mavii Posted January 4, 2007 Author Share Posted January 4, 2007 esiyordu,esiyordu da rüzgar; dağılmıyordu derdimiz tasamız… dövdükçe ayak sesimiz yolları ıslandıkça pencereler geçmiyordu izimiz,geçmiyordu ağrımız… poleni uçuşuyordu hanımelinin ve yapışıyordu ıslak kanatlarımıza; yağıyordu,yağıyordu da rahmet, kurtulamıyordu gemimiz takıldığı ağaçtan, bazen çam yeşili yolun üstüne vuran… devrik cümleler kalemimden dökülen, satır aralarına ılık nefesimizle; sığıyorduk sığmasına da; bir şeyler eksik kalıyordu sanki… 22,24 04,01,07 Link to comment Share on other sites More sharing options...
yavan Posted January 5, 2007 Share Posted January 5, 2007 Kar, mızrap oluyor yollara. Rüzgar, çatımıza misafir. Aylak kuşlar aç ve susuz dolanıyor. Hiç susuz kalmamıştık oysa yani bu kadar olmamıştı. Yanımıza kadar ilişti derdimiz ama artık çok geçti. Sanırım bir özür borçluyum. Sanırım hiç kimse eskisi gibi değil. Her nefes alıp verişimiz mübah, her derdimiz sanki günah. O ses bile o değil, beklenen o değil... Kırılan hayal bir araya gelmez artık. Her satırda aslında yarım her kelimede biraz eksik aslında. Bence zaman yok bence an bence durmak yok gitmek ansızın bir yol kenarından. Eksik olan benim eksik olan biz. Evvelden eksik kalınca içimiz büyüsekte, faydası olmuyor büyüyen yanlarımıza... Ama, gülmek her vakit gülmek olmaz ağlamak, her vakit ağlamak. Ağlayınca sonunda gülen gülünce sonunda ağlayan... Hanımeli kalır aklımızda bir kadının elidir belkide, belkide bir annenin... Kaldırsan ve tutsan ince yerinden hanımeli ve kar ayrı ayrı yağsa odamızın her köşesine sinsice... 05.01.07 Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavii Posted January 5, 2007 Author Share Posted January 5, 2007 yollara düşer gölgen karanlığa karışır bir yıldız sana doğru yürür her gece… sürüklenir rüzgar saçına yapışır bir deniz yıldızı vurur sahile… hamal uykusundayken,asma köprüler akıp gider nehir,zaman akıp gider… sokağın sessizliği ürküttükçe düşlerini, ayaküstü bir adam yok olur gider… şu ağlayan sundurma şu çatısı evin; derin derin iç çeker,yumar gözlerini… uyuyan güzel halen uykudayken mıh gibi çakılır bileğinden adamın elleri… (…) Link to comment Share on other sites More sharing options...
yavan Posted January 5, 2007 Share Posted January 5, 2007 Hiç bir zaman hoşçakal demeyiz ama her an gitmek vaktidir bizde... Yüreğimiz bir kuştur uçmasını bilmesede. Ayaklarımız hep gider ne kadar gitmesede... Elbette biziz, aslında biz değilsekte. Veren alır alan verir.. Ama umut bitmez bizde çünkü ölmek yoktur. Ölmek ölmüştür mavi denizimizde... Her anı son yudum gibi içsekte sökülen yanları acının ipiyle diksekte. Biz ölmeyiz hiç biriyle aslında budur yaşatan bizi... Bununla yaşamak bize göre yaşamak. Yaşamak görmek değil sadece sadece izler değil... Hoşçakal yoktur bizde çünkü gitmek yoktur... Bir köprü, bazen tutar kıvranan belimizden. Ben bir köprüyüm bas geç üstümden.. Veren alır alan verir... Bir nefes bile menfaattedir içimizde. Ama bizde yok veririz almak için değil.. Alırsakta hatır ve gönül için. Bak nasılda sustular bizi dinliyorlar. Sustular konuşamayanlar... Sustular bizi dinliyorlar... İşte köprüyüm geç üstümden işte taşım ayak bastığın... Firar değil, engel değil... Veren alır alan verir. Şimdi geçmek vaktidir köprüden. Taşlar ayağının soluğunu kollamaktadır. Hadi! Bir de el olurum üstelik el olurum tutman için elimden. Köprüyüm bir de taş tut elimden... Şimdi geçmek vaktidir. Şimdi geçmek vakti... (...) Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavii Posted January 5, 2007 Author Share Posted January 5, 2007 baharın son demlerinde, kış poyrazının kucağında uğurlandı hazan ağlamaklı gözleriyle… ölü yaprakları da süpürüldü ardından ölü doğan güz çiçekleri… bir bir gömüldüler tozlu günlere… veda bile edemeden kalanlarına… ‘’soğuk bir adam, dikilmiş sokak başına… buzdan elbisesini giymiş soğuk savaşlar vermekte hayatla… köhne bir evin gölgesinde küfrediyor adam, bütün AŞKLARINA… …………. hüznün gergefinde bir kadın, ığıl ığıl maziye sokuluyor gözlerindeki çiğlikle… ümidini döşediği sırça evine her gece kar yağıyor her gece… bir adam; ürperiyor ay’ın pembeliğinden… mavi bulutlar ardına gizleniyor… dona kalan yalnızlığından nikbin düşünceler sızıyor… bir adam; ay’ın pembeliğinden korkuyor ürkekçe baktığı… gece ıraklaştırıyor sakin denizleri… bir suçlu gibi yargılanıyor kadın… dolunaya giydirdiği sıcak elbiseler, soğuk kutuplara ******ürüyor… gece hapishaneye bürünmüş bir anda, dolunay nankör şimdi gardiyan kılığında… ve adam; soğuk kanlılığıyla ‘’bu da geçer…’’diyor…’’ .... fırtınayı seyretmekte Meryem ana asması; …sus pus…olmuş mosmor ayakları… su yosunları; camdan kafese alınmış nehir soğumuş çoktan… çoktan göçmüş kuşlarım bütün sıcak iklimlerimi yükleyip… gözüm yaşlı bana kalan kuru soğuk, bana kalan tipi, bana kalan kuruca bir ayrılık… Link to comment Share on other sites More sharing options...
yavan Posted January 6, 2007 Share Posted January 6, 2007 Elinde yazmasıyla pembe bir çocuk. Dumanı kendisi gibi yazgısı parçalı ve bölük. Esmer edasıyla bekliyor. Kazağından düşenleri, topluyor yoldan sağır, vebalsiz. Bir adam ki kaygısız, munzur ve karışık. Bir adam ki zamansız elleri kalansız ve sönük. Mavi-yanında bekliyor, gece ve gündüz. Sözsüz yeşilin kendir ipi bağın salkım saçak. Duruyorum, dinleniyorum. Zeytin yağı sözlerinden ve şimdisiz karanfilinle pembesiz... Çıkmazına kenetlendim örülemiyor bu ayrılık. Yorgun akşam ve sabah vuruyor camlara tek tek sızım yalnızlık. MAVİ-YANIM KURULU/ zaman çarkım ve canım. Mavi-yanım ESİR/ zamanlara bu cansızlık ve acım. Mavi-yanım ZAMANLARA/ derin adımsızlık ve adım. Mavi-yanım MAVİ ADIM/ pembe gerisi ve mavi önü saydıklarım... Düşmek engebesiz düşmek fiilsiz ve sessiz. Düşmek kalkmak için ve ayaklanmak için en güzel bahanedir şüphesiz... zamanla sınırlanmamalı hiç bir sözüm... m.e.a Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavii Posted January 6, 2007 Author Share Posted January 6, 2007 bucağımda soldurdum yalnızlığımı bir bayram arefesinde sessizim şimdi... ben sustukça fırtına kopuyor avluda... toz kokulu evimdeyim şimdi... ilk göz ağrım, duvarları çöküyor ker***** evimin... an be an ufalanıyor yüreğim... toz kokulu evimdeyim tozlu bayramlığımla... bekliyorum şimdi zemheriye dönmesin içimdeki hazan, karlı güne dönmeden yetiş... toprak döşeğime damla düşmeden çamur olmadan yetiş... gözlerim ilkel, gözlerim sıradanlaştı aynı yola bakmaktan, başı döndü ayrılığın zilzurna sarhoş olmaktan... gözyaşımın rengine karışan hasret, uçuklatmış dudaklarımı, parmaklarımı ısırıyor yumrukluyorum dizimi... başımın ağrısı azmış deliriyorum şimdi... vuslatın son perdesi de kapandı... dışarıda kızıl kıyamet, bamtelim kopmuş şimdi ayrılık zamanı... şimdi yolculuk zamanı... ''kapımın önünden hazan geçmekte ayrılık rüzgarı, efil efil esmekte bir asma yaprağı yere düşmekte ağladım sarı geceleri...'' 