Jump to content

ÝstanbuL...


BrightBlade

Recommended Posts

Arkadaþlar ÝstanbuL ile ilgili ne bulduysanýz paylaþalým birbirimizle..

9 dilde Ýstanbul

Ýstanbul'un pek çok dilde çok farklý isimleri bulunuyor.

Grekçe: Vizantion

Latince: Bizantium, Antoninya, Alma Roma, Nova Roma

Rumca: Konstantinopolis, Ýstinpolin, Megali Polis, Kalipolis

Slavca: Çargrad, Konstantingrad

Vikingce: Miklagord

Ermenice: Vizant, Stimbol, Esdambol, Eskomboli

Arapça: Bizantiya, el-Mahsura, Kustantina el-uzma

Selçuklular zamanýnda: Konstantiniyye, Mahrusa-i Konstantiniyye, Stambul

Osmanlýca'da: Dersaadet, Deraliyye, Mahrusa-i Saltanat, Ýstanbul, Ýslambol, Darü's-saltanat-ý Aliyye, Asitane-i Aliyye, Darü'l-Hilafetü'l Aliye, Payitaht-ý Saltanat, Dergah-ý Mualla, Südde-i Saadet.

Ýstanbul semtleri

Aksaray: Fatih'in sadrazamý Ýshak Paþa, Ýç Anadolu Bölgesi'ndeki Aksaray'ý ele geçirdikten sonra orada yaþayan bölge insanlarýný bugünkü Aksaray semtinin bulunduðu yere gönderir. Aksaraylýlar da semte adlarýný verirler.

Ahýrkapý: Marmara Denizi'nin kýyýsýnda yer alan yedi ahýr kapýsýndan birisi olan bu semte, Padiþah atlarýnýn bulunduðu has ahýrýn yanýnda yer aldýðý için Ahýrkapý ismi verildi.

Aþiyan: kuþ yuvasý

Aþiyan: Günümüzdeki ismini þair Tevfik Fikret'in burada bulunan, Farsça'da kuþ yuvasý anlamýna gelen 'Aþiyan' isimli evinden alýyor.

Baðlarbaþý: Semt, en ünlü bað ve bahçelerin bir dönem burada yer almasýndan dolayý bu adla anýlýyor.

Bebek: Semtin isminin nereden geldiði konusunda iki rivayet bulunuyor. Bunlardan ilki, Fatih Sultan Mehmet'in bölgeyi korumasý için gönderdiði bölükbaþýnýn Bebek lakaplý olmasý. Diðeri ise padiþahýn semtteki bahçesinde gezerken yýlan görüp korkan þehzadesine bebek demesi ve bundan sonra bahçesinin bebek bahçesi olarak anýlmasý.

Beþiktaþ: Ýlk görüþ, semtin ismini Barbaros Hayrettin Paþa'nýn gemilerini baðlamak için diktirdiði beþ taþtan aldýðý yönünde. Diðeri ise bir papazýn burada yaptýðý kiliseye Kudüs'ten getirdiði beþik taþýný koyduðu ve ismin buradan geldiði yönünde.

Beyazýt: Sultan II. Beyazýt'ýn buraya kendi ismiyle anýlacak bir külliye yaptýrmasýndan sonra semt, Beyazýt olarak anýlmaya baþladý.

Beyoðlu: Semtin isminin nerden geldiði konusunda çeþitli rivayetler bulunuyor. Bunlardan ilkine göre, Ýslamiyet'i kabul edip burada oturmaya baþlayan Pontus Prensinden adýný alýyor semt. Diðerine göreyse, 'Bey Oðlu' diye anýlan Venedik Prensinin burada oturmasýndan geliyor semtin adý. Son bir rivayet de, burada oturan Venedik elçisine, yazýþmalarda, "Beyoðlu" diye hitap edilmesinden semtin bu adla anýldýðýný söylüyor.

Bakýrköy: Bizanslýlarýn 'Makri Hori' dedikleri semt, 14. yüzyýlda Osmanlýlarýn eline geçince 'Makriköy' adýný aldý. 1925'te ulusal sýnýrlar içindeki yabancý kökenli adlarýn deðiþtirilmesi sýrasýnda Atatürk'ün isteðiyle semt Bakýrköy adýný aldý.

Bostancý: Semt, adýný eskiden her türlü meyve ve sebzenin yetiþtirildiði bostanlardan biri olmasýndan alýyor.

Depremde çatlayan kapý

Çatladýkapý: Bizans zamanýnda yapýlan surlarýn Sidera adý bir verilen kapýsý, 1532 tarihinde meydana gelen depremde çatlayýnca, hem semt hem de kapý Çatladýkapý olarak anýlmaya baþladý.

Çemberlitaþ: Bizans'ýn en önemli meydanlarýndan Constantinus Forumu'nun bulunduðu yerdeki büyük sütunlardan birisi olan Çemberlitaþ, semte adýný verdi.

Çengelköy: Eskiden gemi çapalarý bu köyde yapýldýðý için isminin buradan geldiði tahmin ediliyor.

Çýksalýn: Güzel manzaralý, geniþ bir çevreye hakim olan bölgeye, halk arasýnda "çýk, salýn" denilmeye baþlandý.

Eminönü: Osmanlý döneminde çarþýdaki esnafý denetleme yetkisi 'Emin'lere aitti. Semt, adýný burada bulunan 'Gümrük Eminliði'nden alýyor.

Feriköy: Semt adýný Sultan Abdülmecit ve Abdülaziz dönemlerinde yaþayan Madam Feri'den alýyor. Bölgede bulunan geniþ topraklar padiþah tarafýndan Madam Feri'nin eþine baðýþlanmýþtý. Ama eþi ölünce semt onun ismiyle anýlmaya baþlandý.

Galata: Gala, Rumca da "süt" anlamýna geliyor. Bir rivayete göre Galata'nýn adý semtteki süthanelere gönderme yapýlarak türetildi. Baþka bir görüþe göre ise Ýtalyanca 'denize inen yol' anlamýna gelen 'galata' kelimesi düþünülerek bu isim verildi.

Horhor: Fatih'te bulunan semt, adýný Horhor çeþmesinden alýyor. Rivayete göre Fatih Sultan Mehmet bölge civarýnda yürürken yerin altýndan su sesleri duyar ve yanýndakilere, "Buraya bir çeþme yapýn baksanýza 'hor hor' su sesleri geliyor" der ve buraya bir çeþme yapýlýr. Çeþme de semt de Horhor ismiyle anýlmaya baþlar.

Okmeydaný: Fetih Ordusu kuþatmanýn bir kýsmýný burada kurulan karargâhta geçirmiþ. Semtin ismi de böylelikle Okmeydaný olarak kalmýþ.

