Jump to content

YeniçeRiyan-i

Banned
  • Posts

    3462
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by YeniçeRiyan-i


  1. [img]http://img638.imageshack.us/img638/1568/rqtcemv.jpg[/img]



    [b]1488’de yapılan Edirne Sultan Bâyezid Dârüşşifâsı’nda akıl hastaları tedavi edilirdi. Dârüşşifâ, günümüzde müze olarak hizmet vermektedir[/b].

    19. asra kadar Avrupa’da akıl hastası, şeytan tarafından rûhu kabz edilmiş, ancak cismen insan olan bir varlıktı. Osmanlı’ya göre ise sadece meczûbidi. Yani Allah katına “[i]cezb edilmiş[/i]” hasta... [b]Meczûb’un yanında mecnûn, şeydâ, dîvâne denebilir, deli demekten kaçınılırdı. Hikmetinden suâl olunmaz bir sebeple bu illete düçar olmuş insana hakaret etmemeye özen gösterilirdi[/b].

    İki ayrı kültürün aynı konuya bu derecede farklı yaklaşımı, konunun obje’si olan hasta’ya yapılacak muamelede de tabiatiyle zıt metodlar uygulanmasını zorunlu kılıyordu.

    [b][color=#CC0000]Batı’da tedavi yolu basitti: Akıl hastası ateşte yakılır, işkenceye uğrar, sonunda ruhları şeytandan kurtarılmış şekilde ‘Öbür Dünya’ya, Tanrı’ya havale edilirdi[/color][/b].

    Modern psikiatrinin büyük kurucularından psikiatr ([i]İngilizce: psikiatrist[/i])[b]Dr.Kraft-Ebing[/b] şöyle yazıyor: “[b][i]Hristiyanlık, akıl hastalarına ilgi göstermiyordu. Onları şeytan tarafından ele geçirilmiş yaratıklar şeklinde algılıyordu. Akıl hastalarını tedaviyi Avrupa, Türklerden öğrendi. Türkler, bizden çok önce, akıl hastalarına mahsus hastaneler kurdular.[/i][/b]" ([i]Traité Clinique de Psychiatrie, Paris 1897, s.53[/i]).

    “[i][b]Deliliğin hastalık olduğu 16. asır Avrupası’nda bilinmiyordu[/b][/i]” ([i]Jean Vinchon, Les Malades de I’Esprit, Paris 1930, s.24[/i]). “[i][b]1818’de Fransa’da akıl hastaları, hayvanlardan ve canilerden daha kötü muamele görürdü[/b][/i]” ([i]Esquirol, Rapport, Paris 1874, s.2[/i]).

    1788’de Türkiye’ye gelen [b]Dr.John Heward[/b] adlı İngiliz, İstanbul’da yalnız akıl hastası kabûl edip tedavi eden hastane olduğunu işitip hayretle gezdi. Dönüşünde yazdığı raporda, akıl hastanelerinin Türkiye’de eskiden daha iyi olduğunu, fakat bugün de İngiltere için “[i]örnek ve takdire cidden değer[/i]” tıp müesseseleri şeklinde işlediğini belirtiyor.

    [b]OSMANLI’YA GELİNCE...
    [/b]Osmanlı, diğer hastalıklar gibi akıl hastalıklarına özel dârüşşifâ kurmak geleneğini, vârisi bulunduğu Selçuklulardan aldı. Böyle hasta kabûl ve tedavi eden dârüşşifâ’lara bîmâr-hâne dendi ([i]bu kelime halk ağzında “tımarhane” oldu ve küçümser anlamı zamanla ağır bastığı için şimdi terk edildi[/i]).

