Jump to content
Son zamanlarda artan kullanıcı hesap hırsızlıkları sebebiyle tüm kullanıcılara şifre sıfırlama maili gönderilmiştir. Lütfen güveli şifreler seçiniz. Mevcut e-mail adresinize erişemiyorsanız, en aşağıdaki destek linkinden bize ulaşınız. ×

Şiir Demeti


Sisyphos
 Share

Recommended Posts

EĞER

....................................................

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,

arkalarında doldurulması

mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,

en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,

yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,

çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,

insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,

hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,

kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,

öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de

kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,

son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,

meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,

beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,

tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,

yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,

son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,

her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,

dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,

namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,

dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,

sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,

kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,

kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,

ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller,

Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.

Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,

ya canım ellerini tutmak isterse...

Evet Sevgili,

Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,

kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,

mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!

CAN YÜCEL

Link to comment
Share on other sites

  • Replies 67
  • Created
  • Last Reply

Top Posters In This Topic

SEVGİ DUVARI

.........................

sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa

kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi

dilimizde akşamdan kalma bir küfür

salonlar piyasalar sanat sevicileri

derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni

yakanda bir amonyak çiçeği

yalnızlığım benim sidikli kontesim

ne kadar rezil olursak o kadar iyi

kumkapı meyhanelerine dadandık

önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi

aramızda görevliler ekipler hızır paşalar

sabahları açıklarda bulurlardı leşimi

öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri

çöpçülerin elleriyle okşardın beni

yalnızlığım benim süpürge saçlım

ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

baktım gökte bir kırmızı bir uçak

bol çelik bol yıldız bol insan

bir gece sevgi duvarını aştık

düştüğüm yer öyle açık seçik ki

başucumda bir sen varsın bir de evren

saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi

yalnızlığım benim çoğul türkülerim

ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

CAN YÜCEL

Link to comment
Share on other sites

ANLADIM

......................

Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,kendimi bulduğumda anladım.

Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,

Kendi yolumu çizdiğimde anladım..

Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak,dinleyerek değil..

Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..

Yüreğinde aşk olmadan geçen hergün kayıpmış,

Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..

Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,

Neden hiç ağlamadığını anladım..

Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,

Gözyaşımı kahkaya çevirdiğinde anladım..

Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği

acıtabilirmiş,

Çok acıttığında anladım..

Fakat,hakedermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,

Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terkettiğinde anladım..

Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,

Yüreğini elime koyduğunda anladım..

''Sana ihtiyacım var, gel ! '' diyebilmekmiş güçlü olmak,

Sana ''git'' dediğimde anladım..

Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş sevmek,

Git dediklerinde gittiğimde anladım..

Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,

Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..

Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş pişman olmak,

Gerçekten pişman olduğumda anladım..

Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş,

Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,

Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..

Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,

Beni afetmeni ölürcesine istediğimde anladım..

Sevgi emekmiş,

Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş...

Can Yücel

Link to comment
Share on other sites

Bir Sürü Delikanlıya Dostça Öğütler

..................................................

tibet'e git

deveye bin

incili oku

ayakkabılarını maviye boya

sakal bırak

kağıttan bir kanoyla dolaş dünyayı

the saturday evening post'a abone ol

çiğnerken sadece sol tarafını kullan ağzının

tek bacaklı bi kadınla evlen

ve düz bir usturayla traş ol

ve kadının koluna adını kazı

benzinle fırçala dişlerini

bütün gün uyu ve gece ağaçlara tırman

keşiş ol

viski ile bira iç

kafanı suyun altında tut

ve keman çal

pembe mum ışığında göbek at

köpeğini öldür

belediye başkanlığına aday ol

bir varilin içinde yaşa

baltayla kafanı yar

yağmurda lale ek

AMA ŞİİR YAZMA!

..........................

Charles Bukowski

Link to comment
Share on other sites

Edebi Bir Aşk

.................................................................

onu her nasılsa yazışma ya da şiir veya dergiler yoluyla tanıdım

ve bana tecavüz ve şehvet konulu çok seksi şiirler yollamaya başladı,

ve işin içine biraz da entellektüellik karışınca

biraz kafam karıştı ve arabama atlayıp Kuzey'e sürdüm;

uykusuz, akşamdan kalma, yeni boşanmış,

işsiz, yaşlanmış, yorgun, beş on yıldır

çoğunlukla uyumak ister bir halde, sonunda moteli buldum

küçük güneşli bir kasabada toprak bir yol üzerinde

ve orda oturup bir sigara tüttürdüm

düşündüm, gerçekten delirmiş olmalısın diye,

ve bir saat geç çıktım

kadınla buluşmaya, epey yaşlıydı,

nedense benim kadar, pek seksi değildi

ve bana çok set, ham bir elma verdi

kalan dişlerimle çiğnediğim;

adı konulmamış bir hastalıktan ölüyormuş

astım gibi bir şeyden, ve

sana bir sır vermek istiyorum dedi, ben de

biliyorum; bakiresin,35 yaşındasın, dedim.