Kadýköy: Futbolun mabedi olan ilçe Zamanýn musiki üstadý Sine Kemani Nuri Bey’in anlatýþýna bakýlýrsa, futbola meraklý ilk Türk gençleri bir kulüp kurmaya, daha bir derli toplu birleþmeye karar vermiþler. Çok geçmeden arzularýný yerine getirmiþ, elbiseyi de seçmiþler; gömleðin göksü, yakasý, kol kapaklarý beyaz, öbür taraflarý kýrmýzý, pantolon keza beyaz. Kuþdili Papazýn çayýrlarýnda kendi aralarýnda maçlara giriþmiþler. Moda’daki Ýngilizlerden, Rumlardan mürekkep (oluþan) takýmýn derecesine eriþmek, onlarý yenmek baþ emelleri(en büyük arzularý). Eski cimnastikçi ve idmancýlardan Sine Kemani Bay Nuri’nin rivayetine göre, ilk oynayanlarý sayalým: Kendisi(Nuri Bey), Emced Bey, Mehmet Ali ve kardeþi Neþet Beyler, Reþat Danyal Bey, Hafýz Mustafa, Topçu zabiti Cevdet Bey, Eþref Bey, Hüsnü Paþa zade Bahriyeli Fuat Bey, Mekteb-i Sultani’li Daniþ, Tahsin (Þair Tahsin Nahit) Bey, Sarý Þevki.

Þiþli: Þiþ yapýmýyla uðraþan ve Þiþçiler diye anýlan bir ailenin burada bir konaðý olduðu ve 'Þiþçilerin Konaðý'nýn zamanla deðiþikliðe uðrayarak 'Þiþlilerin Konaðý' hâline gelmesiyle semtin adýnýn Þiþli olarak kaldýðý anlatýlýyor.

Þaþkýnbakkal: Henüz yerleþimin olmadýðý dönemlerde yaz günleri denizden yararlanmak için bölgeye gelenlere bir bakkal dükkaný açýldýðýný görenler, burada iþ yapýlmayacaðýný düþünerek bakkala "þaþkýn bakkal" yakýþtýrmasý yaptýlar. Bundan sonra da semt Þaþkýnbakkal olarak anýlmaya baþlandý.

Sütlüce: Bugün Sütlüce semtinin olduðu yerde Süt Menbat isimli bir Rum köyü vardý. Köyün bir köþesindeki bakýr bir kadýn heykelinin memelerinden su akar; bu suyun, kadýnlarýn sütünü çoðalttýðýna inanýlýrdý. Bundan dolayý semt, Sütlüce olarak anýlýr oldu.

Tahtakale: Sözlük anlamý 'kale altý' olan Taht-el-kale'nin bozulmasýyla Tahtakale'ye dönüþen semtin, Mercan ya da Beyazýt dolaylarýndaki eski sur benzeri yapýnýn aþaðý kotunda yer aldýðý için bu ismi aldýðý tahmin ediliyor.

Taksim: Osmanlý zamanýnda sucularýn; suyu, halka taksim ettikleri yer, Taksim olarak anýlmaya baþlandý.

Teþvikiye: Sultan Abdülmecit'in bir mahalle kurulmasý için teþvikte bulunduðu semtin adý Teþvikiye olarak kaldý. Bu durumu, Harbiye Karakolu ile Rumeli ve Valikonaðý Caddelerinin kesiþtiði kavþakta bulunan iki taþ belgeleliyor.

Unkapaný: Bazý satýþ yerlerinde Arapça'da 'Kabban' adýný taþýyan büyük teraziler bulunduðundan, buralarý Kapan adýný taþýrdý. Sahiline buðday ve arpa yüklü gemiler demirlediðinden, semt bu adý aldý.

Üsküdar: Bizans devrinde, Skutari denilen asker kýþlalarý, þehrin bu yakasýnda yer aldýðý için semt Skutarion diye anýlýyordu. Bu isim zamanla Üsküdar'a dönüþtü.

Veliefendi: Hipodrom bir zamanlar Þeyhülislam Veli Efendi'nin sahibi olduðu topraklar üzerinde kurulduðundan semtin adý Veli Efendi'yle anýlýyor.

Link to comment
Share on other sites

ADALAR

09.jpg08.jpg07.jpg

Batýlýlarýn ‘Prens Adalarý’ diye bildikleri Adalar, Ýstanbul’un þarkýlara, þiirlere konu o olmuþ en güzel mevkilerinden biridir. Ýstanbul’dan, özellikle de Çamlýca’dan pek güzel görünürler. Ýstanbul’un ve Türkiye’nin tarihinde önemli yerleri, acý tatlý hatýralarý olan bu adalar, iç ve dýþ turizm açýsýndan da önem taþýrlar. Adalar’dan Ýstanbul’un seyri de, alýþýlmýþýn dýþýnda, farklý bir güzelliktir.

Ýstanbul’un Anadolu yakasý açýklarýnda, 9 ada ile iki kayalýktan oluþurlar. Sözünü ettiðimiz 9 ada, Bostancý ile Kartal’daki Dragos sahili açýklarýndadýr. Diðer iki kayalýk ise Maltepe açýklarýndaki sýðlýktadýr. Bu kayalýklarda, Batmaz ve Vordonoz fenerleri yer almaktadýr.

Marmara Denizi’nin Güneydoðusuna isabet eden bölgede bulunan bu adalar; Büyükada, Heybeliada, Burgazadasý, Kýnalýada, Sedefadasý, Yassýada, Kaþýkadasý, Sivriada ve Tavþanadasý’dýr. Toplam nüfusu 20 binin üzerindedir. Ancak, yaz mevsiminde yazlýkçýlarýn gelmesiyle bu rakamýn 120 bin civarýna yükseldiði tahmin edilmektedir.

Adalar’daki, tarihe geçen ilk önemli olay, Milattan önce 298’de Makedonya Kralý Büyük Ýskender’in komutanlarýndan Antigonos’un oðlu Dimitrios Poliorkites’in Burgazadasý’nda babasýnýn adýna ve anýsýna bir kale inþa ettirmesi ve adaya Antigoni adýný vermesidir. Ýstanbul Adalarý’nýn, özellikle Bizans döneminde, saray mensuplarýnýn sürgün yerleri olduðu, Prens Adalarý ismini de bu nedenle aldýklarý söylenir. Adalar’ýn önemli sürgün konuklarýndan biri, 780 yýlýnda tahta geçen VI. Konstantinos’un annesi Ýmparatoriçe Eirene’dir.

