Jump to content

Osmanlı’da Dalkavuk Esnaflar


mucit41
 Share

Recommended Posts

Osmanlı zamanında bir dönem dalkavukluğun bir esnaf topluluğu, iş çeşidi hatta kanunlar çerçevesinde, başkanı, yardımcısı, ruhsatı ve fiyat tarifesi dahi olduğunu biliyor muydunuz?

Yukarıda da belirttiğimiz gibi Tanzimat döneminden  önceki devirde dalkavuklar, kâhyalar, nizamnameleri,  narhları (fiyat tarifesi) olan bir esnaf zümresi idi. Topkapı Sarayı arşivinde Birinci Mahmud devrine ait kime hitap ettiği belli olmayan bir arzuhal bulunmuştur ki bugünkü yazı dilimize çevrilmiş sureti şudur:

-Devletli, inayetli, merhametli efendim.

- Kimsesiz dalkavuk kullarınızın arzuhalidir: Her sene Ramazan-ı Şerif geldiğinde, İstanbul’da davetli, davetsiz iftarlara gideriz. Ulemanın, ricali devletin ve sair büyüklerin, mevki sahiplerinin sofralarında çeşitli nefis yemekler, şerbetler, türlü türlü reçeller, tavukgöğüsleri, elmaspareler, helvalar, kaymaklı baklavalar, ekmek kadayıfları, süzme aşureler, hoşaflar yer ve içeriz. Üstüne göbek tütünü ve kahve ile ikram görürüz. Lakin içimizdeki bazı terbiyesizler bulunup edebe uymayan hareket ve tavırlarıyla velinimetlerimiz efendilerimizi gücendirmekte, zararı da hepimize dokunmaktadır. Dalkavukluk sağlam bir nizama bağlanmazsa cümlemizin açlıktan öleceği âşikardır. Kadim nizam ve kanuna göre yeniden bir nizama bağlanmasını, uygunsuzları içimizden defedilmesini, tavır ve hareketleri hepimizin makbulü olan Şakir Ağanın cümlemize kâhya tayin olunmasını ve eline memuriyetini bildiren bir kıt’a ruhsatname ihsan buyrulmasını niyaz ederiz. Emir ve ferman devletli, inayetli efendim Sultanım hazretlerinindir.

Dalkavuk Kulları

Bu kıymetli vesikanın altına da şu şayanı dikkat satırlar yazılmıştır:

-Dalkavuklar kibar ve rical huzuruna girdiklerinde etek öperler, Oturacakları yer, trabzan yanındaki küçük minderdir. Vazifeleri hane sahibi olan zatın mizaç ve tabiatına uygun şekilde konuşmak, meclise neşe vermek, keder verici sözlerden, zikri müstekreh tabirlerden ve küfürlerden gayetle sakınmaktır. Hane sahibi ne söylerse fevkalâde yardakçılıkla tasdik edecekler ve asla aykırısında söz söylemeyeceklerdir. Verilen ihsanı gizlice alacaklardır, verilen paranın çokluğunu ile meslektaşları arasında öğünmeyeceklerdir.

Yine bu vesikada bulunan bir “dalkavuk narhı”ndan, dalkavukluğun sadece söz ile bir velinimete yardakçılık olmadığını öğreniyoruz.

-Dalkavuk, vücudunu da eğlence aleti yapmış bir zavallı, bir biçaredir. Hatta dalkavukluk tehlikeli bir meslektir.

osmanli-dalkavuklar.jpg

Yapılacak çeşitli eğlencelere göre dalkavuklara konulacak  narh da şudur:

Dalkavuğun burnuna fiske vurma (fiske başına): 20 Para

Başına kabak vurma: 30 Para

Yüzünü tokatlama (tokat başına):   30 Para

Oturduğu minderden ve setten aşağı yuvarlama: 30 Para

Merdivenden aşağı yuvarlama (bir yeri incinir, kırılırsa cerrah parasını latife eden verir): 180 Para

Çıplak başına tokat atma (tokat başına): 45 Para

Elinde beş on kıl kalmak ve dişlerini leylek gibi çatırdatmak: 60 Para

Sakal boyaması: 60 Para

Sakalının yarısı veya hepsi arpa boyunca kırkılırsa, latifeyi yapan dalkavuğun üç aylık nafakasını verir. (Bu nafaka ayda 30 kuruştan 90 kuruştur): 60 Para

Dalkavuğun kafasına iri bir yumruk indirme (yumruk başına): 40 Para

Ellerine ve ayaklarına domuz topu bağlama: 40 Para

Yüzüne mürekkep ve kömür ile kara sürme: 37 Para

Kuyruğu dışarıda kalmamak üzere bir fındık sıçanını ağzının içine kapatma: 400 Para

Sakız dolabı (bostan dolabı)na bağlanarak su içinde bir miktar durdurulmak şartıyla bostan kuyusunda her devrine 100 para verilir. Dalkavuk boğulup ölürse cenaze masrafı latifeyi yapana aittir: 600 Para

Bir tarafının özengisi olmayıp haşarıca bir hayvana bindirilip temaşasından hoşlanılırsa: 300 Para

Bir salkım üzümün sapı ile beraber yedirilmesi: 40 Para

Bu vesika gösteriyor ki, eski dalkavuklarla zamanımızda dalkavuk kelimesinden anladığımız mâna ne kadar ayrı şeylerdir.

Müverrih Peçevili İbrahim Efendi de, dalkavuklara, şaklabanlara fevkalade düşkün olan Üçüncü Murad’ın hal tercümesinden bahsederken şirin bir fıkra nakleder:

“Maskaranın biri şetaret ve maharetini gösterip de ihsanını alacağı sırada “Yok Hünkarım!.. Bugün altın istemem, yüz değnek isterim” der. Padişah sebebini sorunca: “Hele ellisini vurdurun da o zaman sorun” der. Padişah emreder. Maskarayı falakaya yıkarlar… Değnekler elli olunca herif: “Durun!.. der, bir ortağım var, ellisini de ona vurun!..”  Ortağının kim olduğunu sorarlar: “Beni her gün davete gelen Bostancı, Padişahımızın ihsanını alıp giderken: “Seni ben çağırdım, yarısı benimdir” diye paranın yarısını elimden zorla alır, bugün de değneğin yarısı onun hakkıdır!” der. Padişah gülmekten katılır, maskaraya vereceği ihsanın iki mislini verir, Bostancıyı da elli değnek için falakaya yatırırlar.”

Link to comment
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

 Share

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...