Jump to content

Erken Büyüyen Kız Çocuğu...


mavikiz

Recommended Posts

'Sezen Aksu Şarkılarıyla Büyüyen Kız Çocuğu', Mert Özmen'in ikinci romanı. Yazar, 12 Eylül 1980 öncesi dönemi ve o dönemin bilinçlenme arifesindeki gençlerini anlatıyor

elmarc0.gif

İlk romanı Karşımda Buruk Acı'da Bursa'nın bir ilçesinde yaşayan lise öğrencilerinin aşkla, cinsellikle, siyasi hareketlerle ilk karşılaştıkları o coşkulu günlerini konu edinmişti. Gençler bir yandan kabuğunu yırtmaya çalışan toplumun sancılarını çekerken bir yandan da geleceğe dair hayaller kuruyorlardı. Duvarlarında şarkıcı posterleri, ellerinde Hey dergileri, üstlerinde bluejeanleriyle ilk aşklarını yaşayan, porno dergiler ya da 'Parçala Behçet' gibi filmler sayesinde cinsellikle tanışan, 'Aşk Hikâyesi' filmiyle ağlayan genç bir kuşağın masumiyet çağını nasıl geçirdiğini anlatmıştı. Hikâye ilerledikçe, ülke genelinde yükselen siyasi gerginlik kasabaya da sirayet ediyor, gençler politikleşmeye başlıyordu.

Şarkılar ve şarkıcılar da değişmişti; Timur Selçuk vardı artık, Cem Karaca, Edip Akbayram, Âşık Mahsuni'den bestelenen siyasi aranjmanlar vardı. Şarkılar giysilere de yansımış, montların yerini parkalar alırken saçlar kısalmış, duvarlardaki posterlerdeki çehreler değişmiş, Mahir'lerle, Deniz'lerle ve Che ile tanışılmıştı. Henüz sosyalizm hakkında bilgileri yoksa da adalet ve isyan duyguları sıcaktı bu gençlerin. Üstelik onları örgütlemeye gelen abileri de hiç eksik değildi.

Mert Özmen, Karşımda Buruk Acı'da Türkçe yazılan romanlarda çok işlenmeyen bir konuyu, kasabalı gençlerin giderek politikleşen hayatlarını canlandırırken ele aldığı tarihsel dönemin karakteristiklerini yerli yerinde kullanmış ve kasaba ruhunu yakalamayı başarmıştı. Sezen Aksu Şarkılarıyla Büyüyen Kız Çocuğu'nda ise aynı kuşağın metropoldeki gelişimini hikâye ediyor: Yıl 1976, İstanbul'dayız. Lise son sınıfta okuyan Yeşim, 'başından kavak yelleri esen' çağında başlıyor anlatmaya. Gençliğin en naif en duygusal ve en heyecanlı günlerinde, hislerinin en iyi ifadesini Sezen Aksu şarkılarında bulacaktır Yeşim. Henüz devrim şarkıları söyleyen doktor adayı abisi Tayfun ve arkadaşlarının 'devrim'e olan inançlarını paylaşmaktan uzaktır.

Umutlar 'darbe'yle yıkıldı

Üst orta sınıfa mensup, çocuklarına karşı anlayışlı ve şefkatli bir ailede yetişen Yeşim ve Tayfun, sanata, siyasete, edebiyata ilgileriyle şanslı çocuklar. Ne var ki, gençlere düşünsel zenginliklere açan bu şans, 'düşünen insana düşman' zihniyetlerin iktidarında şanssızlığa dönüşecektir. Yeşim, arkadaşı Filiz'le birlikte sıcak mücadelenin kenarında, daha çok sanatsal etkinliklerle sürdürürler gelişmelerini. Yeşim, şarkılar eşliğinde aradığı aşkı bir türlü bulamaz. Filiz ise Yeşim'in abisiyle evlenmiş, hem aşkın hem kavganın içinde bulmuştur kendisini. Her geçen gün baskının soluğunun her an daha yakından hissedildiği, cinayet şebekelerinin kol gezdiği 70'lerin sonuna kadar, inanç ve umutlarıyla, gençlik heyecanlarıyla gelecek karanlık görünmez gözlerine. Üstelik Filiz ve Tayfun'un bir de çocukları olmuştur. Ne var ki, bu mutluluk uzun sürmeyecek, 12 Eylül darbesi bütün umutları silip süpürecektir.

80'li yılları hapishane önlerinde geçirir Yeşim ve ailesi. Tayfun ve Filiz tutuklanırlar. Filiz'in tutukluğu kısa sürelidir. Ancak Tayfun için özgürlüğüne kavuşmak hiç kolay olmayacaktır. Onun hapishane sürecine, ayaklar altına alınan insanlık haklarına, direnmek için başlattıkları açlık grevlerine eşlik ederken, Yeşim'in kulaklarında yine Sezen'in şarkıları vardır. Ve yıllar sonra o şarkıların ifade ettiği anlamlar değişecek, Yeşim'in zihninde her bir şarkı farklı bir 'an'ı çağrıştıracak, farklı bir anıyı canlandıracaktır...

