Jump to content

Nükleer santral Türkiye için zorunluluk oldu


T-MaC

Recommended Posts

Nükleer santral Türkiye için zorunluluk oldu’

269859gf4.jpg

Ankara Ticaret Odasının (ATO) hazırladığı “Nükleer Enerjide Acil Durum” konulu raporda, Türkiye için nükleer santralın tercih değil, zorunluluk haline geldiği öne sürüldü.

Rapora göre, 2007 mart ayı itibariyle, dünyada 31 ülkede ticari olarak işletilmekte olan 435 nükleer santral bulunuyor, 30 nükleer santral inşaatı da devam ediyor. İşletilmekte olan nükleer enerji, dünya elektrik talebinin yaklaşık yüzde 16’sını karşılıyor. Türkiye elektriğin yüzde 46,6’sını yerli, yüzde 53,4’ünü ithal kaynaklardan elde ediyor. Türkiye artan talebi karşılamak için her yıl 12-13 milyar kilovat saatlik elektrik üretmek zorunda. Raporda, ülkenin yüzde 70 oranında dışa bağımlılığı da dikkate alındığında nükleer santral kurmanın, tercih değil zorunluluk haline geldiği öne sürüldü...

ATO’nun Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK), Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı verilerinden yararlanarak hazırladığı rapora göre, 2007 Mart ayı itibariyle, dünyada 31 ülkede ticari olarak işletilmekte olan 435 nükleer santral bulunuyor.

Hindistan’da 7, Rusya’da 5, Çin’de 5, Bulgaristan’da 2, Tayvan’da 2, Ukrayna’da 2, Arjantin, Finlandiya, İran, Japonya, Kore, Pakistan ve Romanya’da birer adet olmak üzere toplam 30 nükleer santral inşaatı da devam ediyor.

Dünyada işletilmekte olan nükleer santrallerin toplam kapasitesi 368 bin 744 MWe (megavat elektrik gücü). Nükleer enerji, dünya elektrik talebinin yaklaşık yüzde 16’sını karşılıyor. Bir başka ifade ile dünya üzerinde her 6 ampulden biri nükleer enerji ile yanıyor.

Nükleer santral sayısında, ABD başı çekiyor. 103 nükleer santrali bulunan ABD’yi 59 santral ile Fransa izliyor. 55 santral ile Japonya üçüncü, 31 santral ile Rusya dördüncü sırada bulunuyor.

Türkiye’de ise 5 MW ve 250 KW gücünde iki adet araştırma reaktörü bulunuyor. İlkini TAEK ile Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi, ikincisini ise İstanbul Teknik Üniversitesi Enerji Enstitüsü işletiyor.

FRANSA’DA ELEKTRİĞİN YÜZDE 78,5’İ NÜKLEERDEN

2005 yılı rakamlarına göre, nükleer santral bulunan ülkelerde nükleer enerjinin elektrik üretimi içindeki payı, Fransa’da yüzde 78,5, Litvanya’da yüzde 69,6, Slovakya’da yüzde 56,1, Belçika’da yüzde 55,6, Ukrayna’da ise yüzde 48,5.

Diğer bazı ülkelerde nükleer enerjinin elektrik üretimi içindeki payı şöyle:

“İsveç’te yüzde 44,9, Kore’de yüzde 44,7, Bulgaristan’da yüzde 44,1, Ermenistan’da yüzde 42,7, Slovenya’da yüzde 42,4, Macaristan’da yüzde 37,2, Finlandiya’da yüzde 32,9, İsviçre’de yüzde 32,1, Almanya’da yüzde 31,1, Çek Cumhuriyeti’nde yüzde 30,5, Japonya’da yüzde 29,3, İngiltere’de yüzde 19,9, İspanya’da yüzde 19,6, ABD’de yüzde 19,3, Rusya’da yüzde 15,8, Kanada’da yüzde 14,6, Romanya’da yüzde 8,6, Arjantin’de yüzde 6,9, Güney Afrika’da yüzde 5,5, Meksika’da yüzde 5, Hollanda’da yüzde 3,9, Hindistan ve Pakistan’da yüzde 2,8, Brezilya’da yüzde 2,5 ve Çin’de yüzde 2.”