    15. asır sonlarında [b]İkinci Bâyezîd[/b]’in Edirne Dârüşşifâ’sı, 16. asır başlarında[b]Hurrem Haseki-Sultân[/b]’ın [b]Mimar Sinan[/b]’a yaptırdığı Haseki Dârüşşifâ’sı, bimâr-hâne seksiyonları ile cihan çapında ün yapmışlardı, Haseki Hastanesi bugün de işlevini sürdürüyor ve politik alanda büyük günahları olan Hurrem bu vesileyle hâlâ dua alıyor. Bu hayır müesseseleri, çok zengin vakıflarla asırlar boyu yaşadı. Kadın ve erkek hasta pavyonları ayrı idi.

    Osmanlı’nın mâl-i hulyâdediği mélancolie ([i]melankoli[/i]), kara sevdâdediği hystérie (isteri), ateh-i kable’l-mîâd dediği schizophrénie ([i]şizofreni[/i]), ayrı metodlarla tedavi gören akıl hastalıkları idi. İlâç, istirahat, gıda ve çiçek çeşitleri, musiki, tedavi yollarından bazıları idi. Besin ve çiçek çeşitleri koku, renk, şekil, tad bakımlarından dikkatle kullanılmıştır. Bu husus, Osmanlı tıbbına ve Türk medeniyetine şeref verir.

    [b]BEDAVA TEDAVİ EDİLİRDİ
    [/b]Daha [b]Hekim Şuûrî[/b], [i]Mir’ât-ı Emzice[/i] ([i]isme dikkat: Karakterlerin Aynası[/i]) adındaki psikiatri traité’sinde, Türk Musikisi makam ve usullerinin ayrı karakterleri bakımından farklı etkiler yapacağı için, hastanın durumuna göre dikkatli kullanılması gerektiğini yazar. Bu ise, doktorun derin musiki kültürü bulunmasını gerektirir.

    [b]Evliyâ Çelebîmiz[/b], 3. cildinde (s.468-70) Edirne Sultan Bâyezid Dârüşşifâsı’nı gezip hekimleri ve hastaları ile konuşur ([i]bugünkü anlayışımıza göre röportaj yapar[/i]). [b][color=#CC0000]Ayrı ayrı besinlerin, çiçeklerin, musiki makamlarının ([i]Hicâz, Uşşâk, Râst... gibi[/i]), çalgıların nasıl apayrı tesir yaptıklarını, usta kalemi ile anlatır[/color][/b]. Hastaneler Fî sebîlillâh ([i]Allah yolunda[/i]) yaptırılan, hastaların vakıf gelirleri ile bedava tedavi edildikleri kuruluşlardı. [b][color=#CC0000]Delilerin musiki ile tedavisinin uygulamalı olarak Birleşik Amerika’da ancak 1956’da başladığını söylersek, ne yüce bir kültürden geldiğimiz anlaşılır[/color][/b].

    [b]RUMLAR İŞKENCE YAPARDI
    [/b]Ancak Türklerin akıl hastalarına şefkati, bizimle iç içe yaşayan Rumlara tesir bile edememişti. İstanbullu Rumlar, Türklerin delilere davranışları ile alay edercesine, kendi delilerine türlü işkenceler yaparak, vücutlarındaki şeytanı çıkarmaya çalışır, onları döver, aç ve susuz bırakırlardı ki, şeytan acıya, açlığa ve susuzluğa dayanamayıp def olsun ([i]İnciciyan, s.120[/i]). Ancak Avrupa’daki gibi yakmıyor, öldüremiyorlardı. Zira bizde böyle bir davranışın cezası asılmaktı.

    [b]Avrupa’da 19. asır ortalarına kadar bir akıl hastası suç işlerse, normal insan gibi ceza görürdü. Osmanlı’da, suçun mahiyeti ne olursa olsun, hekim teşhisi ile akıl hastalığı belgelenen kişi, sadece hastaneye kapatılır ve iyileşmeden salıverilmezdi[/b]. [b]Cevdet Paşa[/b]’nın naklettiği ([i]VII, 148[/i]) olay örnektir: 23 Ocak 1802 günü ases ortası odabaşısı [b]Abdullah Ağa[/b] adlı binbaşı rütbesindeki subay, Ayasofya Camii’nde sabah namazını kıldı. Namaz biter bitmez kılıcını çekti, cemaatten birini yaraladı.

