Jump to content

aşk hikayeleri


mavikiz

Recommended Posts

Bulut ile Yıldızın Aşkı

Bir zamanlar gökyüzünde birbirlerini gerçekten çok seven bir bulutla yıldız vardı... Bulut gökyüzünün en şeker, en pembe bulutu yıldızsa; en parlak, umudu en çok yansıtan yıldızıydı...

Gökyüzündeki her varlık onların sevgisini kıskanırdı... Tatlı bir kıskançlıktı onlarınkisi... Ama biri vardı ki; bulut ve yıldızın ayrılmalarını yürekten istiyordu... Hem de yıldızın en yakın arkadaşı olmasına rağmen... Bulut biraz saftı, kimseyi kıramazdı... Yıldızsa bulutu için elinden gelen her şeyi yapabilir, herkese meydan okuyabilirdi... Zaten onun için bir bulutu bir de çok sevdiği dostu peri vardı... Bir derdi olduğunda gider periye anlatırdı... Nereden bilebilirdi ki, perinin bir gün bunların hepsini yıldızla bulutun ayrılmalari için kullanacağını? Bir gün nazar değdi bulutla yıldıza... Hiç yoktan bir sebepten tartıştılar. Bulut, çekti gitti, hatalı olmasına rağmen. Yıldızsa "Nasılsa bulutum beni seviyor, dönecektir." diye düşündü... Fakat hiç bir şey beklendiği gibi gitmedi... Bulut dönmedi. Kim bilir, belki de cesaret edemedi dönmeye. Tek bir gerçek vardı ki: O da; ikisinin de çok üzgün olduklarıydı... Gökyüzündeki iyilik melekleri bile ağladılar onların durumlarına ama ne fayda... Ertesi gün yıldız olanları en yakın dostu periye anlattı... Periyse göstermelik bir hüzne büründü... Eline büyük bir fırsat geçmişti. Artık hayatı boyunca kıskandığı kişiye karşı kozları vardı elinde. O kişi, en yakın dostu yıldız olmasına rağmen kullanacaktı kozlarını... Hem de büyük bir zevkle... Bulutun yanına gitti ve yıldızın artık onu sevmediğini söyledi. Bulutsa üzüldü, boynunu büktü ama elinden hiç bir şey gelmeyeceğini düşündü... Çünkü yıldız inatçıydı.. Bir kere olmaz dediyse, bir daha olur demezdi. Peri de bulutun bu üzgün durumundan yararlanıp ona olan sevgisini itiraf etti... Bulut da kimseyi kıramadığı için perinin, yıldızının yerine geçmesine izin verdi... Yıldız, günlerce bulutunun dönmesini, ondan af dilemesini bekledi... Ama bulut gelmedi. Bir gün yıldız, bulutun yanına gidip, konuşmaya karar verdi. Gece yola çıktı. Bulut, dostu sandığı periyle birlikte ayda eleleydi... Melekler dayanamayıp, tüm olan biteni anlattılar yıldıza... Çok üzüldü ve çaresiz, döndü arkasını gitti... Yavaş yavaş sönmeye başladı... O günden sonra yıldız söndü, ışık veremez oldu.. Bulutsa artık ne o kadar pembe, ne de o kadar kadifeydi. Yıldız, ilk zamanlar her şeyden vazgeçti, hayata küstü... Ama kolay pes etmezdi. Kısa bir süre sonra hayatıyla ilgili o önemli kararı verdi. O güne kadar hiç görmediği güneşin yanına gidecekti ve biraz daha ışık isteyecekti ondan. Çok geçmeden daha önce hiç görmediği güneşin yanına gitti... Ondan yansıtması için biraz daha ışık istedi... Güneş ışık yerine sevgisini verdi yıldıza... O gün bu gündür yıldız, dünyaya güneşin sevgisini yansıtır.... Bulutsa; hep gözyaşlarını akıtır dünyaya... Bir de yüreğinde kopan fırtınaları...

Link to comment
Share on other sites

Küçüğüm

Aynı sokakta oturuyorduk. Hergün bir kızla geliyordu eve. Adı ESRARENGİZDİ, herkes onun hakkında farklı şeyler söylerdi. Fakat kimse gerçeği bilmezdi kirli sakalları vardı. Yeşil gözlü, kumraldı. Mahallenin kızları hayrandı ona bense nefret ederdim. Hiç kimseyle konuşmaz, sadece gelir geçerdi.

