Jump to content

mavikiz

Üye
  • Posts

    1899
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    15

Everything posted by mavikiz

  1. Peki ya seni sevenle mutlu olamıyor, sevdiğinle bir arada olduğunda acıyla birlikte mutluluk yaşıyorsan? Karşılıklı da sevmek çok zorsa?
  2. Arkadaşlık talebi ile boş yere gelmeyin, kimsenin ne yorumunu ve arkadaşlık istemini kabul ediyorum. Anlayışınız için teşekkür ederim :)

  3. AŞK VE KALP Bir kalb ki onun sevmesi aldanması yok Tutkunluğu yok , bir güzele yanması yok Bin kez yazık olsun sevisiz yüreğe Aşksız geçecek günlerin faydası yok ÖMER HAYYAM
  4. MAVİ YAĞMURLUK Yiğitliği, kahramanlığı, şânı Bu kahpe dünyada unuturdum ben Yanlı bir çerçevede ışıdı mı Yüzün önümdeki masa üstünden. Gün geldi ve sen gidiverdin. Geceye attın aziz yüzüğünü. Yazgını bir başkasına verdim, Unuttum ben o güzel yüzünü. Günler geçti, hep telaş içre, Hayatımı yıktı şarap ve tutku… Birden hatırladım ben seni ve Gel dedim, gençliğime çağrıydı bu… Çağırdım ama gelmedin nedense, Çok gözyaşı döktüm, ilgisiz kaldın, Mavi yağmurluğunu mahzun giyindin de Yağışlı gecede benden ayrıldın. Bilmem, gururun nereyi tuttu mesken. Tatlımsın, sevgilimsin, her şeyimsin… Mavi yağmurluğunla düşe daldım ben, Yağışlı gecede giyip gittiğin… Düş kurulmaz, yok artık şefkat ve ün. Her şey bitti, geldi gençliğin sonu! Yok artık yalın çerçevede yüzün, Elimle masadan kaldırdım onu. 1908 Aleksandr BLOK Çeviri: Ahmet NECDET - Kanşaubiy MİZİEV
  5. Ne kadar yaparsan o kadar olursun. Angie Papadakis
  6. MAHALLE KAHVESİ ................................................................... Çamurlu bir kapı, üstünde bir değirmi delik; Önünde tahta mı, toprak mı? sorma, pis bir eşik. Şu gördüğün yer için her ne söylesen câiz; Ahırla farkı: O yemliklidir, bu yemliksiz! Zemini yüz sene evvel döşenme malta imiş... "İmiş"le söylüyorum, çünkü anlamak uzun iş. O bir karış kirin altında hangi maden var? Tavan açık kuka renginde; sağlı sollu dıvar, Maun cilâsına batmış tütünlü nargileden; Duman ocak gibi çıkmakta çünkü her lüleden. Dikilmiş ortaya boynundan üstü az koyu al. Vücudu kapkara, leylek bacaklı bir mangal. Kenarda, peykelerin alt başında bir kirli Tomar sürükleniyor, bir yatak ki besbelli: Çekilmiş üstüne yağmurluğumsu bir pırtı, Zavallının güveden hep liyme liyme sırtı. Kurur bir örtünün üstünde yağlı bir mendil: Ki "ben tependen inersem" diyen hasır zembil Onun hizasına gelmez mi? Bir döner şöyle; Sicimle kulpuna ilmikli çifte mestiyle! Duvarda eski ocaklar kadar geniş bir oyuk, İçinde camlı dolap var ya, raflarında ne yok! Birinci katta sülük beslenen büyük kavanoz; Onun yanında kan almak için beş on boynuz. İkinci katta bütün kerpetenler, usturalar... Demek ki kahveci hem diş tabibi, hem perukâr, İnanmadınsa değildir tereddüdün sırası; Uzun lâkırdıya hâcet ne? İşte mosturası: Çekerken etli kemiklerle ayrılıp çeneden, Sonunda bir ipe, boy boy, onar onar dizilen Şu kazma dişleri sen mahya belledinse, değil; Birer mezâra işaret düşün ki her kandil! ....................................................................... Seyirciler mütefekkir, güzide bir tabaka; Düşünmelerdeki şiveyse büsbütün başka: Kiminde el, filân asla karışmıyorken işe, Kiminde durmadan işler benân-ı endîşe! Al işte: "Beyne burundan gerek" demiş de "hulûl" Tahharriyat-i amîkayla muttasıl meşgul! Mühendis olmalı mutlak şu ak sakallı adam! Zemine, daire şeklinde yaydı bir balgam: Abanmış olduğu bir yumru yumru değnekle, Mümâslar çizerek soktu belki yüz şekle! Mehmet Akif ERSOY
