Jump to content

TÜRKÝSTAN`DAN OSMANLI DEVLETÝNE


BAYBORA

Recommended Posts

TÜRK-ÝSLAM KULTÜRÜ ÜZERÝNE BAZI ÝZAHATLAR

Dr.Baymirza Hayit

Oðuzlarýn Kaya boyu, Batýya doðru hareket etmeden önce Balkaþ gölünün Batý tarafýnda yaþamaktaydý. Osman Bey idare ettiði bu boy 1070 tarihinde Anadolu’nun Van-Gölü bölgesinin Kuzey-Batý topraklarýna yerleþir.

Seyhan(=Sirderya) nehrinin Aral-Gölüne yakýn bir bölgede Oðuzlarýn Kýnýk boyu yaþamaktaydý, Oðuz harbi birliðinin komutaný(Su-Baþý) Selçuk beyin yönetiminde bu boy, 903`de Oðuzlarýn baþkenti Yenikent þeherinden çýkmaya mecbur olur ve Seyhan nehrinin orta akýmýndaki Cand þehrine gelir. Selçuk bey, 1035`e kadar Ceyhan(=Amuderya) çevresine doðru sefere çýkar, nehirin çevresini ve batý tarafýný ele geçirir. Selçuklular, Sultan Alparslan komutanlýðýnda 1071'de Malazgirt’de Bizans ordusu ile karþýlaþýr ve savaþý kazanýr. Böylece, Türkistan’dan Batýya doðru göç eden Selçuklular adýný taþýyan Türkler Anadolu’nun Türkleþmesi için temeli atmýþlardýr. Ýþte, Anadolu’da Selçuklu devletini kuranlar, Türkistanlý Türklerdirler. Anadolu’ya Türkistan'dan gelen Kaya boyunun Osmanlý aþireti de 1299'da Osmanlý devletini teþkil edebildi. Türkistan’dan yola çýkan bu iki Türk kavmi çok hýzla Anadolu’nun hâkimiyetini ele geçirebilmiþtir. Fransýz tarihçisi Rene Grousset’e göre

Türkler 20 yýldan daha az bir sürede (1064-1081 yýllarý) içinde Anadolu yarýmadasýnda yeni bir Türkistan teþkil edebildiler.

Böylece, Yeni-Türkistan 'a Türkler kendilerinin eski Türkistan kültürünü de beraber getirmiþlerdir.

Osmanlý devleti, Selçuklular gibi, Türkistan’daki harp usullerini devamlý olarak kullanmýþlardýr. Türk savaþ kültürü; insan, at, kýlýç ve cesaret esasýnda teþkil edilmiþti. At, Türkler için günlük hayatýn bir parçasý ve harbî faaliyetlerinin kaynaðý olmuþtur. Eski Türkler, Türkistan’da bayraklarýn tepesine At-Kuyruðunu takarlardý. Osmanlýlar da bu adeti devam ettirdiler.

Anadolu ve Osmanlý imparatorluðunda Türk kültürünün önemli bir kanýtý mimarîdir. Türk mimarîsi Türkistan’da meydana gelmiþ, geliþmiþ ve buradan Anadolu'ya geçmiþtir.

Türklerde haberleþme usulü Türkistan’da baþlanmýþtý. Türkistan’daki

Türkler, habercilerini Eþkinci sözüyle çaðýrýyorlardý. Bu söz, haber getiren, haber alan, günümüzün Postacý anlamýný taþýmaktaydý. Osmanlý devletinde Eþkinci tam manasýyla haberleþme için kullanýlmýþtýr. Osmanlýlar bunun yanýnda, Çapar ve Ulak sözlerini de Eþkinci sözüne ilâve etmiþtir. Çapar ve Ulak kavramlarý Türkistan Türklerinde; Çaparlar - At üstünde. Acele haber ******ürenler, Ulaklar ise ulamak fiilinden gelmiþ ve baðlayýcý olarak anlaþýlmýþtýr. Osmanlýlar Postacýlýk hizmetlerinde Türkistan kökenli bu üç kavramý kullanmýþlardýr.