Fransa, toplam elektrik üretiminin yüzde 78,5’ini nükleer enerjiden sağlarken, aynı zamanda nükleer enerjiye dayalı bir enerji ihracatçısı konumuna geldi.

TÜRKİYE’NİN ÇEVRESİ NÜKLEER SANTRALLERLE DOLU

Çernobil nükleer santral kazasının da etkisiyle Türkiye’de bazı çevreler nükleer santral yapımına karşı çıkıyor. Oysa, Türkiye’nin etrafı nükleer santraller ile çevrili. Türkiye’ye 16 kilometre uzaklıktaki sınır komşusu Ermenistan’da, Uluslararası Atom Enerji Ajansı’nın standartlarına göre güvenlik açısından son sırayı alan Metsamor Nükleer Santrali bulunuyor.

Bir diğer sınır komşusu Bulgaristan’da ise 2 adet nükleer santral faaliyet gösteriyor. Bulgaristan’da 2 adet, İran’da ise 1 adet nükleer santral yapımı sürüyor.

TÜRKİYE’DE 9 BİN TON URANYUM, 380 BİN TON TORYUM REZERVİ VAR

Nükleer santrallerde ağırlıklı olarak uranyum kullanılıyor. Türkiye’nin 9 bin ton uranyum rezervi bulunuyor. Nükleer hammadde kaynaklarına sahip bölgelerin başında İç Anadolu ve Ege geliyor. Özellikle Manisa-Salihli, Yozgat-Sorgun, Uşak-Fakıllı, Aydın-Demirtepe ve Küçükçavdar sahaları uranyum açısından zengin.

Öte yandan Türkiye, dünyanın ikinci büyük toryum rezervine sahip. Türkiye’nin toplam 380 bin tonluk toryumu bulunuyor. Ekonomik olup olmadığı bugün için sorgulansa bile uranyum ve toryum kaynaklarımızın varlığı gelecekte nükleer enerji kullanımında Türkiye için bir güvence oluşturuyor.

TERCİH DEĞİL ZORUNLULUK

2006 yılında tüketilen 175,8 milyar kwh elektriğin yüzde 44’ü doğal gazdan, yüzde 25,11’i sudan, yüzde 18,37’si linyitten, yüzde 7,96’sı taş kömüründen, yüzde 3,04’ü fuel oil’den elde edildi. Bir başka ifadeyle 2006’da elektriğin yüzde 46,6’sı yerli, yüzde 53,4’ü ithal kaynaklardan üretildi.

Elektrik talebi yılda ortalama yüzde 8 artan Türkiye, her yıl 12-13 milyar kilovat saatlik elektrik üretimine ihtiyaç duyuyor. Önümüzdeki 15 yıl içinde sadece elektriğe 130 milyar dolarlık yatırım yapılması gerekiyor.

Doğal gazın vanasını büyük ölçüde Rusya elinde tutuyor. Türkiye, 2006 yılında 30,8 milyar metreküp doğal gaz tüketirken, bunun 19,5 milyar metreküpünü (yüzde 64) Rusya’dan, 5,7 milyar metreküpünü İran’dan, 4,2 milyar metreküpünü Cezayir’den, 1,1 milyar metreküpünü Nijerya’dan aldı. Türkiye’de 6,4 milyar metreküplük üretilebilir doğal gaz rezervi bulunurken, 900 bin metreküpü 2006 yılında olmak üzere bugüne kadar toplam 1 milyar metreküp doğal gaz üretildi. 2007 yılında ise 1 milyar 161 milyon metreküp doğal gaz çıkarılması hedefleniyor.

Türkiye enerjide yüzde 70 oranında dışa bağımlı. 2006 yılında enerji ihtiyacını karşılamak için, 28,5 milyon ton petrol, 27,4 milyon ton petrol eşdeğeri doğal gaz, 28,8 milyon ton petrol eşdeğeri kömür ve 9,9 milyon ton petrol eşdeğeri su kullandı.

Rapora göre, Türkiye’nin yüzde 70 oranında dışa bağımlılığı da dikkate alındığında nükleer santral kurmak, tercih değil zorunluluk haline gelmiş bulunuyor.

