ NESİN

Link to comment
Share on other sites

KARADUT

Karadutum, çatal karam, çingenem

Nar tanem, nur tanem, bir tanem

Ağaç isem dalımsın salkım saçak

Petek isem balımsın ağulum

Günahımsın, vebalimsin.

Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan

Yoluna bir can koyduğum

Gökte ararken yerde bulduğum

Karadutum, çatal karam, çingenem

Daha nem olacaktın bir tanem

Gülen ayvam, ağlayan narımsın

Kadınım, kısrağım, karımsın.

Bedri Rahmi EYÜBOĞLU

Link to comment
Share on other sites

AH ŞU ŞAİRLİĞİM

Ah şu şairliğim olmaz olaydı! ...

Ona her gün güzel, her hava hoştu,

Sevgisiz hayatın manası boştu,

Gördüğü kısrağın peşinden koştu,

Uslanmak bilmeyen bir deli taydı;

Ah şu şairliğim olmaz olaydı! ...

Evimden barkımdan çözdürdü beni,

İşimden gücümden bezdirdi beni,

Bulutlar üstünde gezdirdi beni,

Bastığım yıldızlar hüsrana kaydı;

Ah şu şairliğim olmaz olaydı! ...

Ak yazımı baht-ı siyah eyledi,

Gençliğime yazık, günah eyledi,

Nerde akşam, orda sabah eyledi,

Serseri hayatı marifet saydı;

Ah şu şairliğim olmaz olaydı! ...

Alnım da açıktı, yüzüm de aktı,

Kimseye verecek hesabım yoktu,

Günah kervanımı pazara çekti,

Yükümde ne varsa, hepsini saydı;

Ah şu şairliğim olmaz olaydı! ...

Hayal aleminde gezmem dese de,

Seni bundan böyle üzmem dese de,

Bu gece, tek hece, yazmam dese de,

Sabaha çıkmadan sözünden caydı;

Ah şu şairliğim olmaz olaydı! ...

CEMAL SAFİ

Link to comment
Share on other sites

Aşk Hali

Hak-kı keşf-etmeyen seydim diyemez:

Sevmeyen, Hak nedir? Zaten bilemez.

Yaşamak sevmektir, yârin hayali;

Sevenin kalbidir, aşkın menzili.

Aşıkın arzusu, yârin hayali;

Gören mecnun olur, görmeyen deli.

Aşka talib olan çeker cefayı;

Sevmeyen ne bilir aşkı, vefayı?

Aşığın kalbidir, yârin mekanı;

Yâr için fedadır aşığın canı.

Aşk şarabı içen, sarhoş ayılmaz;

Seven, sevdiğinden ölse ayrılmaz.

Aşk başa gelince mekan dar gelir;

Seven kalbe yârsız hayat ar gelir.

Aşk ateşi yaka yaka pişirir;

Köle eder tacdan-tahttan düşürür.

Aşk: deyince sır perdesi açılır;

Yâr aşkıyla candan-serden geçilir.

Ömer Albayrak

Link to comment
Share on other sites

Kitabe-i Seng-i Mezar

I

Hiçbir şeyden çekmedi dünyada

Nasırdan çektiği kadar;

Hatta çirkin yaratıldığından bile

O kadar müteessir değildi;

Kundurası vurmadığı zamanlarda

Anmazdı ama Allahın adını,

Günahkar da sayılmazdı.

Yazık oldu Süleyman Efendi'ye

II

Mesele falan değildi öyle,

To be or not to be kendisi için;

Bir akşam uyudu;

Uyanmayıverdi.

Aldılar, ******ürdüler.

Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.

Duyarlarsa öldüğünü alacaklılar

HAklarını helâl ederler elbet.

Alacağına gelince...

Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.

III

Tüfeğini depoya koydular,

Esvabını başkasına verdiler.

Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,

Ne matarasında dudaklarının izi;

Öyle bir rüzigar ki,

Kendi gitti,

İsmi bile kalmadı yadigâr.

Yalnız şu beyit kaldı,

Kahve ocağında, el yazısiyle:

"Ölüm Allahın emri,

Ayrılık olmasaydı."

Orhan Veli KANIK

Link to comment
Share on other sites

BİR AYRILIŞ HİKAYESİ

Erkek kadına dedi ki:

-Seni seviyorum,

ama nasıl,

avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp

parmaklarımı kanatarak

kırasıya

çıldırasıya...