  7. SOKAK FENERİ Ölü bir camdan ağlayan korku İniyor serseri ve boş geceye; Kaldırımlar bütün sükut, uyku... Her duvar, her kovukta şimdi niye Bir büyük göz niyaz eder, ağlar "Bitsin artık bu gizli şüphe!" diye? Korkarım... Saklanır heyulalar... Bana der: "İşte bir sahife oku, Sarı gölgemde hasta kalbin var!.." Ölü bir camdan ağlayan korku... Ali Canip YÖNTEM
  8. Hiç bir şey ayağınıza gelmez; en azından iyi olan hiç bir şey. Her şeyi gidip almanız gerekir! Charles Buxton
  9. ÇOCUKSUN SEN / I Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen Kum taneleri var ya onlardan birindeyim Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum. Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil ÇOCUKSUN SEN / II Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüm Bir çiçeğe tutundum düşerken, ordayım hâlâ Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle Zaman benim işte, nesneleşiyor tüm anlar Dursam ölürüm paramparça olur dünya Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüğüm Uçurum diyordun bir aşk uçurum özlemidir Bırakıyorum öyleyse kendimi sesinin boşluğuna Tutunabileceğim tüm umutları görmiyeyim için Gözlerimi bağlıyorum geceyi mendil yaparak (Gözlerim bir yerlerde daha bağlanmıştı, bunu Unutmuyorum unutmuyorum unutmuyorum hiç) Bir rüzgâr esse ellerin fesleğen kokuyor Kırlangıçlar konuyor alnına akşamüstleri Bu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlarda Üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum Ayrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım Bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte Çocuksun sen alnına kırlangıçlar konan Bir bulutun peşine takılıp gittiğimiz yer Okyanus diyelim istersen ya da sen söyle Batık bir gemiyim orda, seni bekliyorum Upuzun bir sessizliğim fırtınalar patlarken Gövdem köle tacirlerinin barut yanıkları içinde Ve gittikçe acıtıyor yaralarımı tuzlu su Çocuksun sen, büyümek yakışmazdı hiç Gülüşünün kokusuyla yeşerdi bu elma ağacı (Soluğunun elma kokması bundandı belki) Bir elma kokusuna tutundum düşerken Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle Çocuksun sen, çocuğumsun AHMET TELLİ
  10. "Güzellik, çoğu zaman kusurları gizleyen bir örtüdür." Honore de Balzac
  11. BİR GÜNÜN SONUNDA ARZU Yorgun gözümün halkalarında Güller gibi fecr oldu nümâyân, Güller gibi... sonsuz, iri güller Güller ki kamıştan daha nâlân; Gün doğdu yazık arkalarında! Altın kulelerden yine kuşlar Tekrârını ömrün eder i'lân. Kuşlar mıdır onlar ki her akşam Âlemlerimizden sefer eyler? Akşam, yine akşam, yine akşam Bir sırma kemerdir suya baksam; Üstümde semâ kavs-i mutalsam! Akşam, yine akşam, yine akşam Göllerde bu dem bir kamış olsam! Ahmet HAŞİM
  12. Ayrılık Sevdaya Dahil açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın en görkemli saatinde yıldız alacasının gizli bir yılan gibi yuvalanmış içimde keder uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın rüzgâr uzak karanlıklara sürmüş yıldızları mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan onu çok arıyorum onu çok arıyorum heryerinde vücudumun ağır yanık sızıları bir yerlere yıldırım düşüyorum ayrılığımızı hissettiğim an demirler eriyor hırsımdan ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş tedirgin gülümser çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var çünkü ayrılık da sevdâya dahil çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili hiç bir anı tek başına yaşayamazlar her an ötekisiyle birlikte herşey onunla ilgili telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar gittikçe genişleyen yakılmış ot kokusu yıldızlar inanılmayacak bir irilikte yansımalar tutmuş bütün sâhili çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil çünkü ayrılık da sevdâya dahil çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili yalnızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık hava ağır toprak ağır yaprak ağır su tozları yağıyor üstümüze özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı karanlık çöktü denize yalnızlık çakmak taşı gibi sert elmas gibi keskin ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin kapını bir çalan olmadı mı hele elini bir tutan bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice yalnızların en büyük sorunu tek başına özgürlük ne işe yarayacak bir türlü çözemedikleri bu ölü bir gezegenin soğuk tenhalığına benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir sevgiliyle sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız ikimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi tuz parça kırılsak da hâlâ içimizde o yanardağ ağzı hâlâ kıpkızıl gülümseyen -sanki ateşten bir tebessüm- zehir zemberek aşkımız Atilla İLHAN
  13. DESEM Kİ Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır, Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor, Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini, Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim, Senden kopardım çiçeklerin en solmazını, Toprakların en bereketlisini sende sürdüm, Sende tattım yemişlerin cümlesini. Desem ki sen benim için, Hava kadar lazım, Ekmek kadar mübarek, Su gibi aziz bir şeysin; Nimettensin, nimettensin! Desem ki... İnan bana sevgilim inan, Evimde şenliksin, bahçemde bahar; Ve soframda en eski şarap. Ben sende yaşıyorum, Sen bende hüküm sürmektesin. Bırak ben söyleyeyim güzelliğini, Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber. Günlerden sonra bir gün, Şayet sesimi farkedemezsen, Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden, Bil ki ölmüşüm. Fakat yine üzülme, müsterih ol; Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini, Ve neden sonra Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede, Hatırla ki mahşer günüdür Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum. CAHİT SITKI TARANCI
  14. BİR AYRILIŞ HİKAYESİ Erkek kadına dedi ki: -Seni seviyorum, ama nasıl, avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp parmaklarımı kanatarak kırasıya çıldırasıya... Erkek kadına dedi ki: -Seni seviyorum, ama nasıl, kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz, yüzde yüz, yüzde bin beş yüz, yüzde hudutsuz kere yüz... Kadın erkeğe dedi ki: -Baktım dudağımla, yüreğimle, kafamla; severek, korkarak, eğilerek, dudağına, yüreğine, kafana. Şimdi ne söylüyorsam karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana.. Ve ben artık biliyorum: Toprağın - yüzü güneşli bir ana gibi - en son en güzel çocuğunu emzirdiğini.. Fakat neyleyim saçlarım dolanmış ölmekte olan parmaklarına başımı kurtarmam kabil değil! Sen yürümelisin, yeni doğan çocuğun gözlerine bakarak.. Sen yürümelisin, beni bırakarak... Kadın sustu. SARILDILAR Bir kitap düştü yere... Kapandı bir pencere... AYRILDILAR... NAZIM HİKMET RAN AYRILIK VAKTİ Akşamı getiren sesleri dinle Dinle de gönlümü alıver gitsin Saçlarımdan tutup kor gözlerinle Yaşlı gözlerime dalıver gitsin Güneşle köye in, beni bırak da Küçüle, küçüle kaybol ırakta Şu yolu dönerken arkana bak da Köşede bir lahza kalıver gitsin Ümidim yılların seline düştü Saçının en titrek teline düştü Kuru yaprak gibi eline düştü İstersen rüzgara salıver gitsin NECİP FAZIL KISAKÜREK