    Cemaatin takibi üzerine Soğuksu’ya doğru kaçarken orada da bir çocuğu yaraladı. Yetişen zabıta memurları tutuklayıp Bâb-ı Âlî’ye ([i]Başbakanlık[/i]) getirdiler. İlk bakışta aklını yitirdiğine karar verildi. Ancak hekim kararı gerekiyordu. Gelen hekim, aynı teşhiste bulundu. Hiç ceza verilmedi. İyileşinceye kadar kalmak üzere Süleymâniye Dârüşşifâsı’na, [b]Cihan Hâkanı Kaanûnî Sultan Süleymân[/b]’ın Sinan’a yaptırdığı İstanbul’un bu en muhteşem külliye’sinin ilgili birimine gönderildi.

    Yılmaz Öztuna
    [i](Türkiye, 14.08.2010)[/i]
  2. [b]Kutlu Doğum Haftasında İnanan ve Amel Eden Müslüman Milletlerini Bu Özel Günde Çirkef Seviyesiz ve İğrenç karikatürler çıkarak provokasyona kapı açan ve İmza atan Bahadır Baruter'i ve Penguen dergisi yöneticilerini Ataları pozisyonunda Danimarkalı Vestergaard yanına göndermek için Uçak Biletlerini Almaya Hazır olduğumuzu beyan ediyoruz…[/b]
  3. [center][color="#333333"][b][font="Segoe UI"][size="4"]Osmanlı Devleti'nin 34. padişahı Sultan İkinci Abdülhamid Han, vefatının 93. yıldönümünde 13 Şubat 2011 Pazar günü saat 13.00'te Çemberlitaş'taki türbesinde "Tarihine Sahip Çıkanlar Platformu'nun" düzenleyeceği bir anma programıyla anılacak.[/size][/font][/b][font="Segoe UI"]


    [b] [/b][img]http://a1.sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc6/182832_499819662230_122556862230_6598822_5624636_n.jpg[/img]



    Sadece bizim tarihimizde değil, dünya tarihinde de hakkında en çok kitap ve makale yazılan hükümdarlardan birisi olan Sultan İkinci Abdülhamid Han, vefatının 93.yıldönümünde Üniversite öğrencilerinin ve sevenlerinin buluşacağı bir programda anılacak. Anma programı, 13 Şubat Pazar günü 13.00'te Kuran-ı Kerim okunmasıyla başlayacak.

    [b] [/b]

    [b] Program hakkında bilgi veren Tarihine Sahip Çıkanlar Platformu Başkanı İbrahim Akkurt;[/b]

    [indent]"Programda, Tarihçi Prof. Dr. Mehmed Ali Beyhan, Sultan İkinci Abdülhamid'i, dönemini, şahsiyetini, eserlerini ve icraatlarını anlatan bir konuşma yapacak. Şiir okunması ve Sultan Abdülhamid Han'ın ruhuna okunan hatimlerin duasının yapılmasının ardından programın, İkinci Abdülhamid ve dönemini anlatan fotoğraf sergisinin açılması ve Sultan Abdülhamid Han'ı anlatan kitapçıkların dağıtımı ile son bulması bekleniyor. Ayrıca programa katılan herkes Tarihine Sahip Çıkanlar Platformu bünyesinde çıkarılan "Tarihçe" isimli Tarih dergisine ulaşma imkânı bulacaklar. Programımıza birçok sivil toplum kuruluşu, Üniversitelerin öğrenci kulüpleri destek vermektedir. Tarihine Sahip Çıkan tüm herkesi bu anlamlı programımıza bekliyoruz" dedi.




    [/indent][b]Anma programına;[/b] başta Osmanlı Hanedanı mensupları olmak üzere, akademisyenlerin, üniversite öğrencilerinin ve çok sayıda seveninin katılması bekleniyor.