Erkek kadına dedi ki:

-Seni seviyorum,

ama nasıl,

kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,

yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,

yüzde hudutsuz kere yüz...

Kadın erkeğe dedi ki:

-Baktım

dudağımla, yüreğimle, kafamla;

severek, korkarak, eğilerek,

dudağına, yüreğine, kafana.

Şimdi ne söylüyorsam

karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..

Ve ben artık

biliyorum:

Toprağın -

yüzü güneşli bir ana gibi -

en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..

Fakat neyleyim

saçlarım dolanmış

ölmekte olan parmaklarına

başımı kurtarmam kabil

değil!

Sen

yürümelisin,

yeni doğan çocuğun

gözlerine bakarak..

Sen

yürümelisin,

beni bırakarak...

Kadın sustu.

SARILDILAR

Bir kitap düştü yere...

Kapandı bir pencere...

AYRILDILAR...

NAZIM HİKMET RAN

AYRILIK VAKTİ

Akşamı getiren sesleri dinle

Dinle de gönlümü alıver gitsin

Saçlarımdan tutup kor gözlerinle

Yaşlı gözlerime dalıver gitsin

Güneşle köye in, beni bırak da

Küçüle, küçüle kaybol ırakta

Şu yolu dönerken arkana bak da

Köşede bir lahza kalıver gitsin

Ümidim yılların seline düştü

Saçının en titrek teline düştü

Kuru yaprak gibi eline düştü

İstersen rüzgara salıver gitsin

NECİP FAZIL KISAKÜREK

Link to comment
Share on other sites

DESEM Kİ

Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,

Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,

Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,

Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,

Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,

Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,

Sende tattım yemişlerin cümlesini.

Desem ki sen benim için,

Hava kadar lazım,

Ekmek kadar mübarek,

Su gibi aziz bir şeysin;

Nimettensin, nimettensin!

Desem ki...

İnan bana sevgilim inan,

Evimde şenliksin, bahçemde bahar;

Ve soframda en eski şarap.

Ben sende yaşıyorum,

Sen bende hüküm sürmektesin.

Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,

Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.

Günlerden sonra bir gün,

Şayet sesimi farkedemezsen,

Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,

Bil ki ölmüşüm.

Fakat yine üzülme, müsterih ol;

Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,

Ve neden sonra

Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,

Hatırla ki mahşer günüdür

Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.

CAHİT SITKI TARANCI

Link to comment
Share on other sites

3Lük

Gün 168 saattir burada

Geçmek bilmez

Malum ya senden ayrı

Ömür ilkbahardır yazdır

Beden bitişik ruha

Nasıl geçti bilinmez

Enis ÖZEN

24 EYLÜL 1945

En güzel deniz:

henüz gidilmemiş olanıdır.

En güzel çocuk:

henüz büyümedi.

En güzel günlerimiz:

henüz yaşamadıklarımız.

Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:

henüz söylememiş olduğum sözdür...

Nazım Hikmet

AŞK....

Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.

Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.

Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin

Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık

Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı

Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü

Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti

Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz

Sanki hiç olmamıştı

Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu

Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullar

Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların

Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek

Ki Karakoy köprüsüne yağmur yağarken

Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti

Çünkü iki kişiydik

Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya

Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız

Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu

İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük

Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde

Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra

Sonrası iyilik güzellik.

Cemal Süreya

Link to comment
Share on other sites

NERDESİN

Geceleyin bir ses böler uykumu,

İçim ürpermeyle dolar: -Nerdesin?

Arıyorum yıllar var ki ben onu,

Aşıkıyım beni çağıran bu sesin.

Gün olur sürüyüp beni derbeder,

Bu ses rüzgarlara karışır gider.

Gün olur peşimden yürür beraber,

Ansızın haykırır bana: -Nerdesin?

Bütün sevgileri atıp içimden,

Varlığımı yalnız ona verdim ben,

Elverir ki bir gün bana derinden,

Ta derinden bir gün bana “Gel” desin.

AHMET KUTSİ TECER

Link to comment
Share on other sites

BEKLEYECEĞİM

Aylar geçip yıllar olsa da

Yıllar geçip zaman dolsa da

Aşkın arzuları beni boğsa da

Bir gün seversin diye bekleyeceğim

Bugün nişanlansan, yarın evlensen

Benden başka binbir kişi sevsen

Hepsiyle ayrı ayrı izdivaç görsen

Bir gün dönersin diye bekleyeceğim

Seni beklemekle geçse de ömrüm

Şu fani dünyada kalmasa günüm

Senden uzakta ölürsem bir gün

Ahirette seni bekleyeceğim...

