mavii Posted December 23, 2006 Share Posted December 23, 2006 gidiyoruz... yüzümüze vuran dalgaların, çağıltısından uzaklara... ılgıt ılgıt kirpiklerimi kucaklayan; rüzgarımsız, yağmurumsuz saçlarımı gelişigüzel tarayan... gidiyoruz öyle mi? gecemi ağlatarak daha da, şavkından uzaklara dolunayımın... penceremsiz gözlerimden süzülerek iz bırakan kıpkırmızı yaş ve isyanla... gidiyoruz öyle mi? gidelim... ama sarhoş narasıyla irkilmeyim gecemin, saçları aklanmasın daha da... şakakları üşümesin ağlamasın artık... gidelim... meyhane resmiyle karşı karşıya, dolunayın camına vurduğu... viranelerin ortasında dilinde ''maviyanım'' dilinde ''karayanım'' diye inleyen gecemsiz... ve sabahsız devam eden, hep karanlık hep karanlık göğüyle... ve sallayarak düğün arefesi kınalı ellerimi en uzak görünen dağların ıssız yamaçlarına... mezar taşına bıraktığım çiçeğim; kadife karanfilim kırmızı hüzün kokan karanfilimsiz... kırmızı... sen, sürmeli ellerinle tut güvercin kanadından getir öpeyim, izi kalsın dudaklarımın... ve bırak gitsin biz de gidelim artık.. Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavi_siyah Posted December 23, 2006 Share Posted December 23, 2006 Hoş geldiniz şiir perisi... Birçok şiir vardır,ama bir kısmı ancak böylesi içli yazılabilir...Şiir tadı diye bir tabir vardır,okunma sıklığında gelişigüzel kelimelerin satırlaşması ya da sözde şiirsellik olsun diye yazılanların haricinde her kelime satırların anlamsallığıyla öylesine ilintili ki...Gerçek şiirsellik de bu olsa gerek... Emeğinize ve yüreğinize sağlık...Şiir dostlarını yalnız bırakmayın...Yenilerini de bekleriz... Esen kalın efendim... Saygılarımla... Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavikiz Posted December 24, 2006 Share Posted December 24, 2006 demek bu mavilerde var bir şey ben başlattım artık Allah sonumuzu hayır getirsin Eline sağlık güzel kardeşim. Devamını bekliyoruz. Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavii Posted December 24, 2006 Author Share Posted December 24, 2006 meramın çamlarına takılıydı güneş... bu sabahın sayfalarında, serap çiziliydi sana dair… kozalaklar devirdikleri yükün altında ezilmiş, ve rüzgar topluyordu dağılan kederlerini… güneş;yüzüme vuruyordu yıldızlarını, suya dökülüyordu kirpiklerim yeşil yeşil… kaşlarım ince ve uzundu, saçlarım nemli, bir de gümüştü burnumdaki hızma… karşımdaki tepede saçların vardı, güneş damlıyordu uçlarına… akıp;sızıntısı ayaklarıma değdi, dökülen altın rengi güneş, bulaştı topuklarıma… sabahın hiç tükenmeyen sayfalarında, batmayan gemiler vardı… bu engin meram çayında, dip dibe bağlanırdı sallar… ve bu batmayan sayfalarda; senin yokluğun doğardı hep, serap olurdu aklımdaki insan… saçlarından düşerdi kucağıma yaldız; elimdeki kırık menekşenin yüreğinden kan damlardı… saçlarından düşerdi avcuma yaldız, gümüş hızmamdan güneş doğardı… Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavii Posted December 24, 2006 Author Share Posted December 24, 2006 parmaklarım yürüdü önce, sonra saçlarıma yağdı yağmur, bir yandan ıslanıyordum ve bir yandan ıslanıyordu yeşil göl… taş ağırlığınca batıyordu, ben yosunlanıyordum… ben batıyordum, taş yosunlanıyordu… sana ağlayan göl, sana ağlayan yağmur, sana akan yaşlarımla