NÜKLEER ENERJİDE SON DURUM

5654 sayılı Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi İle Enerji Satışına İlişkin Yasa Çankaya Köşkü’nden geri döndü. Yasanın üç maddesini veto eden Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, nükleer santral kurulmasına vize veriyor ancak santrali kuracak şirketin yapısı ve denetimine itiraz ediyor. Türkiye’de nükleer santral yapımıyla Koç, Sabancı, Ciner, Doğuş, Zorlu, Ak Enerji, Tefken, Çalık ve Akkök gibi büyük holdinglerin de içinde bulunduğu 18 yerli grup ilgileniyor. Santral yapımıyla ilgilenen firmalar yasanın çıkmasını bekliyor.

Türkiye, 2020 yılına kadar Sinop ve Akkuyu’da 5 bin megavatlık santral kurmayı hedefliyor. Firmaların tekliflerinin 15 yıl boyunca en ucuz elektriği nasıl tedarik edecekleri kriterine göre alınacağı, özel sektörden uygun teklif gelmemesi durumunda nükleer santrali devletin yapacağı belirtiliyor.

Türkiye bugün nükleer santral kurmaya karar verse bile bu santral ancak 9-10 sene sonra üretime girebilecek. Vakit kaybedilmesi halinde nükleer reaktör verecek ülke bulamama gibi bir durum da bulunuyor.

ATO BAŞKANI AYGÜN

ATO Başkanı Sinan Aygün, dünyada nükleer santrallerden ticari olarak elektrik üretiminin 1950’li yıllarda başladığını hatırlatarak, Türkiye’nin nükleer enerji konusunda “Çernobil sendromu” yaşadığını ve kısır tartışmalarla vakit kaybettiğini iddia etti. Aygün, şunları kaydetti:

“Çernobil sendromu yüzünden nükleer santral kuramadık. Dünya 60 yıl önce nükleer enerjiye yüzünü dönerken, biz sırtımızı döndük. Bugün en yakınımızdaki ülkelerde nükleer santraller bulunuyor. Ayrıca etrafımızda, 2 bine yakın yüzer-gezer nükleer santral var, nükleer denizaltılar var. Gerekli önemler alındığında nükleer enerji güvenli bir enerji türüdür. Türkiye ciddi bir enerji dar boğazı ile karşı karşıya, Önümüzde iki seçenek var. Ya karanlık ya nükleer santral.”

Düşük oranda zenginleştirilmiş 30 ton uranyum ya da 160 ton doğal uranyumun, 1000 MWe gücünde bir nükleer santralin 1 yıllık enerji üretimini karşılayabildiğine işaret eden Aygün, bunun birkaç kamyonun taşıyabileceği kadar küçük bir yük olduğunu söyledi.

Nükleer santralin küresel ısınmaya karşı da en güçlü önlem olduğunu belirten Aygün, nükleer enerjinin, kömür ve doğal gaz gibi fosil yakıtlı santrallerin neden olduğu sera gazı salınımının belli bir sınırda tutulmasını sağladığını ifade etti. Aygün, nükleer enerjiden elektrik üretiminin, Türkiye ekonomisinin uzun dönemde, elektrik enerjisi üretimindeki fiyat dalgalanmalarından daha az etkilenmesini sağlayacağını da sözlerine ekledi.

ntvmsnbc

Link to comment
Share on other sites

Nükleer santral Türkiye için zorunluluk oldu kesinlikle katılıyorum katılmasına da ben medyada büyük gazetelerde aydın görünümlü yaşlı başlı yazarların nükleer enerjiye karşı çıkmalarına bir anlam veremiyorum. (Aslında bir anlamı var da yazmak istemiyorum)

Tüm dünyada gelişmiş ülkelerde var bize gelince, yok çevre, yok tehlikeli gibi uyduruk bahaneler üretip kendilerini belli edip, utanmadan da hala o gazetelerde iş bulabiliyorlar ya, işte bu bir türkiye gerçeği herkes kendine göre yorumlasın gerisini... :D

Link to comment
Share on other sites

Nükleer santral Türkiye için zorunluluk oldu kesinlikle katılıyorum katılmasına da ben medyada büyük gazetelerde aydın görünümlü yaşlı başlı yazarların nükleer enerjiye karşı çıkmalarına bir anlam veremiyorum. (Aslında bir anlamı var da yazmak istemiyorum)

Tüm dünyada gelişmiş ülkelerde var bize gelince, yok çevre, yok tehlikeli gibi uyduruk bahaneler üretip kendilerini belli edip, utanmadan da hala o gazetelerde iş bulabiliyorlar ya, işte bu bir türkiye gerçeği herkes kendine göre yorumlasın gerisini... :D

