mavikiz Posted November 15, 2006 Share Posted November 15, 2006 Bana Şehirleri Anlat kitabınızda çok sayıda şehir var. Bunların ortak özellikleri nedir? > Evet gerçekten çok şehir var. Büyük küçük, Türkiye acayip bir ülke, çok güzel bir ülke. Anadolu’da yaşayan halkların ortak değerleri insancıl, samimi, sıcak olmalarıdır. Herhangi bir kentte, bir kahvede herhangi biriyle hemem yıllarca tanışmış gibi sohbet edebilirsiniz. İnsan sıcağını yakalayabilirsiniz. Dost olabilirsiniz. Fatsa’da, Besni’de, Ceyhan’da, Nazillide, Kangal’da hep öyle. En önemli ortak özelliği insan sıcağıdır. > Kitabınızda iki dönem var, bu iki dönem arasında ne tür farklılıklar var? > Ben 1975 doğumluyum yani, 1995’te yazdığım gezdiğim gördüğüm şeyler yirmi yaşıma aittir. Yirmi yaş ve onlarca kent olay ve insan. Bana gerçekte şimdi ilginç ve zor geliyor. Yirmi yıla ne sığdırılabilinir ki? İşte bir çok olay ve şehir bu yaşa sığıyor. Daha sonra ki dönemi büyüme olarak görüyorum. Öğreniyorum, ama asıl önemlisi daha dingin ve yerleşik bir hayat. > Bana Şehirleri Anlat, şehirleri birbirine bağlayan bir köprü, fakat Antakya ve Ankara’nın sanırım özel bir yeri var...? > Elbette, elbette bu iki kent hayatımı inşa eden kentlerdir. Köküm Antakya’da, gövdem Ankara’da. Ben Antakya’da doğdum, orada okudum çocukluğum orada geçti. Antakya parkı, köprübaşı, künefe, Harbiye, Armutlu, Sümerler mahalleleri o kadar anlamlı ki... Biliyorsun ben askerden önce şu yada bu şekilde sürgündüm. Antakya’nın manevi değeri gerçekten çok fazladır. O kadar ki Antakya otobüs firmalarını görmek bile çok değerli. Yani memleket özlemi gibi yok. Ellerin ceplerinde özgürce sokaklarda ıslık çalmak gerçekten çok değerli. Benim için bunu Antakya’da yapmak çok önemliydi. Ne mutlu ben bunu yaptım. Ankara benim herşeyim kalabalığım yalnızlığım, işim, evim, geri dönüş kentim. Ankara’ya mutlaka geri dönülür ve bu kent sizi usulca içine alır. > Kitabınızda gerek Türkiye’de gerekse dünyanın çeşitli yerlerinde yaşanan sorunlara değinmişsiniz. Aydınların bu sorunlara ilgi göstermediğinden şikayet ediyorsunuz. Neden? > Şimdi şöyle bir mesele var sadece aydın tavrını sorgulamamak gerekir. Sokaktaki vicdanlı adamın bile dur demesi gereken meselelere tanık olduk. Öncelikle Türkiye’de F tipi cezaevlerine karşı yürütülen ve hala süren ölüm orucu meselesine bakalım. Sanırım 122 insan öldü. Bunun solcu Müslüman, Alevi, Şafi, Bahai yada Laz , Çerkes olmaya gerek yok. Bu bir insan hakkı meselesi. Vicdan meselesi. İnsanlar yüzlerce gün açlığa yatarak üçer beşer ölüyor. Toplumsal en ufak bir tepki yok. Toplumsal tepkiyi bırakın muhalif odaklar bile kanıksadılar alıştılar bu ölümlere. Evet ölüm orucu yöntemi yanlış o ayrı bir tartışma. Sonuca bakmalıyız. Aydınlarda, yurttaşlarda, muhaliflerde, bu işi organize edenlerde sınıfta kaldı. Sadece acısı kaldı. Üstelik bitmiş kapanmış bir sorun değil bu. Hala kanayan bir yara. > Geç kalmak öykünüzde değişik olaylara yer vermişsiniz. Bu öyküyü biraz konuşalım...? > Aslında zaman ve mekan kavramı iç içe geçmiş o öyküde. Bende çok seviyorum onu. İçinde bir çok duygu var. Karmaşık bir hüzün. Kardeş, sevgili, yoldaş özlemini en iyi anlatan öykülerden biri. > Herkesin bir kuşağı var diyor şair gerçekten herkesin bir kuşağı olmasına gerek var mı? 89 kuşağı Türkiye’de varolan kuşakların neresinde yere alır? 12 Eylülden ne kadar etkilenmiştir? > Bilmem ki herkesin bir kuşağı olmalımı. Yani bunun bir şekli şemali varmı bilmiyorum. Bir kuşağa ait olmak aidiyet duygusuyla ilgilidir. Aidiyet iyidir. Ortak bir kültür hatta davranış biçimi oluşturur. 78 kuşağı abilere bakın hala pos bıyıklı. 78 kuşağını 12 eylül cuntası karşıladı. 12 eylül sadece muhaliflere değil, topluma yönelik bir baskı uyguladı. Fakat bizim kuşak şu açıdan başka türlü zordu. Özal'ın liberalizmi, renkli dünyası, kandırmacası ve soysuz ahlaksız dünyasına bir avuç genç yok bu hayatı kabullenmiyoruz dediler. Öncü oldular.