Jump to content

Şair kimdir şiir neye yarar ?


ozgurmuhtar

Recommended Posts

Şair Kimdir, Şiir Neye Yarar

Geçen akşam Bebek'te bir balık lokantasına gittik. Hafta içi bir gün olmasına rağmen kalabalıktı. Lakerda, karides, otlar, ızgara kalkan, hepsi pek lezzetliydi.

Orada okul arkadaşıma rastladım; yıllar var ki görüşmemiştik. Liseden sonra yollarımızın ayrıldığını biliyordum. O, ünlü, varlıklı bir işadamı oldu. Politikaya atılmadı ama, her dönemde politikacılarla yakınlık kurdu. İncelik gösterip bizim masaya geldi. Edebiyatta kırkıncı yılımı kutladı. Davetimiz üzerine yanımıza oturdu. Günün konularından konuştuk; Cumhurbaşkanı kim olacak, kim olmalı? Irak meselesi, Genelkurmay Başkanı'nın sözleri, Türkiye'nin dış ilişkileri, Batı'daki imajımız, vb. Edebiyat ve benim- kırk yıl aradan çekilmişti. Dayanamayıp sordum: Sen şu kırk yılı nerden öğrendin? Güldü, o kadar da cahil olmadığını söyledi. Estağfurullah falan. Sonunda o da dayanamadı; "Bu yaşa geldim, şiir ne işe yarar, Allah aşkına anlat" dedi. O gece sadece kemküm ettim.

***

Oktay Akbal, Şair Dostlarım adlı çok sevdiğim kitabında Ziya Osman Saba'ya uzun bir bölüm ayırmıştır. Orada şaire derin bir sevgiyle yaklaşır. Şairin portresinde, bugün çok ihtiyaç duyduğumuz kişiyi, gerçek gönül adamını yakalarız. Oktay Akbal'ın Ziya Osman Saba'ya ilişkin anıları arasında bir de gazetecilik görevi vardır. O zamanki Vatan gazetesinin sanat sayfası için, Oktay Akbal, şairlere en çok sevdikleri şiirleri sormaktadır. Ziya Osman Saba bir dosyanın içinden "Misakımillî Sokağı No. 37" adlı şiirini çıkarır ve arkadaşına okur. Şöyle başlar şiir: "Ah, şimdi hatıralar mahallesinde / Misakımilli Sokağı No. 37 / Orası bütün evler, bütün ömür içinde / Mesut olduğumuz evdi."

Bu içli şiir, şairin Nefes Almak eserindedir, ölümünden sonra yayımlanan kitabı. Necatigil de üzerinde özellikle durmuştur şiirin, Saba'nın bir öyküsüyle kaynaştırarak: "'O Mahalle', şairin nişanlısıyla birlikte ayrı ev arayışlarını, sonra o sokaktaki o evin kiralık iki odasına taşınmalarını, mutluluklarının ilk yuvası olan, ilk çocuklarıyla daha da şenlenen o evde yaşadıkları sıcak hayatı, çok sonra başka yere taşınmaya mecbur kaldıkları vakit içlerine dolan hüznü anlatıyor. Öyküye konu olan ev, Kadıköy'de şairin 'Misakımillî Sokağı No. 37' başlıklı şiirinde anlatılan evdir."

İlk okunduğunda bir semtten başka bir semte taşınıştan sonraki izlenimlerin, duygulanımların sezildiği şiir, asıl sırrını öyle kolay kolay ele vermiyor. Sevinç giderek azalmış. Hüzün öne çıkmış. Yarın umudu sanki sönmüş. Ama bir tevekkül, razı oluş da söz konusu. Sevinç, bir bakıma, anılarda, hatırlayışta kalmış. Şairle eşi o sokaktan geçerken o evi görüp kiralamışlar, "bir çift küçük odası"nı birlikte döşemişler. Orası onlar için "gönül sarayı, aşk yuvası" olmuş. Düşünün, 1940'ların insanı için iki odalı eski bir Kadıköyü evi saraydan farksız olabiliyor. Bugünün en koyu sevdasında bile iki oda birtakım mırın kırınlara yol açacaktır. Yeldeğirmeni'ndeki Misakımillî Sokağı'nı, şair, altmışı aşkın yıl önceki haliyle tasvir eder: Boş arsalar, havagazı feneri, arnavut kaldırımları, tam o sıralar 'elektrik' çıkagelir... Bugünün İstanbullu'ları için nostaljik sahneler... Ama o günün insanı için bir bekleyiş, gönül borcu, teşekkür...