Adalar, 1453 yýlýnda, Ýstanbul’un fathiyle sonuçlanan kuþatma öncesinde Osmanlý egemenliðine geçmiþtir. Fetih sýrasýnda büyük ölçüde terkedilen Adalar, Fetih’ten sonra yeniden canlanmýþtýr. Fatih Sultan Mehmet’in, gayrimüslimlere yönelik hoþgörülü tavrý Adalar’ýn yeniden canlanmasýnda etkili olmuþtur. Adalar’da, Patrikhane’ye toprak kullaným ve mülkiyet haklarý verilmiþtir. Evliya Çelebi, 17. Yüzyýlda Adalar üzerinde baðlýk bahçelik köyler bulunduðunu, köy sakinleri arasýnda zengin balýkçý reisleri bulunduðunu yazar. Yine 17. Yüzyýlda, Eremya Çelebi, Adalar’ýn güzel ve mamur yerler olduðunu, buralara gezmeye gidildiðini, bazý adalarda ziyaret yerleri, Rumlara ait kilise ve manastýrlar bulunduðunu kaydeder. Adalar, özellikle 19 ve 20. Yüzyýllarda, daha çok sayfiye ve mesire yerleri olarak kullanýlmaya baþlanmýþtýr.

Nüfusunun büyük çoðunluðunu Rumlar’ýn oluþturduðu Adalar’da nüfus yapýsý 20 yüzyýl baþlarýna kadar önemli bir deðiþikliðe uðramamýþtýr. Ancak, Cumhuriyet’in kuruluþunu takip eden yýllarda gerçekleþtirilen mübadeleden sonra Rum nüfus Ýstanbul’un ve Anadolu’nun bir çok yerini terk ettiði gibi Adalar’ý da terk etmiþtir.

Özellikle 19. Yüzyýldan itibaren edebiyata da konu olmuþ, Mehmed Celal, Yahya Kemal, Halit Fahri, Sait Faik, Hüseyin Rahmi, Halit Ziya gibi þair ve yazarlarýmýz, Adalar’ý konu alan þiirler, konularý Adalar’da geçen hikaye ve romanlar yazmýþlardýr. Adalar, Boðaziçi’nin güzel mevkileri ve Lale Devri’nin gözdesi Sa’dabad gibi mevkilerle birlikte, þarkýlara da en çok konu olan Ýstanbul mevkilerinden biridir.

BÜYÜKADA

06.jpg05.jpg

Ýstanbul Adalarý’nýn en büyüðü Büyükada’dýr. Yüzölçümü 5,4 kilometrekaredir. Maltepe sahiline uzaklýðý ise 2300 metredir.

Adalar’da, biri güney diðeri kuzeyde olmak üzere iki tepe bulunur. Güneydeki tepe, 203 metre yükseklikteki Yücetepe’dir. Kuzeydeki tepe ise Ýsa Tepesi bulunmaktadýr.

Seyahatnamelerden ve tarihi olaylardan anlaþýldýðý kadarýyla Büyükada, Bizans döneminde de, Osmanlý döneminde de hep meskun kalmýþtýr. 19. Yüzyýlýn ilk yarýsýnda 3 bin kadar olduðu tahmin edilen Büyükada’nýn nüfusu, Adalar’a vapur iþlemeye baþladýktan sonra artmýþ, 20. Yüzyýl baþlarýnda 5 bini aþmýþtýr. Ada’nýn nüfusu bugün 8 bin civarýndadýr. Ancak ada, yazlarý günübirlik ziyaretler ve yazlýða gelenler nedeniyle kalabalýk olmaktadýr.

19. yüzyýl ortalarýnda Büyükada’yý anlatan yabancýlar akþamüstleri iskele çevresindeki þýklýðý, zerafeti, sahildeki gezintileri ballandýra ballandýra anlatýrlar. 20. Yüzyýlýn ilk çeyreði boyunca Rumlarýn aðýrlýk taþýdýðý ada halký ve yazlýkçý gayrimüslimlere ek olarak Osmanlý aydýn ve yazarlarýnýn da önemli bir bölümü Büyükada’nýn güzelliklerini ve toplumsal atmosferini paylaþmýþlardýr.

1. Dünya Savaþý ve Cumhuriyet sonrasýnda Rum halkýný kaybeden Büyükada’daki canlýlýk 1930’lara kadar büyük ölçüde kaybolmuþtur. Ancak, 1940’lý yýllara doðru, Cumhuriyet dönemi devlet ileri gelenlerinin ve yüksek bürokrasinin, varlýklý kesimlerin raðbet ettiði bir sayfiye yeri olma özelliðini yeniden kazanmýþtýr.

Büyükada, bu dönemde yeni köþklerle, özenli ve zevkli yapýlarla süslenmiþ, Ýstanbul halkýnýn günlük gezinti yerlerinin de baþýnda yer almýþtýr.

Adanýn Kuzey-Güney doðrultusuna dik olarak çýkan Dil Burnu’nun iki yanýndaki Yörük Ali ve Nizam Plajlarý, Luna Park, Aþýklar, Viranbað kýr gazinolarý, koruluklarý, biri iskeleden baþlayýp Ada’nýn tüm çevresini dolaþan büyük tur, diðeri Araba Meydaný’ndan baþlayýp Dil’den, Aþýklar Kýr Gazinosu’ndan Lunapark’a oradan da Maden’e geçerek binildiði noktaya dönülen küçük tur olmak üzere araba turlarý, Luna Park meydanýndaki süslü eþeklerle yapýlan geziler Büyükada gezilerinin baþlýca eðlenceleri haline gelmiþtir.

Ada’nýn en yüksek tepesinde Aya Yorgi kilise ve manastýrý bulunmaktadýr. Buradaki ilk yapý, miladi 6. Yüzyýlda inþa edilmiþtir. Bu mevkide, bir çok kilise ve manastýrýn kalýntýlarý da vardýr. Bunlardan bazýlarý bugüne kadar ulaþmýþ, bazýlarý yýkýntý olarak kalmýþtýr.

Ýsa Tepesi’nde ise Hristos Kilise ve manastýrý bulunmaktadýr. Kumsal semtindeki Ayios Dimitrios Kilisesi de Ada’nýn önemli dini yapýlarýndandýr. Adadaki Ortodoks cemaat, büyük ayinlerini burada yapar.

Büyükada’da bulunan 4 camiden mimari bakýmdan en dikkat çekeni 2. Abdülhamid tarafýndan yaptýrýlan Hamidiye Camii’dir. Mimari açýdan batý etkisinde inþa edilmiþ bulunan bu cami, Ada Camii sokaðýnda bulunmaktadýr.

Büyükada’ya, günümüzde Sirkeci, Kabataþ ve Bostancý’dan kalkan Ada Vapurlarý ve Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi’nin deniz otobüsleri ile ulaþmak mümkündür. Adada otomobil yasaðý vardýr. Bu da, Ada’nýn gürültüden uzak, havasý temiz bir mevki olarak kalmasýný saðlamaktadýr.