ve bir defter çıkardı, on-oniki şiir:

bir ömürlük çalışma ve okumak zorunda kaldım

ve anlayışlı olmaya çalıştım

ama çok berbattılar.

sonra onu bir yere ******ürdüm, boks maçlarına

ve ellerini kenetleyip

dumanın içinde öksürdü

ve etrafına bakınıp durdu

bütün insanlara

ve sonra da boksörlere.

sen hiç heyecanlanmazsın, değil mi? , dedi

ama o gece tepelerde epeyce heyecanlandım,

ve onunla iki-üç kere daha buluştum

şiirlerinin bazılarında yardımcı oldum

ve dilini boğazımın yarısına kadar soktu

ama ondan ayrıldığımda

hala bakireydi

ve berbat bir şair.

düşünüyorum da bir kadın açmamışsa bacaklarını

35 yıl

iş işten geçmiştir

aşk için de

şiir için de.

Charles Bukowski

Link to comment
Share on other sites

Simidin İki Yarısı

İlkokula başladığımız günü hatırladın mı

Aynı sırayı kapmıştık koşarcasına

Nasıl da sevmiştik birbirimizi

Dost olmuştuk taparcasına

Tanımadan bilmeden kimliğimizi

Hangimiz simit alsak bölerdik orta yerden

Yarısı senin yarısı benimdi

Hastalansan bir gün okula gelmesen ya

Yarısı paketlenir yarısı boğazıma düğümlenirdi

Her şeyi böler paylaşırdık

Artık simidin iki yarısı olmuştuk

Simidin iki yarısı

Hatırladın mı? Cebimizdeki bozuklukları döker masanın üstüne sayardık

Farketmezdi bende fazla sende eksik

Oldu mu iki bilet parası,haydi sinemaya

Film de kafamıza göre değildi ya 'Gönül Yarası'

Olsun, biz yine giderdik.Maksat birliktelik...

Hatırladın mı? Resim öğretmenimiz 'Mum Boya' istemişti

Kuru boyalar zaten harçlığımızı bitirmişti

Bir kutu alıp da bölmüştük renkleri

Ne farkederdi

Birlikte boyamıycak mıydık resimleri

Sen de saklar mısın hâlâ,atmamışım küçülmüşleri

Bende siyahı,sende sarısı,kalemler...

Kalemler bile simidin iki yarısı

Hayallerimizi de paylaşırdık,hatırladın mı

Ben de evlenecektim ileride sen de

Benim kızım seninse oğlun olacaktı

Çoktan takılmıştı isimleri de

Dostça,kardeşçe sevmeyi öğreneceklerdi,kenetlenmeyi

Daha dahası,bir simidi ortadan bölmeyi

Kim bilir,severlerdi birbirlerini aşkla belki de evlenirlerdi

Ne güzel hayallerdi

Benim kızım senin oğlunun karısı,hayaller...

Hayaller bile simidin iki yarısı

Ne kadar oldu görüşmedik bilmiyorum kayboldun birden

O günden beri simidin yarısı elimde yarısı boğazımda düğüm

Ben şerefli bir görev aldım Orduda kızım büyümekte

İsmi de kararlaştırdığımız gibi,ya sen

Hep seni merak edip durdum,evlendin mi oğlun var mı

Ta ki...Kanımı donduran o güne kadar o harekât gününe

Savaş alanındaydık,senin elinde silah benim elimde silah

Savaşmak zorundaydık bire-bir bırakmıştı kader

Ölmek-öldürmek değildi beni kahreden

Bir can borcumuz vardı,ha bugün ha yarın ödenecekti zaten

Ne düşündüğünü bilememek ve öğrenememekti beni öldüren

Kıpırdamadan duruyordun,bir heykelden farksız bir ölüden sessizdin

Davranmaman şaşkınlık mı yoksa sevginin bedeli miydi,bir bilebilsem

'Davran' diyordum'Seni öldürmem için yüce bir sebebim var,ölmem için de'

Vatan-Millet sağolsun

Yine de istiyordum kendime ait bir sebebim olsun

Tüm savaşlar sevgiyi kurtarmak içindir

Ve şu anda öldürmek istediğim de

Bir simidin bedeli sevgiyle ödenirmiş

Bir sevginin bedeli ölüp ölüp dirilmekle

'Davran,seni bu şekilde öldüremem'