03:13 30,10,06 Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavii Posted January 7, 2007 Author Share Posted January 7, 2007 yıldırım düşer çorak avuçlarına kapanmaz parmakların sevdiğinin üstüne… korunmasız, çırılçıplak avucunda donarak solar kristaldir saçları ve gözleri dipdiri kara… yağmur yağar daha da çok yağar, dizinden yukarısı ağır gelir artık, su üstünde çözülünce saçları, karadır ve ayrıdır senden… sel olur taşar, sel olur taşar, topraktır aç suya her zaman açtır toprak, düşer damlalar bir bir önce sonra birleşerek daha da… çeker suyu içer suyu ister suyu… sevdiğin yalnız ve güçsüz ve mahkum aç toprağa… düşer su yaprak düşer tutamazsın gayrı, ayrı düşer senden, avucundan ayrı… sonra beklerken, yok oluşu; aniden yürüyen bir adam olur kadına doğru… (…) 07.01.07 Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavii Posted January 8, 2007 Author Share Posted January 8, 2007 kuşlar taşınır köyünden, hiç tanımadığım köylere… daha önce uğramadığın ve hiç tanışmadığın kuşlar vardır… fesleğen serpili yollara sıcak yürür, dudaklar hem buz kesilir hem endişeli, yutkunursun… adam bakar yürürken anlatmaya başlar rüzgar içindekileri, başını eğersin öne duymamak için ve görmek için kapatırsın kulağını… kuşlar uzaklaşmıştır köyünden, adam yaklaşmıştır iyice ve bir an; yıldırım düşer çorak topraklara arada kalır adamın ve kadının düşünceler… toprak,damla,sıcak; tarumar şimdi… sonra yığılırken bedeni adamın toprağa, kadın uyanır ve yürümeye başlar adama doğru… Link to comment Share on other sites More sharing options...
yavan Posted January 9, 2007 Share Posted January 9, 2007 Dudaklarımız komşu oldu. Bithap,perişan halimiz. Boğazın ipinde kalmış daha olmamış düşlerimiz... Şu yoksul ikindi ne de güzel ferli cemali. Ya mintansız elleri gecenin. Nasılda geldi semaya, serdi minderini. Ayağımız cibinlik bedenimize ateşimiz yüzgecimiz mavi denize. Şu martı açsada kanadını konsa balıksız ve aç duran kirli midelerimize. Gözlerimiz kızıl ve grip yağlı ve kaygan nalça sesi. Bulutlar toplandı bu kez, garip. Her musluktan aslında yağmur atıyor gibi. Köşede sıkıştı dimdik ve kinci. Söyledim kadehime bu ikinci. Dizildi ipime yaşlı, yalnız inci. Kime versem aynı seni hatırlatıyor... m.e.a Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavii Posted January 9, 2007 Author Share Posted January 9, 2007 kirli geceler;kirli evin çatısı duvarlarında hayali çizili,yalnızlığın ışık vuruyor ay vuruyor dışardan, dışa vuruyor hüznüm yüzüm siliniyor bedenimden sayfasından elime bıraktığın defterin, masa üstünde bomboş ellerim kadehim boş sarhoş kadın içimden çıkan oturan karşıma sandalyeyi çeken kendine doğru, ben buradayım ayık dilim dudağım içimdeki kadın sarhoş… gözlerine bakıyorum; kırpmadan ağlıyor sen üzülme diyorum duymuyor… evin dört tarafında toprak saksı, çiçek ektim büyüsün, o sevdiğin reyhan koksun diye sinsin diye saçlarıma… yüzüm silindikçe; benden ayrılan sarhoş