Osmanlýlar, Kervancýlýk hayatýný da Türkistan’dan getirmiþlerdir. Þâhýslar ve devletlerarasýndaki iktisadi baðlar, kervancýlýk yoluyla devam ettirilmiþtir. Selçuklar ve Osmanlýlar kendi devletleri içinde veya dýþ ülkelerde iktisadi temaslarýný yani ticareti kervanlar vasýtasýyla devam ettirmiþlerdir. Türkistan, Ýpek-Yolunun

ortasýnda bulunmasý sebebiyle kervancýlýk hayatýnýn düzenli bir þekilde devam etmesine çok önem vermiþti. Kervanlarýn rahatça hareket etmeleri için istirahat evleri kurulmuþtu. Bu konukevleri geniþletilerek kervansaray adýyla Kervan-tüccarlarýný himaye eden bir merkez olmuþtur. Selçuklular ve Osmanlýlar kervansaray inþaatýna önem vermiþlerdir. Tabii ki, kervansaraylarýn sayýsýndaki bu artýþ beraberinde kervanlarýn çoðalmasýný getirmiþtir. Sonuç olarak, ilk kervansaray inþaatlarý kökeni Türkistan'da görülmüþtür. Osmanlý devleti ve imparatorluðunda da böyle bir cemaat müessesine ayrý bir önem verilmiþtir. Türkistan’daki ve Osmanlý devletindeki kervansaraylar; ticaret, haberleþme ve insanlarýn bir birine yakýnlaþmasýnýn saðlayan bir merkez olarak hizmette bulunmuþtur.

Türkistan’da sanat derecesinde yapýlan Çadýrcýlýk, Osmanlýlarýn hayatýnda da büyük rol oynamýþtýr. Türk ordularýnýn ve göçebe ahalisinin seferleri, Türkistan’daki çadýrcýlýk kültürünü bir bölgeden baþka bir bölgeye taþýnmasýna sebep olmuþtur. Bilindiði gibi, çadýrlar yalnýz ordu seferleri için deðil, göçebe Türklerin hayatý için de mühim idiler.

Osmanlýlar, Türkistan’da harbî kanun olarak bilinen savaþ sonrasýnda insan haklarýný koruma anlayýþýný yaþamayý da devam ettirmiþler. Türkistan da Gök-Türkler devrinden beri devam ettirilen bu anlayýþa büyük önem vermiþlerdir. Türkler, zapt edilen bölgenin ahalisine hoþgörü anlayýþýný esas alarak münasebette bulunmuþtur.

Ordu, zapt edilen topraklardaki yerli ahalinin günlük iktisadi yaþantýlarýna dokunmamýþtýr. Ýþgal edilen bölgelere kontrol için Türk boylarýný göndermiþlerdir. Türkistan’da harbin ahlaki kuralý olarak; iþgal edilen topraklarýn ahalisinin dini, dili ve örf-adetlerine karýþmamýþlardýr. Böyle bir adet esasýnda Selçuklu ve Osmanlý ordusu da hareket etmiþtir. Osmanlýlar zapt edilen bölgelerde devlet hâkimiyetini korumuþlar, ancak hiç bir vakit ahali arasýnda milli þovenizm siyasetini kullanmamýþlardýr. Türkistan’daki Türk devletleri gibi Osmanlý devleti de savaþta teslim olan ahaliye karþý ýrkçýlýk- siyaseti kullanmamýþlar. Kendi ýrkýný baþka ýrklardan yüksek tutmak düþüncesi tarihte Türk dünyasýnýn hiç bir yerinde görülmemiþtir. Tabii ki, Türk hükümdarlarý kendi devletleri içinde ve iþgal edilen ülkelerde Türklerin þan-þereflerini himaye etmiþlerdir.