ELLERE VARDA BİZE YOKMU

o yaşlı başlı amcaların evinde 24K lık klima var soran yok ama o lavuklara bunu çalıştırmadan durabiliomusun yada yazını yazdığın bilgisayarlarını kömürle çalıştırmak istermisin dahası güneş enerjisini de kullanmıolar pratik olduu için şohben ler kullanilio bide NO NUC die protesto edio kazmaha dostum bide sen buna aydın görünümlü demişin yapma gözünü sevim figüran babürden aydın görünümü cıkar ama bunlardan hiç bişi cıkmaz :D saygılar..

Link to comment
Share on other sites

çernobil faciasına bakmak hata olur. uçak kazası oldu diye uçakları üretimden kaldırmaya benzer. çernobil kazası olduysa orda ypaılan hataları yapmadan sistem kurmak gerek.

Link to comment
Share on other sites

dostum bide sen buna aydın görünümlü demişin yapma gözünü sevim figüran babürden aydın görünümü cıkar ama bunlardan hiç bişi cıkmaz :D saygılar..

Dikkat ettiysen "aydın görünümlü" tamlamasını altı çizili yazmıştım sanırım sonuna bir de ünlem eklesem daha hoş olurdu. :D

Onların aydın olmadığını aslında karanlık olduklarını ben de biliyorum, isim vermeden, fikirlerinin ülkenin menfaatine uygun olmadığını belirtmek istedim. Medyada böyle karanlık insan sayısı maalesef hiç de az değil. :D

Link to comment
Share on other sites

Çernobil ile sırt dönersek buna pire için yorgan yakmak denir. Şimdi bir kaza oldu diye otobüs,dolmuş,taksi,hususi araçlarımıza binmememek nasıl abes bir durumsa Çernobil için nükleer santral yapmamamak da aynı abeslik bence. Tabi ki doğa ve çevre en az zahiyatla...

Link to comment
Share on other sites

Nükleer Enerji Yerine Geçecek Seçenekler

Prof. Dr. İlhami KİZİROĞLU Hacettepe Üniversitesi Öğr. Üyesi

Enerji sektörü, ekonominin, kalkınmanın ve gelişmiş ülkeler düzeyine ulaşmanın anahtarıdır. Bu gerçek, tüm kesimlerin hemfikir olduğu bir olgudur. Bu olgunun önemi, Türkiye'nin sınai sürecine geçişinin en yoğun olduğu ellili yıllarla birlikte daha da artmış ve iktidara gelen tüm hükümetler, enerji açığını kapatma çabası içinde olmuşlardır. Enerji, klasik anlamda fosil, hidrolik ve termik kaynakların kullanımı ile elde edilir. Ancak enerjinin klasik yollardan sağlanması ile doğada tamiri güç olan olumsuzluklara yol açılır. Bu nedenle tüm dünyada biyolojik krizleri önlemek için, temiz enerji kaynaklarından yararlanmak, yetmişli yıllarla birlikte gündeme oturmuş ve ilk planda Nükleer Enerji Santrallarının (NES) açılması söz konusu olmuştur. Buna karşın solar (güneş enerjisi, güneş pilleri), rüzgâr, jeotermal (yeraltı sıcak su kaynakları), deniz dalgası (met-cezir) ve biyolojik kütleden enerji sağlanması için gereken teknolojik çalışmalar sürekli ertelenmiştir.

Enerji darboğazından kurtuluşun NES'lerin açılması ile mümkün olacağı görüşü yaygınlaşarak, 2000 yılı başına; yani içinde bulunduğumuz yıla kadar, 4500 NES'nin kurulması planlanmış idi. Buna karşın bugün dünyada kurulması planlanan NES'lerin ancak yüzde 9.6'sı gerçekleşmiş, geriye kalan yüzde 90.4'ünden ise bu sektörün öncüleri olanlar vazgeçmiştir. NES'leri

savunanlar, havanın kirlenmeyeceğini, suların temiz kalacağını, arazi kullanımının az olacağını ileri sürmelerine ve bugün de bu gerçekler geçerli olmasına rağmen, neden NES'lerin sadece yüzde 9.6'sının kurulduğuna yanıt vermek durumundadır.