AHMET HAMDİ TANPINAR

Edited by lontokyo
Link to comment
Share on other sites

Ayrılık Sevdaya Dahil

açılmış sarmaşık gülleri

kokularıyla baygın

en görkemli saatinde yıldız alacasının

gizli bir yılan gibi yuvalanmış

içimde keder

uzak bir telefonda ağlayan

yağmurlu genç kadın

rüzgâr

uzak karanlıklara sürmüş yıldızları

mor kıvılcımlar geçiyor

dağınık yalnızlığımdan

onu çok arıyorum onu çok arıyorum

heryerinde vücudumun

ağır yanık sızıları

bir yerlere yıldırım düşüyorum

ayrılığımızı hissettiğim an

demirler eriyor hırsımdan

ay ışığına batmış

karabiber ağaçları

gümüş tozu

gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar

yaseminler unutulmuş

tedirgin gülümser

çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var

çünkü ayrılık da sevdâya dahil

çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili

hiç bir anı tek başına yaşayamazlar

her an ötekisiyle birlikte

herşey onunla ilgili

telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar

gittikçe genişleyen

yakılmış ot kokusu

yıldızlar inanılmayacak bir irilikte

yansımalar tutmuş bütün sâhili

çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var

öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil

çünkü ayrılık da sevdâya dahil

çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili

yalnızlık

hızla alçalan bulutlar

karanlık bir ağırlık

hava ağır toprak ağır yaprak ağır

su tozları yağıyor üstümüze

özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır

eflatuna çalar puslu lacivert

bir sis kuşattı ormanı

karanlık çöktü denize

yalnızlık

çakmak taşı gibi sert

elmas gibi keskin

ne yanına dönsen bir yerin kesilir

fena kan kaybedersin

kapını bir çalan olmadı mı hele

elini bir tutan

bilekleri bembeyaz kuğu boynu

parmakları uzun ve ince

sımsıcak bakışları suç ortağı

kaçamak gülüşleri gizlice

yalnızların en büyük sorunu

tek başına özgürlük ne işe yarayacak

bir türlü çözemedikleri bu

ölü bir gezegenin

soğuk tenhalığına

benzemesin diye

özgürlük mutlaka paylaşılacak

suç ortağı bir sevgiliyle

sanmıştık ki ikimiz

yeryüzünde ancak

birbirimiz için varız

ikimiz sanmıştık ki

tek kişilik bir yalnızlığa bile

rahatça sığarız

hiç yanılmamışız

her an düşüp düşüp

kristal bir bardak gibi

tuz parça kırılsak da

hâlâ içimizde o yanardağ ağzı

hâlâ kıpkızıl gülümseyen

-sanki ateşten bir tebessüm-

zehir zemberek aşkımız

Atilla İLHAN

Link to comment
Share on other sites

Ben

senden önce ölmek isterim.

Gidenin arkasından gelen

gideni bulacak mı zannediyorsun?

Ben zannetmiyorum bunu.

İyisi mi, beni yaktırırsın,

odanda ocağın üstüne korsun

içinde bir kavanozun.

Kavanoz camdan olsun,

şeffaf, beyaz camdan olsun

ki içinde beni görebilesin...

Fedakârlığımı anlıyorsun :

vazgeçtim toprak olmaktan,

vazgeçtim çiçek olmaktan

senin yanında kalabilmek için.

Ve toz oluyorum

yaşıyorum yanında senin.

Sonra, sen de ölünce

kavanozuma gelirsin.

Ve orda beraber yaşarız

külümün içinde külün,

ta ki bir savruk gelin

yahut vefasız bir torun

bizi ordan atana kadar...

Ama biz

o zamana kadar

o kadar

karışacağız

ki birbirimize,

atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz

yan yana düşecek.

Toprağa beraber dalacağız.

Ve bir gün yabani bir çiçek

bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse

sapında muhakkak

iki çiçek açacak :

biri sen

biri de ben.

Ben

daha ölümü düşünmüyorum.

Ben daha bir çocuk doğuracağım.

Hayat taşıyor içimden.

Kaynıyor kanım.

Yaşayacağım, ama çok, pek çok,

ama sen de beraber.