Bastırılanla hesaplaşmak için

Mert Özmen, Sezen Aksu Şarkılarıyla Büyüyen Kız Çocuğu'nda, -sanki bir asıra karşılık gelen- yaklaşık on beş yıllık bir süreyi klasik anlatım tekniğiyle aktarıyor. Zamanın doğrusal aktığı, olay aktarımının birinci tekil şahıs üzerinden verildiği, roman kişilerinin iç dünyalarına fazlaca dokunmayan, kişilerin sınıfsal aidiyetlerini çeşitlendirmeyen bu gevşek dokulu romanda bütün ağırlık hikâyeye verilmiş. Bir romandan biçim açısından daha fazla beklentisi olanların itirazları olabilir. Buna rağmen, geçmişle, hatırlamayla, hesaplaşmayla ilgili hikâyesiyle

12 Eylül konulu romanların dikkate değer örnekleri arasında sayılmayı hak ediyor.

O dönemi karalamaya, gençleri düşünceleriyle değil de bastırılmış cinsellikleriyle algılamaya, ya da devrimci gençliği kaba solculukla alakalandırılan sevimsiz despotik bir imgeye hapsetmeye çalışanların aksine, 12 Eylül'ün yıkıp geçtiği kuşağa sevgiyle yaklaşmış Özmen. Bastırılan, anlatılmadıkça unutulup kararan bir tarihe içerden bir bakış bu. Hatırlıyor ve hatırlatıyor.

Mithat Sancar'ın Geçmişle Hesaplaşma Sorunları adlı çalışmasında ifade ettiği gibi, "geçmişin acı deneyimleriyle ilişkisini, esas itibariyle 'unutma', daha doğrusu 'bastırma' üzerine kurmuş bir toplumda; 'unutturma'yı, hatta belli konularda 'hatırlama yasağı'nı 'bir idare tekniği' olarak kullanan bir devlette yaşadığımızı; siyasal tarihimizin 'üst üste yığılmış nisyan katmanları'ndan oluştuğunu söylemek abartı olmaz."

Bastırılanları ortaya sermek istediğimizde, yine Sancar'dan alıntılıyorum: "Milli Mücadele/İstiklal Harbi', 'Tek-Parti döneminin kurulma sürecindeki hesaplaşmalar', 'İstiklal Mahkemeleri', 'Kürt isyanları ve tenkil-tedip hareketleri', '6-7 Eylül olayları',

'1 Mayıs 1977', 'Kıbrıs ve Türk Mukavemet Teşkilatı', '27 Mayıs,

12 Mart 12 Eylül darbe ve rejimleri', 'ülkücülerin istihdam edildiği gayrı nizamî operasyonlar', 'Sivas katliamı', '28 Şubat süreci', '1984'ten günümüze Güneydoğu'daki gayrı nizamî harp' olan uzun bir güzergâh çıkar karşımıza. Bu şiddet, baskı, haksızlık ve acı birikimiyle yüzleşmemiş ve hesaplaşmamış olmak, günümüze toplumsal yarılmanın giderek derinleşmesi, hukuk dışılığın normalleşmesi, şiddetin dikey ve yatay olarak yaygınlaşması ve hınç ve linç kültürünün yerleşik hale gelmesi şeklinde yansıyor."

Bu tarz romanları okuyup o karanlık tarihle bir kez daha yüzleşirken bir kuşağı imhasına, çıplak bir şiddete, adaletsizliğe, toplumun suç ortaklığına kadar uzanan suskunluğuna ve sonrasında insanları inkarcılığa sürükleyen bellek yitimine duyduğum hınç ve öfkenin hâlâ dinmediğini anlıyorum. İnsan ruhunda derin izler bırakan bu türden duygulardan arınamamışlığımızın en önemli nedeni, geçmişle ilgili hatıraların bastırılmışlığında, geçmişle hesabın kapatılamamışlığında aranmalıdır.

"Toplumun parçalanması ve toplumsalın çöküşü olarak da niteleyebileceğimiz bu sürecin önüne geçebilmek için, 'negatif hatırlama'ya dayalı bir geçmiş politikasına, zulüm ve haksızlık pratiklerinin cezasız kalmamasını sağlayacak bir geçmişle hesaplaşma sürecine, başkalarının acısına bakma ve yasını paylaşma kültürünü inşa çalışmasına ihtiyacımız var." Bu konuda romana büyük görevler düşüyor.

SEZEN AKSU ŞARKILARIYLA BÜYÜYEN KIZ ÇOCUĞU

Mert Özmen, İstiklal Kitabevi, 2006, 320 sayfa, 15 YTL.

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...