Ýslam ruhu ve ilminin çok tesirli müessesi olarak ortaya çýkan medreselerin anavataný da Türkistan’dýr. Ýslam’ýn ilk devrinde mektepler olmasýnýn yanýnda Yüksek dereceli tahsil devri ilk defa 10. asýrda baþlamýþtýr. Ýslam’ýn ilk medresesi 937’ci yýlda Buhara þehrinde teþkil edilen Paracek-Medresesi idi. Wilhelm Bartold'a göre, Buhara’ da teþkil edilen ilk medrese, Orta Þarkta teþkil edilen medreseler arasýnda en eskisidir. Buhara da teþkil edilen medrese, bütün Ýslam dünyasý için örnek olmuþtur. Bu esasta Osmanlý devletinde medreseler faaliyetlerde bulunmuþlardýr. Selçuklular XII asýrda Anadolu'da ilk defa medreseleri teþkil etmiþlerdir. Medreseler kurma ananesini Osmanlýlar da devam ettirdiler. Medreseler, sadece Ýslam ilahiyatý öðretimiyle meþgul olmamýþ, ayrýca dünyevî ilimlerini de öðretmiþlerdir. Bu medreseler yaný zamanda ilmi araþtýrmalar merkezi de olmuþlardýr.

Türkistan, Ortaçaðda dünyanýn meþhur alimlerini yetiþtirmiþtir. Bunlarýn arasýnda 795-857 yýllarda yaþayan Abdulcabbar Muhammed Ýbn Musa Al-Harezmî vardýr. Bu alim, dünyada ilk defa cebir (Algebra) ve Logoritma ilmini keþfetmiþtir. Abdul Nasir Farabî (873-950) dünya felsefecileri arasýnda Aristothales ’den sonra, Ustaz-i Sani olarak tanýlan âlimidir. Abu Ali ibn Sina (980-1037) kendisinin Kanun al-týbbiye adlý eseri ile dünya týp ilminde þerefli bir yer almýþtýr. Onun týp sahasýndaki bu eseri yalnýz Ýslam dünyasýnda deðil, hatta Avrupa’da da bile 600 yýla yakýn týp okullarýnda okutulmuþtur. Türkistan’da doðan ve burada yüksek tahsil alan, ilmiyenin büyük bir simasý Abul Rayhan Muhammed Al-Birunî (937-1051) felsefe, týp, fizik, riyaziyat, astronomi, meteoroloji, jeoloji ve tarih ilmi hakkýnda 100’den fazla eser yazmýþtýr. Hindistan tarihini dünyada ilk defa yazan da Al-Birunî ’dir. O, yalnýz Ýslam dünyasýnýn deðil, belki dünyanýn alimi olarak tanýnmýþtýr. Al-Birunî, Türklük tarihinde ilk defa 12 senelik Türk takvimini yazan alimdir.

15. asýrda Semerkant ’da Astronomi ilminin 3 büyük simasý Türk-Ýslam kültürünün yükselmesinde faaliyetlerde bulunmuþlardýr. Bunlardan birisi, Salahaddin ibn Muhammed Kadýzâde Rumî ‘dir. Bu alim Uluð Bek 'in yýldýzlarýný araþtýrma geleneðini ve talimatýný devam ettirmiþtir.

Dünyanýn ilk türkologu Mahmut Kaþgari, kendisinin Luðat-it Türk eseri ile günümüze kadar kýymetini kaybetmeyen alim, Türkistan’da yetiþmiþtir. Yusuf Has Hacib Balasuðun’lu kendisinin Kutadgu Bilig eseriyle Türk sosyoloji ilmini yaratmýþtýr.

Ýslam dünyasýna deðerli katkýlar yapan, Türklerin unutulmaz simalarý da Türkistan`da ortaya çýkmýþtýr. Ýsmail Buhari (810-870) ismi Ýlsmi ilimlerin baþýnda gelmektedir.. Buharî ‘nin topladýðý hadisler alimler tarafýndan Sahih-i Buharî olarak tanýnmýþtýr. Onun bu eseri, Kur’an-ý Kerimden sonra, güvenili hadis külliyatlarý içinde saygýn bir yer kazanarak, zamanýmýza kadar hizmet etmiþtir.