Ama ölüm de korkutmuyor beni.

Yalnız pek sevimsiz buluyorum

bizim cenaze şeklini.

Ben ölünceye kadar da

bu düzelir herhalde.

Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?

İçimden bir şey :

belki diyor.

18 Şubat 1945

Piraye Nâzım Hikmet

Link to comment
Share on other sites

BİR GÜNÜN SONUNDA ARZU

Yorgun gözümün halkalarında

Güller gibi fecr oldu nümâyân,

Güller gibi... sonsuz, iri güller

Güller ki kamıştan daha nâlân;

Gün doğdu yazık arkalarında!

Altın kulelerden yine kuşlar

Tekrârını ömrün eder i'lân.

Kuşlar mıdır onlar ki her akşam

Âlemlerimizden sefer eyler?

Akşam, yine akşam, yine akşam

Bir sırma kemerdir suya baksam;

Üstümde semâ kavs-i mutalsam!

Akşam, yine akşam, yine akşam

Göllerde bu dem bir kamış olsam!

Ahmet HAŞİM

Link to comment
Share on other sites

sokak cocuğu

Sayfa no: YOK

Cilt no: YOK

Hane no: YOK

Ana adı?

Ben sokak çocuğuyum abi

hani şu uçurtması asılı kalan çocuk varya,

bilyelerini rüyalarında unutan çocuk,

ve oyuncaklarını masal kahramanlarına kaptıran çocuk

o benim işte , o benim abi

sahi, bir annem olmalıydı değilmi?

ben dudaklarımda sokakları besteliyorum oysa

sahi abi, tadı nasıldı anne sütünün?

anneler nasıl okşar çocuklarını

anne kokusu nasıldır kimbilir?

ana ha?

bir anne çizebilirmisin benim için

karanlığın kar soğuğu parmak uçlarına bir anne

unutulmuş çocukların ürkek avuçlarına bir anne

ve yanına beni eklermisini abi?

tıpkı sulu boya resimlerdeki gibi

sımsıcak…

Sahi abi, senin gözlerini kesmiyor değil mi

bir köprünün soğuk gergin ve karanlık bedeni …

sahi sen hiç seyrettin mi ay dedeyi bir köprünün altından?

üşüdün mü abi kayan bir yıldıza bakarken?

abi sen, abi sen? boşver…

gel boyat istersen ayakkabılarını

ben, aha şu ayakkabıların bağcıklarından asılıyırom yaşama

gel boyat ayakkabılarını

boyat da resmi çıksın

dostun, düşmanın tüm kaldırımlara

sayfa no: yok

cilt no: yok

hane no: yok

yokların varlığında tam göbek bağından yakalandın mı hiç yalnızlığa?

sahi bir de… bir de babam olmalıydı değil mi?

baba?

beni döveecek bir babam bile yok biliyor musun?

nasırlı ellerinde şefkat arayacağım bir insan

kim bilir bayramda neler alır babalar çocuklarına

unutmuşum !

Bayramlarınızda vardı sizin öyle değil mi

arefeleriniz…

bayramlarda temize çekilen dostluklar vardı sonra

oysa ben kırık dökük ıslıklar ısmarlıyorum

güneşe ve mehtaba…

yankısız, bestelenmemiş ve bestelenmeyecek

serseri ıslıklar…

bir babam olsaydı belki yeterdi

çocuk olurdum eskisi gibi

şımarırdım öylesine

boşver abi, kimin neyine bayram

kimin neyine hediye, baba kimin neyine abi

sahi senin düşlerin vardır

söylesene, göremedğini rüyanın düşünü kurarmısın

ahmet, bir düş görmüş geçenlerde

yorgun ve geç gelen bir gecede

utanırken anlattı, anlatırken utandı

bir ip bağlamış gök kuşağına

“bak ana uçurtmamı gördün mü

ya uçurtmamın gölgesinde bilye oynayan çocukları?”

