Jump to content

Ýslamýn Kaynaðý Neler?


wadpro

Recommended Posts

Din bilgisine güvendiðim biriyle konuþurken "yemeðinizin içine sinek düþürse onu tekrar yemeðinize batýrýp çýkarýn ve yemeðinize devam edin, çünkü sineðin bir kanadýnda hastalýk diðer kanadýnda þifa vardýr" þeklinde bir hadisten bahsettiðimde o da bana Ýslamýn tek kaynaðý vardýr o da Kitap, gerisi hikaye demiþti. Þimdi teredütte kaldým. Gerçekten hadisleri ve sünnetleri dýþlamalý mýyýz?Zira Peygamberin at ve eþek eti yediðine dair hadisler var. Hadisleri dýþlarsak dolaylý olrak sünneti dýþlamýþ olucaz?

Bu konuda aydýnlanabileceðim bir kitap var mý?

Link to comment
Share on other sites

  • Administrator

At ve eþek yediðini duymadým ama yemiþse zaruret altýnda yemiþtir. Savaþ sýrasýnda kýtlýk zamaný gibi. Çünkü yenmesi helal olan hayvanlar deðil bunlar. Zaruret altýnda helal olmayan þeyleri yenilebilir.

Ben bu kadarýný biliyorum. Kitap konusunda yardýmcý olacak daha bilgili arkadaþlar var.

Link to comment
Share on other sites

At ve eþek yediðini duymadým ama yemiþse zaruret altýnda yemiþtir. Savaþ sýrasýnda kýtlýk zamaný gibi. Çünkü yenmesi helal olan hayvanlar deðil bunlar. Zaruret altýnda helal olmayan þeyleri yenilebilir.

Ben bu kadarýný biliyorum. Kitap konusunda yardýmcý olacak daha bilgili arkadaþlar var.

Zaruret hali yok, bir vatandaþ at kesmiþ ve yerken bir parça da Peygamber'e uzatmýþ o da beðenerek yemiþ. Ayrýca Kuran'da at-eþek eti haram kýlýnmamýþ yani yasak deðil.

Link to comment
Share on other sites

Hadislerle ilgili en iyi kaynak Kütibi Sitte dir. Ayrýca sünnetleri dýslamak Peygamber i yok saymaktýr. O zaman Muhammeden Resululallah sözünü neden diyoruz? Dinin En temel sözünde olan þeyi yoksaymak dinin emrini yerine getirmemektir. Bilmem anlatabildim mi?

Link to comment
Share on other sites

Etleri Yenen ve Yenmeyen Hayvanlar

Yaratýlýþýnda vahþet ve bayaðýlýk olmayan, iðrenç görülmeyen hayvanlarýn etleri din ölçüleri içinde helaldýr, yenebilir. Tavuk kaz, ördek, zürafa, deve kuþu, baðýrtlan kuþu, güvercin, býldýrcýn, koyun, keçi, deve, sýðýr, manda, ekin kargasý, tavus, kýrlangýç, baykuþ, tavþan ve turna gibi hayvanlar bu kýsým eti yenen havanlardandýr. Serçe ve sýðýrcýk kuþlarýný yemekte de bir sakýnca yoktur.

Yarasa kuþunun yenip yenmemesinde, haram veya mekruh olup olmamasýnda ihtilâf vardýr. Hüdhüd kuþunu yemek mekruhtur.

Saksaðan, kumru, bülbül, keklik kuþlarýnýn eti aslen helaldýr. Ancak bunlarýn etlerini yiyenlerin bir belâya tutulacaklarý halk arasýnda söylenti haline geldiði için yenmeleri iyi deðildir.

(Þafiîlere göre, kýrlangýç, tavus, hüdhüd ve papaðan kuþlarýnýn etleri haramdýr. Martý ve balýkçýl kuþlarý ise helaldýr.)

Azý diþleri ile kapýp avlayan ve parçalayan, kendisini koruyan hayvanlarýn etleri haramdýr, yenilemez. Kurt, ayý, aslan, kaplan, pars, sincap, samur, sansar, maymun, sýrtlan, fil, köpek, kedi, keler, tilki, gelincik gibi hayvanlar etleri haram hayvanlardýr. Azý diþleri olduðu halde bunlarla baþkasýna saldýrmayan bir hayvanýn eti de yenebilir; deve gibi...

Týrnaklarý ile kapýp avlanan, týrmalayan ve yaratýlýþýnda bayaðý olan kuþlarýn etleri de haram veya tahrimen mekruhtur. Kerkenez, çaylak, kartal, kuzgun, akbaba, alaca, karga, yarasa, atmaca, þahin gibi.. Bunlar leþ yemekten çekinmezler. Týrnaklý olduðu halde bununla hayvanlarý avlamayan bir kuþun eti yenilebilir, güvercin gibi...

Yaratýlýþý bakýmýndan iðrenç olan birtakým hayvanlarýn etleri de haramdýr, yenmez: Fare, yaban faresi, akrep, yýlan, kene, kurbaða, kara ve deniz kaplumbaðasý, arý, kara sinek, sivrisinek, köstebek, kirpi, bit, pire gibi böcekler.

Görülüyor ki, bu haram olan hayvanlardan bir kýsmý yýrtýcý bir yaratýlýþa sahibdir, yaratýlýþýnda zararlýdýr ve bayaðýlýk vardýr. Bir kýsmý ise iðrençtir ve nefret edilir haldedir. Ýnsan ise temizdir, mükerrem bir yaratýktýr. Bunun için insanlar, bu gibi bayaðý ve zararlý hayvanlarýn etlerinden korunmuþlardýr. Besinlerin insanlar üzerinde iyi ve kötü tesir býraktýðý inkâr edilemez. Ýnsanlar kendisi için yararlý olaný ararsa, Ýslâm dininin müsaade ettiði þeylerden yararlanmalý, yasakladýðý þeylerden de kaçýnmalýdýr. Bundan baþka selâmet yolu yoktur.

Pislik gibi temiz olmayan þeyleri yemiþ olan tavuk, koyun, sýðýr ve deve gibi hayvanlarýn etleri, bu hayvanlar bir müddet hapsedilmeden kesildikleri takdirde, mekruhtur. Çünkü bu halde etleri fena bir kokudan kurtulmuþ olamaz. Bunlarýn hapsedilme müddeti tavuklar için üç gün, koyunlar için dört gün, sýðýr ve develer için de on gündür. Böyle pislik yiyen bir hayvana Celâle denir.

Bu hayvanlar, etleri, kokmayacak þekilde pis þeylerden yiyecek olsalar, hapsedilmeleri gerekmez, etleri kerahetsiz olarak yenebilir.

Domuz sütü ile beslenmiþ kuzularýn yenmesi helaldýr; çünkü süt, tüketilerek eseri kalmaz.

Eti yenilir bir hayvan þarap içip de arkasýndan kesilecek olsa, bunun eti kerahetle helal olur.

Yalnýz süt emip de baþka bir þey yiyemeyen küçük kuzularýn öldükten sonra karýnlarýndan çýkarýlan peynir mayalarý temizdir. Ayný þekilde koyun ve deve gibi ölmüþ hayvanlarýn memelerinden çýkacak sütler de temizdir. Bedenlerin temiz olmamasý, sütlerini etkilemez.

Atlar, savaþa yarayan kýymetli hayvanlardýr. Bu bakýmdan bunlarýn etlerini yemek Ýmam Azam'a göre, tahrimen mekruhtur. Ýki Ýmama göre ise, tenzihen mekruhtur.

Yabanî olmayan (ehli) merkeblerin ve analarý merkeb olan katýrlarýn etleri haram veya tahrimen mekruhtur. Yabanî merkeblerin ve analarý sýðýr olan katýrlarýn etleri ise haram deðildir. Hayvanlar yenme bakýmýndan anaya baðlýdýrlar.

(Ýmam Malik'den rivayete göre, ehli merkeblerin etleri mekruh, bir rivayete göre de haramdýr. Meþhur olan görüþe göre, atlarýn etleri de haramdýr. Ýmam Þafiî ile Ýmam Ahmed'e göre, atlarýn etleri mekruh deðildir.)

Devamlý olarak suda yaþayýp barýnan hayvanlardan her nevi balýk etleri yenebilir, helaldýr. Kalkan balýðý, sazan balýðý, yunus balýðý, yýlan balýðý bunlardandýr. Fakat diðer su hayvanlan çirkin þeylerden sayýlýr, yenmeleri caiz olmaz. Yengeç, midye, istiridye, istakoz gibi olanlar helal deðildir, etleri yenmez.

Yine, deniz insaný, deniz aygýrý, deniz hýnzýrý gibi balýk þeklinde bulunmayan deniz hayvanlarýnýn yenmeleri helal olmadýðý gibi, avlanmalarý da helal görülmemektedir.

Dýþtan bir etki olmaksýzýn kendi kendine suda ölüp su yüzüne çýkan balýklar yenmez. Fakat suyun açýlýp kurumasýndan, fazla sýcak veya soðuktan ölen veya kuþlar tarafýndan öldürülen, su içinde baðlý tutulmakla ve buz içinde sýkýþmakla ölen balýklar yenir. Balýklarda boðazlamaya gerek yoktur.

Göle veya denize atýlan balýk otunu yemekle göl veya deniz içinde ölen veya avlanýp da sudan çýkarýlmadan baþlarýna tokmakla vurulup öldürülen ve âð içinde kurtulamayýp ölen balýklarýn yenmeleri de helaldýr.

Balýklar temiz olmayan sularýn içinde bulunmuþ olsalar da etleri yenebilir.

Avlanan bir balýðýn içinden çýkan bir balýk saðlam ise, o da yenebilir, saðlam deðilse yenmez.

Boðazlanan bir hayvanýn karnýndan çýkan yavrusu, Ýmam Azam'a göre yenmez. Anasýnýn boðazlanmýþ olmasý, yavrusu için yeterli olmaz. Bir canlýnýn boðazlanmasý ile iki canlý boðazlanmýþ olamaz. Çýkan yavru canlý ise boðazlanmak suretiyle yenilebilir.

(Üç Ýmam'ýn (Þafiî, Malik ve Ýmam Ahmed) görüþleri de böyledir.)