Evet, hep bir sokak, mutlu evlilik, doğan çocuk yankımaktadır şiirden. Ama niye, o hüzün... O, iç burkucu hüzün: "Söz birliği etmiş şimdi saksılar, perdeler, / Elektrik lambasıyla değiştirilen fener. / O sokağa ne zaman yolum düşse, bir ses: / Günler geçti, geçti, geçti... der."

Çoğumuz, eski semtimize yolumuz düştüğünde gönül ezginliği duyarız, çocukluğumuz, ilk gençliğimiz, yitirdiğimiz büyükler, yakınlar, bunlar hepsi bir an için yürek burkar. Ama kaçımız böylesine yoğunlaşıp bir 'şiir' yazmanın ardına düşeriz?

Ziya Osman Saba'nın yaş***** dönüp bakıncaya kadar, "Misakımillî Sokağı No. 37" içsel kırıklığını açıklamıyor. Alabildiğine yalın bir söyleyişle böylesine bir iç kırıklığı. Dediğim gibi, bir sır... Ancak şairin talihsiz hastalığını, erken ölümünü, yakında öleceğini bilişini öğrendikten sonra, işte öylece, bu şiirdeki hüzün ve tevekkül, şiirin adındaki o tuhaf, mektup adresi duygusu, tümü birdenbire yerli yerine oturuyor. Hem hayata bağlılık hem ölüm gerçekliğiyle yüz yüze geliş; hem ayrılış kederi hem de başkalarına mutluluk, esenlik dileyiş; hem hiç kimsesiz kalmışçasına yalnızlık hem bir eşe, bir aile ortamına bağlılık, teşekkür... Şiir kozasından çıkıyor. Şiirleri, derinlerdeki maceralarını alımlayarak okuyabiliyor muyuz? Şiiri, sanat eserini alımlamak için emek harcıyor muyuz? Sanmıyorum.

***

Şiir, hele bugün, birçok kişiye, üstelik şiir okumaya maddi gücü, zamanı, eğitimi uygun, elverişli kişilere sıradan, boş, basit bir çiziktirmeymiş gibi geliyor. "Söyle Allah aşkına, şiir ne işe yarar..." Kah kah kah!.. Şiir okuyabilecek koşullarına rağmen şiirsiz yaşayan o kadar çok tanıdığım var ki! Ziya Osman Saba, sürüp gidecek hayata, tutuk sesli, kırık da olsa, yine kırık mutlulukla, yine huzurlu, boyun eğişli esenlikler iletiyor. Onun bu ince selamı, tek başına, bütün bir gönül eğitimi olmaya yetebilecekken; günümüzün dünyasında hırs, başkasının hakkını çiğneme, öfke, kin, nefret daima öne çıkıyor. Gözü dönük bir ortamda debelenip duruluyor. Cevdet Kudret'in Bir Bakıma adlı kitabında yer alan Ziya Osman anılarını okuyun; çağının, çağımızın bir "ermiş kişisi"yle yüz yüze geleceksiniz. Ne hırs, ne öfke, ne başkalarına kötülük, ne emek sömürüsü... Tam tersine, kendi ölüm bekleyişinden başkalarına hayat sunma!.. Nüfusu yetmiş üç milyona yaklaşan bir ülkede, şiir kitapları, çokluk, beş yüz adet basılıyor. Aylar ayı, bazen yıllar yılı okur bekliyor.

Şiir ne işe mi yarar: "Misakımillî Sokağı No. 37" başka birçok perspektiften okunabilir. Sokağın bugünkü haliyle kıyaslanabilir mesela. Kent bilincimizin tartısı yoklanabilir... Değişen yaşama biçimlerini saptayabiliriz. Yalnızca bir şiir, tek başına, bu açıdan, Türkiye'nin değişen çehresini gözler önüne serecektir... Daha yazınsal yaklaşalım: Şiirimizde o günden günümüze, nereye yol alındığı başka, gündeş şiirlerle karşılaştırılarak tartışılabilir... Okul arkadaşım bu yazıyı okuyacak mı bilmiyorum. Şiir, hele şiir okuma imkânı olanlar için, her gün yaşadığımız çirkinlikleri sağıltabilir. Yeter ki hakkı verilerek, anlamı kavranarak okunsa. Günün bir saati 'şiir'e ayrılabilse...

... Gerçekten ayrılabilse, Türkiye'deki kızılca kıyamet söylem epey değişecektir umudundayım

özgür muhtar

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...