mavikiz Posted July 19, 2009 Share Posted July 19, 2009 DİNİ -TASAVVUFİ TÜRK (TEKKE) HALK EDEBİYATI “Tasavvuf” dünya hayatının aşırılıklarından uzak durarak Allah’a gönülden bağlanma, Allah’ın varlığında insanın kendi varlığından vazgeçmesi, benliğini (nefsini) yok edip gönlünü ilahi aşkla doldurması esasina dayanan, İslami bir düşünce akımıdır. Türkistanlı Hoca Ahmet Yesevi Türk tasavvufunun kurucularındandır. Anadoluda tasavvufun, onun öğrencileri eliyle yayıldığı kabul edilir. Tasavvufcular (mutasavvıflar, sofiler) düşüncelerini halka yaymak için edebiyatı, özellikle şiiri araç kabul ederler. Bunun sonucu olarak Anadolu’da 13. yüzyıldan itibaren güçlü bir tasavvuf (tekke) edebiyatı oluşmuştur. Vahdet-i vücut: (Varlığın birliği) Evrende sadece Allah ‘ın varlıği söz konusudur. Diğer varlık zannettiklerimiz, bu “mutlak varlığın”, Allah ‘ın bir parçası ve görüntüsüdürler. Tecelli: Allah varlığının diğer varlıklarda, özellikle gönlünü kötülükten, çirkinlikten arındırmış insanda belirgin hale gelmesidir. Tarikat: Allah’a varma yolunda benzer biçimde düşünenlerin oluşturduğu topluluktur. Tekke: Tasavvuf ehil kişilerin, tarikat mensuplarının bağlandıkIarı, eğitim gördükleri kuruluş. Pir: Tarikat kurucusu. Şeyh: 1) Tarikat kurucusu. 2) Tarikatta en yüksek dereceye erişmiş 3) Tarikat kollarından birinin başında bulunan kimse. Derviş: Bir tarikata girmiş, onun kurallarına uygun yaşayan kimse Abdal: Gezgin derviş. Halife: Tarikat kurucusunun ya da şeyhin kendisine vekil tayin ettiği, yetki verdiği kişi. Genel Özellikler: a) Gerek dini-tasavvufi görüşler, gerek bunların işlenişi yönünden Arap-İran tasavvuf edebiyatlarının etkisi söz konusudur. Ancak etkilenme, Divan Edebiyatı’ndaki boyutlarda değildir. Tasavvufa alt kavramları anlatan terimler dolayısıyla yabancı sözcük ve tamlamalar Aşık Tarzı Edebiyat’tan daha fazladır. c) Eserlerin çoğunIuğu yazılı olarak oluşturulmuş ya da sonradan yazıya geçiriImiştir. d) Manzum eserler düzyazılılardan daha çoktur. e) AğırIıklı olarak hece öIçüsü kullanıImıştır. Aruzu kullananlar da çoktur. f) Dörtlüklerle kurulan, koşma biçim özeIlikleri taşıyan şiirIer çoğunIuktadır. Beyit birimiyle gazel, kaside, mesnevi biçimli şiirler de yazıImıştır. Divan tarzı tevhit, münacaat, naat türü şiirlere rastlanır. g) Tekkelerde ve halkın karşısında şiirlerin okunuşu sırasında ya da ayinlerde müzik eşIiği oldukça yaygındır. Bu özelliklerin dışında kalan; eserlerini aruz ölçüsüyle ve Divan Edebiyatı diliyle, hatta tamamıyla Arapça-Farsça yazan tasavvufçular da vardır. Örneğin Mevlana Anadolu’da yetişen ilk ve en büyük Türk mutasavvıf olduğu halde eserlerini Farsça yazmıştır. Şeyh Galip, Divan tarzında eser verdigi için Tekke Edebiyatı çerçevesinde düşünülmez, Divan Edebiyatı mensubu sayılır. Yunus Emre (1240 ? - 1320 ?): Tekke Edebiyatı’nın en büyük ismidir. Dünya çapında ün yapmıştır. Nerede, ne zaman yaşadığına dair kesin bir bilgi yoktur. Eskişehir - Sivrihisar, Karaman dolaylarında yaşadığı kabul edilir. Eskişehir - Sarıköyde Yunus’a ait olduğu kesine yakın bilinen bir mezar vardır. Halka halk diliyle seslenerek, halkın şairi olmayı bilmiştir. İlahileri yüzyıllardır hem halkın beIIeğinde hem de elle çoğaItıIan divanlarında yaşamış, günümüzde düzenli basımIar yapıImıştır. Tasavvuf terimlerinin dışındaki kullanımları sade halk diliyledir. Genellikle hece ölçüsünü, bazen de aruzu kuIIanmıştır. Beyit birimiyle yazılmış şiirIeri, dize ortalarına yerleştiriIen duygulu ve coşkun bir dille ilahi aşkı ve tasavvuf inançlarını işlemiştir. İslam inançlarından kaynaklanan bir hümanizm (insanseverlik) düşüncesine sahiptir. Şiirleri “Yunus Emre Divanı” adıyla bir araya getirilip yayımlanmıştır. Risaletü’n-Nushiyye (Öğütler kitabı) adlı öğretici eseri, mesnevi biçiminde, aruzla yazılmıştır. Mevlana: Eserlerini Farsça yazdığı için Türk Edebiyatı nın herhangi bir bölümüne dahil edemedigimiz, Mevlana (Celallettin-i Rumi) Anadoluda yetişen mutasavvıf şair ve edebi ürünlerin en büyük isminden biridir. Mevlevi tarikatının rehberidir. (Kurucusu değildir; çükü tarikat, oğlu Sultan Veled tarafından kurulmuştur.) Mevlana nın beş eseri vardır: 1) Mesnevi (26 bin beyit) 2) Divan-ı Kebir (2073 gazel ve 1791 rubai içerir.) 