  15. AH ŞU ŞAİRLİĞİM Ah şu şairliğim olmaz olaydı! ... Ona her gün güzel, her hava hoştu, Sevgisiz hayatın manası boştu, Gördüğü kısrağın peşinden koştu, Uslanmak bilmeyen bir deli taydı; Ah şu şairliğim olmaz olaydı! ... Evimden barkımdan çözdürdü beni, İşimden gücümden bezdirdi beni, Bulutlar üstünde gezdirdi beni, Bastığım yıldızlar hüsrana kaydı; Ah şu şairliğim olmaz olaydı! ... Ak yazımı baht-ı siyah eyledi, Gençliğime yazık, günah eyledi, Nerde akşam, orda sabah eyledi, Serseri hayatı marifet saydı; Ah şu şairliğim olmaz olaydı! ... Alnım da açıktı, yüzüm de aktı, Kimseye verecek hesabım yoktu, Günah kervanımı pazara çekti, Yükümde ne varsa, hepsini saydı; Ah şu şairliğim olmaz olaydı! ... Hayal aleminde gezmem dese de, Seni bundan böyle üzmem dese de, Bu gece, tek hece, yazmam dese de, Sabaha çıkmadan sözünden caydı; Ah şu şairliğim olmaz olaydı! ... CEMAL SAFİ
  16. KARADUT Karadutum, çatal karam, çingenem Nar tanem, nur tanem, bir tanem Ağaç isem dalımsın salkım saçak Petek isem balımsın ağulum Günahımsın, vebalimsin. Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan Yoluna bir can koyduğum Gökte ararken yerde bulduğum Karadutum, çatal karam, çingenem Daha nem olacaktın bir tanem Gülen ayvam, ağlayan narımsın Kadınım, kısrağım, karımsın. Bedri Rahmi EYÜBOĞLU
  17. ARKADAŞIM BADEM AĞACI Sen ağaçların aptalı Ben insanların Seni kandırır havalar Beni sevdalar Bir ılıman hava esmeye görsün Düşünmeden gelecek karakış.. Acarsın çiçeklerini .. Bense hayra yorarım gördüğüm düşü... Bir güler yüz bir tatlı söz.. Açarım yüreğimi hemen Yemişe durmadan çarpar seni karayel Beni karasevda Hem de bilerek kandırıldığımızı Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza Koş desinler bize şaşkın Sonu gelmese de hiç bir aşkın Açalım yine de çiçeklerimizi Senden yanayım arkadaşım Havanı bulunca aç çiçeklerini Nasıl açıyorsam yüreğimi Belki bu kez kış olmaz Bakarsın sevdan düş olmaz Nasıl vermişsem kendimi son sevdama Vur kendini sen de bu güzel havaya AZİZ NESİN
  18. FAHRİYE ABLA Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar Kapanırdı daha gün batmadan kapılar Bu afyon ruhu gibi baygın mahalleden Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın sen! Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen Gözlerin , dişlerin ve akpak gerdanınla Ne güzel komşumuzdun sen fahriye abla Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi Güneşin batmasına yakın saatlerde Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede Yaz kış yeşil bir saksı ıtır pencerede Bahçede akasyalar açardı baharla Ne şirin komşumuzdun fahriye abla Önce upuzun sonra kesik saçın vardı Tenin buğdaysı , boyun bir başak kadardı İçini gıcıklardı bütün erkeklerin Altın bileziklerle dolu bileklerin Açılırdı rüzgarda kısa eteklerin Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla Ne çapkın komşumuzdun sen fahriye abla Gönül verdin derlerdi o delikanlıya En sonunda varmışsın bir erzincanlıya Bilmem şimdi hala bu ilk kocandamısın Hala dağları karlı erzincandamısın Bırak geçmiş günleri gönlüm hatırlasın Hatırada kalan şeyler değişmez zamanda Ne vefalı komşumuzdun sen fahriye abla AHMET MUHİP DIRANAS