    1876 – 1909 yılları arasında 33 yıl padişahlık yaptıktan sonra 27 Nisan 1909'da tahttan indirilen ve 3 yıl Selanik'te Alâtini Köşkü'nde hapis tutulduktan sonra 1912'de İstanbul'a Beylerbeyi Sarayı'na getirilen İkinci Abdülhamid Han, Beylerbeyi Sarayı'nda 10 Şubat 1918 günü vefat etmişti.

    Sultan İkinci Abdülhamid Han, dedesi Sultan İkinci Mahmud ve Amcası Sultan Abdülaziz'in kabirlerinin de bulunduğu Çemberlitaş Divanyolu'ndaki Sultan İkinci Mahmud türbesinde medfun bulunuyor.

    [b] [/b]

    [b][size="4"]Vefâtının 93. Yıldönümünde Cennetmekân Sultan İkinci Abdülhamid Han'ı rahmet ve minnet ile anıyoruz.[/size][/b]
    [/font]

    [b]
    [/b][/color][/center]
  4. [center][center][center][b][font=Segoe UI][img]http://img80.imageshack.us/img80/6789/sshot1mx.png[/img][/center][center]
    [/center][center][size=150]SPlayer 3.6.1731 Final [/size][/center][center]
    [/center][center]150'den fazla özelliği çok az yer kaplamasına rağmen kullanıcılara sunmayı başaran SPlayer, minimalist tasarımıyla basit ama etkili programlardan hoşlanan kullanıcıları bekliyor. Herhangi bir codec sorunu olmadan neredeyse tüm ses ve video formatlarını çalıştıran oynatıcı açık kaynak kodlu olarak tasarlandığı için tamamen ücretsiz.[/center][center]
    [/center][center]Özellikle HD videoların renk ayarlarını hem daha canlı hem de gözü yormayacak ayarlara otomatik getiren SPlayer farklı özellikleriyle sizi şaşırtabilir. Sistemde az bellek harcayan program, düşük tüketim ilkesiyle taşınabilir bilgisayar için önemli bir avantaj sağlıyor. SPlayer kurulum aşamasında donanımınıza en uygun ayarları otomatik ayarlayarak kullanıcılara kolaylık sağlıyor. Üst düzey kullanıcılar istedikleri zaman ayarlarını elle değiştirebilirler.[/center][center]
    [/center][center][color=#FF0000].: Özellikler :.[/color][/center][center]# Düşük sistem kullanımı[/center][center]# Kolay kullanım sağlayan 150'den fazla özellik[/center][center]# Az yer kaplayan küçük boyut[/center][center]# Açık kaynak kodlu[/center][center]# Şık ve kişiselleştirilebilir arayüz[/center][center]
    [/center][center][color=#FF0000].: SPlayer'ın desteklediği bazı formatlar :. [/color][/center][center]AIF, AIFC, AIFF, ALAC, AU, SND, WAV, CDA, CSF, DRC, DSM, DSV, DSA, DSS, AC3, DTS, VOB, IFO, D2V, FLAC, FLV, FLC, FLIC, IVF, IVM, MKA, MIDI, 3GP, 3GPP, APE, MP3, M4A, M4B, AAC, MPC, OGM, OGG, RMVB, RATDVD, RA, RM, SWF, DAT, AVI, WMA, WMV[/center][center]
    [/center][center]
    [/center][center][img]http://img716.imageshack.us/img716/1751/e3dc2782.png[/img][/center][center][quote]http://hotfile.com/dl/98040236/f8e2732/SP..6.1731_Final.rar.html[/quote][/center][center][quote][color=#FF0000]Boyut: [/color][color=#000000]6,92 MB[/color][/center][center][color=#FF0000]Sıkıştırma: [/color][color=#000000]Rar / Şifresiz[/color][/center][center][color=#FF0000]MD5: [/color][color=#000000]D6A28B5E173ECB8755AA619FAB61B8DE[/color][/center][center][color=#FF0000]Tarama: [/color][color=#000000]ESET Nod32 Av. / Durum Temiz[/color][/center][center][color=#FF0000]Platform: [/color]Windows Xp / Vista / 7[/center][center][/quote][/font][/center][center][/b][/center][/center][/center]
  5. [center][center][b]
    [img]http://img130.imageshack.us/img130/3610/sshot1z.png[/img]
    [/center][center]
    [/center][center][b][size="5"]Nokia PC Suite v7.1.60.0 TR[/size][/b][/center][center]
    [/center][center]
    Nokia marka telefonlar ile bilgisayar arasında bağlantı kurmak için gereken Nokia PC Suite'in son ve Türkçe versiyonudur. Program sayesinde bluetooth üzerinden veya bağlantı kablosu ile telefonunuzdaki oyun, resim, müzik, video v.b dökümanları bilgisayarınıza kolayca aktarabilir, bilgisayarınızdaki uyumlu dökümanları da telefonunuza gönderebilirsiniz. PC Suite ile telefonunuzun dosyalarını yedekleyebilir ve geri yükleyebilirsiniz.