Sesim dağlara çarpıp yankılanıyordu

Öldürsem de ölmüştüm,öldürmesem de

Ne Vatanıma ihanet edebilirdim ne de sevgine

Belli ki sen de keskin nişancıydın ben de

Yoksa gönderirler miydi bizi birbirimize

Aynı anda karşılıklı iki kurşun ve iki beden

Düşen

Beyaz karlar üstüne

Sızan

Kanımız değildi

Hani,lisenin köşesinde takıldığımız kafe vardı ya

İçtiğimiz tavşan kanı çayların demiydi

Cebimizden çıkan üç-beş kuruşu gördün mü

Sende eksik,bende fazla,ne farkeder

Tam iki bilet parasıydı

Bu film de kafamıza göre değildi ya'Gönül Yarası'

Olsun,maksat birliktelik,haydi sinemaya

Hasretten açık kalan gözlerimizde son hayallerimizi gördüm

Benim kızım senin oğlunun karısıydı

Beyaz karlardan bedenlerimize yansıyan ışığı gördüm

Güneşin sarısıydı

Ellerimizde sımsıkı sarıldığımız ve gevşeyen avuçlarımızdan kayan

Simidin İki Yarısıydı

Duyuyor musun şimdi arkamızdan yalan yanlış zanlar

Aynı anda ikisi ha,yanlış yargılayanlar

Al eline kalemi,yazalım taşımızı

Bende siyahı,sende sarısı

Söylesin taşlar,söylesin yazgımızı

-'Çekinmedim Vatan uğrunda öldürmekten'

-'Kaçınmadım sevgim uğruna ölmekten'

Kimdi bizi bize böylesine düşman eden

Şüphesiz ki yaşarlar bir simidi ikiye bölmeden

Yarısı sende yazsın,yarısı bende

Bizi kim anlar,ancak zamanlar

Bir simidi ikiye bölen zamanlar

Zamanlar...

Zamanlar bile Simidin İki Yarısı

Simidin İki Yarısı.

Zehra Birsen Yamak

Link to comment
Share on other sites

  • 2 ay sonra...

Nat-ı Diğer

Günahtan gayri yok bir özge kârım yâ Rasûlallah

Geçer gafletle her leyl ü nehârım yâ Rasûlallah

Serâpâ dolmada defterler a'mâl-i kabîhimle

Kirâmen Kâtibîn'den şermisârım yâ Rasûlallah

Nide pervâz edem uçmağa ferdâ kalmışım âciz

Kemend-i nefs ü şeytâna şikârım yâ Rasûlallah

Eşiğin görmeğe bin cânım olsa eylerim kurban

O rütbe hadden aştı intizârım yâ Rasûlallah

Ölür isem gubâr-ı Ravzana yüz sürmeden tâ haşr

Döğünsün taş ile seng-i mezârım yâ Rasûlallah

Senin evsâfını kaabil midir etmek Şeref îfâ

Ne çâre elde yoktur ihtiyârım yâ Rasûlallah

Şeref Hanım (d. 1809-v.1861)

--------------------------------------------------------------------------------------------------------

leyl ü nehârım :Gecem-gündüzüm

a'mâl-i kabîh: Kötü ameller

şermisârım: Utanırım

pervâz etmek: Uçmak

şikâr: Av

intizâr: Birinin gelmesini, bir şeyin olmasını bekleme, gözleme

gubâr: Toprak

seng: Taş

--------------------------------------------------------------------------------------------------------

Please register to see this content.

Link to comment
Share on other sites

Derler

Ecel oku saplanır,

Kafileye dur derler.

Gafiller yolda kalır,

Hacetini gör derler.

Hep koru imanını,

Gözet ecel anını,

Şu emanet canını,

Sahibine ver derler.

Derin çukur kazıla,

Yakınların üzüle,

Karanlık ev düzüle,

Gel günahkâr gir derler.

Kabrin sorgular seni,

Göster der, hediyeni,

Hediyesiz geleni,

Yılan çıyan yer derler.

Zındığın aklı şaşa,

Rabbi bilmem der hâşâ,

Dar kabirde sıkışa,

Vur belini kır derler.

Müminse gele dile,

Konuşur güle güle,

Cennetten huri gele,

Kabrin dolsun nur derler.

Yunus sarıl hizmete!

Kavuşursun nimete,

Mevla'nın lütfu yete,

Gel Cennete gir derler.

----------------------------------------

Dertli'ye cevap

Hani şeytan nerde? dersin

Şeytan senin içindedir

Küfre varan söz edersin

Şeytan senin içindedir

Hakkı görmez gözün varmış

Teli bozuk sazın varmış

Ne edepsiz ağzın varmış

Şeytan senin içindedir

Damarına girmiş şeytan

Odur seni saçmalatan

İflah olmaz dil uzatan

Şeytan senin içindedir

Dertli imiş senin adın

Hakikati bulamadın

Nerde imiş bilemedin

Şeytan senin içindedir

Övüyorsun batıl yolu

Cücelere dedin ulu

Rabbimizin ahmak kulu

Şeytan senin içindedir

Kel başında sarığın yok

Ayağında çarığın yok

Filden farkın kuyruğun yok

Şeytan senin içindedir

Link to comment
Share on other sites

  • 3 hafta sonra ...