Canlý olup olmadýðý bilinemeyen bir hayvan boðazlanýrken hareket ederse veya boðazlanan diri hayvanlardan çýkan kan gibi bir kan çýkarasa, eti yenebilir. Çünkü bunlar hayat alâmetleridir. Ancak, sadece gözünü veya aðzýný açmasý veya ayaðýný uzatmasý bir hareket sayýlmaz. Böyle bir hayvanýn kesilirken gözünü yummasý, hayatýn varlýðýna delâlet eder.

Hayvanlarýn "Demi mesfuh Akar kan" denilen kanlarý temiz deðildir. Burada Besmele ile kesilmiþ olup olmamalarý eþittir.

Eti yenen hayvanlardan Besmele ile kesilenlerin içlerinde kalýp akmayan kanlarý temizdir. Bunlarýn karaciger ve dalaklarý da temizdir. Bunlardaki kanlar pâktýr.

Kesilen bir koyunun ödü, bezesi, idrar torbasý, cinsel organlarý, yumurtalarý mekruhtur, bunlar yenmemelidir.

Domuzun bütün cüzleri pistir, bunlar temiz olmazlar, hiç bir þeyi helal deðildir. Yalnýz kýllarýndan yararlanýp yararlanýlamayacaðý konusunda ihtilâf vardýr. Ýki Ýmam ile Ýmam Þafiîye göre domuzun kýllarýndan badana fýrçasý yapýlmasý ve bunlarla ayakkabý dikilmesi caizdir. Öyle ki, bu kýllardan bir miktar az su içine düþecek olsa, o su Ýmam Muhammed'e göre pislenmiþ olmaz. Çünkü bu kýllarla yararlanmaya izin verilmesi, temizliðine delildir. Fakat Ýmam Ebû Yusuf'a göre, bu yararlarma için olan izin, bir zaruretten dolayýdýr, suya düþme halini kapsamaz. Onun için, içine düþtüðü az bir suyu temizlikten çýkarýr, bozar. Domuzlarýn Ýslâm ülkesi olmayan yerlere ******ürülüp orada müslüman olmayanlara satýlmasý caizdir.

Bir misafire ikram olmak üzere Besmele ile kesilen herhangi bir eti yenen hayvanýn eti yenebilir; ikram niyeti olunca Allah rýzasý için boðazlanmýþ olur. Fakat herhangi bir adamýn geliþine hürmet olsun diye sadece o þahýs için kesilirse, besmele olsa bile, yenmez. Çünkü bu Allah için misafire ikram deðil, o büyük görülen zate tazim için kesilmiþ sayýlýr. Onun için misafirliði gözeterek insana ikramda bulunmalý ve yedirmeli, niyet bu olmalýdýr.

Yine, herhangi bir ölüye tazim için kabir üzerinde kesilen kurbanýn eti de helal olmaz. Kurban Allah rýzasý için kesilir ve onun sevabý istenilen bir müslümana baðýþlanabilir.

Link to comment
Share on other sites

Hadislerle ilgili en iyi kaynak Kütibi Sitte dir. Ayrýca sünnetleri dýslamak Peygamber i yok saymaktýr. O zaman Muhammeden Resululallah sözünü neden diyoruz? Dinin En temel sözünde olan þeyi yoksaymak dinin emrini yerine getirmemektir. Bilmem anlatabildim mi?

Peki sünneti de bir nevi 'emir' kabul edersek, yemeðimize sinek düþtüðünde, sineði tekrar yemeðimize batýrýp yemeðe devam mý etmeliyiz? Ayný þekilde sünnete uygun olsun diye Peygamberimiz gibi köle edinmeli miyiz ya da 20 civarýnda farklý kadýnla evlenmeli miyiz?

Link to comment
Share on other sites

Hadislerin güvenirliliðni garantilemek için ayný hadisi yada benzer manalý hadisi günümüze kadar aktarmýþ olan din alimlerimizin yazdýklarýný ve ittifak halinde olduklarýný kabul etmek gerekir.Çünkü gariptir ama "Allah adýna yalan söyleyenler" var.Ben Buhari (r.a.) veya Enes (r.a.) veya Ýmam Gazali dýþýndakilere þüphe ile bakýyorum.Bazen o kadar iðrenç konularý yutturmaya çalýþmýþlarki.Sýrf Muhammed (s.a.v.) aðzýndan çýktý gibi gösterildiði için olur olmadýk herþeye inanan saf insanlar var ve farkýnda olmadan büyük günahlar iþleyebilirler.

Kur'an dinin kaynaðý elbette.Ama biz onu Allah'ýn Habib'inden öðrendik.Namaz nasýl kýlýnýr.Nasýl selam verilir.Alýþveriþ nasýl yapýlýr.Kýsaca Ýslami bir hayat nasýl yaþanýr.Örnek uygulayýcý olmadan doðrusunu bilemezdik.Kur'aný bize direk Melekler getirmedi.Hadisi yok saymak mümkün deðildir.ama söylenen þeyleri Kur'an yalanlýyorsa bu hadis uydurmadýr.Ýþin ayrýntýsýný alimlerimizden öðreniyoruz.Uygulamadaki farklýlýklar mezheplerin doðmasýna sebep olmuþtur.Amaçlarý ayný olsa bile.Bunda da yanlýþ birþey yok tabiki.

Çok sýcak bir yerle daðlýk bir yer arasýnda ayný kurallarýn uygulanýþ farký olabilir.

Hassas konularda günümüzdeki gibi devasa kaynaklar varken araþtýrma yapmadan kesin bir kanýya varmak bence sadece kiþinin tembelliðidir.Zamanýnda tek bir hadisi doðrulamak için diyar diyar gezen alimler varmýþ.

Link to comment
Share on other sites

Hadis bir sünnettir. Bunun çeþitleri vardýr.

Birincisi Farz gibi yani zorunluluk gerektiren hadisler. Burada peygamber efendimiz bir davranýþý yapmýþ ve etrafýndakilere de bunu yapýn demiþse bu sünnet geçerlidir.

Ýkincisi ise mecbur olunmayan sünnetler burada peygamber efendimiz yapmýþ ama etrafýndakilere yani müslümanlara böyle yapmalarý konusunda emretmemiþ kiþisel tercihe býrakmýþtýr. Evlilik gibi.

Üçüncüsü insan olmanýn gereði olarak yaptýklarýdýr. Bunlar da kiþisel tercihe baðlýdýr. Yeme-içme gibi

Sineði yemeðin içinden ister çýkarýrsýn ister içine sokup yersin bu senin kiþisel tercihindir. Zorunluluk yoktur. Peygamber efendimiz bir takým þeyleri bilmiþ/bildirilmiþ bundan dolayý sineðin bir kanadýnda zehir diðerinde kanadýnda pan zehir olduðunun farkýndadýr. Bunu hadisin orjinal halinde de ifade etmiþtir. O öyle yapmýþ çünkü en iyisi yapmýþ. Bir anlýk mide bulantýsý için mikrop kapmaktan kurtulmuþtur.

Sana gelince miden bulanýyorsa yiyemiyorsan en kötü ihtimal çorbayý dökersin. Ýslam zorluk deðil kolaylýk dinidir.

Dini zorlaþtýrmayýn, kolaylaþtýrýn

Hz. Muhammed

Ben çýkýyorum gönül isterdi ki bu sohbet devam etsin ama biliyorsunuz 23:00'da cafeler kapanýyor.

Link to comment
Share on other sites

kuran bizim en büyük kaynaðýmýz kuranda bulamadýðýmýz þeylerde peygamberimizin hadislerine bakarýz ve hadisler 2 çeþittir gerçek olanlar ve uydurma olanlar zaten çoðuda uydurma hangilerinin gerçek olduðunuda saðlam din alimlerinin yazdýðý hadis kitaplarýndan öðrenebilrisiniz zaten aradýðýmýzý hadilerdede bulamaz isek o zaman din alimlerinin yorumlarýný alýrýz

Link to comment
Share on other sites

1- "Peygamber size ne verdiyse onu alýn, size ne yasakladýysa ondan da sakýnýn" (Haþr,7).

"size ne yasakladýysa" ifadesinden, haramlýk bildiren bir nehiy anlaþýldýðýna göre "size ne verdiyse" ifadesinde de emirleri anlaþýlmaktadýr.

2- Peygambere itaat etmenin ve ona tabi olmanýn farz olduðunu ifade eden bir çok ayeti kerime mevcuttur.

"Biz her türlü peygamberi Allah'ýn izniyle ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik" (-nisa-64) Burada peygambere itaat, peygamberliðin gayesi olarak gösterilmiþtir. Binaenaleyh efendimiz (s.a.v.) sözleri ve fiilleri zorunlu olarak delil olacaktýr.

3- "De ki eðer Allah'ý seviyorsanýz, bana tabi olunuz ki, Allah da sizi sevsin." (ali imran -31) Bu ayeti kerime Rasulü Ekrem (s.a.v.)'in bütün sünnetlerinin, söz, fiil, takrir ve ictihadlarýnýn son derece kati birer hüccet olduklarý konusunda apaçýk bir delildir. Buna göre, her kim peygamberin (s.a.v.) sünnetine tabi olursa, en yüce mertebeye ulaþacaktýr. Zira Allah'ýn rýzasýný ve sevgisini kazanmanýn tek yolu, efendimize tabi olmaktan geçmektedir.

4- "Namazý kýlýn, zekatý verin, Allah'a ve Rasulüne itaat edin" (mucadele -13)

"Namazý kýlýn, zekatý verin, peygambere itaat ediniz ki merhamet göresiniz" (nur- 56)

Her iki ayette de peygambere itaat namaz ve zekat derecesinde bir hüküm olarak yer almýþtýr. Namaz ve zekat nasýl farzsa peygambere itaat de öylece farzdýr.

5- "De ki, iþte bu, benim yolumdur. Ben Allah'a çaðýrýyorum. Ben ve bana tabi olanlar aydýnlýk bir yol (basiret) üzereyiz." (yusuf-108)

Bu ayetten þunlar anlaþýlmaktadýr.

a- Bu getirdiklerim benim ve bana tabi olanlarýn yoludur.

b- Ben ve bana tabi olanlar Allah'a davet ediyoruz.

c- Ben ve bana tabi olanlar aydýnlýk bir yol üzereyiz. Buna göre sünnet, apaçýk bir delildir. Aksi takdirde ona tabi olmayanlarýn baþkalarýný hakka davet gibi bir hak ve salahiyetleri yoktur.