birleşiyordu… sonra saçlarım yosunlanıyordu, en dibe batıp, siyahtan yeşile… derin çatlaklar vardı çölde, yakıyordu sızan tuzlu su gözlerimden... göle dökülüyordum kum gibi… ve bir kuytu bulup birikiyordum, biriktikçe ben; boğuluyordum yeniden… yok oluyordum bir anlamda; ama ‘’yok oluşum sana varışımdı…’’ parmaklarım göl canlısı gibi beyaz, saçlarım karanlık gecesiz,simsiyah ve simsiyahtan yeşile… dibine vuruyordum sarhoşluğun, ayyuka çıktıkça nefessiz halkalarım… ama ‘’yok oluşum sana varışımdı…’’ satır arasına saklıydın; en son üç gün önce… şimdi su üstünde dolanıyordu güneş ve billur sayfalar gibi dağılmıştı saçların… ucu kırık bir kalemin, eksik bıraktığı şiir ve şarkı sözleriydin… en son üç gün önce… şimdi bu soğuk karanlığın,yeşil sularında yosunlu saçlarım,kirpiklerim ve ayaklarım… senin sesini duyabilme umuduyla,yok oluyorum… karanlığına ya da karanlık yanına doğru güneşin… sana belki söyleyemediklerimi de söyleyebilirim, seni yeniden,daha konuşan yanımla duyabilirim umuduyla yok oluyorum… bu yeşil suların suskunluğundasın sandım, hızla atlayıp karışınca içine bir balık, ellerinden tutup çıkarıverecek sandım… … ‘’oysa yok oluşum sana varışımdı…’’ Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavii Posted December 24, 2006 Author Share Posted December 24, 2006 Böylesi anlamlı şiiri bizlerle paylaştığınız için teşekkür ederim...İyi ki varsınız... arkadaşım çok iyisin,hiç eksik olma emi... siz olduktan sonra hiç susmaz bu yürek... saygılarımı sunuyorum sağ olun Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavi_siyah Posted December 24, 2006 Share Posted December 24, 2006 arkadaşım çok iyisin,hiç eksik olma emi... siz olduktan sonra hiç susmaz bu yürek... saygılarımı sunuyorum sağ olun Ne güzel bir şiir daha,sonra bir şiir daha...ve gelecekleri düşünüyorum...sanki bir rüya ya...yüreğiniz hiç susmasın emi güzel yürekli arkadaşım... Saygılarımla... Siz de sağ olun... Link to comment Share on other sites More sharing options...
yavan Posted December 25, 2006 Share Posted December 25, 2006 İçimin göz yaşından bir hasır örülüyor ucu mazeretsiz sana büzülüyor... Mavi bir bavul içinde sana ördüğüm adın üstünde gezinsin hatta çıplansın ayakların. Ben tambur sesi ve çaybardağında rakım sen "böylemi esecekti son günümde bu rüzgar"ı mırıldan ben anlarım. Yanımdayken gel diyeyim sana söylesin konuşmasın, susmak bir yana... Bir yudumda rakım, bir yudum da sen işte sedirim, kilimin üstünde sessiz gecem... Bana söyle kuşlar vefasız ama sen olmasan olmazdı bu can sancısız. Büzülsün uçları olmayan yalnız benin sen varsın ya yeter, olmasın sonbahar benim... Ben sana mevsimleri getireyim tabaktan sen bana kes bıçağınla al yanaktan, mavi dudaktan... Sedirim sen ol ve ince hasırım bitsin rakım... Yanan ocaktan düşsün kumlu yanlarım... (bana senden başka olmasın artık) Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavi_siyah Posted December 25, 2006 Share Posted December 25, 2006 Ne güzel bir bir canlar bir çatı altına yeniden toplanıyoruz...Öylesine mutluyum ki sizlerle farklı bir noktada bir arada olmaktan... Şiiriniz için ne diyeceğimi bilemiyorum,yine yürek rüzgarları güzelim güzelim duyguları estiriyor yüreklere...İyi ki varsınız... Hoş geldin şiir dostu hoş geldin... Saygılarımla... Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavii Posted December 25, 2006 Author Share Posted December 25, 2006 kuşlar konar parmaklıklarına penceremin, aralı durur balkon kapısı… ağır beton yükü;fesleğenin omzunda, ayrı ayrı düşen yanlarını; birleştirecek rüzgar birazdan… birazdan sen geleceksin…. vazoda ayrılık düğüm düğüm, renkleri ayrı çiçeklerin… billurumsu ellerin, birleştirecek birazdan… rayı kopmuş vagon; ve bomboş ve yalnız, tutanak tutacak güneş gözlerime, sen söndüreceksin mor mumu birazdan… birazdan sen geleceksin… peyke üstünde geziniyorken rüzgar, yanık fesleğen kokuları almış başını gidiyorken… mum halen morken ve yanıyorken… üstünü açacaksın yağmurun birazdan, birazdan damla çoğalacak yanaklarımda… kalem yazmayacak ıslak ucuyla,sen; avucunda ısıtacaksın üşüyen ellerimi… çözeceksin tek tek saçlarımı, rüzgara vereceksin birazdan… birazdan sen geleceksin… Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavi_siyah Posted December 25, 2006 Share Posted December 25, 2006 "...vazoda ayrılık düğüm düğüm, renkleri ayrı çiçeklerin… billurumsu ellerin, birleştirecek birazdan… rayı kopmuş vagon; ve bomboş ve yalnız, tutanak tutacak güneş gözlerime, sen söndüreceksin mor mumu birazdan…"(Her dize birbirinden güzel,ama nedense bu dizedeki akışkanlık hem kelimeler arası hem de imge noktasında gayet ustaca verilmiş.Son iki satıra imrenmedim desem yalan olur,böyle iki satır yazmayı isterdim.Hayatımız vazodaki gibi bazen daracık,bazen de geniş bozkırlarda darmadağınık...Geçici de olsa bahar güzellikleri yaşanagelir,ama hep kısadır güneşin gözleri...Gözlerin suskunluğu başlar,mavinin anlamına ve geleceğine hasret...Umut kapıları ardına kadar açıktır...Nedense anlıklar yürüyüşler de mum ışığı gibi ansızın sönüverir...) Dopdolu şiiriniz için teşekkür eder paylaşımınızın devamı dilekleriyle... Saygılarımla... Link to comment Share on other sites More sharing options...
yavan Posted December 26, 2006 Share Posted December 26, 2006 Birazdan ben geleceğim rüzgara çarkımı emanet edip... Ben geleceğim, hiç bir yerden selametle... Sonbahar gidecek... Sonbahar gidiyordu kuru ayaza. Sen gidiyordun. Bir derdim sendin hiç bir dermana değişmezdim olmuş olsaydın. Hiç biriyle inatlaşmazdım boş sokakların kollarım tellerine takılmaz, yırtılmazdı... Ben severdim sadece sade-ce değil Seni kendimden fazla... Dünyadan daha zor bir kainat olsan ben yine insan olurdum diğer hayatımda. Seni görebilecek olsam sade-ce insan olsam... Hayalim, olmayan uçurtmamın mavi renginde takılı. Bisikletim askılı pantolonum ve mahallenin en yaşlı adamı olsamda yine de seni görmek için gelirdim... Olurdum o zaman o zaman olmuş olurdum... Durup düşünürdüm hiç olmazsa ve yankımı seslerimi alıp uzağa bağırırdım senden uzakta... Mor mumuna gelirdim ansızın, ateşini avucuma alır külümü kucağına bırakırdım... Yanmak içten bile olmazdı. Dışından yananın içine gerek kalmazdı... Sen olmasaydın, olmayacak olsaydın, ben sende var olmaya gelirdim. Geceyi anlatırdım sana maviyi yumuk gözlerini denizin ve yeşil ellerini... Kumunu, göğünü, acısını içinin... Sigaramı anlatırdım tüterken sana sevmeyi anlatırdım gemilerden geçerken... Yüreğimi avucuna verir susardım sonra... Bir yere