HEYBELÝADA

04.jpg

Heybeliada, Ýstanbul’un Büyükada’dan sonra en büyük adasýdýr. Adaya Heybeliada denilmesinin sebebi, uzaktan bakýldýðýnda adanýn yere býrakýlmýþ bir heybeye benzemesidir. Ýstanbul'un en çok raðbet gören sayfiye yerlerinden biridir. Sadece doðasýyla, temiz havasý ve güzellikleriyle deðil, Bahriyesi, Sanatoryumu, Ruhban (Papaz) Okulu gibi kurumlarýyla da ünlüdür.

Bugün, adanýn nüfusu 7 bin civarýndadýr. Ancak yaz mevsimlerinde bu nüfus birkaç kat artmaktadýr. Yazlarý günübirlik gelen ziyaretçiler de eklendiðinde, Adanýn yaz nüfusunun 50 bini aþtýðý düþünülebilir.

Diðer adalara olduðu gibi Heybeliada’ya da vapur seferleri 19. Yüzyýl ortalarýnda yapýlmaya baþlanmýþtýr. Zengin Rumlar’ýn yaþadýðý adada, Bahriye’nin de bulunmasý nedeniyle önemli miktarda Türk nüfus da yaþamýþtýr. Adanýn nüfusu, 1820’de 800 olarak tespit edilmiþ iken vapur seferlerinin baþlamasýndan sonra 2000’e çýkmýþtýr. Kurtuluþ savaþý ve mübadele sýrasýnda diðer adalar gibi sakinleþen Heybeliada, 1950’li yýllarda yeniden canlýlýðýný kazanmaya baþlamýþtýr.

Adanýn eni 2700 metre, boyu 1200 metredir. 4 tepeden oluþan Heybeliada, Ýstanbul adalarýnýn orta yerinde bulunmaktadýr. En yüksek tepe Deðirmentepe’dir (136 metre). Diðer tepeler, Taþocaðý Tepesi, Makarios Tepesi ve Ümit Tepesi’dir. Eski adý Papaz Tepesi olan bu tepe 85 metre yüksekliðinde olup üzerinde Papaz Okulu bulunmaktadýr. Adada 4 de liman vardýr. Güzel bir koyda bulunan Çam Limaný ile Bahriye Limaný bunlarýn en önemlileridir. Adanýn önemli yapýlarý, Bahriye Okulu, Aye Ofemya Ayazmasý, Türkiye’nin ilk sanatoryumu olan Heybeliada Sanatoryumu (Kuruluþ: 1924), Heybeliada’nýn ünlü sakinlerinden olan Hüseyin Rahmi Gürpýnar Lisesi, Abbas Halim Paþa Köþkü, Papaz Okulu, diðer dini yapýlar ve resmi binalardýr.

Adadaki, birine “Büyük Tur”, diðerine “Küçük Tur” denilen iki tur yolunda, yaz mevsimlerinde eþek ve arabalarla turlar yapýlýr. Küçük Tur'a, Aþýklar Turu da denmektedir. Heybeliada da, Ýstanbul'un diðer adalarý gibi, motorlu araçtan arýndýrýlmýþtýr.

Evliya Çelebi, Heybeliada’da bir Bostancýbaþý ile birkaç Subaþý askerinin bulunduðunu, adanýn gelirinin Kaptan Paþa’ya verildiðini kaydeder.

Ýstanbul'u en çok yazan ediplerimizden Ahmed Rasim, Heybeliada'da medfundur. Ancak Heybeliada ile ilgili bir eseri bulunmamaktadýr. Ahmet Rasim'in yeðeni Yesari Asým'ýn "Biz Heybeli'de her gece mehtaba çýkardýk" þarkýsý, Heybeli'deki bir çok þeyden daha ünlüdür. Aziz Nesin, Zeyyat Selimoðlu gibi yazarlar da eserlerinde Heybeliada'dan çokça sözetmiþlerdir.

BURGAZADASI

03.jpg02.jpg

Burgazadasý, Ýstanbul Adalarý’nýn büyüklük olarak üçüncüsüdür. Ada yuvarlak bir biçimdedir ve eni boyu yaklaþýk 2 kilometredir. Ada üzerindeki tek tepe Bayrak Tepesi’dir.

Önceleri nüfusunun tamamý Rumlardan oluþan Burgazadasý’nýn yaz nüfusu 15 bin, kýþ nüfusu ise 2-3 bin civarýndadýr.

Burgazadasý, iklimi, sahili, çamlarý, restore edilmiþ zarif köþkleri ile Ýstanbul’un en sevilen mevkilerinden biridir. Adanýn yalý ve köþkleri, güzellikleri ve zerafetleri ile tanýnmýþtýr. Güzel ahþap köþkler genellikle sahilde Gezinti Caddesi’nde, Kaþýkadasý ve Heybeliada’ya bakan tepenin eteklerindeki Gönüllü ve Mehtap sokaklarýndadýr. Ev fiyatlarýnýn ve kiralarýnýn çok yüksek olmasý nedeniyle bugün Burgazadasý, Ýstanbul’un zengin kesimlerinin ve ünlü sanatçýlarýn tercih ettiði pahalý bir sayfiye yeri özelliðindedir.

Vapur iskelesinden doðuya doðru gidildiðinde adanýn eski plajýna ulaþýlýr. Buradan Heybeliada’ya doðru uzanan bir burun ve burnun ucunda bir fener vardýr. Plajýn güneyinde Mezarlýk Burnu yer almaktadýr. Bu burundaki kaya dönüldüðünde adanýn güney kýyýlarýna gelinir. Burasý, Bayrak Tepesi’nin bulunduðu sarp mevkidir. Kýyýdan duvar gibi yükselen bu tepenin üzerinde Hristos Manastýrý vardýr. Ayný yönde kýyýdan devam edilince Kalpazankaya’ya gelinir. Kalpazankaya’nýn hemen yanýnda bulunan küçük koy, Burgaz’ýn gezinti yerlerinden biridir. Kalpazankaya’nýn güneyinde Marta Koyu, Kuzeybatý tarafýnda Aya Yorgi Manastýrý bulunmaktadýr.

Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde Burgazadasý’ný þöyle tasvir eder: “Kalesi deniz kýyýsýnda yalçýn kayalar üzerinde dört köþe þeddadi tarzda yapýlmýþ küçük bir kaledir. Ada 10 mil geniþliktedir. Oldukça verimlidir. 300 kadar baðlý bahçeli tatlý suyu olan kuyulu evleri vardýr. Bostancýbaþý idaresinde olup bir Yeniçeri yasakçýsý vardýr. Halký Rumdur. Mamur kiliseleri vardýr. Keçi ve tavþaný gayet boldur. Daðlardaki baðlarýn hesabý yoktur. Halký zengin gemicilerdir."