Öncü kaldılar. Yani gerçek anlamda yığınlar mücadele saflarına katılmadı. İşte bu bana daha çok cüretkar geliyor.Dünyanın neresinde olursanız olun muhaliflerin acısı birbirine benzer. Bu dünyada muhalif olmak gerçekten bedel ister. Her kuşak kendi bedelini ödemiştir. Ateş düştüğü yeri yakar. Bence bu ateş bizim kuşağı çok yakmıştır. Çok genç öldü arkadaşlarımız, önceki kuşaklar kadar. > Kitabınız buram buram özlem kokuyor. Bir kardeş, bir sokak, bir çiçek... Özlemek kitabın ana teması diyebilir miyiz? > Bir sürgün yaşayacağı en temel duygu özlemdir. Özlemenin başka bir güzelliği var oda insaniyetten gelir. Özlemi canlı kılmak yaşama tutunmanızı sağlar özlem ile umut ikiz kardeştir. Özlersen umut edersin. Umut bittiği yerde insan biter. Bunun için kitapta da dediğim gibi en sağlam ideoloji umuttur. > Siz aynı zamanda bir yayıncısınız. Yayıncılık işleri nasıl görüyorsunuz? > Yayıncılık çok zor bir iş. Daha bu alan sektörleşemedi ezberi çok. Türkiye’de orijinal bir şey yok. Yüzlerce atraksiyon mümkün bu alanda. Dediğim gibi ezberler çok güçlü. Fakat gidişat şu yönde bu ezberler bozulacak. Kitaplar çok pahalı, gerçekten çok pahalı çünkü dağıtım kanalları tıkalı. Koca koca yazarların kitapları bin adet kopya edilip dağıtılıyor, üçyüz beş yüz satılıyorsa bu başarı oluyor. Kitabı amirto ediyor. Bu nedenle kitap pahalı tutuluyor. Bunun tek bir çözümü var; Ucuz kitap yaygın dağıtım. Bu olursa birşeyler değişir. Birde kitap ticaret şeklinin değişmesi gerekir. Teknik meseleler bunlar ve piyasa yeni gelişmelere gebe. Sermaye grupları sektöre girmesini ben sevindim. Yazarlara telif ödüyorlar. Lakin onlarda çok tembel ve sermayenin kar için yaratıcılığından yoksun. Koca koca yayınevlerinin depoları tıkabasa dolu popüler işlerle kendilerini kotarmaya çalışıyorlar. Televizyonda nasıl bir televole kültürü varsa kitap içindede öyle televole kitaplar var. > Çok sayıda kitap basılıyor,çok sıklıkla basılan kitapların iyi veya kötü yanları nelerdir ? > Her ürünün bir alıcısı vardır. Elit bir okur var. Bunlar seçkincidir ve sayısal olarak azdır. Fakat yayıncılık tatlı kar getiren bir iş şimdilik. Bu nedenle yayınlanan kitaplarda yayınevleride arz talebe göre ürün veriyorlar. idealist ve misyon sahibi yayınevleri çok az. İyi ki onlar var. > Bir yayıncı olarak ülkemizde şiirin nerdeyse yok olduğunu ve artık şiir kitaplarının basılmadığını bilmekteyiz, sizce bu sürece şiiri getiren nedir ? > Kesin şeyler söyleyemem, şiir neden yayınlamaz başkaları. Eğer bizim yayınevini soruyorsan ticari değil ve çok sağlam dosyalar gelmiyor. Öncelikli olarak ticari olmayışı. Şiir dosyalarının kalitesini editör arkadaşlar belirliyor. Fakat son noktada yayınevleri şiir pek yayınlamak istemezler. Birde şu var gerçekten çok şiir yazan var. Öyle komik dosyalar geliyor ki. Kadın ev hanımı yazmış, bürokrat, öğretmen yani herkesin bir zaman yayınlamayı tasarladı bir şiir kitabı var. belki bu da önemli bir etken. > Gerçekten yayıncılar veya yazarlar yeteri kadar kendi aralarında örgütlümü? Sorunlara anında müdahale edebiliyorlar mı ? > Türkiye'de kim örgütlü ki yazarlar ve yayıncılar örgütlü olsun. Tabela kurumlar çoğu, popülist etkinlikler, sosyal çevre kurma kaygısı, kendini tekrar eden gündem ve faaliyetler. yazarların ve özellikle çevirmenlerin acilen aktif bir kuruma ihtiyaçları vardır. Besim Altunöz Kimdir. 1975 Antakya'da doğdu. Kitabevi İşletmeciliği, kitap ve dergi yayıncılı işlerinde çalıştı.Hala bu işlerde çalışıyor. Global Rapor diplamasi dergisi, Düşünen Siyaset, cosmopolitik, Günaydın Beyoğlu, Mamak Rapor, Sistem, Siyah Beyaz gazetesi, Ekonomik Yorum ve Demokrasim.net'te yazılar yazdı. Daha önce basılmış Diplomatik Söylemler ve Düşen Mevziler adında iki kitabı bulunmakta. Bana şehirleri Anlat yazarın son kitabıdır. (Haber7) Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts
Archived
This topic is now archived and is closed to further replies.