giderdim ki yaşayanların bile bilmediği oradan oraya değil... Tarlaların teslim alışını toprağı içinden hışırtısıyla geçerken mor mumun, beyaz eteğinle... Toprağa çıplak ayağınla bastırırdım... Ayaklarının üzerinde olman için her zaman tutunmanı bekleyeceğim bir dal olurdum... Olmasaydın, olmuş olmasaydın... Hayali bile ebedi kalır bazen gerçeklerin, bedenime ne dar ne geniş bu beyin... Gördüklerimi ve ruhumu sana... Bunların hepsini sana veriyorum. Sana geliyorum. Mor mumu yak üşüyorum... 26.12.06 Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavii Posted December 26, 2006 Author Share Posted December 26, 2006 esmer bulutlardı,giydiğin üstüne, bir gece;çulpandı vuran dudağına… sana kısılmıştı gözlerim; sığdırmaya çalışıyordum, bütün sevdamı içine… esmer bulutlardı,elbiseme vuran, bir gece;simsiyah akıyordu nehir saçlarıma doğru… bana değiyordu fluryalara benzer gözlerin, yakamoza çırpıyordun ellerini, sevdamız dökülüyordu zifir zifir… esmer bulutlardı,dağların başında tüten, bir gece;sessizce yanaşan beyaz gemiydi, limana… sana yazıyordum,tüketemediğim gözlerini, sığdırmaya çalışıyordum belki; üç beş günlük ömrümü gözlerine… esmer bulutlardı,kandıramadığın çocuk, bir gece;kaybolan sesinde; çığlık atıyordum… yağmurlu gözlerime dolanıyordu mevsim ve hiç susmayan çerçevesiyle kalbimin, yaprak döküyorduk... (...) Link to comment Share on other sites More sharing options...
yavan Posted December 27, 2006 Share Posted December 27, 2006 Buluttu yüzüm, ağına doladığın denizin vurgunu. Esmer, sakalım olsa gerek! Yüzüm ağlarken saklarım ardına, yüzüm gözyaşı olur, sakalım hıçkırık... Karşımda duran duvar sen misin? Bu soğuk ve tuğlalarla örülmüş olan... Bir gemimisin sırtına yüklenmiş saçakları, bir mendil misin yüzüme değmeye çekinen... Ama benim yüzüm sonsuz, mavi elbiseni kıskanırcasına mavi ve beyaz ellerine hükmedercesine beyazım. Sürmeli, göz yaşı olmayan bir bulut olmak. Sana mavi bir palto diktim elimin ayasından biçtim yıldızları onları üzerine serptim. Başıma cüretsiz acılar yilikti... Süzdüm ve çıkardım kendimi çıkardım içinden sen ve beni... Mavi paltonla gel ve ışığın dudağının kenarında, el ele tutuşup istanbul a en yabancı yanıyla bir sandalda olacağız... Sürükleniyorum... Bana uzaktan yakın ol ve yakından uzak. Ben ağlayamıyorum... Ağlayamıyorum... Gözlerimi alıp gittiğin günden beri, dökecek göz yaşım kalmadı benim... 27.12.06 Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavii Posted December 27, 2006 Author Share Posted December 27, 2006 akrebin gözleri üşüyordu, kar tutuyordu kirpiklerini… bir gergefti perde;şehri taşıyan… binalara fırça damlıyordu: sarı,yeşil,mavi… akrebin gözleri üşüyordu, yüzüme vuruyordu ayazın bıçak yanı… dudağıma erimiş kar damlıyordu, kanla karışık… ve titriyordu kavak yaprakları, titriyordum sımsıcak hayallerim olsa da… şehir;rüzgarın kanadı altında akıyordu, sokakta yalnızlığın uğultusu, aç gezinen kediler hem de üryan bedenleriyle… parmağıma bulaşan isi pencerenin, beyaz tavşanları kirletiyordu, mağrur bakışları altında; eziliyordum... akrebin gözleri üşüyordu; bir görümlük güneş istiyordu belki sürmesiz gözlerine... bıçak çeken ayaza hesap soruyordu… Link to comment Share on other sites More sharing options...