GÖZLER

Aslında herşeyi

gözler anlatır

gözler hiç bir zaman yalan söylemez

bazı gözler vardır içi boştur

bazı gözler vardır içi nefrettir

bazı gözler vardır umuttur

bazı gözler vardır masumdur

ve bir göz vardır ki onun içine baktımı

her şey durur artık oda aşktır

ÜSTAD

ŞAHİN COŞGUN

Link to comment
Share on other sites

  • 1 ay sonra...

Çay bardağında

Bırakılan dudak payı

Kadar bile

Uzak kalamam

Gözlerine

Yakın olsun isterim

Ellerime ellerin

Yanındaki beton binaya

Yaslanması gibi

Köhne bir evin

Seni bir çivi

Gibi çaktım

Çünkü beynime

Ve toplayıp

Bütün kerpetenleri

Attım denize

Link to comment
Share on other sites

Bana Bir Şarkı Söyle

Özledim sesini ne olur konuş

Bir gül açtır zamanların ötesinden

Karanlıklar içindeyim, kapkarayım bugün gel

Gök mavisinden, deniz mavisinden

Bana bir şarkı söyle

İçimde bir şey kımıldıyor

Gözlerim kan çanağı, yorgunum, uykusuzum

Bir baksana ne haldeyim deli divane

Yaralıyım, çaresizim umutsuzum

Bana bir şarkı söyle

Yağmur ol yağ üstüme, güneş ol ısıt

Dökül karanlığıma ışıklar gibi

Al beni, en uzaklara ******ür

Sesin, aksın içimde bir pınar gibi

Bana bir şarkı söyle

Bütün renkleri kat birbirine

Buram buram bir turuncu getir geçen yazdan

Bir tüy gibi, bir bahar dalı gibi

Hafiften, inceden, güzelden, en beyazdan

Bana bir şarkı söyle

Yağan kar nasıl hazin yağar bilirsin

Kurşuni bir gökyüzünden ağlamaklı

İşte öyleyim, kapkarayım bugün gel

En hüzünlü sesinle, en dokunaklı

Bana bir şarkı söyle..

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

Link to comment
Share on other sites

Ben Senin En Çok

Ben senin en çok sesini sevdim

Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi

Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren

Bana her zaman dost, her zaman sevgili

Ben senin en çok ellerini sevdim

Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak

Nice güzellikler gördüm yeryüzünde

En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak

Ben senin en çok gözlerini sevdim

Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil

Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar

Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil

Ben senin en çok gülüşünü sevdim

Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran

Unutturur bana birden acıları, güçlükleri

Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman

Ben senin en çok davranışlarını sevdim

Güçsüze merhametini, zalime direnişini

Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında

Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini

Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim

Tüm çocuklara kanat geren anneliğini

Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada

Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini

Ben senin en çok bana yansımanı sevdim

Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni

Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim

Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni...

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

Link to comment
Share on other sites

  • 4 hafta sonra ...

BABAM'A

Bir çocuk iki yaşındayken babası

ölmüşse , onunla ilgili anıları

varlığıyla değil, yokluğuyla

ilgili oluyor.

Yine de iki tane anı parçacığı

kalmış bende. Birinde ben

gece yarısı uyanmışım, sen

koşup kucağına alıyorsun beni;

diğerindeyse salonda hazırlanmış

bir yatakta bitkin yatıyor ve sürekli

öksürüyorsun. İkişer saniyelik iki

hatıra.

Anı niyetine kalan bir kaç kitap var yine de. Ve

bir de; almaya başladığın Meydan

Larousse fasikülleri. Büyüyünce çok işime

yarayacağını söylemişsin anneme.

Senden sonra biz biriktirdik, 12 cilt oldular.

Evde bıraktığın hüzün, senin

nasıl biri olduğunu sormaktan

alakoyduğu için beni, ben de onları okudum

ilkokula başlar başlamaz. Bergman’ın

”yedinci mühür”ü, Goethe’nin “faust” u , senin

yüzünden yedi yaşımda girdiler

hayatıma. Anladığımı

sanmıyorum o yaşta, ama amaç seni

tanımaktı nasılsa.

Bir de resimlerine baktım hep. Şimdi benim

boylarımda-aynı boydaymışız

zaten- esmer, zayıf, güleç, zarif bir adam.