Birgün onunla yolda karşılaştık. Çok güzel bir yüzü vardı, bana gülümsedi. Şaşırdım ama yine de onu sevmiyordum. Fakat o çok farklıydı... Gece boyunca lambası yanardı.

Uyumak yerine onun evini seyrediyordum, onu sevmediğim halde herşeğiyle ilgileniyordum. Yavaş yavaş onu gözlemeye başladım, o an anladım ki hep kendimi kandırmışım, ona karşı hissettiğim şey sevgiymiş.

Artık o eve gelmeden uyuyamıyordum. Yanına gelen kızları kıskanırdım. Herkes onun kötü olduğunu söyleyince hep onu savundum. Onunla karşılaşmak için kapıda dururdum.

Onu yine yolda gördüm bana göz kırptı yanımdan geçerken onu çağırdım. Acelem var KÜÇÜĞÜM dedi. Bana aramızdaki yaş farkını hatırlatmıştı. Eve gidip sabaha kadar ağlamıştım. Karar verdim, ona aşkımı ilan edecektim. Yolunu gözledim.

Birgün onu gelirken gördüm. Peşine düştüm o eve girdi. Biraz bekleyip kapıyı çaldım. Açtı, ne var KÜÇÜĞÜM dedi. SENİ SEVİYORUM dedim. Gülümsedi. EVET dedi. ne evet dedim, konuşmadı. Koşarak dışarı çıktım. Bir ay boyunca evden çıkmadım. Birgün kızlarla konuşurken ambulans geldi, onun evine girdi.

Sedye ile onu dışarı çıkardılar. Önümüzden geçerken; Ben de seni KÜÇÜĞÜM dedi ve gözlerini yumdu. Kpkırmızı oldum herkes bana bakıyordu... Ağlayarak koşmaya başladım. Akşama kadar sokakta gezdim. Göz yaşalarım durmadan akıyordu. Sonra eve geldim. Annemler ondan bahsediyorlardı. Sevdiği bir kız varmış. Ailesi evlenmesine izin vermeyince kız evden kaçmış. Sokak serserileri onu öldürmüş. Eve getirdiği kızlar evi olmayan kızlarmış. Kimi sevdiyse ölmüş. Çok sevip Acı çekmiş. İntihar edip hastaneyi aramış. Polisler evin duvarında KÜÇÜĞÜM tazısını bulmuş; KÜÇÜĞÜM sen de ölme yazıyormuş bende seni sevdim. Sevdiklerim gibi sende ölme diye ben öldüm KÜÇÜĞÜM...

ALINTIDIR...

Link to comment
Share on other sites

İki yıldır evliydiler. Erkek edebiyatı ve şiiri seviyordu.

Yazılarını internet sitelerine gönderiyor, şiirlerini dergilere postalıyordu.

Fakat kimse donup bakmıyor, okuyan ve beğenen çıkmıyordu.

iyi bir fotoğrafçıydı. Ama edebiyat ve şiir meraki yüzünden

fotoğrafçılığı bir kenara bırakmıştı.

Kendi düğünlerinde ki fotoğrafların büyük bir çoğunluğunu da o çekmişti.

Karisini çok seviyordu. Karisi da onu seviyordu.

Kızın biraz sabırsız bir karakteri vardı, zaman zaman kızıp bağırır, küserdi.

Erkek daha sabırlıydı, her zaman karisini hoş görür, affedici olmaya çalışırdı.

Erkeğin başı edebiyat ve şiirle hoş olduğu için, evin geçimini karisi

sağlıyordu şimdilik. çok satan bir yazar oluncaya kadar...

Kızın naz günüydü bugün.Yine kocasından sevmediği bir şeyi yapmasını istiyordu.

Kız: " arkadaşımın düğün fotoğraflarını neden sen çekmiyorsun? Üstelik

karşılığını fazlasıyla ödeyeceğini söyledi "

Erkek: " bugün vaktim yok "

Kız: " offff yine mi? " su roman yazma isini biraz kenara bıraksan,

pekala vaktin olacak.

Erkek: " Bir gün herkes benim yazdıklarımın kıymetini anlayacak.