yavan Posted December 28, 2006 Share Posted December 28, 2006 Hep yarımdım, hep yarım. Yarımdı diğer yanım. Diğer yanım ayak üstü. Ben yarım; yarım ayaklarım uçurumda. Uçurumda tükürdüğüm kalp atışlarım. Tez üfürün beni çelikten dövülmüş bir kılıcın ince ucundan. Sönmüş bir volkandan koparın. Ben yarımdım, hep yarım. Yarımdı sağ kalışlarım: yaralarım, kıvranışımın simgeleri. İzleri acılarım. Ben yarım, yarım diğer yanım. Sahipsiz bir mektup gibi kapı eşiğinde ve bir serserinin bıçağıyım kınlı belinde. Kirazım kırmızı, denizim mavi ve sarı saçlı kızım... Denizde yıldız gördüm o da yarım kaldı. Daha bir çok şeyi yarıda kalmış geçmişe bıraktım. Bir acayip artık soluk alışım, bu his gibi görünen yüzsüz kıvranışım... Ben yarımdım, şimdiden sonra da yarım mıntıka saatlerini yarıya böldüm, yarım kalmışlarıda toplayıp bir sandığa oradanda kapımın eşiğine bıraktım. Bir yoksul şarkıcı bir ürkek şair alır ümidiyle... Ümitleri bedenime bedenimi sensizlik dediğim benliğime ve benliğimi kırpışan yarınlara. Gelmeyecek olan adı belirsiz adımlara bıraktım... Sakın çiğneyip geçme... (...) Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavii Posted December 28, 2006 Author Share Posted December 28, 2006 kaldırım taşına mıhlı suskun yüzüm, duvar dibine biriken yağmur suyu gözlerim, ala şehrin,mavi-yanına iliştiğimde, dönemeçteki yıkılmışlığım,uçuruma savrulur… gerçeğe döner geceden kalma rüya, balkon demirlerinden düşerim,eriyip… dizim kanar,kana boyanır tırnaklarım, kan akar,göğe çalarım rengini… kara saçlarına dolanır ayaklarım, kelepçe vurulur asfalt yola, tam tutacakken ellerini, şu göğsümdeki yıldız kaymasa… serpilmese pencere diplerine ayazın, üşümese artık hercai menekşe bir de şu gidişlerin olmasa… zemheriyi kucaklayan rüzgara, ateş yakarım,kızıl göğü… kibritlesem, sönüyor saksıdaki sevda, ayazın üfürüyor üstümüze üstümüze… sarılmaların,okşamaların değil de, şu gidişlerin olmasa… Link to comment Share on other sites More sharing options...
yavan Posted December 28, 2006 Share Posted December 28, 2006 Tellerinden tutan rüzgardan ayıklarım seni. Duvağın rüzgar olsun ver belini in atından... Duvaksız rüzgar gerdan büküp ağaca ve suya. Ardımızdan acı acı bakıyor bir Ana gibi. Duvak yok teli rüzgarda, seni ayıklıyorum belin ellerimde, iniyorsun atından... Bir de diyorum duvağın olsam... Öpsem başından alnından kayan ayrılık gibi. Ayaklarından tutsam... Bir de sen olsam diyorum, ker***** evlerin damından aksam. Yahut bir baykuş gibi tünesem uğuruna değsem gözlerimle duraklarım telin olsa... Yürü gidelim diyorsan, göreceksin o vakit... Bir tutam değil avuç avuç akacağım her noktaya. Bir nehir olsam da sen: benim denizim olacak, çalkalanacaksın! Ben bir bağlama olsam çalsam dişlerimin arasından. Karşımda duran sen ker***** duvar, sana söylesem telin marifetini. Gece olsa ve içinden geçse yıldız trenleri. Suskunluğumu başıma vursan acıtsan konuştuğum kelimeleri... Hani ben olsam, geldiğinden bir haber olsam. kara gözlerine dalıp dalıp çıkarsam içinden benden kalanları... Tünelden kara gözlerin ve sende ebedi kalsam... Gel git lerde kalmasam ve dudaklarımı mühürlemesem tünelden kara gözlerine... Mühürüm sen olsan ve sen açsan yalnızca benim açamadığım geceleri. Sığmasam ve taşsam, depremine haps olmuş derin çukurlar gibi... Çamur olsam saçlarına dolasam kirimi, seni içime dolasam... Kırılgan ve diri adımlar atsan. Daha atılmamış adımlarım olsan... Hani sen olsam diyorum ya Sen... Yüzümü