6- "O kimseler Ümmi olan Rasüle tabi olurlar. O Nebi ki, Tevrat'ta ve incil'de yazýlý bulduklarýdýr. Ýþte o peygamber onlara iyiliði emreder, onlarý kötülükten men eder. Onlara temiz ve güzel þeyleri helal, pis ve zararlý þeyleri haram kýlar ve üzerindeki aðýrlýklarý, sýrtlarýndaki baðlarý kaldýrýr(yani hata ile adam öldürmek kýsas icrasýný, günah iþleyen azalarýn, pislik deðen elbisenin kesilmesi gibi aðýr teklifleri). O peygambere inanýp ona saygý gösteren, yardým eden ve onunla birlikte gönderilen Nur'a tabi olanlar var ya , iþte onlar kurtuluþa erenlerdir." (araf-157)

Ayette onun helal ve haram kýldýðý þeylerden bahsediliyor, bu onun sünneti deðil de ya nedir? Çünkü o "Bana biliniz ki, Kitabýn misli gibi bir kitap verildi" (ebu davut) buyurmuþtur.

7- "De ki: Allah ve Rasulüne itaat edin. Eðer yüz çevirirlerse bilsinler ki, Allah kafirleri sevmez"

(ali imran-30)

Allah ona muhalefet etmenin küfür olduðunu ilan ediyor. Bu beni titretiyor. Hangi aklý selim sünnetin delil ve kaynak olmadýðýný söyleyebilir bundan sonra. Bunun aksini iddia etmek ancak ve ancak nasipsizlik ve edepsizlikle izah edilebilir.

8- "Allah ve Rasulü bir iþe hüküm verdiði zaman, inanmýþ bir kadýn ve erkeðe, o iþi kendi isteklerine göre seçme hakký yoktur. Her kim Allah ve Rasulüne karþý gelirse, apaçýk bir sapýklýða düþmüþ olur." (ahzap-36)

Buna raðmen Rasulullah'ýn sünnetini yok saymak hangi aklýn ürünüdür acaba!!!???

9- "Bazý insanlar "Allah'a ve peygambere inandýk ve itaat ettik" diyorlar; ondan sonrada içlerinden bir grup yüz çeviriyor. "Onlar, aralarýnda hüküm vermesi için Allah'a ve peygambere çaðrýldýklarýnda, bakarsýn ki, içlerinden bir kýsmý yüz çevirip dönerler."

(nur- 47/48) Ayetler peygamberin hüküm ve emirlerinden yüz çevirmeyi nifak olarak görüyor.

10- "De ki: Allah'a itaat edin, peygamberlere de itaat edin. Eðer yüz çevirirseniz, þunu iyi bilin ki peygamberin sorumluluðu kendisine yüklenen tebliðdir. Sizin sorumluluðunuz da size yüklenen görevi yerine getirmenizdir. Eðer peygambere itaat ederseniz, hak yolu bulmuþ olursunuz. Peygambere düþen sadece apaçýk bir tebliðdir." (nur-54)

Hala mý Rasulullah'ýn sünnetlerini red? Ona itaat fiili, kavli ve takriri sünnetlerinin bütünü deðil de ya nedir? Ashabý kiram bütün emir ve nehiyleri ondan aldýlar. "Namazý benim kýldýðým gibi kýlýnýz" (buhari) "Hac menasikinizi benden alýnýz" (muslim)

11- "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan (!) emir sahiplerine de itaat edin. Eðer bir hususta ihtilafa düþerseniz - Allaha ve Ahirete gerçekten inanýyorsanýz- onu Allah ve Rasulüne ******ürün. Bu hem hayýrlý ve hem de netice bakýmýndan daha hayýrlýdýr." (nisa-59)

Evet bizzat Rabbimiz bizi Rasulunun (s.a.v.) sünnetlerine irþad ediyor. Daha fazla ne söyleyebiliriz ki. Acaba bize Kur'an yeter diyenler hiç mi Kur'an okumuyorlar. Bir arkadaþla internetteki tartýþmamýzda (sünneti red ediyordu) sormuþtum. Allah namaz kýlýn diyor. Mahiyetini bildirmiyor. Bana izah edermisin þimdi biz namazý nasýl kýlacaðýz dediðimde "Onu ayetin ruhundan anlayacaksýn" diyor. Nasýl yani dediðimde beni islamdan atmýþtý . Buraya kadar yazdýðýmýz ayetler sünnetin kat-i bir delil olduðunu ilan ediyor. Devam edelim ayetlere:

12- "Namazý kýlýn zekatý verin." (bakara-43) B

urada namazýn adedi, rekatlarý, vakitleri ve keyfiyeti belli deðildir. Bunlar ancak Rasulü Ekremin pak ve nezih sünnetiyle beyan edilmiþtir.

13- "Hýrsýzlýk eden erkek ve kadýnýn, yaptýklarýna karþýlýk bir ceza ve Allah'tan baþkalarýna ibret olmak üzere ellerini kesin" (maide-38)

Hýrsýzlýkla ilgili hükümler nedir. Ellerden murat nedir ve nereden kesilir, bütün bunlar sünnetle ortaya konmuþtur.

14- "Zina eden kadýn ve erkeðe, her birine yüz sopa vurun" (nur-2)

Bu hüküm kimin içindir? Kime uygulanýr. Bekarlara yüz sopa evlilere yüz sopa ve recm sünnetle ortaya konmuþtur.

15- "Kadýnlarýnýzdan fuhuþ yapanlara dört þahit getirin. Eðer þahitlik ederlerse, o kadýnlar ölünceye yahut Allah onlara bir yol açýncaya kadar evlerde hapsedin" (nisa-15) Allah'ýn Rasulü bu ayeti tefsir ederken "Benden alýnýz, benden alýnýz, benden alýnýz. Bekar bekarla yaparsa yüz sopa ve sürgün, evli evliyle yaparsa yüz sopa ve recm" (ibni hanbel müsned, müslim, tirmizi, nesai, ebu davud, ibni mace) buyurmuþtur. Bu haddin hududu da sünneti nebi ile beyan olunmuþtur.

16- "Arafat'tan indiðiniz zaman, Meþ'ari Haramda Allah'ý zikredin" (bakara-198)buyurmuþtur. Burada Arafat'tan haccýn bir esasý olarak deðil, sadece bir mekan olarak söz edilmiþtir. Binaenaleyh Haccýn en büyük rüknü olan Arafat'ta vakfe sünnetle belirlenmiþtir. Efendimiz (s.a.v.) "Hac arafattýr" (ebu davut,menasik,69) buyurmuþtur.

18- "Biz bu kitabý sana sýrf hakkýnda ihtilafa düþtükleri þeyi insanlara açýklaman ve iman eden bir topluma da hidayet ve rahmet olmasý için indirdik" (nahl-64)

Ýnsanlarýn ihtilafa düþtüðünde Allah Resulüne açýklamasýný emrediyor. O da bunu sünnetiyle ortaya koymuþtur.

19- "Ýçlerinden kendilerine Allah'ýn ayetlerini okuyan, kötülüklerden, inkardan) kendilerini temizleyen, kendilerine kitap ve hikmeti öðreten bir peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lutufta bulunmuþtur." (ali imran 64)

Alimlerin cumhuru hikmet Kur'an'dan ayrý bir þeydir ki o da Sünneti Nebi (s.a.v.) dir" demiþlerdir.(es-sunne Mustafa Sibai s:50) Ýmam Þafi (r.a.); Hikmet burada Kur'an'a tabidir. Allah kitabý zikretti ki, O KUR'ANDIR. Hikmeti de zikretti ki, o da Resulünün sünnetidir. es-sunne s:51) Çünkü Rasulullah "Kur'anla birlikte bana onun gibisi verildi" (ebu davut) buyurmaktadýr. Buraya kadar Kur'an'ýn tek kaynak olmadýðýný bunun bizzat Kur'anýn ruhuna aykýrý olduðunu, sünnetin önemi bizzat ayetlerle açýklandý.

Sünnetin Hücciyyetine Dair Sünnetten deliller

Sünnetin hüccet olduðuna, Kur’an-ý Kerim’de yer verildiði gibi, Hz. Peygamber (sav) de sünnetinin ehemmiyetini vurgulamýþ, ümmetinin sünnete sahip çýkmasý gerektiðini anlatmýþtýr. Bununla alakalý pek çok hadis vardýr ve hadis âlimleri bunlarý hadis kitaplarýnda özenle bir araya getirmiþlerdir. Biz burada, öncelikle ilgili pek çok hadisten birkaç tanesini zikredecek, ardýndan da sünnetin Kur’an karþýsýndaki durumunu iþlemeye çalýþacaðýz.

Bu hadislerden bir tanesinin meali þöyledir:

"Bana, Kur’ân-ý Kerim ve onun bir misli (hüccet olmada eþ deðer bir benzeri) daha verilmiþtir. Karný tok vaziyette koltuðunda oturarak, ‘sadece þu Kur’ân'a sarýlýnýz; içinde helal olarak gördüðünüz þeyleri helal sayýn, haram olarak gördüðünüzü de haram kabul edin’ diyecek bazý kimselerin gelmesi yakýnlaþmýþtýr. Þüphesiz Allah Resûlünün haram kýldýðý þey, Allah’ýn haram kýlmasý demektir." 1

Ayný muhtevaya sahip bir baþka hadis de Mikdâm b. Ma'dîkerib (radýyallahu anh) tarafýndan rivayet edilmiþtir. 2

Büyük tefsir âlimi Ýmam Kurtubi bu hadislerin anlaþýlmasýyla ilgili bir iki ihtimali sýralar: "Bana Kur’ân ve benzeri verildi " sözünün iki anlamý vardýr. Ýlki okunan zahiri vahiy (yani Kur’an), ikincisi, okunmayan gizli vahiy yani sünnet. Diðer bir ihtimal ise, Kur’ân okunan zahiri vahiy ve onun benzeri hükmünde kitapta bulunanlarý açýklama izni. Dolayýsýyla Kur’ân’ýn emirlerine uymak nasýl vacip ise sünnetin emirlerine de uymak vaciptir, sonucuna ulaþýr. 3