3) Mektubat (Kısa mektuplar) 4) Mecalis-i Sab’a (Yedi vaaz) 5) Fihi ma Fih (Raz: özel düşünce ve sözleri) Bu eserlerin türnü Türkçeye çevrilip yayım1anmıştır. Aşık Paşa: Horasan’dan gelme, beyIiği bırakıp tasavvufa, bilime ve sanata yönelmiş bir ailenin mensubudur. Kırşehir’de yaşamıştır. Arapça ve Farsçayı çok iyi bildiği gibi Ermenice ve İbranice gibi bazı dillere de vakıf oIduğu anIaşıIan Aşık Paşa, bilinçli olarak Türkçeyi savunmuş ve eserlerini sade sayılabilecek bir dille yazmıştır. Hece ölçüsü ve dörtlük birimiyle yazdıkları gibi, aruzla ve beyitler halinde yazdıkları da sade ve içten bir Türkçeyle kaleme alınmıştır. Şiirleninde tasavvuf düşüncesini işIemiş ahlaki, toplumsal nitelikli öğretici eserler vermiştir. En önemli eseri Garipname adlı 12.000 beyitlik mesnevisidir. Bundan başka dört mesnevi daha yazmıştır. (Şiirlerinin çoğunu aruzla yazdığı için Aşık Paşa, Divan şairi de sayılabilir.) Hacı Bektaş Veli (1209-1270): Anadolu tasavvufunun kurucularından olarak bilinir. Horasan’dan geIdiği, Ahmet Yesevi’nin (veya onun halifesinin) müridi olduğuna dair bilgler vardır. Bektaşi tarikatinin piri olarak bilinir. Kendisinin de hece vezniyle ilahi türü şiirIer söylediği rivayet edilirse de ona ait oIduğu kanıtIanmış bir manzume ortada yoktur. Makalat (makaleler) adlı Arapça eserinin de aslı bulunamamış bir düzyazı, diğeri manzum iki çevirisi üzerinde çalışmaIar gerçekleştirilmiştir. Hacı Bayram Veli (1352-1430): Ankarada tarikat kurmuş bir bilgin ve şairdir. İlahi ve şathiye tarzı birkaç şiiri günümüze kadar uIaşmıştır. Sade ve coşkun bir dili vardır. Hece öIçüsü yanında aruzu da kullanmıştır. Eşrefoğlu (1353-1469): Bursa, Ankara, Suriye gibi yerleri dolaştıktan sonra İznik’te bir tekke ve tarikat kurmuş, Hacı Bayram Veli’nin etkisinde bir tasavvufçudur. Bir divan oIuşturan şiirlerinden bir böIümü aruzla bir bölümü ise sade halk diliyle ve dörtlükler halinde yazılmıştır. MüzekkinNüfus adlı düzyazılı, tasavvufla ilgili bir eseri vardır. Kaygusuz Abdal (XV. yy): Efsaneye göre Alanya Beyinin oğIu iken tasavvufu tercih etmiştir. ŞiirIerinde Yunus Emre etkisi sezilir. Hece ölçüsüyle ve sade bir dille ilahiler, nefesler ve şathiyeler söyIemiştir. Yergi özeIliği de taşıyan şathiyeIeri ilginçtir. Kazak Abdal (XVI yüzyıl): Romanya TürkIerinden oIduğu söylenir. Bektaşi tarikatına bağIıdır. Taşlama özellikli şiirIeriyle bilinir. Pir Sultan Abdal (XVI. yüzyıl): Sivas dolaylarında yetişmiş, bir isyana karıştığı için idam ediImiştir. Bazı şiirIerinde KaracaoğIan gibi dünya güzelliklerini bazılarında KöroğIu gibi cenk duygularını, bazılarında Yunus’un üslubuyla ilahi aşkı ve tasavvufla ilgili temaları işlemiştir. Bütün şiirleri hece ölçüsüyle ve duru bir halk diliyle yazılmıştır. Koşma, semai, varsağı biçimlerini kullanmıştır. Hatayi (1486-1524): Safevi Hükümdarı Şah İsmail’dir. Akkoyunlu TürkmenIerindendir. Azeri Türkçesiyle yazdığı “deme” ve “nefesleri” AnadoIu’da da seviImiştir. Farsçayla ve aruzla yazıImış şiirIeri de vardır. Uyarı: Tasavvuf büyüklerinin hayatları ve kerametleri ile ilgili öykülere menakıpname veya velayetname adı verilir. Menakıpnameler efsane-menkıbe biçiminde; olağanüstülük-lerle karışık olarak