Evde senden bahsedildiği ve

ağlanıldığı zamanlarda,

içeriye kaçtıysam da, bir kulağım orada

oldu hep. Onları da kattım tasvirine. Mavi

gömlekleri sevdiğini, günde iki kere traş

olduğunu, inatçılığını,

zekiliğini ve nasıl tüm ailenin

gözbebeği olduğunu öğrendim yan odadan.

Ve ölümüne yakın bana ayakkabı almak için

mağazaya girdiğinde, yürüyecek gücün

olmadığından, nasıl bir

koltuğa çöküp , tezgahtarlardan tüm çocuk

ayakkabılarını ona getirmelerini rica

edişini...

Adımı koyarken de

zorlanmışsın. Türk dil kurumuna gidip,

günlerce isim aramışsın bana. Hatta

adım önce “Alper”miş , nüfus

cüzdanımı çıkarttıktan sonra

”Teoman” ismini çok beğenip,

değiştirmişsin ismimi. Adımı

çok sevişim ondan.

Büyüyünce öğrendim bazı detayları da.

Azcık kalan paranızla halam yemek almaya

çalışırken, “n’olur sigara alalım”

deyişini, yatılı okuldan

çıktığın Cumartesi günleri gezmek

yerine, yeğenini alıp Cerrahpaşa’da

yatan Yahya Kemal Beyatlı’yı ziyaret

edişini, Aşık Veysel ile

tanışmak için Giresun’dan Sivas’a

gidişini , sonradan öğrendim. Aynı sana

çekmişim, böylece anladım.

Ama çok kızdım sana ve tanrıya

küçükken. “niye ben?” diye sordum ona. Sana da kendine

dikkat etmediğin için kızdım.

Şimdi senden yaşlıyım.

Öldüğün yaşı çoktan geçtim. Sana ve ona

kırgınlığım da çoktan geçti

zaten.

Annem geçenlerde , sakladığı bir

yerden benim büyüyüşümü kaydetmek için

aldığın 8 mm kamerayı verdi bana.

Yepyeni. İçinde kullanılmamış ham

filmler bile var. 38 yıldır öylece

beklemişler. Ölüyor olduğun için vaktin

olmamış kullanmaya.

Bir şey daha söylemek isterim. Seni tanıyan

herkesin, geçen onca yıla karşın

adını söylerken sesleri titriyor ve

gözlerinde hep bir sevgi ve buğu var. Azcık

zamanda herkesin kalbine girmiş ve

çıkmamışsın.

Ölerek beni çok üzdün ama , böyle bir adam

olduğun için hep gurur duydum seninle.

Beni tanısan, sen de gurur duyardın ,

eminim.

Varlığınla ve yokluğunla beni

var ettiğin için teşekkürler. Nur içinde yat.

Teoman

Link to comment
Share on other sites

TAKVİMDEKİ DENİZ

Hasreti denizlerin,

Denizler kadar derin.

Ve o kadar bucaksız.

Ta karşımda yapraksız

Kullanılmış bir takvim.

Üzerinde bir resim;

Azgın, sonsuz birdeniz.

Kaygısız, düşüncesiz,

Çalkanıyor boşlukta

Resimdeyse bir nokta;

Yana yatmış bir gemi,

Kaybettiği alemi

Arıyor deryalarda.

Bu resim rüyalarda

Gibi aklımı çeldi,

Bana sahici geldi.

Geçtim kendi kendimden,

Yüzüme o resimden,

Köpükler vurdu sandım.

Duymuş gibi tıkandım,

Ciğerimde bir yosun.

Artık beni kim tutsun.

Denizler oldu tasam,

Yakar onu bulmazsam

Beni bu hasret dedim

Varırım elbet dedim.

Bir ömür geze geze

Takvimdeki denize.

Ne var bana ne oldu

Odama nasıl doldu

Birden bire bu meltem

Ve dalgalandı perdem

Havalandı kağıtlar.

Odamda kıyamet var.

Ah yolculuk yolculuk

Ne kadar baygın soluk

O gün bizde betbeniz

Ve ne titrek kalbimiz.

Ve eşyamız ne küskün.

Yola çıktığımız gün

Bir sıraya dizilmiş

Gözyaşlarını silmiş,

Bakarlar sinsi sinsi

Niçin o anda hepsi

Bir kuş gibi hafifler

Arkandan geleyim der

Niçin o güne kadar

Dilsiz duran ne kadar

Eşya varsa dirilir

Yolumuza serpilir

Ufak böcükler gibi

Gezer onların kalbi

Üstünde döşemenin

Gizli bir didişmenin

Saati çalar o an

Birden bakar ki insan

Herşey karmakarışık.

Ayırmak olmaz artık

Bir kalbi bir taraktan

Ve kalb ağlayaraktan

Çekilir geri geri

Terkeder bu mahşeri.