Sünnetin hücciyetine iþaret eden benzeri hadisler oldukça fazladýr. Resûlüllah (s.a.v), Kur’an ve sünnetin ehemmiyetini beraberce vurguladýðý bir hadislerinde, "Size Allah’ýn kitabý ve Resûlünun sünneti olmak üzere iki þey býraktým. Onlara sýký sýký sarýldýðýnýz müddetçe ebediyyen sapýklýða düþmezsiniz" buyurur.4

Ayný mealde bir baþka hadisi de biraz daha uzunca Yezid b. Erkam (radýyallahu anh) naklediyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Size, uyduðunuz takdirde benden sonra asla sapýtmayacaðýnýz iki þey býrakýyorum. Bunlardan biri diðerinden daha büyüktür. Ýlki, Allah'ýn Kitabý'dýr. Semâdan arza uzatýlmýþ bir ip durumundadýr. (Diðeri de) kendi neslim, Ehl-i Beytim'dir. Bu iki þey, cennette Kevser havuzunun baþýnda bana gelip (hakkýnýzda bilgi verinceye kadar) birbirlerinden ayrýlmayacaklardýr. Öyleyse bunlar hakkýnda, ardýmdan bana nasýl bir halef olacaðýnýzý siz düþünün."5

Bu hadisin diðer bir varyantýný Ýmam Malik rivayet eder. Onun rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.v) þöyle buyurmuþtur: "Size iki þey býrakýyorum. Bunlara uyduðunuz müddetçe asla sapýtmayacaksýnýz: Allah'ýn Kitab'ý ve Resûlünün sünneti".6

Bir baþka hadiste Ebu Musa (r.a) anlatýyor: "Hz. Peygamber (s.a.v) buyurdu ki: "Benim misalimle Cenab-ý Hakk'ýn benimle göndermiþ bulunduðu þeyin misâli þu adamýn misali gibidir: "Bir adam kendi kavmine gelip: "Ben gözlerimle düþman ordusunu gördüm, tehlikeyi haber veriyorum, tedbir alýn!" der. Kavminden bir kýsmý tavsiyesine uyup, geceleyin, telaþa düþmeden oradan uzaklaþýr. Bir kýsmý da bu haberciyi yalanlar ve yerinden ayrýlmaz. Ancak sabahleyin ordu onlarý yakalar ve imha eder. Ýþte bu temsil bana itaat edip getirdiklerime uyanlarla, bana isyan edip Cenab-ý Hakk'tan getirdiklerimi tekzip edip yalanlayanlarý göstermektedir." 7

Pek çok hadiste de Resûl-i Ekrem Efendimiz, kendisine itaati Allah'a itaatle denk saymýþtýr. Buhari'nin Ebu Hureyre kanalýyla tahric ettiði hadiste Resûlüllah (s.a.v) "Diretenler dýþýnda ümmetimin hepsi cennete girecektir. Kendilerine: ‘Direten kimdir ey Allah’ýn Resûlü?’ denildiðinde: ‘Kim bana itaat ederse Allah’a itaat etmiþ ve kim de bana isyan ederse Allah'a isyan etmiþ olur." 8 buyurmuþtur.

Ebu Hüreyre’nin diðer bir riayetinde Efendimizin þöyle buyurduðu nakledilir: "Kim bana itaat ederse, muhakkak ki Allah'a itaat etmiþtir. Kim de bana isyan ederse muhakkak ki Allah'a isyan etmiþtir."

Sünnetine tabi olmanýn nesiller boyu önemine dikkat çeken Allah Resûlü, "Ümmetimin fesadý zamanýnda sünnetime, sýmsýký sarýlana yüz þehid sevabý verilir."9 buyurmuþlardýr.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, Kur’an ve Sünnetin önemine daima dikkat çekmiþtir. Bir keresinde namaz kýldýrdýktan sonra yaptýðý, veda konuþmasýna benzer bir vaazý Irbâz b. Sâriye (r.a) aktarýyor: "Bir gün Resûlüllah (s.a.v) bize namaz kýldýrdý. Sonra yüzünü cemaate çevirerek çok belið, çok mânidar bir vaazda bulundu. Öyle ki dinleyenlerin gözleri yaþla, kalpleri de heyecanla doldu. Cemaatten biri: ‘Ey Allah'ýn Resûlü, sanki bu, bir veda konuþmasýdýr, bize ne tavsiye ediyorsunuz?’ dedi. ‘Size, buyurdu, Allah'a karþý takvada bulunmanýzý, baþýnýzda Habeþli bir köle olsa bile emirlerini dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim. Zira, sizden hayatta kalanlar benden sonra nice ihtilaflar görecek. Öyle ise size sünnetimi ve hidayet üzere olan Hulefâ-i Râþidîn'in sünnetini hatýrlatýrým; bunlara uyun ve sýmsýký sarýlýn. Sonradan çýkarýlan þeylere karþý da son derece dikkatli ve uyanýk olun. Zira (sünnette bulunana zýt olarak) her yeni çýkarýlan þey bir bid'attýr, her bid'at de dalalettir, sapýklýktýr." 10 Bu hadisin Ebu Dâvud rivayetinin baþ kýsmýnda þu ziyâde vardýr: "Haberiniz olsun, bana Kitap ve bir o kadar da (sünnet) verildi." Rivayetin gerisi yukarýdaki mânada devam eder. Sonunda þu ziyade mevcuttur: "Haberiniz olsun (Kur'ân'da zikri geçmeyen) ehlî eþeðin eti de size helâl deðildir, vahþi hayvanlardan parçalayýcý diþi (köpek diþi) olanlar, keza muâhedeli olanlarýn yitikleri de haramdýr. Ancak eþya sâhibi, ihtiyacý olmadýðý için, kasten terketmiþse o müstesna. Bir kimse bir kavme uðradýðý zaman, ona ikram etmek, o kavme vazife olur. Þayet ikram etmezlerse, o kimse, hak ettiði ikramýn mislince onlarý cezalandýrýr."

Resul-i Ekrem Efendimiz’den dersini tam alan sahabe sünnete tam riayet etmiþtir. Onlar da sünnetin önemine dikkat çekmiþlerdir. Örnek olarak bir-iki tanesini nakledelim: Ömer Ibnu'l-Hattâb (radýyallahu anh)'dan rivayet edildiðine göre o þöyle buyurmuþtur: "Gecesi gündüz gibi olan çok aydýnlýk Ýslâm üzere terk edildiniz. Çöldeki bedevîlerin ve mahalle mekteplerindeki çocuklarýn dini üzere olun. (ayet ve hadisten öðretilenleri olduðu gibi takib edin, kendinizden katýp karýþtýrmadan taklid edin.) 11

Ýbnu Mes'ûd (radýyallahu anh) hazretleri de þöyle der: "Bir yol takip etmek isteyen, bu yolu, ölmüþ olanlarýn yolundan seçsin. Zira hayatta olanlarýn fitnesinden emin olunamaz. Ölmüþ olanlar ise Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in Ashâbýdýrlar. Onlar bu ümmetin en efdalidir. Kalpçe en temizleri, ilimce en derînleri, amelce en ihlaslýlarý yine onlardýr. Allah, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in sohbeti ve dininin yerleþmesi için onlarý seçmiþtir. Öyleyse sizler onlarýn üstünlüðünü idrak edin, onlarýn yolundan gidin, elinizden geldikçe onlarýn ahlâkýný ve yaþayýþ tarzlarýný kendinize örnek kýlýn. Zira onlar en doðru yolda idiler.12

Bir baþka zaman da Ýbn Mes'ud (r.a) da þöyle demiþtir: "Muhakkak ki, en güzel söz Allah'ýn kitabýdýr. En güzel yol da Muhammed (s.a.s)'in yoludur. Ýþlerin en kötüsü de dine aykýrý olarak sonradan çýkarýlanýdýr."13

Sünnetin dindeki ehemmiyetine dair hadisler, elbetteki bu kadarla sýnýrlý deðildir. Örnek olmasý açýsýndan naklettiðimiz bu hadislerle iktifa ediyoruz. Bundan sonra, Sünnetin Kur’an’a karþý durumunu deðerlendirmeye çalýþacaðýz.

“Bana, Kur’ân-ý Kerim ve onun bir misli (hüccet olmada eþ deðer bir benzeri) daha verilmiþtir. Karný tok vaziyette koltuðunda oturarak, ‘Sadece þu Kur’ân'a sarýlýnýz; içinde helal olarak gördüðünüz þeyleri helal sayýn, haram olarak gördüðünüzü de haram kabul edin’ diyecek bazý kimselerin gelmesi yakýnlaþmýþtýr. Þüphesiz Allah Resûlünün haram kýldýðý þey, Allah’ýn haram kýlmasý demektir.”

Sünnet’in Kur’ân’ý Beyan Etmesi

Sünnetin hüccet olduðuna bir baþka delil de Sünnetin Kur’ân’ýn bir nevi tefsiri olmasý özelliðidir. Kur’ân-ý Kerim bir takým genel metodlar ve küllî kaideler getirmiþtir. Nitekim dinin özellikle ibadet ve muamelata bakan büyük bir kýsmý sünnet yorumuyla sekillenmiþtir. Ýmam Nevevî (ö.676/1277) bu hususta, "Muhakkak ki bizim dinimiz Kitab-ý Aziz ve rivayet olunan sünnetler üzerine bina edilmiþtir. Fýkhî ahkâmýn bir çoðu sünnetlerle yapýlanmýþtýr. Füruatla ilgili âyetlerin pek çoðu mücmel olup, açýklamalarý muhkemattan olan sünnetlerdedir."14 der.

Kur’ân’da yer alan naslarýn bazý hususiyetleri vardýr.

Birincisi: net olarak belirlenmiþ, kesinliði þüphe ******ürmez hükümlerdir: Namaz kýlma, oruç tutma, zekat verme vb. ibadetlerin farziyeti ile þarap, leþ, kan, domuz eti vb. þeylerin yenilmesinin haram olmasý bu neviden sayýlýr. Sünnetin bu tür hükümlere herhangi bir açýklama veya yorum getirme ihtiyacý yoktur. Belki bu hükümleri destekler mahiyette teþvik edici ve vurgulayýcý beyanda bulunabilir.

