Jump to content

Aşk Halleri


mavikiz

Recommended Posts

AŞK HALLERİ

Seni severken kelimelerden habersiz sevmiştim

Senden ve benden habersiz diri olmuştun sen

Dünyaları etrafında döndürmek isteyen bir adama

Nasıl oldu da “gitme” dedim…

Oysa güzeldi aşkın “sen” hali

Yaşlıca bir adamdan daha günahtaydın belki de

Cehennemi ben yaşasam da şimdi senin yerine

Aşk… Özeldi…

Kelimelerim buhranda olsa da, nefesimden yükselir şimdi

Aşkın “ben” hali…

Aleyhine kurulmuş cümlelerin sonunda

Aitlik eki barındırmıyor artık cümlelerim

Tüttüremesem de dumanımı izmarite az kaldı

Kirpiklerimde de bir ağırlık var ki hiç sorma

Deli bir tekne var dört harfteki gecenin ağır teninde

Hep dördüncüye bir kulaç kala boğuluyorum

Bilmem sen mi erken demir alıyorsun

Ben mi geç kalıyorum yalnızlığıma

Islandıkça üşüyor, üşüdükçe yazıyorum

Koynumda kilit gibi yusufçuk

Çırpındıkça titriyorum, titredikçe soluyorum

Yeşil yeşil oluyorum anlayacağın

Göz göz oluyorum

Söylenmemiş sözlerim olduğu kadar

Söyleyemediklerim de vardı

Öyle sessiz, derinden, yüreğimden…

Gözlerini göremesem de bilirim ki sendedir

Sendedir tutkunluğumun ünlem işareti

Üç noktaya bıraktığım özlemlerimin

Davuludur sözlerim

Çağırır gözlerini, kağıtlardaki düğününe

Ve düğümüne ayrılığın…

Söylesene, bu kadar mı zor ki

Aşkın “biz” hali?...

Mavi Kız / 24.01.09 / 03.45

Link to comment
Share on other sites

Biz gönüllere kırmızı jilet vurmuşuz, sen bileklerine vursan ne ki...Etme... Mevlânâ'nın bir sözü aklıma geldi: "aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, ETME!..."

Link to comment
Share on other sites

vayyyy :D mavikız her kelimen efkarlı yaw.ben bile günün 10 saati damar takılıyom.ama bakılırsa sen 7/24 damarcısın.

Bileğimize attığımız jilet kesiği,

kalbimize vurulan neşter kadar yakmamıştı değil mi canımızı?

Aşkı öğrendiğimizde daha bir sızladı yüreğimiz.

Papatyalara ve şarkı fallarına kalıyordu kaderlerimiz... :warning:

Link to comment
Share on other sites

Benim işim "damar" diye nitelendirdiğin arabeskî tavırlarla bir şeyler anlatmak olamaz. Ben Mevlânâ diyorum, sen Müslüm Gürses... Bu işte bir yanılmışlık var ama, çıkarabilene...

Link to comment
Share on other sites

Her gönül bir sevgiliye müstaktır aslında,Ne varki Kıblesi Yanlıştır.Bulduğınu sandığı şeyi gerçekte aradığı değildir.Kimisi bir gözler-i ahuya zebun,Kimisi bir gül yüzlü güzele meftun,Kimisi de bir ceylan bakışlıya mecnundur.Bazısı dünyanın alay işine kanmış ,Bazısı mala mülke aldanmış,Bazısı hayal alemini gerçek sanmıştır.

Oysa her birisi"Bir Tek Sevgili" tarafından SINANMIŞTIR.

Link to comment
Share on other sites

Her gönül bir sevgiliye müstaktır aslında,Ne varki Kıblesi Yanlıştır.Bulduğınu sandığı şeyi gerçekte aradığı değildir.Kimisi bir gözler-i ahuya zebun,Kimisi bir gül yüzlü güzele meftun,Kimisi de bir ceylan bakışlıya mecnundur.Bazısı dünyanın alay işine kanmış ,Bazısı mala mülke aldanmış,Bazısı hayal alemini gerçek sanmıştır.