Bu mahşerin içinden

O gün ben de geçtim ben,

Nem varsa evim, anam,

Çocukluğum, hatııram,

Ve ne sevdalar serde

Bıraktım gerilerde

Kaçar gibi yangından.

Rüzgarların ardından

Baktım da süzgün süzgün

Kurşun yükünü gönlün

Tüy gibi hafiflettim.

Denize hicret ettim.

NFK

Link to comment
Share on other sites

Necip Fazıl Tartışmasız kelimelerin efendisidir.Buyur 3 heceli o güzel şiirlerinden biri:

KAFİYELER

Ne diye,

Bu şuna,

Şu, buna,

Kafiye?

Başa taş,

Aşa yaş,

Hey'e ney,

Tuhaf şey!

Kafiye

Mantığı,

O mantık!

Hediye

Sandığı,

Bu sandık!

O mantık,

Bu sandık-

ta sandık,

Ve yandık .

Ne yandık!

Hendese,

Kümese

Tıkılmak.

Hadise

Kırkayak.

Adese,

Oyuncak.

Vesvese,

Gökbayrak.

Ölümse,

Gel dese;

Tak, tak tak!

Mu-hak-kak!

Sorular

Sordular;

Neden çok,

Nasıl yok,

Niçin var?

Sanatsız

Papağan,

Neden çok;

Ve atsız

Kahraman,

Niçin yok?

Çok ve yok,

Yok ve çok,

Aç ve tok,

Tok ve aç;

Tut ve kaç!

Saklambaç.

Neden çok,

Nasıl yok,

Niçin var?

Niçin'i

Boğarken

*****ini,

Yatakta

Bastılar,

Şafakta

Astılar.

Ve derken:

Nasıl yok

Niçin var?

Bir varmış,

Bir yokmuş.

Karamış

Ve kokmuş

Dünyamız.

Rüyamız

Kapkara.

Manzara:

Gebeler

Döşeksiz.

Ebeler

Isteksiz.

Kubbeler

Desteksiz.

Habbeler

Süreksiz.

Türbeler

Meleksiz.

Tövbeler

Gerçeksiz.

Cübbeler

Yüreksiz.

Cezbeler

Şimşeksiz.

Izbeler

Emeksiz.

Heybeler

Ekmeksiz.

Kafiye,

Hikâye!

Dava tek:

Ölmemek!

Peygamber!

Ne haber?

Bir batan

Var: Vatan!

Kandil loş,

Ocak boş;

Ve dağ dağ

Elveda!

Gitme kal!

Nefes al!

Emir tez,

Bekletmez!

Ve o nur

Bulunur!

İşte iz!

Geliniz!

Toprak post,

Allah dost...

Necip Fazıl Kısakürek

Bir-İki tane de en sevdiğim şairden gelsin o zaman:

KEREM GİBİ

Hava kurşun gibi ağır!

Bağır

bağır

bağır

bağırıyorum!

Koşun

kurşun

erit-

-meğe

çağırıyorum...

O diyor ki bana:

-Sen kendi sesinle kül olursun ey!

Kerem

gibi

yana

yana...

"Deeeert

çok,

hemdert

yok"

Yürek-

-lerin

kulak-

-ları

sağır...

Hava kurşun gibi ağır...

Ben diyorum ki ona:

-- Kül olayım

Kerem

gibi

yana

yana

Ben yanmasam

sen yanmasan

biz yanmasak,

nasıl

çıkar

karan-

-lıklar

aydın-

-lığa.

Hava toprak gibi gebe.

Hava kurşun gibi ağır.

Bağır

bağır

bağır

bağırıyorum.

Koşun

kurşun

erit-

-meğe

çağırıyorum......

SALKIMSÖĞÜT

Akıyordu su

gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.

Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!

Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere

koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!

Birden

bire kuş gibi

vurulmuş gibi

kanadından

yaralı bir atlı yuvarlandı atından!

Bağırmadı,

gidenleri geri çağırmadı,

baktı yalnız dolu gözlerle

uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!

Ah ne yazık!

Ne yazık ki ona

dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,

beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak!

Nal sesleri sönüyor perde perde,

atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!

Atlılar atlılar kızıl atlılar,

atları rüzgâr kanatlılar!

Atları rüzgâr kanat...

Atları rüzgâr...

Atları...

At...

Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!

Akar suyun sesi dindi.

Gölgeler gölgelendi

renkler silindi.

Siyah örtüler indi

mavi gözlerine,

sarktı salkımsöğütler

sarı saçlarının

üzerine!

Ağlama salkımsöğüt,

ağlama,

Kara suyun aynasında el bağlama!

el bağlama!

ağlama!