Ýkincisi: Kur’an-ý Kerim’in, farziyetini bildirip tatbik keyfiyetini Resûlüne býrakmýþ olduðu hükümler: Bu çeþit hükümler daha çok kapalý ifadelerle gelmiþ olduðundan sünnet bu noktada sadece tavzih rolü oynar. Mücmel15 örneðinde olduðu gibi sünnetin açýklamasý olmaksýzýn namazýn vakitleri, þartlarý, erkaný, farzlarý ve adabý; ve yine orucun, haccýn ve zekatýn þekli, hangi maldan ne kadar verileceði gibi ayrýntýlar anlaþýlamazdý. Hatta bu babtan olmak üzere tâbiînin büyük âlimi Mekhûl (ö.113/731) "Sünnet Kur’ân'a kâdi'dir." yani Kur’ân sünnetin açýklamasýna ihtiyaç duyar demiþtir. 16

Kur’ân’da yer alan âmm17 naslarýn tahsis edilerek keyfiyetini, çoðu ahad olan hadisler açýklamaktadýr. Yani onun izahý olmadan o ayetlerin anlaþýlmasý mümkün olamaz. Vücub, nedb, irþad þeklindeki emir çeþitleri, nehy nevileri, hak ve hadleri, mahlukatýn yekdiðerlerine karþý lazým gelen hükümleri ve emsali âyetlerin ahkamý bu cümledendir. Allah’ýn Resûlünden bir nass olmadýkça yahut ümmetini onun tefsirine irþad edecek bir delâlet vârid olmadýkça, bu hususlarda hiç kimsenin söz söylemesi caiz olamaz."18

Durum hac, oruç, zekat vb., dinin temeli saydýðýmýz diðer ibadetler içinde aynýdýr. Ayrýca muamelatdan sayýlan hudud'un detaylarý hadisler olmaksýzýn anlaþýlamaz. Ýþte bütün bu ayrýntýlarý bize açýklayan mutlak19 lafýzlarý takyid20 edici sünnetdir.

Bir örnek olarak ‘Muharremat’la ilgili ayeti incelemek istiyoruz: ayet-i kerime’de Allahu Taâlâ nikahla alýnmasý haram olanlarý beyan etmiþtir: "Analarýnýz, kýzlarýnýz, kýz kardeþleriniz, halalarýnýz, teyzeleriniz, kardeþ kýzlarý, kýzkardeþ kýzlarý, sizi emziren analarýnýz, süt kýzkardeþleriniz, kayýnvalideleriniz, kendileriyle zifafa girdiðiniz eþlerinizden olup evlerinizde bulunan üvey kýzlarýnýz size haram kýlýndý. -Eðer onlarla (nikâhlanýp da) henüz birleþmemiþseniz kýzlarýný almanýzda size bir mahzur yoktur.- Kendi sulbünüzden olan oðullarýnýzýn eþleri ve iki kýz kardeþi birden almak da size haram kýlýndý. Ancak daha önce geçen geçmiþtir…"21 . (Yani, bu âyet inmeden yapýlanlarý Allah affeder.)

Nikahla alýnmasý haram olup âyette zikredilen sýnýflar þunlardýr:

Kayýtsýz þartsýz kadýnlarýn, yani ister kendisiyle zifafa girmiþ olunsun ve ister zifafa girilmesin nikahlý hanýmlarýnýzýn anneleri (kayýnvalideler). Kendisiyle birleþtiðiniz hanýmlarýnýzdan olma umumiyetle himayenizdeki üvey kýzlarýnýz. (Eðer anneleri ile cinsi temasta bulunmamýþ iseniz üvey kýzlarýnýzla evlenmenizde bir mahzur yoktur.)

Sulbunüzden bizzat ve dolaylý olarak gelen oðullarýnýzýn eþleri olan gelinleriniz ki, bütün torunlarýn eþlerini de kapsar. ("sülbünüzden" kaydý ile, üvey oðullar ve evlatlýklar bu hükümden çýkarýlmýþtýr.)

Ýki kýzkardeþle bir arada evlenmeniz.

Ama dikkat edilecek olursa âyette zikri geçmeyen muharremattan baþka sýnýflar da bulunmaktadýr. Bunlar bir kýzla halasýný, bir kýzla teyzesini ayný nikah altýnda bulundurmak ile ra’da yoluyla olan yasaktýr.

Ýþte Kur’ân’ýn açýklamayýp sustuðu bu sýnýflarý sünnet tafsil etmektedir. Elmalýlý merhum ilgili âyetin tefsirinde þöyle der:

"Gerçi birþeyin bildirildiði yerde bazý þeyleri zikretmemek hasr (daraltma) ifade ederse de delalet-i iltizamiyye (Bir lafzýn vaz olunduðu mânânýn lazýmýna yani o mânâ ile beraber bulunmasý zaruri olan diðer bir mânâya delaleti) ile iþaret bulununca diðer mânâlarýn düþmesi söz konusu olamaz. Gerçekten Hz. Peygamber (s.a.v.) bu iþareti veya bu kapalýlýðý açýklamak için "Nesebden haram olanlarýn hepsi, süt emmeden de haram olur." buyurmuþtur.

Naslarýn keyfiyetini, çoðu âhâd olan hadisler açýklamaktadýr. Yani hadislerin izahý olmadan o ayetlerin anlaþýlmasý mümkün olamaz.

Bundan dolayý burada "o ikisine mukayese et" meâlinde bir iþaret ve îcaz (kýsaltma) bulunduðu ve bu þekilde buraya kadar neseb ile yedi, süt emmeden de yedi olmak üzere toplam olarak on dört nikahý düþmeyen kadýn sayýlmýþ olduðu unutulmamalýdýr."

Bunun için Hz. Peygamber (s.a.v.) meþhur bir hadisinde buyurmuþtur ki: "Bir kadýn ne halasýnýn, ne teyzesinin ne kardeþin kýzýnýn ne kýzkardeþinin kýzýnýn üzerine nikah olunmaz", ancak eski devirlerde geçmiþ olanlar baþka. Onlardan dolayý sorumluluk yoktur. Bu durumda sünnet mücmel olan âyetin tafsilini yaparak yeni bir hüküm tesis etmiþ olmaktadýr.

Üçüncüsü: Hakkýnda herhangi bir nass olmayýp sadece Resûlüllah’ýn sünnetiyle beyan edilmiþ hükümlerdir: Bu tür sünnet Kur’ân’ýn kabul veya red beyaný bulunmadýðý bir hususta yeni bir hüküm getiren sünnettir. Haram kýlýnmýþ yýrtýcý hayvanlarýn etlerinin yenmesi bu kabildendir. Ebu Sa’lebe kanalýyla rivayet edilen bir hadiste "Parçalayýcý diþi bulunan her yýrtýcý hayvanýn yenilmesi haramdýr." denilmektedir. Ve yine "Hayýzlý kadýn orucu kaza eder ama namazý kaza etmez." hadisi de bu çeþit sünnete örnek olabilir.

Hadis-i þeriflerin bir kýsmý tevatüren nakledilmiþ ise de hadislerin hepsi her zaman bu þarta ulaþamamýþtýr. Bir kýsmý da ‘ahad’ rivayetle bize gelmiþlerdir. Þartlarýný haiz olduðu sürece ‘ahad’ hadislerle de amel edilir. Ýmam Buhari, bu kanaattedir. Sahih’inde ahad haberlerin delil olmasý ile ilgili açtýðý babta 9, Tevbe:122 âyetini göstererek ahad haberle amel edilebileceði ve onun hüccet olduðunu söyler. Zira âyette gecen "Taife" kelimesi bir ve daha çok sayý ifade etmektedir. Bu tefsir Ýbn Abbas'tan da nakledilmiþtir. 23

Benzeri bir kanaati Ýbn Hazm da paylaþýr. Bu ayeti delil getirerek Ahad haberlerle amel edilebileceðini söyler.24

Ahad hadislerle amel edileceðine dair bir örnek, Buhari’nin Abdullah ibn Ömer (r.a.)’dan rivayet ettiði kýblenin tahvili ile ilgili hadistir. Ýmam Þafiî bu hadis ile ilgili yorumunda "Kuba ehli daha önce Beytu'l Makdis yönüne doðru namaz kýlýyorlardý. Kendilerine bir sahabenin kýblenin Kabe'ye doðru olacaðýný haber vermesi ile Kabe'ye yöneldiler. Þayet ahad hadis hüccet olmasaydý üzerlerine farz olan eski kýblelerini deðiþtirmezlerdi" der. 25

Yukarýda zikredilen hadisler ve Hulefa-ý Râþidîn’in uygulamalarý göstermektedir ki, Kur’ân ve Hadis þer’î bir hükmün aydýnlatýlmasý adýna birbirlerini tamamlayan iki unsurdur. Hüküm önce Kur’ân’da aranýr, bulunamadýðý takdirde sünnete müracaat edilir ve onunla amel edilir.

c) Sünnetin Kaynak olduðuna dair

Ümmetin Ýcma etmesi

Sünnetin delil olmasýný önce Kur’ân’dan âyetlerle delillendirdik. Ardýndan naklettiðimiz hadislerle de mevzunun sünnette de ayný þekilde yer aldýðýný gördük. Þimdi de bir diðer delil üzerinde durmak istiyoruz.

Sünnetin hüccet oluþuna bir baþka kuvvetli delil de icma-i ümmettir.

Ýbn Hazm "Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanýz ihtilafa düþtüðünüz bir þeyde o iþi Allah ve Resûlüne (onlarýn hükmüne) havale ediniz" âyetini delil getirerek sünnetin hücciyetinin icma ile sabit olduðunu söyler.26 Bir baþka yerde de "Biz sadece Kur’ân'da bulduðumuz þeyleri alýrýz" diyenlerin tehlikeli bir söz söylediklerine dikkat çeker. 27

Bilindiði gibi sünnet Kur’ân’ýn tefsiridir. Sünnetin tamamlayýcý özelliði olmazsa Kur’ân’ýn anlaþýlmasý mümkün deðildir.

Kur’ân da sadece iþaret edilmiþ ve sünnet ile ayrýntýlarý açýklanmýþ ibadetler asýrlardýr ümmet nezdinde kabul görmüþ ve günümüze kadar yapýlagelmiþtir. Kur’ân’da tafsilatý açýklanmamýþ, sünnete býrakýlmýþ o kadar çok hüküm vardýr ki, sünnetin irþadatý olmasa bunlarý anlamak mümkün olmayacaktý.