Şu anda Türkiye'de, dünyada yetmişli yıllarda tartışılmaya başlanan, NES kurma gündeme oturmuştur. Yurdumuzda enerji darboğazından çıkışın NES'e bağlı olduğunu savunan kesim, gerçeğin aksine, bu teknolojinin geleceğin teknolojisi olduğu savını kamuoyuna kabul ettirmeye çalışıyor. Bunu da dünya konjonktüründe nükleer enerjiden kaçışın en yoğun olduğu bir dönemde yapma yanılgısına düşüyor. En son bilgilere göre tüm dünyada NES'lerden yoğun bir kaçış yaşanıyor. Bu bağlamda Belçika, Danimarka, Finlandiya, Hollanda, İngiltere, İrlanda, İskoçya, İsviçre, İspanya, Lüksemburg, Portekiz ve Yunanistan gibi Avrupa Birliği ülkeleri ile Yeni Zelanda ve Küba NES kurmaktan; Brezilya, Çin, Endonezya, Filipinler, Tayland ve Vietnam ise siparişlerinden; ABD 116, Japonya 20, Kanada 10, Güney Kore 8, Rusya çok sayıda; Brezilya 2 ve Macaristan 1 adet, planladıkları halde NES

siparişinden vazgeçmişlerdir. Almanya, Fransa, İsveç ve ABD, 2010 yılına kadar tüm NES'lerini kapatma kararı almıştır. İtalya ise NES'lerini daha 1987 yılında kapatmıştır. Avusturya, Brezilya ve Filipinler, NES'lerini yapımları bittiği halde işletmeye açmamışlardır. Büyük çoğunluğu kamuoyuna yansımayan nükleer kazalar ve yenilerinin olmasını önlenme şansının zayıf oluşu, birçok ülkenin NES'ten kaçmasını zorunlu kılmıştır. Kamuoyuna yansıyan, ölümcül ve doğada giderilmesi olanak dışı olan olumsuzluklara yol açan en önemli nükleer santral kazaları Amerika'da Three Mile Island, Santa Susanna, Idaho Falls, Lagona Beach; Kanada'da Chalk River; Rusya'da Leningrad Byelorask ve Armyanskaya; Ukrayna'da Çernobil; İngiltere'de Windscale; Fransa'da Saint Laurent; İspanya'da Vandellos; Hindistan'da Norara; Japonya'da Monju, Fugen ve Tokalmura ve Güney Kore'de Wolsung nükleer kazalarının çevresel zarar boyutları çok büyük olmuştur. Nükleer Denetleme Komisyonu Raporu, ABD'de doğal felaketlere neden olan 169, Japonya'da 20, Rusya'da 205 ve İngiltere'de 17 nükleer kazanın olduğunu belirtmektedir. Çernobil nükleer kazası sonucunda 6 bin kişinin öldüğü ve bu sayının yakın bir gelecekte 40 bine ulaşacağı, Ukrayna yetkilileri tarafından belirtilmektedir.

Yukarıda belirtilen ülkelerin planladıkları NES'lerden vazgeçme nedenlerinin kesinlikle açıklanması lazımdır. Almanya, İsveç, Kanada ve Fransa gibi ileri ve nükleer teknolojinin en gelişmişini uygulayan ülkelerin nükleer enerji programlarını neden askıya aldıklarının kamuoyunun bilgisine sunulması lazımdır. Hiç kimsenin, bu ülkelerin yakın dönem enerji taleplerini karşılayan kurulu güçlerinin yeterli olduğundan ötürü, yani NES kurulmasına gerek olmadığı görüşünü savunmaya hakkı yoktur ve buna bağlı olarak bu ülkelerin nükleer enerji santralları programından, şimdilik vazgeçtiklerini ileri sürmek inandırıcı olmaktan uzaktır. Halen işler vaziyette olan NES'lerin çoğunda son derece güvenli olan teknoloji olmasına karşın neden doğa ve insanoğlunun soyunu tehdit eden kazalar önlenemiyor? Kim aynı kazaların Türkiye'de kurulması gündemde olan Akkuyu'da olmayacağını garanti edebilir? Bir kaza olduğunda oluşacak olumsuzlukların sorumluluğunu kim üstlenebilir?