Nazım Hikmet RAN

Link to comment
Share on other sites

BEKLEYEN

Sen, kaçan ürkek ceylânsın dağda,

Ben, peşine düşmüş bir canavarım!

İstersen dünyayı çağır imdada;

Sen varsın dünyada, bir de ben varım!

Seni korkutacak geçtiğin yollar,

Arkandan gelecek hep ayak sesim.

Sarıp vücudunu belirsiz kollar,

Enseni yakacak ateş nefesim.

Kimsesiz odanda kış geceleri,

İçin ürperdiği demler beni an!

De ki: Odur sarsan pencereleri,

De ki: Rüzgâr değil, odur haykıran!

Göğsümden havaya kattığım zehir,

Solduracak bir gül gibi ömrünü,

Kaçıp dolaşsan da sen, şehir şehir,

Bana kalacaksın yine son günü.

Ölürsün... Kapanır yollar geriye;

Ben mezarla sırdaş olur, beklerim.

Varılmaz hayale işaret diye,

Toprağında bir taş olur, beklerim..

NFK

Link to comment
Share on other sites

  • 4 hafta sonra ...

Ben

Ben dört duvar arasındayım yapayalnız

Hapishane değil hapis gibi

Ben dört duvar arasındayım bir kapı bir pencere

Bir tek yatağım var sererim her gün yere

Ben dört duvar arasındayım bir kere

Kader utansın kalbim olmuş yara bere

Ben dört duvar arasındayım dert dolu

Kurtulmak için denedim her yolu

Ben dört duvar arasındayım kimsesiz ve sesiz

Eriyorum her gün bir deri bir kemik kaldım sensiz

Ben dört duvar arasındayım sevdiklerimden uzak

Her yer berbat her taraf dolu tuzak

Ben dört duvar arasındayım yalnız

Anasız, Babasız, Bacısız, Kardeşsiz ve kimsesiz

Ben dört duvar arasındayım bir kere

Elime alırım kalemi yazarım bir çok yere

Ben dört duvar arasındayım bazen bezerim

Deli divane gibi çıkar alır başımı gezerim

Ben dört duvar arasındayım............Yalnız ben

Mehmet Emin Altun

Link to comment
Share on other sites

  • 4 hafta sonra ...

Yüksek dozda yalnızlık

Yüzleri aklıma kazıdım bütün yüzsüzlüklerine rağmen ..

Sığındığım her limanda reddedildim,eskimiş filikalarımla..

Çıkarı için birbirini yiyenler arasında çıkmazlardayım..

Dudaklarımda yeniden başladığım sigaram,bi duman daha aldım ölüme inat ..

Payıma düşeni aldım hayattan biraz hüzün,birazcık gözyaşı..

Acıyı tattı hücrelerimin herbiri,tek tanığım fersiz bi sokak lambası ..

Soruların muhattabı olmaktan bıkmışken,içimde volta atan soru işaretleriyle doluyum..

Aynada baktığım çökmüş bu yüz benim mi.. ?

Bu kaçıncı eziyet ettiğim kül tablası.. ?

Sigaramdan çektiğim kaçıncı nefes.. ?

Kaçıncı kendime küsüşüm..?

Avucumu kanattığım kaçıncı kalem..?

Saçmaladığım kaçıncı kelam..?

Kaçıncı intihar provam..?

Yüksek dozda yalnızlık aldım bu gece..

Sessizce ölmek istiyorum ..!

Alıntı..

Link to comment
Share on other sites

  • 1 ay sonra...

Hangi dilde ağlıyorsa insan

İşte ana dilidir ayrılmanın

Her sokağa şifa niyetine bir açlık

Güzereş kardaşlık bilinen en büyük uzakiık

Hep acıların kuranderinde sevgili bir yoksulluk

Kitaplann arasında dolanmış ve sahte fikirlerle

dolandırılmış donatılmış aklanmış yeşermiş

Ve gri demirii bir yatılı okulda uzun uzun

Kimsesiz kimsesiz ağlamış

Uykusunda adın çağırmış

Nöbetlerde edebiyat sohbetlerde bir yarışma kavgası

Fikirden fikire sıratlar geçilmiş

Ne murat suyu kan aksın isterim

Ne şiirinden vazgeçerim kavganın

Mesleğim göze almaktır

Kalabalığa faydanın bedelini

Öderim sağdan soldan aldığımla

Sözlerimden başka vasiyetim ve servetim yoktur.

Her beladan bir alıntıyla kurtulurdum

İlla ki adını hatırlardım lazsm olanın

Bir siverek acısı aslında sevdiğim

Bir mezopotarnyalı kederi

Asur'un Ninova'nın kehaneti....

Kalbim kül oldu

Eski bir kütüphane yangınında

Ben yandım.

Kimi cüret etsem sevmeye

Kendime küçük geîdim

Zayıf kaldım

He murathan esir düştüm

Sefil oldum.