Yazýmýzýn devamýnda bir iki kelime ile de olsa, sünneti delil kabul etmeyenlerin sözlerine çok kýsa olarak temas etmeyi uygun buluyoruz. Ýleride –eðer imkan olursa- bu konuda daha geniþ bir yazý ile bu hususu iþlemeyi düþünüyoruz.

"Ümmetimin fesadý zamanýnda sünnetime, sýmsýký sarýlana yüz þehid sevabý verilir."

d. Sünnetin hücciyetini kabul etmeyenlerin ileri sürdükleri baþlýca deliller ile bu delillerin kýsaca deðerlendirilmesi

Daha önceki bölümlerde tarih boyunca sünnetin hücciyetini kabul etmeyen ekolleri incelemiþ, yer yer kýsaca görüþlerini zikretmiþtik. Þimdi bu görüþlere esas teþkil eden delilleri deðerlendirmek istiyoruz.

1- Genel olarak bu görüþtekilerin öne sürdüðü en önemli delil Allahu Teala’nýn Kur’ân-ý Kerim’de her þeyi beyân ettiði, eksik bir hüküm býrakmadýðýný ifade eden "Ayrýca bu Kitab'ý da sana, her þey için bir açýklama, bir hidayet ve rahmet kaynaðý ve mü’minler için bir müjde olarak indirdik."28 Ve "Biz o kitapta hiçbir þeyi eksik býrakmadýk."29 âyetleridir. Bu durumda sünnetin Kur’ân’a yeni bir hüküm getirmesi mümkün olabilir mi?

Bu iddiaya verilecek cevap oldukça basit olsa gerekir: Önce Kur’ân-ý Kerim bir âyetler mecmuasýdýr. Yukarýda delil olarak serdedilen bu iki âyet o bütünden sadece bir kaçýdýr. Baðlamýndan koparýlmýþ, mutlak iki âyetle Kur’ân’ýn ruhunu anlamak, onu tefsire kalkýþmak tefsir usûlü açýsýndan sakýncalýdýr. Diðer bir ifade ile içinde her þey olan Kur’ân’dan o "her þey" i ayýklamak ve alabilmek herkese nasip olamaz. Belki ilmi ve kapasitesi ölçüsünde bir þeyler yakalayabilir ama "her þey" i deðil. Bunun içindir ki Allahu Teâla, Resûlünü göndermiþ, Kur’ân’ýn açýklama vazifesini uhdesine yüklemiþtir. Zira Kur’ân-ý Kerim’de daha önce zikri geçen "Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öðretecek, onlarý temizleyecek bir peygamber gönder." gibi âyetler Hz. Peygamber(s.a.v)’ý nazara verip, O’nun Kur’ân’ý tebyin edici vazifesi olduðunu vurgulamaktadýrlar. Tefsir sahibi büyük imam Taberî (ö.310/922) konuyla ilgili olarak þöyle der: " Kur’ân’ýn bir kýsmýnýn tefsirine, Resûlüllah’ýn açýklamasý olmaksýzýn ulaþabilmek mümkün deðildir. Vücub, nedb, irþad gibi emir çeþitleri, nehy çeþitleri, hak ve hadleri, mahlukatýnýn birbirlerine karþý yükümlü olduðu hükümleri ve benzeri âyetlerin ahkamý bu cümledendir. Allah Resûlünden bir nass olmadýkça veya tefsirine iþaret eden bir delâlet bulunmadýkça, bu mevzularda hiç kimsenin söz söylemesi doðru deðildir."31

2- Sýk sýk dile getirilen ikinci iddia da "Bize Kur’ân yeter, ondan baþkasýný almayýz, zira Kur’ân tevatür yoluyla gelmiþtir. Oysa sünnet bir çoðu ahad olan hadisler mecmuasýdýr." sözüdür.

Bu mevzu asýrlar önce tartýþýlmýþ, hükme baðlanmýþtýr. Önce unutulmamalýdýr ki beþeriyet Kur’ân-ý Kerim’i Hz. Peygamber kanalýyla tanýmýþtýr. Yani öncelikle Kur’ân’ýn ve ondaki dini hükümlerin ümmete nakledilmesi bir cemaat tarafýndan deðil, Hz. Peygamber tarafýndan gerçekleþmiþtir. Daha sonra topluluklardan nakledile nakledile günümüze kadar gelmiþtir. Bu demektir ki Kur’ân bile Sahabe-i Kiram’a haberi vahidle intikal etmiþtir. Þayet hüccet olmasaydý Hz. Peygamberin yanýnda daha baþkalarýnýn da bu vazifeye iþtiraki þart koþulmasý gerekirdi.

Bir diðer husus da Kur’ân-ý Kerim’deki bazý hükümlerin ümmete naklinde haberi vahidle iktifa edilmesidir. Bunun en açýk örneði, yukarýda temas edildiði üzere Kýblenin tahvili meselesidir. Kabe’nin kýble olmasý emri nazil olduktan sonra bu haberin Kuba’da sabah namazý kýlan bir topluluða bir kiþi tarafýndan ulaþtýrýlmasýyla o topluluk Kabe’ye doðru dönmüþlerdir. Þayet haberi vahidle amel caiz olmasaydý Hz. Peygamber bu hükmü bir þahýsla gönderir, sahabe de bir kiþinin getirdiði haberle amel eder miydi?

Ve yine dinin tebliði mevzuunda Hz. Peygamberin ashabtan bazýlarýný belli yerlere memur ve elçi olarak gönderdiði bilinmektedir. Buradan anlaþýlmaktadýr ki haberi vahidle amel etmenin hiç bir sakýncasý olamaz. Hatta diyebiliriz ki din büyük çoðunluðu itibariyle haberi vahid üzere kaimdir.

Ýmam Þafii konu ile alakalý olarak der ki: "Herkesçe bilinen bir þeydir ki, Ashab-ý Kiram, haber-i vahidi alýrlardý. Kur’ân-ý Kerim’de hükmü bulunmayan bir mesele kendilerine arz olununca onu Hz. Peygamber’in Sünnetinde ararlardý. Bu hususta mütevatir haberi, meþhur haberi ve bir kiþinin haberini ayýrmadan kabul ederlerdi. Bu husustaki örnekler sayýlmayacak kadar çoktur. Hadisi bilmediklerinden dolayý bir mesele hakkýnda reyleriyle hüküm verirlerse, sonra o konuda bir Hadis öðrenirlerse, hemen Hadise dönerlerdi.’

3- Öne sürülen bir diðer þey de Hz. Peygamberin sünnetinin yazýlmasýný yasaklamýþ olmasýdýr. Oysa sünnet Kur’ân gibi dinde hüccet kabul edilseydi, neden Hz. Peygamber tarafýndan böyle önemli bir ikinci kaynak kayda geçirilmiþ olmasýn ?

Bu iddiaya bir çok yönden cevap verilebilir; Öncelikle sünnetin yazýlý olarak muhafaza edilmesinin onun hücciyetiyle irtbatlandýrýlmasý sýhhatli bir kýyas olmasa gerekir. Hadislerin tesbit ve rivayetleri hususunda yazýlý veya þifahi ayýrýmýnýn bir önemi olmamalýdýr.

Sünnetin kayda geçirilmesini yasaklayan bazý hadislerin sýhhatleri tartýþýlmýþtýr. Bunlardan "Kitabet mevzuunda peygamberden izin istedik, bize izin vermedi." hadisinin sýhhati þüphelidir. Müslim hadisinde kastedilen yasaklamanýn; sünnetin Kur’ân âyetleri ile ayný sayfa içerisinde yazýlmasý olarak da yorumlanmýþtýr. Yazma yasaðýyla ilgili söylenecek bir baþka þey de þudur: Yazýlý þeylerin hayata tatbiki, ezberlenenlere oranla az olacaktýr. Onun yazýda kalmasý tehlikesi vardýr. Bunun için ilk baþlarda hadis yazýmý yasaklanmýþ, ezberlenmeye önem verilerek hayata intikali saðlanmak istenmiþtir.

Müslim tarafýndan tahric edilen "Benden bir þey yazmayýnýz. Kim benden Kur’ân dýþýnda bir þey yazmýþþa onu imha etsin." Sahih hadisine gelince; bu hadisle beraber daha sonralarý Hz. Peygamber tarafýndan irad edilmiþ, yazmaya izin verdiði baþka hadisler bulunmaktadýr.32

Buradan Müslim hadisinin Vahiy katiplerinin az olduðu, Kur’ân’la sünnetin birbirleriyle karýþabileceði endiþesiyle, bir dönem için ihtiyaten yasaklanmýþ olduðu, daha sonra bu endiþenin kalkmasýyla tekrardan izin verildiði þeklinde anlamamýz, en muvafýk olanýdýr. Hatta bazý sahabilerin Hz. Peygamberin sünnetini kaleme aldýðý, onlarý tedvin ettiði sahifeler bulunmaktaydý.

"Abdullah Ýbn Amr el-As’tan baþka Efendimiz’in hadislerinden hiç olmazsa bazýlarýný yazan baþka sahabiler de vardý. Mesela Seyyidina Hz. Ali (r.a) içinde yaralarýn diyeti, Medine’nin hürmeti, kafir karþýsýnda mü’minin öldürülmeyeceði ve daha baþka hususlarla alakalý hükümler bulunan bir sahifeyi kýlýcýnýn bir yanýnda asýlý taþýrdý."33 Yine Hz. Ömer’in kýlýcýnýn bir yanýnda içinde savâim yani kýrda yayýlan hayvanlarýn zekatý ile ilgili hükümler bulunan bir sahife vardý.34 Ayný þekilde Ýbn Sa’d’ýn Tabakât’ýnda kaydedildiðine göre Ýbn Abbas, vefatýnda geriye bir deve yükü kitap býrakmýþtý ki, bunlar umumiyetle Allah Resûlü’nden ve ashab-ý kiramdan duyduðu þeyleri ihtiva ediyordu.35

Türkçe eserler arasýnda, M. Hamidullah’ýn neþrettiði Hemmam b. Münebbih’in Sahife’sinde ve Prof. Dr. Talat Koçyiðit’in kaleme aldýðý ‘Hadislerin Yazýya Geçirilmesi’ isimli eserlerde daha fazla bilgi vardýr.

Bu hakikat, bilhassa hadisin yazýlmasýna müsaade eden, hatta emreden ve yasaklayan hadislerden çok daha fazla, tespit üzerinde duran sahih rivayetle bir arada mütalaa edildiðinde daha iyi anlaþýlacaktýr.