    .: Özellikler :.
    Telefon ve PC arasında otomatik, güvenli veri transferi
    Kablosuz olarak veya kabloyla bağlanın
    İnternet'e hızlı, kolay bağlantı
    Mesajlarınızı, irtibatlarınızı ve görüntülerinizi düzenleyin
    Mesajlarınızı, kişilerinizi, resimlerinizi ve müziklerinizi düzenleyin
    30'dan fazla dil

    [quote][color=#FF0000].: Dosya Bilgisi :. [/color]
    [color=#FF0000]Boyut:[/color] 35,0 MB
    [color=#FF0000]Sıkıştırma:[/color] Rar / Şifresiz
    [color=#FF0000]MD5:[/color] 4D26D51EB7009BAE9B977F0D41872DD3
    [color=#FF0000]Tarama:[/color] KIS 2010. / Durum Temiz
    [color=#FF0000]Platform:[/color] Windows Xp / Vista / 7[/quote]


    [quote]http://hotfile.com/dl/96710332/f54e893/N.P.S.7.1.60.0_TR.rar.html[/quote]
    [/b][/center]
    [/center]
  6. [center]
    [/center][center][img]http://img191.imageshack.us/img191/2587/sshot1bg.png[/img][/center][center]
    [/center][center][b][size="6"]Setup Factory 9.0.0.0[/size][/b][/center][center][b] [/b][/center][center]Setup Factory, hazırlamış olduğunuz programların kaynak kodlarını ve çalışabilir dosyalarını Setup haline yani kurulabilir paketler haline getirmek için kullanılır. Programın kullanımı son derece basit ve kullanışlıdır. Profesyonel düzeyde İnstall dosyası hazırlayabilirsiniz. Eğer programlarınızı Install haline getirmek istiyorsanız mutlaka bunu kullanmalısınız. Gelişmiş seçenekleri ve göz kamaştırıcı arayüzü ile benzer rakiplerinden her zaman bir kaç adım önde giden bir yazılım.[/center][center]
    [/center][center][img]http://img716.imageshack.us/img716/1751/e3dc2782.png[/img][/center][center]
    [/center][center][code]http://hotfile.com/dl/96571785/cc6833a/Setup_Factory_9.0.0.0.rar.html
    [/code]
    [/center]
  7. [font="Trebuchet MS"][b]Dizi A’dan Z’ye oryantalist bir bakış açısının ürünüdür. Yeterince araştırma yapılmadan, Wikipedia okuyarak tarihi dizi yapılacağını zannederek işe girişilmiştir. Dizinin senaristinin geçmişine bakıldığında Asmalı Konak gibi yapımlar var. Konaklardaki mutfak dedikodularıyla Osmanlı saray hayatı senaryolaştırılamaz.Yüzyıllardır Batı’da bir harem saplantısı vardır. Bu özellikle seyahatnamelerde çok görülür. Erkek seyyah gelir, İstanbul’u gezer sonra da başlar sayfalar dolusu sözde haremi anlatmaya. Çıplak kadınlardan bahseder, kafasına göre her akşam farklı bir cariye seçen Osmanlı sultanlarından bahseder. Bir masal olan Bin bir Gece Masalları’nı alır İstanbul’un haremine yerleştirir, kafasındaki hevesleri oraya yansıtır adeta. Anlatır da anlatır. Hâlbuki o adamı haremin bir kilometre yakınına yaklaştırmazlar. Hıristiyan bir seyyahın oraya girmesini bırakın Müslüman Türk’ü de sokmazlar. Adı üstüne, sultanın “mahrem”idir orası. Bu yüzden bu konuda yazılanlar genelde Batılı erkeklerin burayla ilgili hayal ettikleri fantezilerin ürünüdür. En azından bu bakış açısı haremin gerçek manada araştırılmasını gölgede bırakmış, daha doğru ve hakkaniyetli eserleri hep arka plana itmiştir.Hiç bir kral çıkıp şunu demez alenen: “Bu Hindistan toprakları çok verimli, milyonlarca da insan var. Hem bu topraklara sahip olalım hem de bu adamları kendimize kul köle yapalım. Bu arada bunları Hıristiyan da yaparız!” İşte böyle böyle Batı edebiyatında, sanatında, dramasında “Barbar Doğu” algısı yerleştirilmiştir. Buna işin aslını pek bilmeyen halk da elbette destek verir. Bu şekilde İngiltere Hindistan’ı, Fransa Cezayir’i çok rahat bir şekilde kendi hâkimiyetlerinde tutmuştur. Osmanlı topraklarındaki milletler de benzer yöntemlerle birbirlerine düşürülmüş ve parçalanmasına yol açılmıştır. Görüyorsunuz değil mi Muhteşem Yüzyıl’ın hizmet ettiği mantığı? Adam sanki dünyanın en büyük devletinin başındaki imparator değil, kahvede arkadaşlarına hava atan, caka satan bitirim bir delikanlı! Haritanın üzerine basıyor, biz diyor Şarlken’e kafa tutacağız, kafayı da külhanbeyi gibi sallamayı ihmal etmiyor. Bakın dikkat edin, dizideki tüm hikâye şehvet ve barbarlık klişeleri üzerinden ilerliyor, hakkaniyetli bir şey yapılmaya çalışıldığında ise sultanın ağzına beylik laflarını tıkıveriyorlar. Dizinin neyi ön plana çıkarmak istediği bu yüzden çok açık. Bu açıdan senaryonun edebi değeri de yok, çünkü hikâyesi, olay örgüsü ve karakterlerin kurgulanması çok cılız. Sultan Süleyman kasılmaktan başka bir şey yapmıyor, Allah’ın adını da ya seviştikten sonra yatakta çıplakken ya kelle kestirirken, ya da kâfirlere karşı atıp tutarken anıyor. Dizide üç boyutlu karakterler yok, klişe tipler var; bu ikisi çok farklı şeylerdir.Hürrem Sultan olacak Hıristiyan köle: En başından beri olaylar onun perspektifinden anlatılıyor. Onun “Haç”ını Osmanlı’nın “Hilal”inden daha çok görüyoruz. Bir Ortodoks rahibin kızı olan bu karakterin dramı en başta yarı Tatar yarı Türk olan bir kavmin Hıristiyan köyünü yakıp yıkmasıyla başlıyor. Sonrasında rüyasında da ailesini görüyor bu köle kız ve onlara intikam sözü veriyor. Dizideki kodlandırmalar hep Hıristiyanların lehine, onları mazlum, Müslümanları zalim gösterecek şekilde yapılmış. Dizinin ilk cümlelerinden biri “Geldik mi Osmanlı cehennemine” oluyor. En baştaki, kadına dayak sahneleri de bunun parçası; ayrıca Hürrem en başından beri Osmanlı’nın sözde tutucu, despot ve yobaz kültürüne karşı Avrupa’nın sözde özgürcü ve bireysel kimliğini temsil ediyor.