kadın uzaklaşıyor, kalkıyor masamdan ve itiyor sandalyeyi, kırıyor bardağı parçalarını batırıyor içime; yalvarıyorum gitme diye duymuyor… mutluluk yokmuş asıl, hüzünmüş her aldığım nefes ve verdiğimiz mutluluk... sana dokunursam bölüşürsem ekmeği, koşabilirsem bir yarım eksik yine de ve paylaşırsam yağmuru seninle, ıslanarak en gerçek haliyle işte o zaman gülebilirmişim… işte o zaman hüzün solukladığımdan öte, savurduğum yaprak, derdiyle didinen düştüğü yerde… işte kadın; uzaklaştın madem iyileştir yaprağı üfür nefesinden ama içkili değil, yanağına koy başınla omzunun arasına iyileştir onu, ben senden daha ölüyüm diri ama ölü canlı ama cansız görünen ben senden daha günahkar bilen ama bilmedim diyen gören ama görmedim diyen duyan ama duymadım diyen ben… saatin çalacağını biliyorum birazdan gökte dolunay ikiye bölünmüş olacak ipince duman yapacak bunu, belki de işleyecek suçu… gözlerin o karanlığın içindeki yıldızı bulduğunda; kırpmadan bakabiliyorsan hala, yaşlı gözlerine sual soracak… ‘’iyileşti mi?’’ işte kadın; bu kirli gecede bu karanlık düşümden sen uyandır beni, ses ver dirilt,dirileyim yeniden… 21:15 09.01.07 Please register to see this content. Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavii Posted January 12, 2007 Author Share Posted January 12, 2007 çakmayaydım kibriti yanmayacaktı cigaram… dumanı çıkmayaydı; ne anlamı vardı çektiğimin… birazı dağılacaktı elbet, birazı iki büklüm… öyle ya rüzgar efil efil, birden tükeniverecekti cigaram, kalan bana kalacaktı yine içimde ince bir ölüm… Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavii Posted January 17, 2007 Author Share Posted January 17, 2007 bak yine akşam oldu karardı deniz karardı mavi… alıp başımı gidesim geliyor bu şehirden ve çıkıp gidesim geliyor bedenimden… ne zaman uykuya yatsam kabusa uyanıyorum sarhoş yatsam sarhoş uyanıyorum sabaha, geceye karanlık ******ürüp, karanlıkta ellerini buluyorum… korunmasızım bu şehirde, yok bedenimde cesur yanım , belki başka diyarda parçası ruhumun; her şeyi tam mı sanki cesur yanımı arıyorum işte… sana yazıyorum her şeyi sen varsın ama yoksun ben sana yazıyorum arıyorum bulutlara yakın yerde bazen, bazen eteğinde bir dağın bazen damlanın izinde bazen ‘’bazen’’ de arıyorum kaybolmayı seviyorsun galiba seni buğusunda arıyorum camın… neyse, yine akşam oldu karardı deniz karardı mavi ve karardı gözlerim… avuç avuç taşıdığım karanlığı geceden isteyemiyorum çocukluk yapıp, alıp başımı gidesim geliyor bu şehirden ve çıkıp gidesim geliyor bedenimden… ne zaman uykuya yatsam geceye uyanıyorum tam da tutacakken ellerini uyanıyorum sabaha… her gün, geçen gecelerden bir yaprak düşüyor avucuma bir kavanoz dolusu sarı yaprak birikti bir kavanoz dolusu hışkırık ve hayalini tamamlıyor karanlık… önce ellerini sonra gözlerini belki de… bak yine akşam oldu geceye beş var sana beş… saçlarım karardı gözlerim ve deniz… salıncağı sallıyor rüzgar yine boşken… yine yan yana yine uzak neden? alıp başımı gidesim geliyor bu şehirden, sana doğru… diğer taşlarını bulmaya hayatımın, tek tek birikirken yapraklar ağırlığınca göz yaşı tükenirken belki de, alıp başımı gidesim geliyor bu şehirden ve çıkıp gidesim geliyor bedenimden… 17.01.07 17:51 Link to comment Share on other sites More sharing options...