Türkiye’nin ilk sanatoryumlarýndan biri 1928 yýlýnda Burgazada’da kurulmuþtur. Adada 1953 yýlýna kadar cami yapýlmamýþtýr. Fethin 500. Yýldönümü dolayýsýyla 1953’te belediyenin verdiði bir arsaya küçük bir cami inþa edilmiþtir.

Türkiye’nin ilk özel hayvanat bahçelerinden biri de Burgazada’dadýr. Kýr gezintilerinin bir zamanlar çok revaçta olduðu adada, bu gezintiler son zamanlarda azalmýþtýr. Türk hikayeciliðinin büyük isimlerinden Sait Faik de (Abasýyanýk) Burgazadasý’nýn tanýnmýþ simalarýndandýr.

KINALIADA

Kýnalýada, Ýstanbul Adalarý içinde en küçüklerinden biridir. 1500X1100 kilometre büyüklüðündedir. Kýnalýada ismini, üzeri makilerle kaplý olduðu dönemlerde uzaktan kýzýla çalan bir görünüme bürünmesi nedeniyle almýþtýr. Çýnar Tepesi, Teþvikiye Tepesi ve Manastýr Tepesi olmak üzere üç tepesi vardýr.

Kýnalýada'da, çok kayalýk olmasý nedeniyle, aðaçlýk bulunmamaktadýr. Bizans döneminde, surlarýn yapýmý için buradaki kayalýklardan taþ getirildiði bilinmektedir. Adadan çýkartýlan taþlar nedeniyle arazi bozulmuþtur. Adada en çok dikkat çeken özellik, Çýnar Tepesi'ndeki büyük radyo ve televizyon antenleridir.

Ada, geçmiþte suyu ve elektriði de olmadýðý için diðer adalardan çok daha sakindir. Ada'ya elktirk 1946 yýlýnda gelmiþtir. Önceleri tankerlerle, taþýma suyla idare eden Kýnalýada, susuzluktan da 1981 yýlýnda kurtulabilmiþtir. Adanýn ilk sakinleri Ermenilerdir. Esasen, Osmanlý döneminde Ermenilerin meskun olduðu bir ada olarak bilinmektedir. 1846'da, Adalar'a vapur iþlemeye baþladýktan sonra Rumlardan ve Türklerden de adaya yerleþenler olmuþtur.

Kýnalýada'nýn nüfusu uzun yýllar bir kaç yüzü geçmemiþtir. Daha sonra yeni yerleþimlerle kýþ nüfusu 2000'e yükselmiþtir. Yaz nüfusu 20-30 bin civarýndadýr

Kýnalýada'da bugün bir kaç kilise, bir manastýr, bir de cami bulunmaktadýr. 1071 yýlýnda Selçuklu Sultaný Alparslan'a yenilen, Alparslan tarafýndan dostça karþýlanan ve memleketine iade edilen Romen Diyojen, Bizans'ta iþkence görmüþ, gözlerine mil çekilerek Kýnalýada'daki Hristos Manastýrý'na sürülmüþ, buraya gömülmüþtür. Mezarýnýn bugünkü yetimhanenin yanýnda bulunduðu söylenmektedir.

KAÞIKADASI

01.jpg

Burgazadasý'nýn hemen doðusunda bulunan küçük bir adadýr. Eski adý Pita'dýr. Yüzüstü yatýrýlmýþ bir kaþýða benzediði için Türkçe'de 'Kaþýkadasý' diye adlandýrýlmýþtýr. Kuzeyden güneye uzunluðu bir kaç yüz metredir. Adada basit bir iskele ve iki küçük ev bulunmaktadýr.

Ada, özel mülkiyettedir. Osmanlý döneminde de, Cumhuriyet döneminde de iskana açýlmamýþtýr. Adanýn mülkiyeti 1950'lerde Danon ailesine geçmiþtir. Aile, adayý bir turizm þirketine satmýþtýr. Þirket adada, adanýn özelliklerini bozacak bazý tesisler inþa etmeye çalýþmýþ, ancak Ada Dostlarý Derneði'nin itirazlarý sonucu inþaat Büyükþehir Belediyesi tarafýndan durdurulmuþtur. Adada bugün herhangi bir tarihi eser kalýntýsý mevcut deðildir.

SEDEFADASI

Adalar'ýn yerleþime açýk olan en küçük adasýdýr. 1300X1100 metre büyüklüðündedir. Üzerindeki bitki örtüsü uzaktan bakýldýðýnda sedefe benzetildiði için Sedefadasý adý verilmiþtir. Eskiden tavþaný bol olduðu için Tavþanadasý adý da kullanýlmýþtýr. Adada iki plaj vardýr.

Sedefadasý da, diðer Ýstanbul adalarý gibi bizans döneminde sürgün yeri olarak kullanýlmýþtýr. Adanýn en önemli sürgünlerinden biri, miladi 857 yýlýnda adaya gönderilen Patrik Ýgnatios'tur. Ýgnatios, 10 yýl adada çeþitli iþkencelere maruz kalarak yaþadýktan sonra, 867 yýlýnda yeniden patrik seçilmiþtir.

Ada, 1850'de Tophane Müþiri Damad Ferid Paþa'nýn mülkiyetine geçmiþ, paþa adaya zeytin aðaçlarý dikmiþ ve sebze yetiþtirmiþtir. Paþanýn ölümü üzerine ada bakýmsýz kalmýþ, 1. Dünya Savaþý sýrasýnda da adanýn tüm aðaçlarý kesilmiþtir.

Ýstanbul'un iþgali sýrasýnda müttefiklerin eline geçen Yavuz Zýrhlýsý uzun süre buraya demirlenmiþtir.

Ferid Paþa'nýn torunlarý, adayý seçkin insanlarýn yaþadýðý bir yerleþim yeri yapmaya çalýþmýþ, bu amaçla bir konut kooperatifi kurmuþ, binlerce aðaç diktirmiþ ve villalar inþa ettirmiþtir.

SÝVRÝADA

Ýstanbul adalarýnýn en küçüklerinden biridir. Sivriada ile Yassýada, Ýstanbullular tarafýndan "Hayýrsýzada" olarak da adlandýrýlýrlar. Meskun deðildir. Denizin içinden itibaren yükselen bir tepenin denizin üzerindeki uzantýsýdýr. Denizden yüksekliði 90 metredir.

Adanýn güneyinde küçük bir limaný, bir de tatlý su kuyusu vardýr. Bizans döneminde sürgün adasý olarak kullanýldýðý bilinmektedir. Antik çaðlarda, inzivaya çekilmek isteyen keþiþlerin de raðbet ettiði bir yer olarak tanýnmaktadýr. Adada, 10. yüzyýldan beri bir manastýr vardýr. Bugün sadece bazý kalýntýlarý kalabilmiþtir.