4- Sünnetin hücciyetini inkar edenlerin ileri sürdükleri bir diðer iddia da Allahu Teâla’nýn Kur’ân’ý muhafaza edeceðine dâir vaâd ettiði bu tekeffülün sünnet için yapmadýðýdýr.

Bu iddiaya mesned olarak ileri sürülen ayet-i kerime ise "Hiç þüphe yok ki o zikri Biz indirdik Biz, hiç þüphesiz onun koruyucusu da mutlaka Biziz."36 âyetidir. Ekser ulema âyette geçen "zikr" kelimesini Kur’ân olarak yorumlamýþ, Allah tarafýndan kýyamete kadar muhafaza edileceðini iddia etmiþlerdir. Elmalýlý da bu hususta "Yani Allah Teâlâ, bununla Kur'ân'ýn fazlalýk veya noksanlýkla bozma ve deðiþtirmeden korumasýný üzerine almýþ ve korunarak kalmasýný anlatmýþtýr." demektedir.37 Bu tefsir doðru dahi olsa; Kur’ân’ýn muhafaza edilmesi olarak yorumlanan "hiç þüphesiz onun koruyucusu da mutlaka biziz" ifadesi sünnetin dýþlanmasýný gerektirmez. Baþka bir ifadeyle Kur’ân’ýn muhafazasý, ancak sünnetin muhafazasý ile gerçekleþebilir. 38

Ayette geçen "lehu" zamirinin "Hz. Muhammed’e de iþaret edebileceði iddia edilmiþtir. Bu yorum halinde de Hz. Muhammed (s.a.v)’le kastolunan sünnetin muhafaza altýnda olduðu anlaþýlýr.

Yukarýdan beri, gerek Kur’ân’da, gerek hadislerde ve gerekse de ümmetin icmaý ile sünnetin hücciyyeti üzerinde durduk. Daha önceki asýrlarda, sünnetin delil olma keyfiyeti bu kadar tartýþýlmamýþtý. Bunun günümüzde daha yoðun olarak tartýþýlýr olmasý, düþündürücüdür. Tartýþmanýn bilhassa batýlý müsteþrikler tarafýndan baþlatýlmasý, hele de Hindistan ve Mýsýr gibi iþgal altýndaki ülkelerde daha yoðun olmasý, Hadisin devre dýþý býrakýlmasýnýn kimlerin iþine yarayacaðý hakkýnda bize bir fikir vermelidir, kanaatindeyiz.

"Allah ve Resûlü bir iþe hüküm verdiði zaman mü'min erkek ve mü'min bir kadýna kendi isteklerine göre seçme hakký yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karþý gelirse, apaçýk bir sapýklýða düþmüþ olur." (5) buyrulmuþtur.

Bu âyet; Allah ve Resûlü'nün herhangi bir konuda emrettiði bir hüküm bulunduðunda mü'minlerin bundan böyle kendi istek ve arzularýna göre hareket etmelerinin, bu hükümden baþkasýný tercih etmelerinin mümkün olmadýðýný açýkça ifade etmektedir. Bunun aksine davrananlar ise, Allah'a ve Resûlü'ne karþý gelerek Kur'an'ýn ifadesiyle "apaçýk bir sapýklýða düþmüþ" olacaklardýr. Tüm bu âyetlere raðmen Resûlullah'ýn Sünnet'ini yok saymak ve onlarý kabul etmemek, acaba hangi zavallý aklýn ürünüdür!?

Beyhakî ve Dârimî Muaz b. Cebel'den rivayet ederler:

Resûlullah beni Yemen'e vali olarak gönderirken sordu:

"Önüne bir mesele geldiðinde nasýl hüküm vereceksin?"

"Allah'ýn kitabýyla."

"Allah'ýn kitabýnda yoksa?"

"Resûlullah'ýn verdiði hükümle."

"Ya Resûlullah o meselede herhangi bir hüküm vermemiþse?"

"O takdirde kendi içtihadýma göre hüküm veririm. Bunu da terk etmem."

Bunun üzerine Resûlullah göðsüme vurdu ve þöyle buyurdu:

"Allah Resûlü'nün razý olduðu þekilde, Allah Resûlü'nün elçisini muvaffak kýlan Allah'a hamdolsun." (Ebû Davud, Akdiye, 11; Ýbn Mâce, Menasik, 38; Dârimî, Mukaddime, 20)

DÝPNOTLAR

1 Musned:4/130-133, Tirmizi, Ýlm, 2660 nolu hadis. 2 Ebu Dâvud, Sünne, 6, (4604); Tirmizî, Ýlm, 60, (2666); Ýbnu Mace, Mukaddime 2, (12). 3 Muhammed b. Ahmed el-Kurtubi, el-Câmi li Ahkâmil Kur’ân, Beyrut, trs, 1:38. 4 Hâkim, el-Mustedrâk, 1:93. 5 Tirmizî, Menâkýb 77, (3790). 6 Muvatta, Kader 3, (2, 899). 7 Buhârî, Rikak, 26; Müslim, Fezâil, 15, (2283). 8 Buhârî, (Bulak, 1313), 13:91. 9 Ýbn Mace, Mukaddime, 6. 10 Tirmizî, Ýlim, 16, (2678); Ebu Dâvud, Sünne, 6, (4607). 11 Benzeri için bkz.: Müsned 4:126 ve Ýbnu Mace, Mukaddime 6, (43). 12 Ýbnu Abdilberr, Câmi'ul-Beyâni'l-Ýlm, 2:9. 13 Buhârî, Ý'tisam, 2, Edeb, 70. 14 Muhammed Cemâluddîn el-Kâsýmî, Mehâsinu’t-Te’vîl, Kahire, 1376/1957, 3:828. 15 Mücmel: Bir manaya delâleti açýk olmayan, maksadýn kesin olarak anlaþýlmasý için açýklanmasý gereken ifadelere denir. 16 Ýbn Abdilber, Câmiu’l Beyân, 2:234; Þatibi, el-Muvafakat, 4:19. 17 mm : Herhangi bir þekilde hasredilmeyen müsemmâlarýn tamamýna þâmil olan lafýzlara denir. 18 Taberi, 1:74. 19 Mutlak : Delâlet ettiði efrattan herhangi birini ifade eden has lafza denir. 20 Takyîd: Delâlet ettiði efrattan herhangi birine þâmil olmayýp bunlardan muayyen birini veya bir çeþidini ifade eden lafýzdýr. 21 4, Nisa 23. 22 Buharî, Cenâiz, 36. 23 Bkn:el-Emin es Sadýk el Emin, Mevkifu'l Medresetü’l- Akliyye mine's-Sünneti'n-Nebeviyye, Riyad, trs, 1:147. 24 el Emin, age, 1:147. 25 Muhammed b. Ýdris es Þafii, er-Risale, 1309, s.407. 26 Ýbn Hazm el-Endelusî , el-Ýhkam fi Usûli'l Ahkam, Kahire, trs. 1: 88. 27 Ýbn Hazm, age. 1:214. 28 16, Nahl:89. 29 6,Enam:38. 30 2, Bakara:129. 31 Taberi, 1:74. 32 Tirmizi, Ýlm, 12; Kenzu’l-Ummal, 10:232; Müsned, 2:215. 33 Buhari, Ýlim, 39; Müsned, 1:100. 34 Tirmizi, Zekat, 4; Hatip el-Baðdadi, el-Kifaye, s. 353-354. 35 el-Hatip M. Accâc, es-Sünnetü Kable’t-Tedvin, s. 352. 36 15, Hicr 9. 38 Elmalýlý, age, 5:193 39 39 Konuyla ilgili izahat için bak. Çalýþmamýzýn Sünnetin Kaynak Oluþunun Delilleri adlý bölümü. 40 Buradaki "lehu" zamiri iki ayrý þekilde yorumlanmýþtýr. Birincisi "zikr"e ait olmasýdýr; tefsircilerin çoðunun görüþü budur. Ýkincisi Ferrâ ve Ýbnü'l Enbârî'nin görüþleridir ki, Kur'ân, üzerine indirilen Hz. Peygambere ait olmasýdýr. Bu durumda mânâsý onu cin ve þeytan þerrinden ve düþman tecavüzünden koruyan ve koruyacak olan da biz þaný Yüce Allah'ýz demek olur. Bkz., Elmalýlý, age, 5:193-194.

alýntýdýr

Lütfen dini hassasiyetlerimizi göz önünde bulunduralým ve bu konularý tartýþma malzemesi yapmayalým...

Link to comment
Share on other sites

Peki sünneti de bir nevi 'emir' kabul edersek, yemeðimize sinek düþtüðünde, sineði tekrar yemeðimize batýrýp yemeðe devam mý etmeliyiz? Ayný þekilde sünnete uygun olsun diye Peygamberimiz gibi köle edinmeli miyiz ya da 20 civarýnda farklý kadýnla evlenmeli miyiz?

öncelikli olarak efendimiz köle edinmemiþtir. aksine kendisine hz. hatice tarafýndan hediye edilen kölesini azad etmiþtir.

ikinci mesele efendimiz "sinek düþtüðünde çorbayý yiyin" demiyorki. böyle bir hadis yok. o söylediðiniz eksiktir. aslý ise þöyledir. "eðer çorbanýza sinek düþerse çorbaya tamamen batýrýn" manasýnda bir hadistir. burada çorba için gibi bir ifade yoktur. peki hz. peygamber neden bunu söylemiþtir??? çünkü sineðin bir kanadýnda insana zarar veren bakteriler varken diðer kanadýnda ise bunu panzehiri vardýr. siz hangi kanadýnda zehir olduðunu bilmeyeceðinizden onu tamamen batýrmanýz gerekmektedir. çorbanýn kazara içilmesi vb. ihtimalleri ortadan kaldýrmak amacýyla söylenmiþtir.

son mesele 20 kadýnla evlenme tabirinde bir dalga geçme ifadesi vardýr ve bu itikadý sarsacak bir tarzdýr. ama cevap verilecek olursa hz. peygamberin yükümlülükleri veya imtihaný ile bizimiler arasýnda bazý farklýlýklar bulunmaktadýr. mesela efendimize teheccüt namazý farzdýr bize ise deðildir. 20 kadýnla evlenelim gibi bir ifadeden önce bunu bir uygulamaya çalýþýn. ayrýca efendimizin tüm evliliklerini incelediðiniz zaman her birisinin bir öðüte binaen olduðunu görmekteyiz. bunu gerçekten öðrenmek isteyen kiþi zaten kaynaklardan öðrenir.

son söz ise lütfen önce efendimizin ibadetini, iyiliðini, sabrýný, terbiyesini vb vb vb bunlarý uygulamaya çalýþalým.