sana vursam ve yine yüzümü avuçlasam ellerinle... Kelimeler kendi dilinden konuşacak olsa... Sana çevirsem dillerini... Su katılmamış ve aylak boş ve hünersiz olsam... Yinede sensiz kalmasam... Diyorum ve demeye devam... Aşktan yapılı küpeler taksam mavi kulağına.. Ben den olsa bu sefer bu sefer senden kalmasa diyorum... Hani ben olsam yine durup yine durmasam durak niyetine sende... Durmasam, geçsem senden. Ve sen benim kolum olsan sancısan. Gece nin karasından, akıtsan içime dert dediğin meymenetsiz adamı... Kar olsanda sana yağsam eriyene kadar dursan baş ucumda... Bir niyet mektubu olsam, bir dilek ağacı. Dallarıma bağlasan bağlasam ufka kadar her bir elini... Susmayıp durdursam... Koşup kucaklasam diyorum... Yerden kükreyip sana dursam.. Ve en ince sesimle anlatsam bütün bunları... Anlatsam diyorum... 28.12.06 Murat Apaydın. Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavii Posted December 31, 2006 Author Share Posted December 31, 2006 sürahiyi devirdim, bardak düştü elimden gömleğime bulaştı ıslak… önümde sarı sayfalar; üstünde duman çizili, mürekkep yayıldı duman dağıldı bir anda… kırışık yüzüm ve gömleğim ve hayallerim yamalı… yakama dökülür göz yaşlarım sonra tutamam; düşer, düşer, saplanır cilasız tahtalarına odamın… balkon ipi tenha, ay kalabalık, yıldızların kuyruğu yok, hayallerim yamalı… duman dağılır bir anda, balkona koşar griler tutup sererim ipe; kaçamazlar bu kez… masamdan aşağı iner, artık özgür damlalar hayalleri özgür, sağlam ve yepyeni… kol düğmelerim üşümekte, ben iliklendikçe yamalarına hayallerimin… kırışık yüzüm ve gömleğim ve hayallerim yamalı… susuyorsun yine kelebekler ölüyor, konuşsan dökülüverecek kanatlarına bengi suyu, dokunsan kuyruksuz yıldıza söndürsen sensiz yanan mumu tek nefeste… yazamıyorum, dağıldıkça mürekkep,parmaklarıma bulaştıkça… sardıkça etrafımı yaşlılık yazamıyorum… yeniden çiziyorum gri dumanları, üç beş ev ötemde yatıyor baca, yeniden çiziyorum dumanları ıslak ve mavimsi, kanat çırpıyor şiirim, alkış tutuyor rüzgar, tam tutacakken ellerini … yazamıyorum artık, ne dumanı ne grisini düştükçe kelebekler ağına örümceklerin, kaydıkça avucumdan akvaryum balığı, rüzgar dokundukça saçlarıma, affet beni… yazamıyorum parmaklarıma bulaştıkça mürekkep, dağıldıkça ay’ın kalabalığı, sardıkça etrafımı yaşlılık ... kırışık gömleğim ve yüzüm ve hayallerim yamalı şimdi… Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavii Posted January 3, 2007 Author Share Posted January 3, 2007 kanmadım yalancı baharlara, güneş batmıştı ya sen arkanı döndüğünde, sırtında bir kalem bir şarap resmi vardı, düşünmedim hiç kaleme şarap içirmeyi, ya da şaraba yazmayı, yazmayı o şiiri… gecem fırıl fırıl dönerdi başımda, yıldız bırakılmış elinden aşk tanrısının; içine sığmak istiyoruz; koşarak,düşerek,koşarak belki de durarak… hiçbir papatya senin gözyaşını istemezdi, hiçbir martıya bulaşmamalıydı hüzün, sen ağlarken bak işte yıldız yine kaydı, değil mi kaydı gibi, oysa biz düşmüştük içinden, becerememiştik bir yarımı doldurmayı… şimdi kızgınken tanrı, yorgun ellerine bırakıverirse nasıl tutacaksın, ya incinirse… ya titrerde ellerin, tam sığdık derken düşüverirsek yeniden… olmuyor değil mi, şaraba yazılmıyor o şiir… o akşam çay yarım kalmış, bardak hala sıcak, dedim sanki geliverecek birazdan çayım soğumuş mu diyecek, ben yenilersem sımsıcak içecek… yarım, hala yarım, ne soğuğa sıcak ekleyebilir bu parmaklar, ne sıcağa soğuk… yabancı duruyor