Jump to content

Halk hikâyelerimizden Âşık Garip Hikâyesi


mavikiz

Recommended Posts

ÂŞIK GARİP HİKÂYESİ

Zeynep Akdeniz

Anadolu’da çok sevilen halk hikâyelerinden biri Âşık Garip’tir. Asıl adı Âşık Garip ve Şahsenem olan hikâye, Garip tipinin çok tutulması veya daha kolay bir söyleyiş açısından, Âşık Garip adını almıştır. Hikâye üzerinde pek çok ilmî araştırma ve çalışma yapılmıştır. Prof. Dr. Fikret Türkmen “Âşık Garip Hikâyesi Üzerine Mukayeseli Bir Araştırma” adlı eserinde, hikâyeyi çeşitli yönlerden incelemiştir. Eserde yapılan ilmî çalışmalardan bahsederken, Türkiye’de ilk defa bu konu hakkında çalışanın İlhan Başgöz olduğunu söyler.

Fikret Türkmen, çalışmasında Âşık Garip üzerinde yapılan çalışmalar hakkında çok geniş bir bibliyografya verdiği gibi, hikâye tesirleri ve mukayesesi yapılan metinlerden beş tanesini ayrı bölümler halinde vermiştir. Hikâyenin varyantlarını mukayese ederken, nazım ve nesir kısımlarını ayrı ayrı incelemiştir.

Eserin “Âşık Garip İle İlgili Problemler” adını taşıyan ilk bölümünde, hikâyenin teşekkülünden bahsedilirken, konunun çok eski olduğu, Dede Korkut hikâyelerinden Bamsı Beyrek ve Alpamış destanıyla olan ilgisine dikkat çekilmiştir. Bu konuda H. G. Köroğlu, Rıza Mollof, V. M. Jirmunsk gibi araştırmacıların aynı noktada birleştiklerine de ayrıca yer verilmiştir.

İkinci bölümde hikâyenin yazılı, sözlü, iki adet Azerbaycan ve Karaim varyantlarının epizot mukayesesi yapılmakta neticede varyantlarda aynen tekrar eden kısımlarla değişen kısımlar gösterilmektedir.

Üçüncü bölümde, bu varytanların, epizotlara bağlı olarak şiirleri ele alınmakla ve her şiir, yapı, muhteva ve varyantlarda tekrar edilişlerine göre incelenmektedir.

Dördüncü bölümde Âşık Garip’in halk ve halk edebiyatı geleneğinde bıraktığı izler taesbit edilmektedir.

Son bölüm metinlere ayrılmıştır. Metinlerden sonra bibliyografya ve sözlük ilave edilmiştir.

Âşık Garip hikâyesinin konusu hakkında ilk fikir İ. Kunoş’a aittir. Kunoş, Âşık Garip hikâyesini kahramanlık-aşk romanı grubuna sokmaktadır. Pertev Naili Boratav ve İlhan Başgöz ise hikâyeyi tamamen biyografik olarak düşünmektedirler ve Âşık Garip hikâyesindeki kahramanların daha realist olduğunu eklerler.

Hikâyenin nasıl teşekkül ettiği konusunda üç ayrı görüş vardır:

a)Bir aşığın hayat hikâyesidir. (Biyografik hikâyedir.)

b)Bir şairin şiirleri üzerine kurulmuştur.

c)Eskiden var olan bir konu alınıp işlenmiştir.

Fikret Türkmen’e göre Âşık Garip imajı, Dede Korkut’un ilkel çekirdeğinden gelişerek çeşitli değişmelerle bilinen şeklini almıştır. Bu şekle gelinceye kadar da altı tabakadan geçmiştir. Âşık Garip itibari bir şahsiyettir. Aynı şekilde hikâyenin diğer bir çok kahramanı da, bütün halk hikâyelerinde çok rastladığımız itibari tiplerdir.

Hikâyenin teşekkül ettiği yer ve zaman hakkında iki görüş vardır. Birinci görüşte hikâyenin kaynağı Azerbaycan’a bağlıdır. İkincisinde ise, hikâye Türkistan’da teşekkül etmiş ve oradan yayılmıştır, denilmektedir. Kimi araştırmacılar hikâyenin devri konusunda, “XV. yy.da teşekkül etmiştir” deseler de; P. N. Boratav, İ. Başgöz, V. M. Kocatürk gibi bir çok araştırmacı hikâyenin teşekkülünü XVI. asra bağlarlar. Şükrü Elçin, “Kerem ile Aslı” adlı eserinde, Prof. Dr. Fuat Köprülü’nün Âşık Garip hikâyesinin XVII. yy. da teşekkül ettiği yolunda bir notu olduğundan bahsetmektedir. Prof. Dr. Fikret Türkmen ise, hikâyenin XVI. yy.da teşekkül ettiğini kabul eder.