ahmetin düşü işte…

bana düşlerini kiralar mısın abi

bedava boyarım ayakkabılarını

bana düşlerini, düşlerini abi

boşver…

bak iyi parlayacak bu ayakkıbılar

en parlak ayakkabılarınla yürüyeceksin yaşama

sen düşünme, sokaklar düşünsün beni

gazete manşetleri, 3. sayfa haberleri düşünsün

isimsiz bir damla gözyaşı düşünsün

sen beni düşünme, düşünme be abi

nasıl olsa ben olmayan ayakkabılarımın sıcaklığıyla

basıyorum tüm kaldırımlara…

olmasa da annesi babası sokakların

sokak çocuğuyum işte

ben sokak çocuğuyum

kazanılmadan kaybedilmiş bir geleceğin herhangi bir yerinde

ben sokak çocuğuyum abi

hani şu uçurtması gökyüzünde asılı kalan

oyuncaklarını masal kahramanlarına çaldıran çocuk var ya

işte o benim

o benim abi

o benim…

yorumlayan: b.gokçe

edit>> Şiir: Ali Ulurasba

Link to comment
Share on other sites

ÇOCUKSUN SEN / I

Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen

Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu

Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen

Kum taneleri var ya onlardan birindeyim

Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor

Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte

Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum

Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun

Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı

Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman

Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum

Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup

Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için

Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar

Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa

Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun

Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların

Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar

Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa

Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan

Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit

Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse

Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman

Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık

Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık

Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada

Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak

Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin

Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen

Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun

Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada

Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.

Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil

ÇOCUKSUN SEN / II

Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüm

Bir çiçeğe tutundum düşerken, ordayım hâlâ

Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı

Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle

Zaman benim işte, nesneleşiyor tüm anlar

Dursam ölürüm paramparça olur dünya

Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüğüm

Uçurum diyordun bir aşk uçurum özlemidir

Bırakıyorum öyleyse kendimi sesinin boşluğuna

Tutunabileceğim tüm umutları görmiyeyim için

Gözlerimi bağlıyorum geceyi mendil yaparak

(Gözlerim bir yerlerde daha bağlanmıştı, bunu

Unutmuyorum unutmuyorum unutmuyorum hiç)

Bir rüzgâr esse ellerin fesleğen kokuyor

Kırlangıçlar konuyor alnına akşamüstleri

Bu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlarda

Üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum

Ayrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım

Bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte

Çocuksun sen alnına kırlangıçlar konan

Bir bulutun peşine takılıp gittiğimiz yer

Okyanus diyelim istersen ya da sen söyle

Batık bir gemiyim orda, seni bekliyorum

Upuzun bir sessizliğim fırtınalar patlarken

Gövdem köle tacirlerinin barut yanıkları içinde

Ve gittikçe acıtıyor yaralarımı tuzlu su

Çocuksun sen, büyümek yakışmazdı hiç

Gülüşünün kokusuyla yeşerdi bu elma ağacı

(Soluğunun elma kokması bundandı belki)

Bir elma kokusuna tutundum düşerken

Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı

Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle

Çocuksun sen, çocuğumsun

AHMET TELLİ

Link to comment
Share on other sites

Sessiz Gemi

Artık demir almak günü gelmişse zamandan

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;

Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,

Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,

Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!

Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;

Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,

Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.

Yahya Kemal Beyatlı

Link to comment
Share on other sites

  • 4 hafta sonra ...

SOKAK FENERİ

Ölü bir camdan ağlayan korku

İniyor serseri ve boş geceye;

Kaldırımlar bütün sükut, uyku...

Her duvar, her kovukta şimdi niye

Bir büyük göz niyaz eder, ağlar

"Bitsin artık bu gizli şüphe!" diye?

Korkarım... Saklanır heyulalar...

Bana der: "İşte bir sahife oku,

Sarı gölgemde hasta kalbin var!.."

Ölü bir camdan ağlayan korku...

Ali Canip YÖNTEM

Link to comment
Share on other sites

MAHALLE KAHVESİ

...................................................................

Çamurlu bir kapı, üstünde bir değirmi delik;

Önünde tahta mı, toprak mı? sorma, pis bir eşik.

Şu gördüğün yer için her ne söylesen câiz;

Ahırla farkı: O yemliklidir, bu yemliksiz!

Zemini yüz sene evvel döşenme malta imiş...

"İmiş"le söylüyorum, çünkü anlamak uzun iş.

O bir karış kirin altında hangi maden var?

Tavan açık kuka renginde; sağlı sollu dıvar,

Maun cilâsına batmış tütünlü nargileden;

Duman ocak gibi çıkmakta çünkü her lüleden.

Dikilmiş ortaya boynundan üstü az koyu al.

Vücudu kapkara, leylek bacaklı bir mangal.

Kenarda, peykelerin alt başında bir kirli

Tomar sürükleniyor, bir yatak ki besbelli:

Çekilmiş üstüne yağmurluğumsu bir pırtı,

Zavallının güveden hep liyme liyme sırtı.