Link to comment
Share on other sites

Kurbağaları severim insanlardan daha iğrenç değiller bence.

2. sorum

Devamlı olarak suda yaşayıp barınan hayvanlardan her nevi balık etleri yenebilir, helaldır. Kalkan balığı, sazan balığı, yunus balığı, yılan balığı bunlardandır. Fakat diğer su hayvanlan çirkin şeylerden sayılır, yenmeleri caiz olmaz. Yengeç, midye, istiridye, istakoz gibi olanlar helal değildir, etleri yenmez.

Neye göre çirkin onu anlamadım ? Allah'ın yarattığı herşey güzel değilmidir?

Link to comment
Share on other sites

Peki sünneti de bir nevi 'emir' kabul edersek, yemeðimize sinek düþtüðünde, sineði tekrar yemeðimize batýrýp yemeðe devam mý etmeliyiz? Ayný þekilde sünnete uygun olsun diye Peygamberimiz gibi köle edinmeli miyiz ya da 20 civarýnda farklý kadýnla evlenmeli miyiz?

Kardesim senin aklini baya bir karistirmislar anlasilan sen neden sunneti emir olarak kabul ediyorsunki sunneti yaparsan sevabi daha cok kazanirsin dinimizde Farz zorunlu kilinmistir sunnet degil sunnet Peygamber efendimizin yaptiklari seylerdir. Mesela kendi yemek kasesinin icinde yemegi sonuna kadar bitirmek mesela bunlardan biridir.Mesela ornek olarak boy abdestinden once abdest almak sunnettir. Aklini karistirma eger kafan cok karisiyorsa www.diyanet.gov.tr var buralari incele derim en dogru adres burasidir Farz ile sunneti karistirma senin aklini karistirmislar.At etine gelince at tek tirnakli hayvandir attin sadece belli bir kismi sag tarafi diye biliyorum ama tam emin degilim orasi yenilebilir oda cok kotu durumda isen mesela savas zamanlarinda kitlik zamanlarinda filan.Deve filan yenebilir ozaman cunku gevis getiren bir hayvandir...

Basliga gelince islamin tek kaynagi vardir oda Kuran-i Kerim dir...

Kurbaðalarý severim insanlardan daha iðrenç deðiller bence.

2. sorum

Devamlý olarak suda yaþayýp barýnan hayvanlardan her nevi balýk etleri yenebilir, helaldýr. Kalkan balýðý, sazan balýðý, yunus balýðý, yýlan balýðý bunlardandýr. Fakat diðer su hayvanlan çirkin þeylerden sayýlýr, yenmeleri caiz olmaz. Yengeç, midye, istiridye, istakoz gibi olanlar helal deðildir, etleri yenmez.

Neye göre çirkin onu anlamadým ? Allah'ýn yarattýðý herþey güzel deðilmidir?

1. olarak kurbaga sorusunu acikcasi anlamadim @cumman kardesim daha acik bir sekilde sorarsan memnun olurum

2. olarak ise hangi baliklar yenir hangi baliklar yenmez diye ornek vermissin ama ne kadar dogru kendide emin degilsindir sanirim onu bence bir tam arastir cunku yanlis biliyorsun hangi baliklar yendigini.Bende tam emin olmadigim icin hangi baliklar yenir yenmez diye ornek vermek istemiyorum bunun enguzel cevabi cok okumak arastirmak.

Balýk nasýl yenir?

Sual: Yalnýz Kur�an diyenlere göre, balýk avlayýp yemek caiz mi?

CEVAP

Kur�an-ý kerimde balýk eti hakkýnda mealen buyuruluyor ki:

(Taze et [balýk] yemeniz ve [inci mercan gibi] ziynet çýkarmanýz için denizi emrinize veren Odur.) [Nahl 14]

Hangi hayvanlarýn nasýl yeneceði de þöyle bildiriliyor:

(Meyte, kan, domuz eti ve Allah'tan baþkasý adýna kesilenler size haram kýlýndý. Henüz ölmeden kesmeniz hariç, boðulmuþ, vurulmuþ, düþmüþ, boynuzlanmýþ ve canavar tarafýndan parçalanmýþ hayvanlar haramdýr.) [Maide 3]

Devamýndaki âyette de, keserken Allah adýnýn anýlmasý, yani Besmele çekilmesi bildiriliyor.

Meyte, boðazlanmadan, dine uygun kesilmeden ölen hayvandýr, leþtir. Bir hayvan ötekini öldürse, dine uygun boðazlanmadýðý için yenmez. Âyete bakýnca, balýðýn da Besmele ile boðazlanmasý gerektiði anlaþýlýyor. Ama balýklarý hiç kimse kesmiyor. Âyetten anladýðýmýza uyarsak, balýðý kesmeden yemek caiz olmaz. Fakat Peygamber efendimiz açýklýyor, (Balýklarý kesmek gerekmez), hatta (Besmele çekmek de gerekmez) buyuruyor.

Balýklarý dinamitle veya baþka þeylerle öldürünce yine yenir. Hatta bir balýk ötekini yese, her iki balýk da yenir. Halbuki aslan bir geyiði parçalasa, o geyik yenmez. Peygamber efendimizin açýklamasý olmadan bunlarý Kur'an-ý kerimden anlamak mümkün olmaz.

Âyette, kanýn da haram olduðu bildiriliyor. Dalak da kandýr. Âyete bakarak dalak yemenin de haram olduðunu söyleyen cahiller olmuþtur. Peygamber efendimiz, iki kanýn helal olduðunu bildirmiþtir. Bu iki kanýn birisi dalak, öteki de ciðerdir.

yukardaki alintiyi okursan biraz kafandaki bulaniklar gidecektir...

Link to comment
Share on other sites

bu tarz konularýn iyi niyetle açýldýðýný düþünmüyorum forum farklý boyutlara çekilmek isteniyor yönetimden ricam buna müsade edilmemesi

Þimdi þöyle bir düþünün; karþý taraf cahil ve bunlara inanmak istiyor sizde öyle güzel bir açýklamayla cevap verdiniz ki sorulara (mantýklý mantýksýz aramadan) cahil olan yönünü bulamayan yada çizdiði yönden sapmak isteyen birisini dize getirir, tekrar yola sokar ve aklýna mukayet olmasýný saðlarsýnýz.

Yani anlatmak istediðim þu. Siz karþý tarafýn küçümseme gayretini öyle bir bertaraf edin ki kendi propagandanýz olsun ve sapkýn düþüncelerde olan art niyetli kiþilerin baþka yandaþlar almasýný engelleyin. Bir düþünün, bu konyu kapattýðýmýz zaman asýl yanýlgýya düþmezmiyiz diye. Arkadaþa söyleyeceðini söylettirip göndermiþ olur bizde sinirimizle kalýrýz. Þimdi cevaplarýmýz ile maðlup ediyoruz kötü düþünceleri.

Sonuçda bu niyet iþidir ve gösteren o ki bu tarz durumlarda kenetleniyoruz, bakýn ne güzel birlik olup cevaplar verdik. Bu sayede ben dahil olmak üzere çoðu arkadaþýmýzýn yeni bilgiler öðrendiðine eminim. Zaten insan olmanýn güzelliði doðallýðý bu deðil mi. Tartýþalým ki hangi düþüncenin daha anlamlý olduðu bilinsin. Biz böyle düþünüyoruz diye herkesin böyle düþünmesini bekleyemeyiz. Ne kadar anlamsýz olsada Allahýn nimetlerinden biridir insanlara verilen bu düþünme gücü.

Not: wadpro yazdýðým sözler sana deðil. Art niyetli olmadýðýný umuyorum; art niyetliysende ne mutlu ki bana gece gece yeni bilgiler öðrendim sayende. Yoksa arkadaþlarýn bu bilgileri bizimle paylaþacaðý yoktu :) Ýnsnýn öðrenmek kadar doðal bir hakký yoktur ve sen bu haktan yararlanýyorsun umarým. Dediðim gibi birþeyler öðrenmek istiyorsan kapýmýz herzaman açýk ama kendi propagandaný yapmak istiyorsan yeri burasý deðil..

Saygýlar ve sevgiler...

Link to comment
Share on other sites

Kardesim senin aklini baya bir karistirmislar anlasilan sen neden sunneti emir olarak kabul ediyorsunki sunneti yaparsan sevabi daha cok kazanirsin dinimizde Farz zorunlu kilinmistir sunnet degil sunnet Peygamber efendimizin yaptiklari seylerdir. Mesela kendi yemek kasesinin icinde yemegi sonuna kadar bitirmek mesela bunlardan biridir.Mesela ornek olarak boy abdestinden once abdest almak sunnettir. Aklini karistirma eger kafan cok karisiyorsa www.diyanet.gov.tr var buralari incele derim en dogru adres burasidir Farz ile sunneti karistirma senin aklini karistirmislar.At etine gelince at tek tirnakli hayvandir attin sadece belli bir kismi sag tarafi diye biliyorum ama tam emin degilim orasi yenilebilir oda cok kotu durumda isen mesela savas zamanlarinda kitlik zamanlarinda filan.Deve filan yenebilir ozaman cunku gevis getiren bir hayvandir...

Basliga gelince islamin tek kaynagi vardir oda Kuran-i Kerim dir...

1. olarak kurbaga sorusunu acikcasi anlamadim @cumman kardesim daha acik bir sekilde sorarsan memnun olurum

2. olarak ise hangi baliklar yenir hangi baliklar yenmez diye ornek vermissin ama ne kadar dogru kendide emin degilsindir sanirim onu bence bir tam arastir cunku yanlis biliyorsun hangi baliklar yendigini.Bende tam emin olmadigim icin hangi baliklar yenir yenmez diye ornek vermek istemiyorum bunun enguzel cevabi cok okumak arastirmak.

yukardaki alintiyi okursan biraz kafandaki bulaniklar gidecektir...

bende onu daha üstten alýntý yaptým ya benim cümlelerimdeðil bende soruyorum açýkçasý :D

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...