NES'lerin olumsuz sonuçları, daha önce yapımı planlananların yüzde 90.4'ünden vazgeçilmesine neden olurken, neden Akkuyu üzerinde bu denli diretiliyor?

Doğal bunalıma yol açan maliyetler hesaplanmadan, bir projenin uygulanabilirliğini, maliyetinin çok düşük olacağına bağlamak hem ekolojik, hem de ekonomik temel kuramlara ters düşer. Bu yatırımlar başlangıç yatırımı ile sınırlı olmamalı, toplumsal maliyetler, doğal kriz maliyetleri ve sökülme nedeniyle karşılaşılacak izale maliyetleri de hesaba katılmalıdır. Örneğin ABD'de 1972 yılında yatırım maliyeti 230 milyon dolar olan Maine Yankee Nükleer Enerji Santralı'nın sökülme maliyeti, 500 milyondan 2 milyar dolara kadar hesap edilmektedir. Bu durumda nükleer santralın yapımı için öngörülen maliyet hesapları gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü bu maliyete söküm, doğada yol açılacak olumsuzluklar ve toplumsal maliyeti de dahil edilmelidir. Bu nedenle Akkuyu'da planlanan nükleer güç santralının kuruluş, doğada yol açacağı olumsuzluklar, toplumsal bunalım, sağlık sorunları ve söküm maliyeti, böyle bir yatırımın pek de rantabl olmayacağını bize gösterir.

NES'lerin olumsuz etkilerinin nasıl ortadan kaldırılacağı tartışmalarının yoğun bir biçimde yapıldığı yaklaşık 10 yıldan bu yana, hemen hemen hiçbir ülkede yeni bir NES'in açılmadığı, yapılanların devreye sokulmadığı gelişmiş ülkelerden öğrenecek ve kamuoyunu bilgilendirecek bir yapılanmanın olmayışı önemli bir eksikliktir.

Bu bağlamda Çevre Bakanlığı'na büyük sorumluluk ve görevler düşer. Almanya NES'leri kapama kararını niçin aldı? Çıkardığı rüzgârdan elektrik üretimi yasası ile 8 binin üzerinde rüzgâr türbini kurulmasına neden olanak sağladı? Fransa neden bu sektörü terk etmeye başladı? Amerika'da NES'ler neden kapatılıyor? Neden Amerika'da Clinton 'ın imzasıyla bir milyon evin güneş pilleri ile donatılması zorunlu hale getirildi? Tüm bu sorular, bizleri seçenek enerji kaynakları arayıp elde etmek için yeni teknolojileri yurdumuza getirmeye zorlamıyor; ancak artık eskiyen ve terk edilen nükleer enerji teknolojileri bizlere vazgeçilmez diye dayatılıyor. Varsayalım ki yurdumuzda nükleer teknoloji uygulamasına geçilmeye karar verildi. Bu enerjiden yararlanabilme süresi en erken 10 yıldan önce olamayacaktır. Bu süreçte de yeni teknolojiler geliştirilecek ve bu sefer bu teknolojilere geçiş zorlamaları yapılacaktır. Daha üretime geçirilmeden eskiyecek bir sistemin yurdumuza getirilmesini anlamak olanaklı değildir.

Kaldı ki Türkiye'de uranyum rezervlerinin yurtiçi gereksinime yeterlik süresi en fazla 12 yıl olarak hesaplanmıştır. Bundan sonra Türkiye dış uranyuma bağımlı duruma gelecek, bu da hiç hesapta olmayan maliyeti birkaç misli arttıracaktır. Oysa hammaddesi için sıfır maliyeti olan rüzgâr enerjisinin üretim maliyetinde gelişen teknoloji ile yüzde 75 oranındaki düşüş, bu yönde çalışmaların zaman geçirilmeden yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Avrupa ülkeleri ve Amerika örneği önümüzde dururken, maliyetinde yüzde 90'lara varan düşüşlerin kaydedildiği solar (güneş) enerjiden yararlanmak için neden planlı ve programlı yatırımlara hemen geçilmiyor? Ya da varsa bu durumla ilgili kamuoyu neden bilgilendirilmiyor?

