mavikiz Posted September 21, 2006 Share Posted September 21, 2006 Benim çocukluğumda soframıza kuşlar konar, rüyalarımıza melekler uğrardı. Kapımızdan yoğurtçu, bahçemizden ishakkuşu, kalbimizden yeni çıkan şarkılar geçerdi.... Kışın bir sobamız olurdu, sobanın yanında bir kedimiz, kedinin önünde yün yumağı, bir Hayat Bilgisi fotoğrafı gibiydik... Yerli malı kullanan, yurdunun üç tarafı denizlerle çevrili, kuru incir, üzüm, fındık, tütün, çay, narenciye, kavun, karpuz yetiştiren, kuru üzüm, inciri satan karşılığında çamaşır makinesi, radyo ve otomobil alan bir toprağın fertleri... Biraz yoksul, biraz mütevekkil, biraz mahçup, biraz kırılgan, biraz naif ama hep umutlu... Özlerdik; memleketteki teyzemizi, ince doğranmış bir dilim pastırmayı, yurttan sesler korosunu, akşam komşuluklarını, radyo tiyatrolarını, sabah ezanını, kalaycıyı, bozacıyı, Münir Nurettin şarkılarını, Orhan Boran yarışmalarını, kandil gecelerini, duvarlarımızın sarmaşıklarını, bakkalımızın utana sıkıla veresiye hatırlatmalarını, okul önü kozhelvalarını, akşam oturmalarını ve hayatı... Top oynardık, ip atlar, kedi kovalar, taşlarla birbirimizin başını yarar, mahalle savaşları çıkarır, gece olunca da tutar babalarımızın elinden yazlık sinemaya gider, Sadri Alışık, Vahi Öz, Belgin Doruk, Cüneyt Arkın seyreder, Olimpos gazozları içer, güler eğlenir bağırır, çağırır, dönerken yıldızları sayardık. Sıkı çocuklardık... Hepimizin birer yıldızı vardı, onlara isim takardık, onlar da bize isim takardı. Pus ve dumandan önce bu şehrin geceleri göz kırpan ve isimler takılan yıldızları vardı... Benim yıldızıma (…) adını vermiştik... Biz kimseden yana değildik, kimsenin de kendinden yana olmasını istediği birileri olmazdı. Bir değirmendeydik öğütülen, öğütülürken türküler söyleyen buğday başaklarına benziyorduk. Ben çorbalardan tarhanayı, yemeklerden kuru fasulyayı, sigaralardan Harmanı, belki bunun için çok sevdim... Yollar bozuk, musluklar bozuk, ziller bozuk, paralar bozuk, ama adamlar sağlamdı... Bu şehrin yıldızları vardı. Saçlarına kurdelalar takan, çivitle yıkanmış beyaz çoraplarına leke bulaşmasın diye su birikintilerinden sakınan, gözleri önlerinde yürekleri ve beslenme çantaları ellerinde küçük çocukları vardı bu şehrin... Bu şehrin yıldızları vardı. Ben Beşiktaş’ı dayım Karşıyaka’yı tutardı. Konya tahıl ambarı, Mersin muz cennetiydi. Taksim’den Fatih’e troleybus kalkar, Şişhane’de mutlaka raydan çıkardı... Vallahi hayat zor fakat çok matraktı. Muammer Karaca adına bir tiyatro binası yoktu, bizzat kendisi vardı. Başımız ağrırdı komşumuz vardı, gönlümüz daralırdı, komşumuz vardı. Çorbamızı, umutlarımızı, memleket kadar kalbimizi paylaştığımız komşularımız vardı... Geceleri bekçimiz, gündüzleri sütçümüz, bizim kadar zayıf da olsa nohuta, makarnaya alışmamış da olsa Sarman adında bir kedimiz, ceplerimizde kırık misketlerimiz, çamur bulaşığı ellerimiz ve gülümseyen bir yüzümüz, göstermekten utanmayacağımız bir içimiz, bir araya gelerek çektirebileceğimiz bir aile fotoğrafımız vardı... Bir sabah bütün iyi şeylerin Ayvansaray iskelesinden hayal ülkesine doğru demir alan, bir Şirket-i Hayriyye vapuru gibi aramızdan ayrıldığını gördük. Sonra Ayvansaray’ın sularının çekildiğini yazdı gazeteler, Süheyla hanımın, Raci beyin, Melahat, Mehveş ablanın, Niko’nun, Ercüment efendinin çekildiğini ise yazmadılar nedense. Ama yok, ama yoklar. Ne Harman sigarası kaldı geriye ne Olimpos gazozu, ne Sadri Alışık. Kalan bir torduydu belki, belki kırık bir rüya denizi, belki suya düşürdüğümüz suretimizin, cep aynamıza nüktedan bir yansımasıydı her şey. Her şey Maltepe sigarasının her arandığında her bakkalda bulunabilmesi ile büyüsünü kaybetmişti belki de. Yoksa biz bir rüya mı görmüştük? Hadi hepsi yalandı.... Hadi hepsi hayaldi... Hadi hepsini ben uydurmuştum... Ama rüyalarımızın melekleri ve sofralarımızın daim konukları kuşlar, ya onlar? Onları siz de görmediniz mi? Sizin de sofranıza konup rüyalarınıza uğramadılar mı? Onlar da mı yalandı? Yılmaz ERDOĞAN Link to comment Share on other sites More sharing options...
Dawnie Posted September 21, 2006 Share Posted September 21, 2006 cidden bu şiir yılmaz erdoğan'ınm mıymış? çok severim bu şiiri her ne kadar bnim dönemimi anlatmasa da hep bir özlem duymamı sağladı o güzel günlere... Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavikiz Posted September 21, 2006 Author Share Posted September 21, 2006 evet Yılmaz Erdoğan'a ait bir yazı... ( şiir değil ama idare eder ) Link to comment Share on other sites More sharing options...
exit Posted September 21, 2006 Share Posted September 21, 2006 Bu donemin sonlarina yetistim sayilir ve gercekten cok guzeldi.. En basiti toprak kokusuna bile hasretiz suanda.. Bozacidan, sütçüden ve bunun gibi bir cokseyden hadi vazgectik bir karis topraga hasret kaldik Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavikiz Posted September 21, 2006 Author Share Posted September 21, 2006 Valla benim bulunduğum mahallede hâlâ var bozacı da, ata arabası ile gezen sütçü de... yağmuru burun iliğinde hisseden bir çocuktum ve hâlâ gerçekten yağmur yağar benim şehrime... Link to comment Share on other sites More sharing options...
ixirix Posted September 21, 2006 Share Posted September 21, 2006 Valla benim bulunduğum mahallede hâlâ var bozacı da, ata arabası ile gezen sütçü de... yağmuru burun iliğinde hisseden bir çocuktum ve hâlâ gerçekten yağmur yağar benim şehrime... bilmezmiyim.benim şehrime deme benimde şehrim ora Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts
Archived
This topic is now archived and is closed to further replies.