halk arasında doğar, sonra yazıya geçirilir. Genellikle düzyazı, biçimindedir. Manzum-düzyazı karışık olanları ya da tamamen manzum olanları vardır. Tasavvuf, Türklerin İslamiyet'i kabulunden sonra Anadolu'da kendini göstermiştir. Tasavvuf düşünürlerine "mutasavvıf" denir. Mutasavvıflara göre, Allah'a bilmeden O'na ulaşılamaz. Dini tasavvufi halk edebiyatı, Allah aşkı, doğruluk, nefse hakim olma, ahlak, toplum gibi konuları işler. Manzum Eserler Şiirsel özelliğe sahip, dini tasavvufi halk edebiyatı ürünleridir. İlahi Türk Halk Edebiyatı'nda din ve tasavvuf konularında, ezgiyle söylenen şiir türüdür. İlahinin özel bir biçimi yoktur. Koşma, semai biçimlerde olur. 7-8 heceli olanları genellikle dörtlüklerden, 11 ve daha çok heceli olanları ise beyitlerden oluşur. Nefes Alevi ve Bektaşi şairlerin, ayinlerde, meclislerde ezgiyle okunan, koşma biçimindeki şiirleridir. Nutuk Tarikata yeni giren dervişlere, tarikat derecelerini, tarikat adâbını öğretmek için söylenmiş şiirlerdir. Deme Tükmen Alevi Bektaşilerinin, aşık tarzı halk edebiyatı nazım türü olan nefese verdiği isimdir. Devriye Özellikle Alevi-Bektaşi Edebiyatı'nda, tasavvuf düşüncesinin devir kuramını konu edinen şiirlerdir. Destan, koşma, nefes, ilahi gibi biçimlerde yazılırdı. Şathiye Tekke şairlerini,n tasavvuf konularını örtülü bir biçimde işledikleri, Tanrı'ya senli benli bir söyleyişle seslendikleri şiir türüdür. Şathiyelerde, dinsel inançlar konu edilinirken yer yer alaycı bir dil kullanılır. İlk bakışta saçma sanılan bu sözlerin, yorumlandığında tasavvufla ilgili türlü kavramlara değindiği görülür. Şeriata aykırı ya da anlamsız gibi söylenmiş şathiyeler, varlık birliği inancına bağlı türlü görüşleri yansıtır. Mensur Eserler Düz yazı (nesir) olarak yazılmış yapıtlardır. Fütüvvetname Fütüvvetle ilgili değerlendirmelerin, geleneklerin yer verildiği, fütüvvetin ilkelerini, tarihini, niteliklerini, törelerini konu edinen yapıtlara verilen addır. Bu yapıtlarda, fütüvvetlerin özellikleri açıklanır, fütüvvet yoluna girerken uyulması gereken kurallar belirtilir. Günümüze ulaşan en eski fütüvvetname, 10. yüzyılda mutasavvıf Sülemi tarafından yazılan Arapça Kitab ül-fütüvve'dir. Silemi, yapıtlarında, füttüvetin kurallarından, yol ve yordamından söz eder; fütüvveti uygunsuz davranışlardan kaçınmak, Tanrı'ya itaat etmek, ahlak üstünlüklerini, güzelliklerini korumak şeklinde tanımlar. Gazavetname Türk Edebiyatı'nda, savaşları konu edinen yapıtlara verilen isimdir. Gazavetname ile daha çok din düşmanları üzerine, gazilerin düzenledikleri akın ve savaşları, bu sırada gösterilen kahramanlıkları anlatan yapıtlar kastedilir. Bu kentin ya da bir kalenin alınmasını konu edinen yapıtlara "fetihname", düşmanın yenilgisiyle biten savaşları konu edinenlere ise "zafername" denirse de, bu gibi farklılıklar daha sonra birbirine karıştırılmış ve bunların tümüne birden "gazavetname" denilmiştir. Menakıbname Menakıbnamelerde, kahramanların, din ulularının, tarikat büyüklerinin yaşamları, gösterdikleri kerametler yer alır. Kahramanlar, olağanüstü nitelikler taşır, olağanüstü işler yaparlar. Battalname Battal Gazi'nin menkıbeleşmiş hayatı üzerine kurulmuş destansal halk hikayesidir. Yapıtta, Battal Gazi'nin tarihsel kişiliği çerçevesinde oluşan menkıbelerin yanısıra, başkalarına ait kahramanlıkların Battal'a mal edilmesi ve hikâyecinin düşsel katkısı ile oluşan; böylece gerçek tarihten iyice uzaklaşan serüvenler anlatılır. Battal'ın adı çerçevesinde oluşmuş iki halk hikayesi vardır: Arapça "Z'at ül-himme" (halk ağızında Zelhimme) ile Türkçe "Battalname". Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts
Archived
This topic is now archived and is closed to further replies.