Nükleer enerji santralları, fosil enerji santralları gibi gaz emisyonlarına yol açmamaktadır. Ancak daha önemli ve kendilerine özgü çevresel ve yaşamı tehdit eden sorunlara neden olmaktadır. İnsani ve mekanik arızaların her zaman olabileceği gerçeği, bizleri karar aşamasında düşündürmelidir. Binlerce insanın ölümü, ekosistemlerin radyoaktif kirlenmesi ve maddi zararlar ölçülmeyecek kadar büyük olabilir. Güvenlik sorunu ile birlikte, kullanılan yakıt çubukları ve başka radyoaktif atıkların yok edilme güçlüğü ya da imhasının hiçbir teknoloji ile mümkün olmadığı bilinmektedir.

Yıllarca okuyup Prof. olmuş insanlar lavuk demeden önce etrafınıza bir bakın derim. Nükleer Teknolojide en ileri olan ülkelerde bile nükleer enerji projeleri rafa kalkarken bu kadar enerji kaynağı olan bir ülke neden diğer alternatifleri denemeden nükleer santral yapsın?

Link to comment
Share on other sites

Nükleer Teknolojide en ileri olan ülkelerde bile nükleer enerji projeleri rafa kalkarken bu kadar enerji kaynağı olan bir ülke neden diğer alternatifleri denemeden nükleer santral yapsın?

Çünkü bizde hiç nükleer santral yok ve nükleer santral işletmek için gerekli olan maddelere de yeterince sahibiz. :wacko: gelişmiş ülkeler yeni projeleri rafa kaldırıyor olabilirler ama yapılmış olanları kaldırmıyorlar çünkü zaruri bir ihtiyaç :lol:

Link to comment
Share on other sites

Nükleer enerjinin Türkiye' de zaruri bir ihtiyaç olması için hidroelektrik, doğalgaz ve rüzgar enerjisinden yoksun bir memleketimiz olması lazım yani diğer alternatifleri bile sonuna kadar kullanmıyoruz ki nükleer enerji zaruri bir ihtiyaç olsun.

Bilmem bilir misiniz Trakya Bölgesinde Hamitabat Termik Santrali vardır. Oraya Makina Mühendisleri Odası olarak düzenlediğimiz bir gezide enerjiden sorumlu müdür ile görüşme imkanım oldu. Şuan ağırlıklı olarak doğalgazla elektrik üreten bir santral 1982 yılında inşaatına başlanmış ve 1984 te faaliyete geçmiş bir termik santral. Şuan o santral %40 kapasite ile çalışıyor ve tam kapasite çalıştığında abartısız söylüyorum Trakya Bölgesinin ve İstanbul Avrupa yakasının enerji ihtiyacını karşılayabilecek bir potansiyeli var. Fakat enerji politikaları yüzünden bu santral uzunca ir süredir %50 kapasiteyle bile çalışmamış.

Gerisini siz düşünün acaba bu kadar elektrik üretebileceğimiz bir kaynak ve birkaç tane tam kapasite çalışmayan hali hazırda santrallerimiz varken nükleer enerji riskine neden girelim.

Link to comment
Share on other sites

Ülkemizde kaynakların etkin kullanılamaması hemen hemen her alanda söz konusu bir durum ancak nükleer santral %50 kapasiteyle bile çalışsa enerjide dışa bağımlılığımızı ve özellikle de doğalgaz ithalatında zamanlı zamansız yaşanan kesintilerden kaynaklanacak sorunları azaltmakta mutlaka faydalı olacaktır kanaatindeyim.

Link to comment
Share on other sites

Ülkemizde kaynakların etkin kullanılamaması hemen hemen her alanda söz konusu bir durum ancak nükleer santral %50 kapasiteyle bile çalışsa enerjide dışa bağımlılığımızı ve özellikle de doğalgaz ithalatında zamanlı zamansız yaşanan kesintilerden kaynaklanacak sorunları azaltmakta mutlaka faydalı olacaktır kanaatindeyim.

Enerji dışa bağımlılığımız bundan bilmem kaç yıl önce yaptığımız anlaşmalar yüzünden oluyor yoksa kendi kendimize yetemememizden değil bilmem şu sözü hatırlar mısınız çok ünlü bir politikacımızın sözüydü:

Eskiden biz elektrik alırdık, şimdi onlar bize satıyorlar..