Bizans ve Osmanlý dönemlerinde bazý yapýlar için bu adadan taþ nakledilmiþtir. Haydarpaþa rýhtýmý ve Haydarpaþa Limaný'ndaki mendirekler de bu adadan getirilen taþlarla yapýlmýþtýr.

1911 yýlýnda Ýstanbul'daki baþýboþ köpeklerin bu adaya sürülmesi ve burada açlýktan, susuzluktan, birbirlerini parçalayarak ölmeleri, ada tarihinin önemli olaylarýndandýr. Adadaki biçare köpeklerin havlamalarý Ýstanbul'dan iþitilmiþ ve olay vicdan sahibi insanlarýn büyük üzüntü duymalarýna sebep olmuþtur. Ýstanbul'un daha sonra iþgal edilmesini ve devletin baþýna büyük iþler gelmesini, buradaki köpeklere çektirilen eziyete baðlayanlar olmuþtur.

YASSIADA

1.jpg

Küçük bir adadýr. Eni 185, boyu 740 metredir. Biri sivri, diðeri yassý görünümlü olan iki Hayýrsýzada'dan yassý olanýdýr. Arazisi düzdür, ancak sahilleri genellikle denize dik olarak iner. Kuzey tarafýnda küçük bir limaný vardýr.

Burasý da Bizans'ýn sürgün yerlerinden biridir. Tarihte, Latinler'in ve Ruslar'ýn istilalarýna uðramýþtýr. Ýstanbul'un fethinden sonra Yassýada ve üzerindeki manastýrla ilgilenen olmamýþtýr.

Ýngiltere'nin Ýstanbul Sefiri Sir Henry Bulwer 1859'da adayý satýn almýþ, adada bazý garip, kale gibi binalar inþa ettirmiþ ve ziraat yaptýrmýþtýr. Daha sonra ada, Mýsýr Hýdivi Ýsmail Paþa'ya satýlmýþtýr. Ancak, Ýsmail Paþa da adanýn imarý ile ilgilenmemiþtir.

Yassýada, 1947 yýlýnda Deniz Kuvvetleri tarafýndan satýn alýnmýþ burada modern bir deniz eðitim tesisi kurulmuþtur.

Ada'nýn asýl þöhreti 27 Mayýs 1960 darbesinden ve burada kurulan mahkeme sonucu Baþbakan Adnan Menderes ile birlikte hükümet üyeleri Fatin Rüþtü Zorlu ve Hasan Polatkan'ýn idama mahkum edilmelerinden gelmektedir. Ýhtilal yönetimi, bir "Yüksek Adalet Divaný" kurdurarak, hükümet yetkililerini ve siyasileri bu adada yargýlamýþ ve mahkeme sýrasýnda sivil siyasiler buradaki tesislerde gözaltýnda tutulmuþtur.

Yassýada Mahkemeleri'nden sonra tekrar Deniz Kuvvetleri Komutanlýðý'na verilen tesiste, 1978 yýlýna kadar eðitim faaliyetleri devam etmiþ, 1993 yýlýnda tesisler Ýstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi'ne devredilmiþtir.

TAVÞANADASI

Ýstanbul Adalarý'nýn en güneyinde ve Ýstanbul'a en uzak olanýdýr (Ýstanbul limanýna mesafesi 13,5 deniz mili). Kaþýkadasý'ndan biraz büyükçedir. Eni boyu 90 metredir. Aðaçsýz, çýplak, kayalýk bir kara parçasýdýr. Üzerinde, 40 metre yüksekliðinde bir tepe bulunmaktadýr. Haritalardaki resmi adý "Balýkçý Adasý"dýr. Tavþaný bol olduðu için Tavþanadasý adý verilmiþtir. Adada günümüzde de tavþan vardýr. Meskun deðildir.

Link to comment
Share on other sites

  • 2 hafta sonra ...

dünyadaki tüm þehirlerde bir iki güzel semt vardýr (roma, venedik, washington, paris, londra, vs.) ama istanbul'un tüm semtleri güzeldir nereye giderseniz gidin 1 günde gezerek bitiremiyeceðiniz semtlerdir.bostancý,kadýköy,üsküdar,kanlýca (doðup büyüdüðüm yer),beykoz,sarýyer,tarabya,bebek,ortaköy..neden yazýyorumki kýsaca hepsi diyim..

istanbul sevgidir,aþktýr dokunmak istemessin köþe bucak kaçarsýn ama hep oralarda bir yerlerdedir..

hayatýmýn en güzel günlerini ve en acýlý günlerimi yaþatan þehirdir.sevdiðim kiþiyi içinde barýndýrdýðý içinde seviyorum seni istanbul!

sevdiðim sen de sevenim sen de..sevgimden ve sevenimden dolayý seni herkesten çok sevdim istanbul

istanbul anlatýlarak bitirilmeyecek tek yerdir ve o kadardýr!

Link to comment
Share on other sites

ÝSTANBUL TARÝHÝ

Ýstanbul'un tarihi 300 bin yýl önceye kadar uzanýr. Küçükçekmece gölü kenarýnda bulunan Yarýmburgaz maðarasýnda yapýlan kazýlarda insan kültürüne ait ilk izlere rastlanmýþtýr. Bu dönemde gölün çevresinde Neolitik ve Kalkolitik insanlarýn yaþadýðý sanýlmaktadýr. Çeþitli dönemlerde yapýlan kazýlarda, Dudullu yakýnlarýnda Alt Paleolitik Çað'a, Aðaçlý yakýnlarýnda ise, Orta Paleolitik Çað ile Üst Paleolitik Çað'a özgü aletlere rastlanmýþtýr.

M.Ö. 5000 yýllarýndan itibaren baþta Kadýköy Fikirtepe olmak üzere Çatalca, Dudullu, Ümraniye, Pendik, Davutpaþa, Kilyos ve Ambarlý'da yoðun bir yerleþimin baþladýðý sanýlmaktadýr. Ama bugünkü Ýstanbul'un temelleri M.Ö. 7. yüzyýlda atýlmýþtýr. M.S. 4. Yüzyýlda Ýmparator Constantin tarafýndan yeniden inþa edilip, baþkent yapýlmýþ; o günden sonra da yaklaþýk 16 asýr boyunca Roma, Bizans ve Osmanlý dönemlerinde baþkentlik sýfatýný sürdürmüþtür. Ayný zamanda, Ýmparator Constantis ile birlikte Hristiyanlýðýn merkezlerinden biri olan Ýstanbul, 1453'te Osmanlýlar tarafýndan fethedildikten sonra Müslümanlarýn en önemli kentlerinden biri sayýlmýþtýr.