  19. BEN SANA MECBURUM Ben sana mecburum bilemezsin Adını mıh gibi aklımda tutuyorum Büyüdükçe büyüyor gözlerin Ben sana mecburum bilemezsin İçimi seninle ısıtıyorum Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor Bu şehir o eski İstanbul mudur? Karanlıkta bulutlar parçalanıyor Sokak lambaları birden yanıyor Kaldırımlarda yağmur kokusu Ben sana mecburum sen yoksun Sevmek kimi zaman rezilce korkudur İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur Tutsak ustura ağzında yaşamaktan Kimi zaman ellerini kırar tutkusu Birkaç hayat çıkarır yaşamasından Hangi kapıyı çalsa kimi zaman Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu Fatihte yoksul bir gramafon çalıyor Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor Durup köşe başında deliksiz dinlesem Sana kullanılmamış bir gök getirsem Haftalar ellerimde ufalanıyor Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem Ben sana mecburum sen yoksun Belki Haziranda mavi benekli çocuksun Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin Kötü rüzgâr saçlarını ******ürüyor Ne vakit bir yaşamak düşünsem Bu kurtlar sofrasında belki zor Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden Ne vakit bir yaşamak düşünsem Sus deyip adınla başlıyorum İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin Hayır başka türlü olmayacak Ben sana mecburum bilemezsin.. ATTİLA İLHAN
  20. Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olmak üzereyim...
  21. Ölümden niye korkacağım ki? Ben varken o yoktur,o gelince de ben olmayacağım. Montaigne
  22. geç kaldııın gördüüüm HARD-DISK tipi Erkek: Her şeyi hafızasında saklamasını isteseniz de mutlaka bir yerlerde hata verir. RAM tipi Erkek : İşiniz bittiği anda sizi unutur. Siz "seni seviyorum" demesini beklerken, o çoktan uyumuştur. WINDOWS tipi Erkek: Herkes hiçbir şeyi doğru dürüst yapamadığını bilse de kimse onsuz yaşayamaz. Onsuz yaşamayı tercih edenlerin de başına mutlaka ona benzer bir şeyler çıkar. EXCEL tipi Erkek: Söylendiğine göre bir çok kabiliyeti olmasına rağmen bir çok kimse basit ihtiyaçlar için kullanır. SCREENSAVER tipi Erkek: Eğlendirmekten başka hiçbir işe yaramaz. INTERNET tipi Erkek: Erişilmesi zorlu olan tiptir. Eriştiğinizde de bir süre sonra canınızı sıkmaya başlar. SERVER tipi Erkek: İhtiyacınız olduğunda her zaman meşguldür, size ayıracak zamanı yoktur. MULTIMEDIA tipi Erkek: Korkunç şeylerin güzel gözükmesini sağlar. (Böyle bir erkek göremedim ben henüz) CD-ROM tipi Erkek: Hızlanır, Daha hızlanır Gittikçe de hızlanmaya devam eder. E-MAIL tipi Erkek: Her 10 sözünden 8'i anlamsızdır. Bunu bilseniz de, evet der geçersiniz çünkü o size gereklidir. VIRUS tipi Erkek: Bir başka ismi de "EŞ" dir. Hiç beklemediğiniz bir anda gelir kendisini yerleştirir ve kaynaklarınızı kullanmaya başlar.Kurtulmaya çalıştığınızda kesin bir şeyler kaybedersiniz eğer kurtulmazsanız her şeyinizi kaybedersiniz... bu şekilde sınıflandırsak sanki daha doğru olacak ne dersiniz?
  23. Sıkı bir çalışmanın yerini hiç bir şey alamaz. Deha yüzde bir ilham ve yüzde doksan dokuz terdir. Thomas Alva Edison
  24. İnsanoğlunun değeri bir kesirle ifade edilecek olursa; payı gerçek kişiliğini gösterir, paydası da kendisini ne zannettigini, payda büyüdükçe kesrin değeri küçülür. TOLSTOY
  25. Ölümden niye korkacağım ki? Ben varken o yoktur,o gelince de ben olmayacağım. Montaigne
×
×
  • Create New...