Kendimize gelelim lütfen nükleer santralin Türkiye için çok büyük bir gereksinim olması için nüfusun ikiye katlanması ve sanayide uzaya çıkmamız gerekir. Tüm kitlerin ve kobilerin ayrıca bankaların satıldığı bir dönemde, üretimden çok tüketim toplumu olduğumuz bu dönemde enerji sıkıntısı çekeceğimizi hiç sanmıyorum. Hadi sandım diyelim nükleer santrallerin mutlaka kurulması gerektiğini hiç sanmıyorum.

Nükleer Santral çevre için şakaya gelmeyecek kadar tehlikelidir. Hele ben yaptım oldu zihniyetiyle kolaya kaçarak yapılabilecek birşey hiç değildir.

Link to comment
Share on other sites

ya ben doğu anadoluda oturuyorum sadece burada çıkan yakıtları cevirmek için bir yer kurulsa varya tr %40 anca dışa bağlı kalır ki yuakrda mod arkadaşımzızın değdiği gibi termik snatral( yanılmıyorsam izmirdede oalcak) tam kapasite ile çalışırsa enerjimi kendimiz üretip kendmiz harcıyor oalaz bilem ne akdar borcumuza da rahatça ödeyebilcez

Link to comment
Share on other sites

merhaba dostlar

şimdiiii

çevremizdeki teknolojik olarak daha lat seviyede vede..

çok uzun yıllar kızıl perde altında yaşamış..

veya gerici diye adlandırılan birçok ülke nükleer santral vb gibi ilerlemeleri zaten var.. bizim onlardan eksik yanımız nedir ?

siz.. veya biz.. birçok alanda istesek de yatırım yapamıyoruz

nedeni ise.. birçok prof ün dediğine göre.. örnek olsun

BOR un dünya dakinin %60 ı bizde... biz ham madde olarak çıkarabiliyoruz sadece.. sadece alıcımız amerika .. alış fiyatını o belirliyor.. sonra bize işleyip kendi belirttiği fiyattan veriyor.. ve izin verdiklerine kendi belirlediği fiyattan sattırıyor..

cam .. veya. optik sanayide istesek de ilerleyemiyoruz..

dış yardımlar geliyor.. kimisi karşılıksız başlığı altıda..

ama sadece termik santral gibi.. yatırımlara izin veriliyor.

hibe kamyonlar / araçlar geliyor hepsi.. dedemin zamanından kalma ve parçası bizde olmayan cinsden..

parça üretemiyorsun ve.. çalışması için peşinden benzin tankeri dolaştırıyorsun.. lazım olan parçayı tabiki sana hibe edenden alıyorsun

petrol çıkartmaya izin yok.. birçok araştırma yapılıyor ama.. bunlarda da.. kotalı ..

birçok Türk yatırımcı dış ülkelerde petrol kuyusu açarken bunlar Türkiye içerisinde çalışamıyor.. çünki izin vermiyorlar.. ihalaler sadece yabancı ortaklı şirketlere veriliyor

reklamlarda sadece BP (british petrol.. ingiltere).. Shell (amerika).. vs gibi şirketler görebilirsiniz.. diğer var olan şirketler ya yan kuruluşlar yada ortaklı kuruluşlar ...şeklinde bizimkiler hep gölgede kalıyor

boğazlarda KOTA veya cezai yaptırımlar.. geçiş izinler veremiyorsun

çünki..

sendeki boğazı başkaları tutuyor ve senin boğazını SIKIYOR

bunların hepsi...

saolsun.. geçmişte bu anlaşmalara imza atan.. şuan ki ekonomik ve kültürel yozlaşma temelinde olan..

şahsiyete aittir

Atatürk ün idareden çekilmesi.. işleri devretmesi sonucunda boşluğu dolduran...

kendisi ölmediği halde.. öldü gibi gösterip. Atatürk ölene kadar meydanlardan kaybolan şahsa borçluyuz

lütfen

teknik ve siyasi olarak kendi idaremizi almak için.. yeterlilik sahibi olmaya..

eski anlaşmaları ve olayları bilerek geleceğimizi ona göre yönlendirmeye çalışalım

geçmişte herkesin bilinçli bilinçsiz hataları vardır

önemli olan onlara bakıp.. gelecekte o hatalara düşmeden yol almaktır

unutmayınız

affederim.. ama unutmam

yöntemi ile yaklaşıp.. başarılar kat etmeye çalışalım

selamlar

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...