Hazırlık Epizotu:

Mısır’da ortaya çıkan Âşık Garip hikâyesinde zaman “zâmân-ı evâîl…” diye başlaması ile verilir. Bu giriş halk hikâyelerinde klasik bir giriştir. Mekan yine ilk cümlede “…Mısır şehrinde bir hatun…” şeklinde belirtilir. Ailenin tanıtımı şu şekilde verilir: “…bir hatun anın üç oğlu var idi. Ataları ölüp öksüz kalmışlar… şimdi üç kardeş gelüp ol dağa savaşa…” . Hikâyenin bu nüshasında ailenin çocuksuzluğu, çare arama, doğum, ad verme gibi durumlar yoktur. Olağanüstü kahramanlar (Hızır, derviş, pir gibi) yerine Mısır’daki bir kutlu dağdan bahsedilir. Bu dağda dua eden üç kardeşin de duası kabul olur. En büyük kardeş olan Garip Allah’tan şairlik ister ve yanında bir saz ortaya çıkar. O dakikadan sonra Garip bir aşıktır. Saz çalma ve şairlik yeteneğini kazanma buradadır. Anasına bunu söyler ve anası onu usta bir şairin yanına çıraklığa gönderir. Şairle geçirdiği zamanlar kahramanın eğitimi motifidir. Bezirgan başı ustası ile onu çağırır; Garip’i ustasından daha çok beğenir, ona iki kat bahşiş verir. Ustası buna kızıp onu kovar.

Aşık olma epizotu:

Bu epizot bezirganın onu çok beğenmesi ve kızını vermek istemesi ile başlar. Onu alıp kendi şehrine ******ürmek ve kızıyla evlendirmek ister; Garip, ailesinin gelmesi şartıyla razı olur. Bu gurbete gitme motifinin geçtiği yerdir. Bezirganın üç sarayı vardır. Birinde kendi yaşar, birinde kızı yaşar, birini de Garip ile ailesine verir. Kız hûbların şahı olarak söylenir. Babasına aşığı merak ettiğini ve dinlemek istediğini söyler. Babası Garip’i kızın sarayına getirir. Kız üç perde arkasından aşığı dinleyecektir ancak, Garip sazı eline alıp “dost” der demez kız onu görmeyi dileyip ona aşık olur. Babası bunu anlayıp Garip’i sarayına ******ürür. Yolda giderken kızlar ona sultanın güzelliğini haber verirler. Garip kızı görmek için yanıp tutuşmaya başlar.

Sevgiliyi görme ve kavuşmaya engeller epizotu:

Annesini kızı görmesi için üç kez saraya yollar. İlk iki gidişinde kızın hangisi olduğunu anlayamaz. Üçüncü gidişinde “bezirganın kızı hangisidir?” diye sorunca, kızlar “sultanın bezirganın şairine aşık olduğunu, dünyayı istemediğini, onu istediğini, keyifsizlenip yattığını” söylerler. Anası bunu gelip aşığa haber verir. Bu epik geleneğin üçlü bakışım kuralı ile ilişkilidir. Oğlu bunu işitince aşkı daha da artar ve sabredemeyip kızın gül bahçesine girer. “o sevgilinin yüzünü nasıl görürüm” derken uykuya dalar. Kızların içinde Ak Gelin denilen bir kız vardır. O gül bahçesinde gezerken aşığa rastlar. Aşık onu sultan sanıp, ona sarılır. Ak Gelin “sultanın o olmadığını, hizmetçisi olduğunu, ona sevgilisini getireceğini” söyleyip sultanın yanına gider. Sultanı gül bahçesine gidip gezmek vaadiyle bahçeye çıkartır. Etrafında çok kız olduğundan aşık onu tanıyamaz. Ak gelin sultanı bir nazım söyleyerek aşığa bildirir ancak, sultanı onu yanına yaklaştırmaz. Sultanı içeri ******ürdükten sonra aşık aklına gelir ve sultandan bahçeye çıkıp gül getirmek için izin ister. Sultan şairle atışmasını kıskanıp “bahçede oynaşın mı var?” diye Ak Gelin’e kızar. Ak Gelin ona bin türlü şakalar yapar ve sonradan bahçeye çıkar. Aşığa “sultanım senin için kendini helak ediyor” der. Aşık, “beni sultanın yanına ******ür, konuşalım” der. Ancak yolda ve kapıda bir sürü bekçi vardır. Korkmazsan gel, deyip sultanın yanına gider. Sultan güllerin nerede olduğunu sorunca, birazdan gelir diye cevaplar ve az sonra aşık odaya girer. Kapıcılar onu öldürmek isterler, sultan dokunmayın deyip onu içeri alır. Kapıcılar, “şu oğlanı öldürelim. Başımıza ne gelirse onun yüzünden gelir. Beş on senedir hizmet ederiz, aşık olduğumuz sultanımızı gelip elimizden alır” derler. Aşık bunları işitip gitmek ister. Sultan yalvarsa da bir çare bulamaz- burada ad koyma karşımıza çıkar- “sizin adınız Âşık Karip olsun” der. Giderken köşkün altından geçmesini rica eder. Âşık Garip oradan geçerken bir nazım söyler. “Gelirsem bezirgan kızı benim, gelmezsem beni öldü bilin der” ve yola koyulur. Kahramanın memleketten ayrılması motifi burada ortaya çıkar. Her şehirde bir iki ay kaldıktan sonra Bağdat’a gidip beş yıl orada kalır. Yedi yıla yakın bir zaman geçer. Sultanın sabrı kalmaz ve ailesinden onu sorar. Kız derinden ah edip sevgilisinin artık gelmesini ister. Hikâyenin bu kısmında sultanın dilinden bir nazım yer alır. Bundan sonra bezirganın oğlu olmamasına üzülmesi ve ona oğlun oldu müjdesinin verilmesi ile aşığı bulup getirmeye söz vermesi söz konusu olur. Hazırlık epizotunda görülmeyen bu durum engeller epizotunda karşımıza çıkar. Bezirgan aşığı her yerde aradıysa da bulamadı. Yedi yıl geçtikten sonra sultanı bir paşa oğluna vermek isterler. İşte bu kısım da sevgilinin başkasıyla evlendirilmek istemesi motifi karşımıza çıkar. Düğün hazırlıkları başladığında bezirgan Bağdat’a gelir ve aşığı bulup ona sultanın selamını verir. Aşık ağlar, inler ve yanına bir şeyler alıp yola koyulur. Bu kısım hikayedeki memlekete dönme motifidir. Yolda bir atlıya rastgelir. Atlı onu atına alır ve yum gözünü der. Gözünü aç dediğinde Ezirgân şehrindedirler. Burada namaz kılarlar. Atlı kendisinin Hızır olduğunu bildirir. Âşığın annesinin gözlerinin kör olduğunu söyleyerek ona atının ayağının altındaki topraktan verir ve bunun gözlerine ilaç olacağını söyler. Hızır’ın elini öpen aşık ona sultanı sorar. Hızır o gecenin sultanın kına gecesi olduğunu ve bir paşa oğlu ile evlendirildiğini söyler. Bu sevgilinin başkasıyla evlendirilmesinin kahramana haber verilmesi motifidir. Garip ağlar, “bana nasip değil midir?” diye Hızır’a sorar. Hızır merak etme senindir der ve kaybolur. Âşık ailesinin olduğu saraya gidip kapıyı çalar. Kapıyı açan annesi onu tanımaz ve kızım var deyip onu içeri almak istemez. “Kızın bacım sen de anam ol”, deyince içeri alır. “Akşam olduğunda annesi bir oğlum vardı. Bezirgân kızını alacaktı. Gurbete gitti gelmedi. Şimdi kızı paşa oğlu alıyor” deyince oğlan sazına bakıp “ana şu sazı bana ver de gideyim” der. Sazı eline alıp çalmaya başlar. Kardeşi “aynı abim gibi çalıyor” diye düşünür. Oğlan annesinden sazı alıp düğüne gitmek ister. Annesi oğlunun emaneti olduğu için veremeyeceğini söyleyince, “ana merak etme oğlunu gördüm bugün yarın gelir yoldadır” der. Bu habere güvenip annesi sazı aşığa verir.

Sonuç Epizotu (Düğün):

Âşık düğüne gider; ortada kara bir çadır kurulmuştur, çadırın bir yanında erkekler bir yanında kadınlar oturmaktadır. Garip’i gören bir abdal “âşık çıkar sazını da bize çalıver” der. Garip ben türkü bilmem, saçma saçarım” dese de, onlar olsun ne söylersen söyle derler. Garip sazı eline alıp bir nazım söyler. Sultan bunu duyunca “padişah başının çaresine baksın. Efendimin sağlığında kendimi bir padişaha veremem” deyip o da bir nazım söyleyerek hâlâ onu sevdiğini açıklar. Âşık “sevdiğimin gönlü hâlâ bendedir” diye sevinip, gönlünden geçen bir nazım daha söyler. Sultan kadınların arasından kalkıp sevgilisine sarılır ve onun sarayına gider. Âşık, anasının elini öptükten sonra Hızır’ın verdiğini onun gözlerine sürer, annesinin gözleri açılır. Annesine, “ana padişahın oğlu melul olmasın, ona kız kardeşimi verelim” der ve padişahın oğluna kardeşini verip, onları muradına erdirir. Kendisi de bir düğün yapıp mutlu mesut yaşar. Hikâye, “… Anlar muradına ermiş. Ol Hazret-i Mevlâ bizi dahi irgüre.” diye biter.

Link to comment
Share on other sites

  • 7 ay sonra...

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...