Kız: " Ben anlamam. Arkadaşımın düğün fotoğraflarını çekeceksin.

Erkek: " Hayır!

Kız: " Ne olur sadece bir kez?

Erkek: " Hayır dedim!

Diyalog burada koptu.

Kız son uyarısını yaptı: " Ya 3 gün içinde bunu kabul edersin ya da...

ilk günün sonunda, kocasına mutfağı, banyoyu, bilgisayarı, buzdolabını,

televizyonu ve müzik setini yasakladı. Yasaklardan yatağı hariç tuttu,

sadece her şeye rağmen sevdiğini göstermek için.

Erkek aldırış etmedi. Derken 2.gün başka yasaklar ve bunu 3.deki başka

yasaklar takip etti...

Ve 3.gece... Yine ayni yatağı paylaşıyorlardı. Ancak sırtları birbirine donuktu.

Erkek: " Konuşmamız lazım

Kız: "fotoğraf çekimi dışında konuşacak bireyimiz yok!

Erkek: "çok önemli bir konu

Kız: " Sessiz kaldı.

Erkek: "Ayrılalım mı? Ne dersin?

Kız kulaklarına inanamadı.

Erkek: "Bi kızla tanıştım.

Kız kızgınlığını ve şaşkınlığını saklayamadı. Gözleri çoktan

nemlenmiş, ve yüzünde göstermemeye çalıştığı iki damla gözyaşı aşağıya

süzüldü.

Erkek pijamasının içinden bir fotoğraf çıkardı. Tam kalbinin üzerinde

saklıyordu.

Erkek: "Hoş bir kız!

Kızın gözyaşları çoğaldı.

Erkek: "Anlaşabileceğim biri! Beni çok seviyor ve beni istemediğim

şeyleri yapmak için zorlamayacağından eminim. Ayrıca iyi bir yazar olmam

içinde bana destek verecek

Kızın kıskançlığı iyice arttı çünkü bir zamanlar bütün bu sözleri

kendisi de vermişti...

Erkek: " Fotoğrafını çektim. Sende bakmak ister misin?

Kız: "....

Erkek fotoğrafı bakması için kıza uzattı ama kız karsı konulmaz bir

öfkeyle erkeğin elini itti.

Ve kız ağlamaya başladı.

Erkek fotoğrafı tekrar koynuna koydu.

Erkek ışığı söndürdü ve uyumaya başladı. Kız ışığı yaktı ve oturdu.

Erkek uyuyordu ama kızın uykusu kaçmıştı.

Bir zamanlar kendisi de diğer kız gibi davranmıştı ona...

Ne çabuk unutulmuştu iyilikleri, desteği, sevgisi...

Tekrar ağladı. Onu uyandırmak istiyordu. Asklarının hatırasını yeniden

kalbine kazmak istiyordu.

Erkeğin pijamasının açık yakasından fotoğrafın arka yüzü görünüyordu.

Merak duygusu kıskançlığını ve öfkesini yendi. Kaybedeceği bir şeyi

yoktu nasılsa.

Elini uzatıp yavaşça aldı fotoğrafı.

Baktı.

Ağlamak istedi doyasıya...

Doyasıya gülmekte istedi.

Güzel çekilmiş bir fotoğraftı. Kızda güzeldi.

Kendi fotoğrafıydı.

Bir ara kendisinden habersiz çekmiş olmalıydı.

Eğildi kocasını yanağından öptü.

Erkek tebessüm etti.

Uyuyormuş gibi yapıyordu...

Link to comment
Share on other sites

Bir zamanlar birbirlerine asik iki genc vardi.

Kizin adi Tispe delikanlininki ise Piremus idi. Bunlar

yanyana

evlerde otururlardi.Birlikte büyüdüler ve

çocukluklarindan

beri

birbirlerine karsi ask beslerlerdi.

Fakat aileleri görüsmelerini istemezler birbirlerine

uygun

olmadiklarini düsünürlerdi.

Oysa onlar birbirlerini ölesiye seviyorlardi. İki evin

arasinda

gizli bir catlak vardi aileleri bunu bilmezler onlarda

geceleri

burda bulusur o aradan

birbirlerine seslerini duyurur asklarini dile

getirirlerdi.

Bir gece ormandaki agacin altinda bulusmaya karar

verdiler.