Türkistan’da Ýslam ilminin büyükleri arasýnda Burhaneddin Al-Fargani Al-Maraginaný(ölümü 1197'de ) bulunmaktadýr. Onun 7 ciltli "Hidaye" konulu eseri zamanýmýza kadar Ýslam þeriyat mahkemelerini kaynak eseri olarak yaþamaktadýr. Abu Ýsa Muhammed Tirmizi (ölümü 889?) kendisini Cami-al Sahih isimli eseriyle Ýslam dünyasýna tanýtmýþtýr. Ýslami ilimlerin önemli alimlerinden birisi de Seyyid Burhaneddin Tirmizi (ölümü 1240/41)dir. Bu alim Mevlana Celaleddin Rumi'nin atabegi ve Piri idi. Burhaneddin Tirmizi, 1231'de Konya’ya gider ve orada Mevlananýn mürüdlerinin dini terbiyesiyle meþgul olur. Mevlana Celaleddin-i Rumi Türkistan’ýn Merv ve Tirmiz þehirlerindeki medreselerinde tahsil almýþtýr. Onun Türkistan’daki Türk-Ýslam ruhunun Anadolu’da yayýlmasýndaki hizmetleri bugüne kadar unutulmamýþtýr.

Dini hayatýn diðer çok tanýlan simasý Hoca Ahmet Yesevi(ölümü:1166)dir. Pir-i Türkistan olarak tanýlan kiþidir. Ýlk Türk Sufisi ve þairi olarak tanýnan Ahmet Yesevi “Hikmet” isimli eseriyle meþhur olmuþtur .Ayný zamanda Türkistan’da yaygýn olan Yeseviyye tarikatýnýn da kurucusudur. Onun talimatýyla Buhara `da Muhammed Bahaddin Nakþibend (ölümü:1389`de ) tarafýndan teþkil edilen Nakþibendiye tarikatý tekamül etmiþtir. Yesevi tarikatýnýn dili Türkçe idi. Merhum Ýbrahim Kafesoðluna göre:

Yesevilik Türkistan`dan , kuzey bozkýrlarýndan baþka ,Altýnorda sahasýnda , Afganistan`da , Horasan bölgesinde yayýlýrken, bir yandan da Maveraünnehir`de Nakþbendilik ve Anadolu`da Bektaþilik ve benzeri tarikatlarýn ortaya çýkýþlarýný hazýrlamýþtýr.

Bütün Ýslam tarikatlarý içinde Nakþibendi tarikatý Anadolu, Mýsýr,Kafkaslar,Hindistan gibi geniþ coðrafyalara yayýlmýþ bir tarikat olarak mevcuttur. Dr. Müjgan Cumbur hanýmýn ifadesine göre:

Yesevinin doðudaki hikmet geleneði, Batýda asýrlarý ve nesilleri birbirine baðlayan Yunus geleneði olarak devam etmiþtir

Hoca Ahmet Yesevi Türk-Ýslam Mutasavvýf edebiyatýnýn temelini atmýþtýr. Onun Hikmet isimli eseri zamanýmýzda da geçerliliðini korumaktadýr.

Türkistan`dan Osmanlý devletine gelen önemli müesselerden birisi de sosyal hayatta önemli rol oynayan Vakýf kurumudur. Vakýf müessesesi Osmanlý Ýmparotorluðunda halk tarafýndan teþkil edilen kültür, ilim ve sosyal hayatýn kaynaðý olmuþtur.

Türkistan`dan Osmanlý Türk topraklarýna müzik aletleri (Ney, Saz, Tambur, Çang, Giccak, Boru, Karney, Surney) ve Türkü söylemek sanatý girmiþtir. Osmanlýlarda ev içi bezeme sanatý, Düðün-cenaze merasimleri Türkistan’daki klasik merasim uygulamalarýn aynýdýr.

Emir Timur ordusunun Osmanlý devletini Ankara savaþýnda yendikten sonra Bursa ve Ýzmir þehirlerini zapt etmiþtir. Böylece, Ege bölgesi Türk Beyleri hakimiyetine girmiþtir. Bu,ise Osmanlý hakimiyeti altýnda bulunmayan Ege bölgesinin Türkleþmesine yol açmýþtýr.