    Sultan Süleyman: Kasılmaktan ve poz kesmekten başka hiçbir özelliği yok. Ağzından iki kelam zekâ pırıltısı dökülmüyor. Ya sevişiyor, ya kasılıyor ya da kılıç sallayarak ahkâm kesiyor.Dizinin vezirleri dedikoducu, lakaid, gayriciddî ve üçkâğıtçı: Osmanlı İmparatorluğu tarihinin genelinde, özellikle de Osmanlı Klasik Çağı’nda vezirlerin imparatorluğun en zeki, en adaletli insanlarıdır. Sarayın protokolü dünyaca meşhurdur. Kimin hangi renk ayakkabı giyeceği, hangi vezirin hangi sırada durup, sultanın yanında nasıl ilerleyeceği tüm detaylarıyla bellidir. Zaten Osmanlı saray protokolü bu dönemde eşsiz bir özelliktedir. Sultanın kaşının bir hareketine bakarak onu haleti ruhiyesini okuyacak vezirleri, acemioğlanları vardır etrafta. Kanuni döneminde sarayda işler o derece titizlikle yürütülür ki, yere iğne düştüğünde duyulduğunu söylerler. Sarayın vakarı ve sükûneti bozulmasın diye işaret dili kullanılmıştır o dönemde. Vezirler dünyanın en büyük imparatorluğunun beyinleridir, bu zümre şu anda dünyanın en büyük süper gücünde dahi yokturKöle ticareti sahnesi: Hürrem’in köle olarak gemide tutulduğu sahne. O dönemki köle ticareti Portekiz ve Venediklilerdedir, Müslümanlar barbar köle taşıyıcıları olarak gösteriliyorlar.Pargalı İbrahim ile Sultan Süleyman'ın ilişkisi: Sultan, bir Hıristiyan dönmesi olan Pargalı’nın gözünün içine bakmadan iki kelam etmekten aciz. İkili arasında eşcinsel ilişki de ima ediliyor. Heteroseksüel modern dünyaya tezat, egzotik Doğu imgesinin başka bir örneği.Pargalı İbrahim’in geçmişi: Bu da Hürrem gibi zalim Müslümanların kaderine el koydukları bir karakter olarak resmedilmiş. Yeniçerilik yine Batı tarihçilerinin çarpık bakışlarına bina edilerek sunuluyor.Sultan Süleyman'ın yataktaki çıplak sahnesi ve burada dua edişi: Sultan Allah kelimesini ya seviştikten sonra ya kelle kestirirken ya da kafirlere karşı atıp tutarken ediyor.Hamam'da kızlara yapılan muameleler: Tipik oryantalist hamam sahneleri. Hamamlar Türk-İslam medeniyetinin, Avrupa’da kanalizasyon sistemi bile olmadığı bir dönemde, pırıl pırıl tertemiz kurumlarıdır. Kraliçe Elizabeth o dönemlerde yılda bir kere yıkanabilirken bir Müslüman’ınmahallesinde üç ayrı hamam vardır. Hamamların kadınların seks cenneti, Sodom ve Gomora gibi sahnelerle resmedilmesi, normatif Avrupa standartlarına tezat olarak oluşturulmuştur.Hürrem'in Hıristiyan Haç'ını gösterdiği sahneler: Dizi boyunca Hürrem’in haç’ı, Osmanlı’nın hilal’inden daha çok gözüküyor. Dizide Hürrem mazlum, Osmanlı zalim olarak resmediliyor.Sultan Süleyman'ın haritanın üzerine bastığı sahne: Hıristiyan Avrupa’ya tehdit Müslüman imgesi burada çok açık. Kılıçla asıp keserek ilerleyen Barbar Türk imgesi hat safhada. Fütuhat düşüncesi ve Osmanlı’nın cihan hâkimiyeti mefkuresi anlaşılamamış.[/b][/font]
×
×
  • Create New...