yavan Posted January 18, 2007 Share Posted January 18, 2007 Uzundu saçlarım saçlarım uzun. Parmaklarıma dolanan ciltler dolusu evlatlarım... Şimdi tabutumu kucaklamakta elleriniz. Yaşarken unutulanlardan olduk biz yaşamayı ölmeden ölümden destur almayı vermeden siz. Bana anlattığın bir yer gibi, söylemek istediğim o yer. Hani içinde hiç bir şey olmayan hani kolayca dolmayan. Susuyorum, kaydırıyorum saçlarından kendimi. Susuyorum, kimse konuşmuyor bilemiyorsun. Susuyorum, konuş diyorsun neredeyse ağlamaklı. Gül ve pençeden erimiş tırnakların sızıntılı anın kereminden koşturuyor ayaksızlığımı. Ve nefes alıyorsun durmadan yaşamak için, aslında sende biliyorsun ölebilmek için. Ben susmasam kimse konuşamaz desem sana ben susmasam dili tutulur dünyanın desem. İnanmayınca söylesemde doğru olmuyor, hani kibrit yanıyor dersin. Ama yanmayınca yanmış olmaz sürtündüğü sırtımdan. Almasa dilini kemiğini ayrı ayrı konuşamazsa, yazmassa. Durdur dünyayı dersin o vakit. Elde değil hiç bir eylem sustuklarım nerden gelir sormadın ki. Niye dilimi bükemem olur olmaz. Ya gel bana sana açılıvereyim. Taze yağmış topraktan fışkırır gibi. Ya gel bana sana gücümün derdini döküvereyim elekten boşalan buğdaylar gibi. Ya gel bana sana sunayım bakır tepsilerde kat kat açılan hamurdan ellerimi. Ya gel bana sana derivereyim sumrulu ve kırmızı diyarımın güllerini. İşte bundan derim işte bundan dersin bilirim. Sırlarıdır insanı güçlü kılan sırları açıksa gücüde olmamıştır hiç bir zaman. ... Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavii Posted January 19, 2007 Author Share Posted January 19, 2007 sesimin gittiğini biliyorum bırakıp beni… ulaşamayacağını, sana topladığım kelimelerin… ayrıyken hesaplarıma ters düştü her şey ne çuvala sığdırabildim yıldızlarımı ne atabildim bize inat günleri yakamdan… gölgemi izlediğini gölgenin, biliyorum ve neden hala saçlarım uzun onu düşünüyorum istediğin gibiyim hala hala siyah ve yalnız… tutabilir misin uçlarından arkamdayken yoksa kayıp gittim mi çoktan… boynu eğilen kardelen vardı ya tutabilir misin onu incitmeden daha da daha da eğmeden boynunu… düşün ki ben kardelenim ve göz yaşlarımla eritiyorum kar tanelerini çeperimden… avucunun sıcaklığını yaslayıp dimdik tutabilir misin omzumu … sesimin gittiğini biliyorum bırakıp beni… ulaşamayacağını, sana topladığım kelimelerin… bir defaya mahsus yaktım mumları odamdan dışarı pencere kenarına koydum mor mavi yeşil yine… tüten,ayrılıklarımız olsaydı keşke şu,birleşip bir türlü tutmayan yanlarımız birbirine… tüten,sabah yelinin beline dolansaydı keşke hiç durmaksızın uzaklaşsaydı her şey sadece eriyen yanlarımız kalsaydı bulsaydı birbirini bulaşsaydık fanusa ya da dağılsaydık besbelli… 23:53 18 Ocak 07 Please register to see this content. Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts
Archived
This topic is now archived and is closed to further replies.