Oysa her birisi"Bir Tek Sevgili" tarafından SINANMIŞTIR.

Tam da budur söylenmeye çalışılan...

Link to comment
Share on other sites

Bir zamanlar Deliyürek dizisinde oynayan ve yakın zaman da Mahsun Kırmızıgül'ün yönetmenliğini ve yapımcılığını yaptığı Güneşi Gördüm için Tv8'e Çıkan Ali Sürmelî'ye sunucu şu soruyu sordu

Sunucu:

Sizce Aşk nedir?

Ali Sürmeli:

Aşk karşımdaki insanı mutlu görebilmektir,Aşkta ben yok biz vardır...

Bu söyleşiden sonra eğer bu aşka namazda eşlik ederse o zaman daha güzel olur dedi

Hayranlığım bir kat daha arttı bu söyleşiden sonra Ali Sürmeliye

Haberin Detayı:

Namaz varsa AŞK var!

21 Kasım 2008 Cuma 10:27

Ali Sürmeli, 'Karşınızdaki de sizin gibi düşünürse hele bir de beş vakit namaz kılıyorsa işte aşk budur.'

Televizyon kanallarında bir dizi furyası olağanca hızıyla devam ediyor. Bu diziler arasında ilgiyle izlenen dizilerden biri de Ali Sürmeli’nin oynadığı Baba Ocağı. Ege yöresi şivesiyle çevrilen dizinin oyuncularından tiyatrocu Ali Sürmeli ile sanatı ve yaşamını Gerçek Gündem'den Sinan Karahan konuştu.

İşte o Röportaj

1959 yılında Varto’da doğduğum yazılıdır. Aslında biraz farklı, babam çobandı. Kafasına okuma yazmayı taktı ve dışarıdan bitirerek posta memuru oldu. Babamın posta memurluğu macerası bizi de peşinden sürükleyerek birçok yeri gezdik. Önce Solhan ve Karlıova’ya sürgüne gitti. Arada Şerafettin dağı vardı onu aşmaları gerekiyordu. Annem hamile ve o dağda Beritan aşiretinin çadırında beni doğurup göbeğimi de kendisi kesti. Kısa bir süre sonra Elazığ, Palu, Doğancılar derken ben ilk ve ortaokulu bitirdim. Daha sonra Diyarbakır ve Bursa’da son buldu sürgünlüğümüz. Bende lise eğitimimi tamamlamış oldum.

Sürgünde geçen yılların ardından, Ali Sürmeli “benim gibi ters adamdı” dediği babasının emekli olmasıyla birlikte Bursa’da uzun yıllar kalır. İki kültür arasında bocaladığını anlatan Sürmeli, ben Yılmaz Güney’in yüzünden sinemacı oldum derken dünyaya yeniden gelsem yine oyuncu olurdum diyor.

Bursa’da lise eğitimimden sonra tiyatro eğitimimde başlamış oldu. Ama aslında ben sinemacı olmak istemiştim. Yılmaz Güney’e P.K. 264 Sirkeci/İst adresine bir mektup yazdım. Bir süre sonra bana salpa kitabıyla birlikte cevap geldi. Bunun okumakla ve tabi ki bu işin eğitimini almakla mümkün olabileceği yazıyordu. Bu mektubun ardından Bursa Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu’na yazıldım ve bu arada da Sümerbank’ta elektrikçilik yapıyordum. 12 Eylül dönemleriydi, ortam gergindi ben de işçi ve proleterim ya, benimde görevim grev olduğunda şartelleri indirmekti. Bir sabah uyandığımda 12 Eylül olmuştu ve ben de şartelleri indirememiştim. Sonrasında İstanbul’a geldim.

Bir aşiretin çadırında dünyaya gelen Sürmeli, beş kardeşin en büyüğü, bir anlamda ailenin yükü, babası ve onun üzerinde. Bursa’da babasının sürgün yıllarında gençliğini yaşayan Sürmeli, nihayet hayallerini kurduğu İstanbul’a kavuşur. İstanbul yılları başlar başlamaz, konservatuar tiyatro ve sinema hayatı da başlamış olur.