Tispe agaca Piremus dan önce varmisti.

Gittiginde avini yeni yemis, agzindan kanlar akan

kocaman

bir

aslanla

karsi karsiya

geldi.

Korkarak bi magaraya dogru koşmaya basladi. Farkında

olmadan

yolda

boynundaki esarpini düşürmüştü.

O sirada Piremus geldi.

Gördükleri karsisinda donup kalmisti. Kocaman aslan

agzinda

kanlarla birlikte biricik sevgilisi Tispe nin esarpini

parcaliyordu..

O an aklina gelen ilk ve tek sey aslani Tispe yi

oldurerek

yedigiydi.

Tispesiz yasayamazdi. Aklindan gecen sadece aski

ugruna

canina

kiymakti.Belinden hançerini çikardi ve gögsüne

sapladi.

Kanlar icinde cansiz bedeni yere dustu.

Tispe ise korkusunu bi kenara atip bir an once askini

gormek

icin

magaradan cikmaya karar vermisti.

Agacin altina geldiginde o korkunc sahneyle

yuzlesti.

Piremus un cansiz vucudu yerdeydi ve elinde Tispenin

dusurdugu

esarpini tutuyordu.

Ilk once genc kiz olanlar karsisinda aglamaktan hicbir

seyi

anlayamamisti. Ama esarpi ve uzaklasan aslani gorunce

anladi.

Bi

an magarada dusundugu o korkunc sey basina gelmisti.

Ve oun

öldügünü dusunen Piremus aski ugruna canina kiymisti.

Tispe bir an bile dusunnmeden hanceri aldi ve gogsune

******ürdü..

Onlarin aski ölesiye bir askti ve ölüm bile onlari

ayiramazdi.

Eger Piremus aski ugruna ölümü göze aldiysa o da hic

cekinmeden

canina kiyabilirdi ve hanceri sapladi.

Birden vucudu Piremusun bendeninin ustune yigildi.

O anda tanrilar bu yuce aski ölümsüzlestirmek

istediler ve bu çiftin üstünde duran agaci onlarin aşkına

adadilar.

Piremusun kanini bu agacin

meyvelerine,

Tispenin gözyaslarini ise agacin yapraklarina

verdiler.

O günden beri kara dut agacinin meyvesinin cıkmayan

lekesini,(Piremusun kan lekesini), dut agacinin

yapraklari,(Tispenin gözyaslari) temizler..

Link to comment
Share on other sites

Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış:

>Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri, Aşk dahil.

>Bir gün, adanın batmakta olduğu, duygulara haber verilmiş. Bunun

üzerine

>hepsi adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar.

>Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş çünkü mümkün olan en son ana

kadar

>beklemek istemiş.

>Ada neredeyse battığı zaman, Aşk yardım istemeye karar vermiş.

Zenginlik,

>çok büyük bir teknenin içinde, geçmekteymiş.

>Aşk, "Zenginlik, beni de yanına alır mısın?" diye sormuş.

>Zenginlik, "Hayır, alamam.Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin

için

>yer yok." demiş.

>Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir'den yardım istemiş.

"Kibir,

>lütfen bana yardım et!",

>Kibir "Sana yardım edemem, Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi

>mahvedebilirsin." diye cevap vermiş.

>Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardım istemiş: "Üzüntü, seninle

geleyim."

>Üzüntü "Of, Aşk, o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var."

>Mutluluk da Aşk'ın yanından geçmiş; ama o kadar mutluymuş ki Aşk'ın

>çağrısını duymamış.

>Aşk, birden bir ses duymuş. "Gel Aşk! Seni yanıma alacağım..."

>Bu Aşk'tan daha yaşlıca birisiymiş. Aşk o kadar şanslı ve mutlu

hissetmiş

>ki, onu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş.

>Yeni bir kara parçasına vardıklarında, Aşk'a yardım eden yoluna devam

>etmiş. Ona ne kadar borçlu olduğunu fark eden Aşk, Bilgi'ye sormuş:

>"Bana yardım eden kimdi?" Bilgi "O, Zaman'dı" diye cevap vermiş.

>"Zaman mı? Neden bana yardım etti ki?" diye sormuş Aşk.

>Bilgi gülümsemiş:

>"Çünkü sadece Zaman Aşk'ın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir"

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...