Osmanlýlarla Türkistan Hanlýklarý arasýndaki siyasi ve askeri temaslar Osmanlý Ýmparatorluðunun sonuna kadar devam etmiþtir. Türkistan ile Osmanlýlar arasýndaki kültürel ve diplomatik temaslar geliþmesinde 19. Asýrda Ýstanbul Üsküdar, Sultanahmet ve Tarsus’taki Türkistanlar tarafýndan kurulan tekkeler önemli rol oynamýþtýr. Türkistanlý hacýlarýn toplanma yerleri olarak hizmet etmiþ olan bu tekkeler, Türkistan Türkleriyle Osmanlý Türkleri arasýndaki dostluk ve hoþgörünün devam etmesinde önemli rol oynadýlar.

Üsküdar’daki Nakþibendi’ye tekkesinin Þeyhi Süleyman Buhari 1882/83(hicri 1298) de kendisi tarafýndan yazýlan Lugat-i Çaðatay ve Türk-i Osmani eserlerini yayýnlamýþtýr. Bu eser, Çagatayca ve Osmanlý Türk lehçelerinde konuþan insanlara birbirini kolay anlamak için yol açmýþtýr.

19. yüzyýlýn sonunda ve 20. yüzyýlýn baþýnda Osmanlý devletinden subaylarýn Türkistan`a gittiklerini görüyoruz. Bunlardan en önemlisi olan Enver Paþa, Türkistan milli mücadelesinin Baþkomutaný görevini savaþlarda idare ederken ,4 Aðustos 1922 de þehit edildi. Enver Paþa ile birlikte Türkistan mücadelesinde komutanlýk hizmetinde bulunan bu Osmanlý subaylarý, Osmanlýlarla Türkistanlýlar arasýndaki tarihi ve organik baðlarýn gücünü yeniden isbat etmiþtir.

Kurtuluþ savaþý baþlamasýyla birlikte, Üsküdardaki Nakþibendiye tekkesi binasý milli ruh taþýyan Osmanlý subaylarýnýn ve devletinin bazý siyasi hadimlerinin Anadolu'ya gizli geçiþine köprü olmuþtur. 200 yýla yakýn Türkistanlý Türklerle Osmanlý ve Türkiye Cumhuriyetinin temaslarý için hizmette bulunan tekke binasý 1980’li yýllarda Amerikalýlara satýlmýþtýr. Þimdi bu tekke binasý ve arazisi Amerika Birleþik Devletlerinin Kültür-Merkezi olarak kullanýlmaktadýr.

Türkistandan Osmanlý devletine doðru gelen bu Türk-Ýslam kültürü hakkýnda kýsa izahatlar vermenin maksadý, uzak geçmiþten beri Türkistan Türkleriyle Osmanlýlar arasýnda devam eden kültür, din, düþünce baðlantýlarýnýn görünüþlerini göz önüne getirmek idi. Geçmiþdeki ve günümüzdeki bazý þartlar, Türkistan kültür hayatýyla Osmanlý kültür hayatýnýn tarihini yegane bir akým olduðunu gösteren araþtýrmalarýn için imkan vermedi. 1960-70`li yýllarda Umum Türk Kültür tarihini yazmak meselerinde Türkiye de ve Uluslararasý Türkologlar arasýnda tartýþmalar devam etti. Ama, günümüze kadar böyle bir temel eser yaratýlmadý. Böyle bir eseri yaratmak yoluyla, Türk illerindeki kültürün birbirine baðlý olduðunu önce Türklere ve bununla birlikte ilim yoluyla bütün insanlara anlatmak, Türklük araþtýrmalarýnýn zaruri görevlerinden birisidir.

Beni sabýrla dinlediðiniz için sizlere teþekkür ederim.

*Bu yazý VII Uluslararasý Turkoloji kongresinde 8-12 Kasým 1999 tarihinde teblið olarak sunulmuþtur.

** Dr., Almanya-Köln

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...