ÝSTANBUL TARÝHÝNDEKÝ BELLÝ BAÞLI DÖNEMLER

Bizantion (M.O. 660 - M.S. 324)

Yunanistan'dan gelen Megara'lýlar M.Ö. 680'lerde Marmara Denizi'ni geçerek Ýstanbul'a ulaþtýlar ve bugünkü Kadýköy'de Halkedon adýný verdikleri bir kent kurdular. "Körler Ülkesi" olarak da anýlan Halkedon'un halký tarýmla uðraþýyordu. M.Ö. 660'larda da Trak kökenli komutanlarý Bizans önderliðinde yola çýkan Mega'lýlarýn diðer bir kolu bugünkü Sarayburnu'nun olduðu yerde baþka bir kent daha kurdu. Efsaneye göre Delfi Tapýnaðý'ndaki kahinin öðüdüne uyarak burayý seçen Megara'lýlar, komutanlarýnýn adýndan hareketle, kente "Bizantion " adýný verdiler. Bu yörede Megara'lýlardan önce de bazý Trak topluluklarý yaþadýðý bilindiði için Megara'lýlarla yerli halkýn kaynaþmýþ olduklarý sanýlmaktadýr.

Pek çok istilalara uðrayan Bizantion, M.Ö. 269'da Bithynialýlar tarafýndan yaðmalanarak ele geçirildi. M.Ö. 202'de Makedonyalýlar'ýn tehdidinden korkarak, Bizantion Roma'dan yardým isteðinde bulundu. Bu dönemden itibaren kentte Roma Ýmparatorluðu'nun etkisi baþlamýþ ve M.Ö 146'da kent Roma'nýn egemenliðine girmiþtir. Önceleri idari olarak varlýðýný sürdüren kent, daha sonra Bitinya-Pontus eyaletinin bir parçasý haline gelmiþtir. Böylece 700 yýllýk kent devleti statüsü sona ermiþtir.

73 yýlýnda Bizantion Roma'nýn Bithynia-Pontus eyaletine baðlandý. Ýmparator Vespasianus kentin geliþimine katkýda bulundu. 193 yýlýna gelindiðinde, Roma Ýmparatoru Septimus Severus, Partlar'ýn tarafýný tutan Bizantion'u kuþatarak kenti yaðmalayýp, surlarý da yýktýrdý. Daha sonra ise surlarý yeniden inþa ettirip, kenti imar etti. Yeni binalarla sokaklarý düzenledi. Hipodrom inþaatýný baþlattý. 269'da kent bu defa Gotlar'ýn saldýrýsýna uðradý. Zafer kazanan Gotlar, deniz kýyýsýna yakýn bir yere sütunlarýný diktiler. 313'de Nicomedialýlar kenti ele geçirdiler. I. Constantinus, Nicomedialýlar'la yaptýðý savaþý kazanarak kenti geri aldý.

Roma Ýmparatorluðu'nun baþkenti (324 - 395)

Bizantion Roma'nýn Doðu'sunun yönetim merkezi olarak seçildi. Bu yeni konumu, kentin dünya kültürü ve siyaseti içindeki önemli rolünü de belirledi.

I. Constantinus (324-337), Romalý soylularý Bizantion'a çaðýrarak kentin Romalý nüfusunu artýrdý. Yeni baþkentin konumuna yakýþýr bir imar hamlesi baþlatýldý. Limanlar ve su tesisleri yeniden düzenlendi. Kent içi su daðýtým sistemlerinin temelleri atýldý. Savunma için yeni bir sur yaptýrýldý.

Septimus Severius'un baþlattýðý hipodrom inþaatý tamamlandý. 100 bin kiþilik hipodromun geniþliði 117, uzunluðu ise 480 metreydi. Hipodrom duvarlarýnýn üzeri çok sayýda heykelle süslüydü. En önemlisi de at heykelleriydi. Kentin Latinler tarafýndan istila edilmesiyle bu at heykelleri Venedik'e, San Marco Meydaný'na taþýndý. Hipodrom'daki (Sultanahmet Meydaný) imparatorluk sarayý (Sultanahmet Camisi'nin bulunduðu alan) ve anýtsal ibadethaneler, akropolis (Topkapý Sarayý'nýn bulunduðu yer) yapýldý. Önceleri Nea (Yeni) Roma adý ile anýlan kenti, I. Constantinus kendi adýyla özdeþleþtirdi. 11 Mayýs 330 tarihinde kentin adý Constantinopolis olarak ilan edildi.

Önce Aya Ýrini, ardýndan 360 yýlýnda da Ayasofya kiliselerini yaptýraran I. Constantinus, kenti Hýrýstiyan dünyasý için önemli bir merkez haline getirdi.

Bizans Ýmparatorluðu Dönemi (395 - 1453)

476'da Batý Roma'nýn yýkýlmasýndan sonra Doðu Roma Ýmparatorluðu, Bizans Ýmparatorluðu'na dönüþmüþ ve Ýstanbul da, bu yeni imparatorluðun baþkenti haline gelmiþtir.

6. yüzyýlýn ortalarý, Bizans Ýmparatorluðu ve Ýstanbul için yeni bir yükseliþ döneminin baþlangýcýdýr. Ýmparator I. Jüstinyen yönetimindeki bu dönemde daha önce tahrip edilmiþ olan Ayasofya bugünkü haliyle yeniden inþa edilmiþ, 543'lerde kentte görülen ve nüfusun yarýsýnýn ölümüne sebep olan veba salgýnýnýn izleri silinmiþtir.

7, 8 ve 9. Yüzyýllar Ýstanbul için kuþatýlma yýllarý oldu. Yedinci yüzyýlda Sasaniler ve Avarlar'ýn saldýrýsýna uðrayan kenti, sekizinci yüzyýlda Bulgarlar ve Müslüman Araplar dokuzuncu yüzyýlda ise Ruslar ve Bulgarlar kuþattýlar.

1204'de kent Haçlýlar tarafýndan ele geçirildi ve yaðmalandý. Bu iþgal ve yaðma sonrasýnda ortaçaðýn en büyük kenti 40-50.000 nüfuslu, yoksul ve harabe bir kente dönüþtü.

Bu dönemden sonra Ýstanbul sürekli küçülmeye ve fakirleþmeye baþladý. Þehrin soylu ve zenginleri Ýznik'e göç etti. Latin Ýmparatorluðu sadece Ýstanbul ve yöresinde egemenlik kurabildi.Ýznik (Nikia), Trabzon ve Yunanistan'daki Epiros'ta bir Bizans muhalefeti geliþti. 1254 yýlýna gelindiðinde Latin Ýmparatorluðu çepeçevre kuþatýlmýþtý. Bu esnada Ýstanbul çok fakirleþmis hatta Latin Ýmparatoru II. Baudouin ýsýnmak için sarayýnýn ahþap bölümlerini yakacak olarak kullanmaya baþlamýþtý. Nihayet 1261 yýlýnda Palailogos Hanedaný Ýstanbul'u tekrar ele geçirdi ve böylece Ýstanbul'daki Latin dönemi sona erdi.