Acılarım hep tavsiyedir

Çok sevdiğim bir şairden

Yok bira yok ne etsek olmuyor'un ranza arkadaşıyım

Bilinen en uzak yatılı bölge okulundan

Ben bıraktım siz konuşun,

Yoruldum ben siz koşun.

Iskartaya ayırın beni

Bütün ayrılıklardan.....

Küsmedim kardayım yediğim dayaktan

Şimdi yalnız, şan saman kağıt kokulu günlerde

Türkçeye çeviriyorum ayrılık acısını

Beni bırakın

Ben meçhul oldum

Gizli özneyim

Vatansız cümlelerde

Ben yandım.

Kalbim kül oldu

Eski bir kütüphane yangınında.

Şiir: Yılmaz Erdoğan

Müzik: Deniz Erdoğan

Please register to see this content.

edit: :drinks:

Edited by kamp
Link to comment
Share on other sites

  • 2 ay sonra...

kara rihtim

saclarin gunah koksa

kirpiklerin ihanetten dokulse

tirnaklarindan yabanci ellerin soguklugu suzulse

rihtimda bekleyenin benim

yasarken bahcen

gocunce mezarin kalbimdir derdin

icine gommek icin mi kiydin bana

hic gelmesen de bekleyecegim

guvertelerde ucusan nice el var

bana da bir siyah mendil sallayan olur bir gun

yanlislikla

seni saadet kuslarinin kanadi getirmisti

leylek gagalarinda yaban ulkelere gocesin diye mi

ruhumun iklimine uysan ne olurdu

ben degistirirdim dunyami ya da isteseydin

dileseydin kutuplarda taze hurma toplardim ellerimle

ekvator damlarindan buzlar sarkitirdim

gitmek istedin

ne gonlunun iklimi

ne ruhundaki mevsimler?

hepsi bahane gitmek istedin

bekleyeni olan rahat gider

benim de bekleyenim olsaydi rahat giderdim

nereye?

senin ulkene

hic donmesen de bekleyecegim

guvertelerde ucusan nice el var

bir gun bana da bir siyah mendil sallayan olacak yanlislikla

ben? ben?

gozlerim beklemekten kor olmus

hasret sarkilari soyleyecegim iskelelerde

Zeki Müren

Edited by kamp
Link to comment
Share on other sites

Güneş küsmüş şavkımıyor ah sensiz

Zerdali güzeli gözlerinle bak bana

Keder eş olmuş yenemiyorum ah sensiz

Baldan tatlı sözlerinle gül bana

Diken sarmış güllerimi deremiyorum

Gülden nazik ellerini uzat bana

Sevda türküleri yalan

Duyduğum kadarı benim

Tüm ayrılık öyküleri kendi kahramanlarına ağlar

Fazla fazla

Gözyaşımdaki tuz kadar acırsın güzelim

Senin kapanmaz dediğin yara

Nefretin sevgi ile buluştuğu o an

Her defasında ilk öksüz kalışım

Yeniden doğuşumdur aslında

O ayrılık sandığım

Tartılmıyor sevdalar terazilerde

Ağırlığı ulaşılmazlığındandır

Defteri yok

Yüreğine yazıyorsun

Zamanla gelişleri unutup

Hep gidişlere takılıyorsun

Birlikte söylenen şarkılar

Karabildiğin sevdiğin

Satır aralarındaki o büyü yok artık

Şiirlerdeki sevgili olmaktan şimdi çok uzaktasın

Yeniden başlamak diye de birşey yok

Bir gecede bulup

Bir gecede yitirdiğin

Tüm aşkların seceresinde

Silindi bir kere mürekkep

Bir acının resmi çekilmiyor bir de sevdanın

Çizgiler gelip insanın yüzüne yapışıyor

Umursamaz göründüğün

Kilometre taşı gibi ölüme yaklaştırıyor

Sevda türküleri yalan

Hasret yanar geceleri ah sensiz

Davran gülüm esen yel ol gel bana

Doğan Ceren

Link to comment
Share on other sites

  • 3 hafta sonra ...

altın hızma mülayim

seni hak'tan dileyim

yaz günü temmuzda

sen terle ben sileyim

gün gördüm, günler gördüm

seni gördüm şad'oldum

altın hızma incidir

gömleği narincidir*

benim lal olmuş dilim

ne dedim yar incinir

gün gördüm, günler gördüm

seni gördüm şad'oldum

altın hızma tumağa

yanaşıp al yanağa

güzel gel görüşelim

men gidirem ırağa

gün gördüm, günler gördüm

seni gördüm şad'oldum

kerkük türküsüdür, anonimdir

Link to comment
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

 Share

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.


×
×
  • Create New...