Fakat hayata bir sıfır mağlup başladığının da altını çizen Ali Sürmeli için acaba şimdi maçın kaçıncı dakikası ve durum nedir?

Maçın kaçıncı dakikası olduğunu bilmiyorum ama hala bir sıfır mağlubum. Çünkü esmer ve siyah bir Türküm bir anlamda, beyaz değiliz ki galip başlayalım. Konservatuara başlarken bitirene kadar kod adım ‘kıro’ydu. Konservatuarla birlikte Dostlar Tiyatrosu’na da başlamış oldum. Galileo, Asiye Nasıl Kurtulur, Sokrat falan derken ben iyice içerisindeydim tiyatronun.

Gece oynuyor gündüz de okula gidiyordum. Devlet Tiyatrosu kurayla bazı oyuncuları Bursa ya da Adana’ya gönderecekti. Ben ne olur beni Bursa’ya gönderin dediysem de kabul etmediler. Bu bir kuradır herkes boyun eğecek dediler. Bende çektim kurayı ve Adana çıktı. İki yıl Adana Devlet Tiyatrosu’nda oyunculuk yaptım. Sonrasında İstanbul’da bıraktığım yerden başladım. Bu süreçte, Yedi Kocalı Hürmüz, Kadı, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz gibi oyunlarla devam ettim.

Tiyatroyla birlikte sinema serüveni de başlıyor Ali Sürmeli’nin. Ama daha önce kendisinin geniş kitleler tarafından tanınmasına yol açan ve adına da Patrona-Ali isyanı dediği Sakıp Sabancı’nın yaşamının anlatıldığı tiyatronun galasında dönemin Kültür Bakanı İstemihan Talay’a “Bakan, gülümseme, istifa et” diyerek seslenmesi ve hakkında soruşturma başlatılması..

Kimeydi bu isyan?

Şöyle diyelim. Bir taraftan Ferrari, Porche marka arabalar var, bize de 124 Murat verip bunlarla yarışın dediler, üstelikte birinci olun. Bu nasıl olur? Ben profesyonel bir araba sürücüsüyüm. Tekst kötüydü, reji kötüydü yapılmaması için bütün arkadaşlarla mücadele ettik ama dinletemedik. Kötü bir eserdi. Kaldı ki bizi Japonya ve Amerika’ya turneye göndermek istediler. Ben Türk tiyatrosunu onlara bu şekilde anlatmak istemedim ve isyan ettim. Çünkü Amerikalının ya da Japonun bıyığı yok ki bıyık altından gülsün bize… Bence bir oyuncu isterse bir oyunu oynamalı, istemezse oynamamalı. Bir gün babam bana dedi ki “ Ali çok iyi bir maymun olmuşsun. Çok iyi bir oyuncusun. Artık sana ödül veriyorlar, para veriyorlar. Ama senin amacın ne? Bu hayata niye geldin, ne anlatıyorsun? Topluma bir şeyler vermelisin.” Hala aklımdadır ve beni çok etkilemiştir bu cümleler.

Yılmaz Güney sinemasını ve günümüzde başarılara imza atan genç sinemacıları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Valla yeni sinemacıları bilmem ama benim oyuncu olmamın tek sebebi Yılmaz Güney’dir. Yani hareket nedenim. Ama bugün bir tek kişi bence onu anlıyor. O da Nuri Bilge Ceylan’dır.

Sonra Deli Yürek.

Evet, daha çok bu diziyle tanındım. Bütün millet beni Turgay Atacan olarak biliyor. Aslında zaman zaman kendime soruyorum. Ben aslında Ali Sürmeli değilmişim gibime geliyor. İyi bir yazar yazıyordu, Ömer Lütfü Mete, dizinin yönetmeni Osman Sınav’da iyi bir yönetmen. Güzel bir diziydi. Bu dizi çok etkiledi beni. Sanki bilmeden kendimi mi oynamışım ne.