Osmanlý Ýmparatorluðu Dönemi (1453-1923)

Kent, 1391 yýlýndan baþlayarak Osmanlýlar tarafýndan kuþatýlmaya baþlandý. 1396'da I. Bayezid (1389-1403), Karadeniz'den gelecek yardýmlarý önlemek için kentin Anadolu yakasýna bir hisar yaptýrdý.

Kenti almaya kararlý olan II. Mehmed de (1451-1481), Bizans'a Kuzey'den gelecek yardýmlarý her iki taraftan Boðaz'ý tutarak önlemek için bu defa kentin Avrupa yakasýna Rumeli Hisarý'ný inþa ettirdi. Ýstanbul'un fetih hazýrlýklarý bir yýl önceden baþlatýldý. Kuþatma için gerekli olan çok büyük toplar döktürüldü. 16 kadýrgadan oluþun güçlü bir donanma oluþturuldu. Asker sayýsý iki kat arttýrýldý. Bizansýn yardým almasýný engellemek için yardým yollarý kontrol altýna alýndý. Ceneviz'lilerin elinde bulunan Galata'nýn da savaþ esnasýnda tarafsýz kalmasý saðlandý. 2 Nisan 1453 tarihinde ilk Osmanlý öncü kuvvetleri Ýstanbul önlerinde görüldü. Böylece kuþatma baþladý. Ýki aya yakýn süren bu kuþatma dönemi 29 Mayýs 1453 günü sabaha karþý baþlayýp, öðleden sonra kentin ele geçirilmesiyle tamamlandý. Bu tarihten itibaren Ýstanbul bir Osmanlý kenti oldu.

Fetihten sonra þehrin kalkýndýrýlmasý için yeni iskan bölgeleri oluþturuldu.

Bizans'ýn son dönemlerinde görkemini yitirmiþ olan kentte, öncelikle eskiden kalma binalar ve surlar onarýlmaya baþlandý. Bizans altyapýlarý üzerinde Osmanlý'nýn temel kurumlarýnýn binalarý yükselmeye baþladý. Büyük su sarnýçlarýnýn da korunmasý saðlandý. Osmanlý kimliðine uygun bir geliþme gösteren Ýstanbul artýk imparatorluðun baþkenti idi.

Nüfusu artýrmaya yönelik bu iskan ve sürgünlerle oluþan mahalleler daha sonraki Ýstanbul idari yapýsýnýn temelini oluþturdu. 1459'da Ýstanbul her biri farklý demografik özellikler taþýyan dört idari birime ayrýldý. Bunlardan biri idarenin merkezinin olduðu Suriçi, diðer üçü ise surdýþýnda yeralan ve "Bilad-i Selase" olarak adlandýrýlan Eyüp (Büyük ve Küçük Çekmece, Çatalca ve Silivri dahil), Galata ve Üsküdar'dý. 1457 sonunda eski baþkent Edirne'nin uðradýðý büyük yangýnla þehre yeni göçmenler geldi ve þehir oldukça þenlendi. Ýstanbul, fetihten elli yýl sonra Avrupa'nýn en büyük þehri haline geldi.

16. yüzyýla büyük bir þehir olarak giren Ýstanbul, Küçük Kýyamet olarak anýlan 14 Eylül 1509 depreminde çok zarar gördü. 8 Þiddetinde olduðu tahmin edilen ve artçý sarsýntýlarý 45 gün süren depremde binlerce bina yýkýldý, binlerce kiþi öldü.

Ýstanbul, 1510'da Sultan II. Bayezýd tarafýndan 80.000 kiþinin istihdamýyla neredeyse yeniden kuruldu. Bu yüzden günümüze gelebilen eserlerin büyük çoðunluðu bu devirden kalmýþtýr.

1520-1566 yýllarý arasýnda Kanuni Sultan Süleyman yönetiminde Ýstanbul birçok deðerli esere ve izleri günümüze kadar ulaþan bir kent planýna kavuþarak, geliþmiþtir. Bu dönemde özellikle Mimar Sinan imzalý birbirinden deðerli çok sayýda eser inþa edilmiþtir. Veba salgýný, yangýnlar ve sellere raðmen Kanuni dönemi Ýstanbul için tam bir yükseliþ dönemi sayýlmýþtýr.

Lale Devri olarak da anýlan Nevþehirli Damat Ýbrahim Paþa'nýn sadrazamlýðýndaki 1718-1730 yýllarý, itfaiye teþkilatýnýn kurulmasý, ilk matbaanýn açýlmasý ve çeþitli fabrikalarýn inþasýyla Ýstanbul'un deðiþmeye baþladýðý dönemdir.

3 Kasým 1839'da Topkapý Sarayý'nýn Gülhane Bahçesi'nde okunarak halka ilan edilen Tanzimat Fermaný ile Ýstanbul'da yeni bir dönem açýldý. Batýlýlaþma sürecinin hýzlandýðý bu dönemde Ýstanbul'da mimariden yaþama tarzýna, eðitim kuruluþlarýndan sanayi kuruluþlarýna kadar birçok alanda yenilikler yaþandý.

Bu dönemde þehir yeni alanlara doðru geniþlemeye baþladý. Suriçi Bakýrköy yönünde, Galata ise Teþvikiye yönünde yayýlýrken; Boðaziçi'nde Sarýyer'e iskan hýzlandý. Anadolu yakasý ise bir taraftan Bostancý, diðer taraftan Beykoz'a doðru büyüdü.

Bu yýllar, altyapý ve kent hizmetlerinde de önemli geliþmelere sahne oldu. Haliç üzerine köprü yapýlmasý, tünel (metro), Rumeli Demiryolu, kent içi deniz taþýmacýlýðý yapan Þirket-i Hayriye'nin açýlmasý, Þehremaneti (Belediye) örgütünün diðer belediye dairelerinin kurulmasý, ilk telgraf hattýnýn çekilmesi, Zaptiye Nezareti'nin kurulmasý ve ona baðlý karakollarýn açýlmasý, Vakýf Gureba Hastanesi'nin hizmete girmesi ve Atlý Tramvay Þirketi bu geliþmelerin sadece bazýlarýdýr.

23 Aralýk 1876'da I. Meþrutiyet ve 24 Temmuz 1908'de II. Meþrutiyet ilanlarýna sahne olan ve halk arasýnda "Üçyüzon Depremi" denen 1894 depreminde büyük zarar gören Ýstanbul', II. Dünya Savaþý'nýn ardýndan 13 Kasým 1918'de Ýtilaf Devletleri donanmasýnca iþgal edildi.

1923 yýlýnda Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluþuyla Ýstanbul'un baþkent dönemi sona erdi.

Link to comment
Share on other sites

  • 1 ay sonra...

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...