Kurur bir örtünün üstünde yağlı bir mendil:

Ki "ben tependen inersem" diyen hasır zembil

Onun hizasına gelmez mi? Bir döner şöyle;

Sicimle kulpuna ilmikli çifte mestiyle!

Duvarda eski ocaklar kadar geniş bir oyuk,

İçinde camlı dolap var ya, raflarında ne yok!

Birinci katta sülük beslenen büyük kavanoz;

Onun yanında kan almak için beş on boynuz.

İkinci katta bütün kerpetenler, usturalar...

Demek ki kahveci hem diş tabibi, hem perukâr,

İnanmadınsa değildir tereddüdün sırası;

Uzun lâkırdıya hâcet ne? İşte mosturası:

Çekerken etli kemiklerle ayrılıp çeneden,

Sonunda bir ipe, boy boy, onar onar dizilen

Şu kazma dişleri sen mahya belledinse, değil;

Birer mezâra işaret düşün ki her kandil!

.......................................................................

Seyirciler mütefekkir, güzide bir tabaka;

Düşünmelerdeki şiveyse büsbütün başka:

Kiminde el, filân asla karışmıyorken işe,

Kiminde durmadan işler benân-ı endîşe!

Al işte: "Beyne burundan gerek" demiş de "hulûl"

Tahharriyat-i amîkayla muttasıl meşgul!

Mühendis olmalı mutlak şu ak sakallı adam!

Zemine, daire şeklinde yaydı bir balgam:

Abanmış olduğu bir yumru yumru değnekle,

Mümâslar çizerek soktu belki yüz şekle!

Mehmet Akif ERSOY

Link to comment
Share on other sites

  • 2 hafta sonra ...

MAVİ YAĞMURLUK

Yiğitliği, kahramanlığı, şânı

Bu kahpe dünyada unuturdum ben

Yanlı bir çerçevede ışıdı mı

Yüzün önümdeki masa üstünden.

Gün geldi ve sen gidiverdin.

Geceye attın aziz yüzüğünü.

Yazgını bir başkasına verdim,

Unuttum ben o güzel yüzünü.

Günler geçti, hep telaş içre,

Hayatımı yıktı şarap ve tutku…

Birden hatırladım ben seni ve

Gel dedim, gençliğime çağrıydı bu…

Çağırdım ama gelmedin nedense,

Çok gözyaşı döktüm, ilgisiz kaldın,

Mavi yağmurluğunu mahzun giyindin de

Yağışlı gecede benden ayrıldın.

Bilmem, gururun nereyi tuttu mesken.

Tatlımsın, sevgilimsin, her şeyimsin…

Mavi yağmurluğunla düşe daldım ben,

Yağışlı gecede giyip gittiğin…

Düş kurulmaz, yok artık şefkat ve ün.

Her şey bitti, geldi gençliğin sonu!

Yok artık yalın çerçevede yüzün,

Elimle masadan kaldırdım onu.

1908

Aleksandr BLOK

Çeviri: Ahmet NECDET - Kanşaubiy MİZİEV

Link to comment
Share on other sites

  • 3 hafta sonra ...

ETME !!!

Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun. etme !

Başka bir yar , başka bir dosta meylediyorsun. etme !

Ey ay felek harab olmuş ziyan olmuş senin için

Bizi öyle harab öyle ziyan ediyorsun. etme !

Ey makamı var ve yokun üstünde olan kişi !

Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun. etme !

Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan

Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun. etme !

Şekerliğinin içinde zehir olsa dokunmaz bize

Sen zehri şeker , şekeri zehr ediyorsun. etme !

Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı

Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun. etme !

Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer

Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun !... etme !

İsyan et ey arkadaşım ! söz söyleyecek an değil

aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun !.. etme !

[ Mevlana Celaleddin Rumi ]

edit : medya ekledim :drinks:

hakikaten seslisi daha etkileyici

Edited by kamp
Link to comment
Share on other sites

  • 2 hafta sonra ...

AŞK VE KALP

Bir kalb ki onun sevmesi aldanması yok

Tutkunluğu yok , bir güzele yanması yok

Bin kez yazık olsun sevisiz yüreğe

Aşksız geçecek günlerin faydası yok

ÖMER HAYYAM

Link to comment
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

 Share

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.


×
×
  • Create New...