Son yıllarda bir hayli çoğaldı diziler. Şu an yanılmıyorsam yüzden fazla dizi oynuyor televizyonlarda. Genelde ağa, berdel, kan davası gibi konular işleniyor. Bu ülkemizin gerçeği mi, yoksa bir rant mı var?

Ben iki yıldır televizyon izlemiyorum ve bunlardan da haberim yok. Gazetede okumuyorum. Sizin aracılığınızla benim yaşımda olanlara da bir tavsiyem var. Aynen benim gibi yapsınlar. Valla hiç canları sıkılmaz. Ne okusunlar ne izlesinler. Ben öyle yapıyorum.

Bu bir kendini soyutlama mı?

Değil, böyle daha mutluyum. . .Herkes kendisi için yaşıyor, ben de kendim için yaşıyorum. Ülkemin macerası ayrı… Ben pek o maceranın içinde değilim.

Kitap okur musunuz?

Galiba okumuyorum. Son okuduğum kitap ee valla unuttum…

Yalnız mı yaşıyorsunuz?

Evet şu an yalnızım. İki kez evlendim. Biri kariyer olarak kullandı beni, biri de çocuk için. Artık kendim için yaşıyorum. İkisi de istediklerini aldılar benden.

Aşk nedir sizin için?

Lermantov diyor ki “Ben seni mutlu görmenin adına aşk diyorum” bence de aşk budur. Karşındakini mutlu etmek, karşınızdaki de sizin gibi düşünürse hele bir de beş vakit namaz kılıyorsa işte aşk budur.

Nasıl yani namaz kılması sizin bir şartınız mı?

Benim bir arkadaşım var adını söylemek istemiyorum. Moldovya’lı bir kadınla evli. Kadının ondan başkasını gözü görmüyor. İnanılmaz bir durum öyle imreniyorum ki. Ben evlerindeyken kadın konuşunca ya omuzlarıma bakıyor benim ya da kulaklarıma. Yani yalnız eşinin gözlerine bakıyor. Sonra ikisi de Tolstoy biliyor, Dostoyevski okuyor, kısacası aynı dili konuşuyorlar. Aynı dili konuşmamız lazım, tabi söylediğim gibi namazı da önemli benim için. Çünkü ruh ve beden temizliğidir aynı zamanda.

Hayatınızda can sıkıcı şeyler oldu mu hiç?

Evet oldu. Bir gün intihar etmek istedim ama beceremedim. Okumuşum, sanat okulunu bitirmişim, tiyatro bölümünü bitirmişim ama senden tiyatrocu olmaz denince kendimi Çınarcık’ta buldum. Tanju Korel bana bir sigara vererek intihardan vazgeçirmişti.

Varto’ya gider misiniz?

Evet üç yıl önce gittim. Ama hiçbir şey değişmemiş. Çok şaşırdım. Yirmi yıl sonra gittim inekler çamurlar bile aynıydı. İçimden biz yırtmışız dedim. Canımda acıdı tabi. Ama hepsinin koltuk altı kokularını bilirim. Oy Ali’m hoş geldin deyip önce sol koltuğuna sıkıştırırlar sonra sağ koltuğuna. Oralarda kırk kasetlik bir çekim yaptım, bunları bir şekilde değerlendireceğim. Aslında bir film projesi diye düşündüm ama henüz beceremedim. Oğlumla birlikte gitmiştik.

Birçok sıkıntılar içerisinden günümüze gelmişsiniz. Ama size soru sorarken çok yorgun olduğunuzu hissediyorum. Hayatla mücadelenizin bitmediğini söylüyorsunuz ama sanki kendinizi soyutlayıp bir kenara koymuşsunuz. Yorgun oyuncu desem, hala dizi film de oynuyorsunuz. Küskün desem, yüzünüzde gülümseme hiç eksik değil.

Ya babacığım bunun adına ister soyutlama deyin ister başka bir şey. En iyisi böyle olmak, çünkü daha çok mutlu oluyorsunuz…

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...