mora yeşil sürünce, karıştırınca rakıya suyu birde ekleyince yeni görünene eskiyi olmuyor… bahar gelir ya çiçekler açarken merhaba sesleri; geliniz geliniz, hoş geliniz de, nerden gelirsiniz; sizin oralarda yurt var mı, eviniz odanız var mı, nerde kalacak misafirliğe gelen, çayım yarım kalırsa, bırakır da gidersem dünyayı; arkamdan ne söyleyeceksiniz, yoksa diliniz yok mu sizin? yapraklarınız:Kalem olsun, renginiz belli, yazın beni o zaman, toprağıma yazın, doğduğum doyamadığım toprağıma yazın… kanmadım yalancı baharlara ama kandırdı güneş, en sevdiğim hanımeli bile el oldu sahi; en sevdiğim gece;’’yalan’’ oldu aşk tanrısının ağzından çıkan, yıldız da şahitlik etti; ‘’istemediler aşklarını,boyun eğdiler kadere’’… mavi çiçeğim vardı, saçlarını tarardım uzaktan yağmur döküldükçe saçlarına mavi mavi kokardı, işte bahar maviydi, mavi çiçeğimdi çiçeğim asıl yıldızıydı gecemin, biz sığmıştık artık bak gördün mü, düşmüyorduk bir yarım’ı doldurmuştuk artık… … şarap döküldü,kırmızı kırmızı… umudum ıslandı, ayna tuttu sevdiklerim her şeye! dikenin rengi ısıtırken, acısı üşüttü parmaklarımı… şarap döküldü, içimde kaldı sevdiğim adam; kelimeler koptu birbirinden … güneş batmıştı ya sen arkanı döndüğünde, sırtında bir kalem bir şarap resmi vardı, düşünmedim hiç kaleme şarap içirmeyi, ya da şaraba yazmayı, yazmayı o şiiri... Link to comment Share on other sites More sharing options...
yavan Posted January 4, 2007 Share Posted January 4, 2007 Oturan adam, içinde yaşlı kulübesinin... Sakalları gri ve elinden tutamamış kaleminin. Ama yazıyor sadece yazıyor besbelli. Sen uykunda kovalıyorsun bir gün çıkıp gelecek olan hayali. Yaşlı adam yazıyor durmadan beyaz kağıda siyah yanları. Sen çıkıp geliyorsun, cesaretin yok ama korkmuyorsun da... Yeşil ağaçların sardığı eski kulübe. O kulübe benim, yaşlı adam ben. Elinde tuttuğu kalem ve mavi su çarkının çıkardığı sesten irkilen... Yürüyorsun yaklaşmışsın bir hayli. Ürpermektesin çiğ yemiş gül misali... Ben o adamım o yaşlı adam, yeşili benim o kulübe ben... İçeridesin kaldırıyorsun başını siyah saçlarının arasından... Adam seni bekliyormuş gibi sanki kaldırıyor ellerini düşüyor yere kalemi... Yeşil ağaçlar çırpınıyor. Eşikten atılan adım dışarı ve hüznün kovulduğu zaman... Sağ yanında yaşlı adam gri sakallı ama mavi olsun istermiş. Hani severmiş ya maviyi. Gidiyoruz sağ yanında yaşlı adam yürüdüğünüz yollar açılıyor yol vermek için üst üste çıkıyor çiçekler. Yamaçlar korkuyor bu sefer bu sefer rüzgar irkiliyor. Öyle bir an ki dağlar ve renkleri karışıyor. Adamın elinde kalemin bulaşığı ses yok, sessizlikte. Kuşların cıvıltısı aynı duruyor bırakılan yerde... Adımlanıyor toprak adımlanıyor. Adam güneşsiz dünden bugüne hırpalanıyor... Geliyorsunuz, geliyorsunuz. İşte bu dağ işte bu tepe. Yakut gibi yeşil bir kuş gibi tüyleri. Adımlanıyor tüyleri kuşun bir gözünde tutuyor göz bebeğini. Kocaman ve göğe bakan mavi gözleri. Adam soluk soluğa çıkıyor buruşmuş elleri ve kalın damarları ile kaldırıyor yerinden. Söküp atıyormuş gibi. Mavi çiçeğin saçları ve işte ayağında geri kalanı. Yaşlı adam ayakta sen çökmüşsün dizinin üstüne şaşkın ama mutlu. Ağlıyorsun içinden. Bir an dalıyorsun hüznüne bu anın çiçeğin ve sen işte baş başa. Yaşlı adam kurulmuş saat gibi sen bakarken çiçeğe gidiyor, gelecek olan başka bir rengin içine... Sen tertemiz duruyorsun... Yaşlı adam kulübesinde... 04.01.2007 Link to comment Share on other sites More sharing options...
tabele Posted January 4, 2007 Share Posted January 4, 2007 Şiir üslubuna hayran kaldığım insan eline ve emeğine sağlık. Örgü ve dokunak, içten bir söyleyiş edası... Sanırım nazmı yazmasını bilenin elinden çıkan malzeme ancak bu kadar güzel olur. kolay gelsin.. Link to comment Share on other sites More sharing options...
exit Posted January 4, 2007 Share Posted January 4, 2007 Dun tam bu konuyu actim yorum yazacaktim ceneniz yuzunuzden yazamamistim Siirler gelisi guzel yazilmamis.... Cogu kisim yasanan birseyleri anlatiyor sanki.. Yureginize saglik Link to comment Share on other sites More sharing options...
mavii Posted January 4, 2007 Author Share Posted January 4, 2007 ayrılacakmışız hayat istiyormuş bunu, bir bir sökecekmişiz örgümüzü, ayıracakmışız ipliğinden ruhumuzu… soyunacakmışız aşkımızı denize sahile vuracakmış kabuklarımız, bir başkası toplayıp eline gittiğinde kaybolacakmışız, değince bir başkası, dokununca tenine… ayrılacakmışız hayat istiyormuş bunu, ıhlamur kokusu yayılırken ellere hicranın isli havası sinecekmiş omzumuza, izleyecekmiş karıncalar,bu zararsız canlılar, yok oluşumuzu… ayrılacakmışız hem de bölünerek,küçülerek ufalanarak daha da,göğe doğru ufuk çizgisinden bakıp son kez gözlerimiz; yağmurun zerresine karışacakmışız buhar olup tek nefeste, yokluğa doğru… (…) Link to comment Share on other sites More sharing options...
yavan Posted January 4, 2007 Share Posted January 4, 2007 Ayna kırık, tutamayışımı anlatıyor bana... Sade sen sadece ayna ve yere düşen damla anlatıyor bizi.. Ardı yarım bu bütünün yarımın saçları bağlı sen düğümlüsün göğüne... Ben çözmeye gelirim koynumda ellerimle. Sana ne desem bilirim ağlarsın... Şamdanlara söylesem, fısıldasam. Dayanamaz ağlarsın. Ben sende yaşamak için gelmişim, hani buğulu bir ses olsam şiirine eline bir avuç kına diye... Ben sende var olmaya gelmişim. Ver desen yarısını canının kıyısına dayanır gençliğimin.. Sana kendi ölümümü veriririm. Alma sakın ben versemde alma ben sende ölmeye değil. Sende yaşamaya gelmişim... Ayna kırık yutulan cam parçaları, içimde diz çökmekte... İpler acıtıyor. Yankısı olmayan bir hırıltı sessizliğim. İçimden geçemeyen sana ve gidenlere gitmekte gelmeyecek olan tecellim. Ben sende ses olmaya gelmişim. Konuşmasakta haykırmaya beyazın eteğinden. Ayna kırık bahtsız anlara.. Buruk değilim, yarım değil. Üstüme sensizlik dikecek kadar yalnızım. Bir o kadar çıplak... Kaçak yokuş, çakıllar yoldaşı... Yarım değilim... Sözlerim sensiz bitsede... 04.01.2007 Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts
Archived
This topic is now archived and is closed to further replies.