Jump to content

Fatih Mumyalanmış Mıydı?


BeyazEylem

Recommended Posts

İçki, şu, bu derken sıra geldi Osmanlı'da mumla mumya aramaya. Güya Osmanlı padişahları gömülmeden önce mumyalanırlarmış.

Kanıt olarak öne sürdükleri de ya bazı vakanüvislerin manasını anlamadıkları sözleri ya da bir sözde 'belge'. Kimi şöhret heveslileri de kapı kapı dolaşıp Fatih'in cenazesini kokuttuğumuzu, bundan büyük rezillik olamayacağını, dahası, ellerinde taş gibi belge olduğunu lodos gibi üfürebiliyorlar. Sizler de soruyorsunuz haklı olarak: Var mı böyle bir şey?

Her şeyden önce böylesine çözümü zor tarih konuları magazinci ağzıyla çözülmez. Olsa olsa kâzip bir şöhret getirir, sonrası fıs! Oturup belgeler üzerinde çalışmaktan başka çözüm yolu yoktur. Ama nerede o sabır bizde! Herkesin gözü maçın skorunda. Hatta maçta bile skor üç ihtimalli iken, burada tek maçlı kupa finali gibi ya galip geleceksiniz ya da yenileceksiniz.

Gelelim mumya meselesine.

Bir kere eski Türkler, mesela Göktürkler ölülerini mumyalamazlardı. Ölen hükümdarların cesetleri aylarca açıkta bekletilir, ceset iyice çürüdükten sonra kemiklerini törenle gömerlerdi. Kültigin Şubat 734'te ölmüş ama Kasım'da gömülmüştü. Aynı şekilde Kasım 734'te ölen Bilge Kağan ise Haziran 735'te gömülmüştü (J.-P. Roux, "Türklerin ve Moğolların Eski Dini", İşaret Y., 1998, s. 214).

İkincisi, Amasya Müzesi'nde veya bazı Konya türbelerinde Selçuklu veya Beylikler dönemine ait bazı mumyalanmış hanedan cesetleri mevcutsa da, padişahlar mumyalanarak gömülmezlerdi.

O zaman haklı olarak 'Kitaplarda rastladığımız 'Sultanın naaşı tahnit edildi' ifadesinden neyi anlamalıyız?' diye soracaksınız. Mütercim Âsım'ın "Kâmus Tercümesi"ne bakıldığında 'tahnit'in Arapçada 'hanut' veya 'hınat' kelimelerinden geldiğini öğreniriz. Bunlar ise güzel kokulu nesnelerden oluşan kokuya tabir edilir ki, ölünün kefeni üzerine saçılır ve tebhir edilir.

Yani 'tahnit', Mısır'daki gibi mumyalama işlemi değildir. Prof. Halil Sahillioğlu'nun dediği gibi, hem koku sürmek, hem de güzel kokulu maddelerle beşer vücudunu çürümekten korumak anlamındadır. Tahnitin yerine göre dereceleri vardır gerçi ama bu hiçbir zaman mumyalama olarak nitelendirilemez. Nitekim Edirne'de vefat eden II. Süleyman'ın cenazesine ilişkin belgeler Başbakanlık Arşivi'ndedir. Cenazesi için satın alınan maddelere baktığımızda bir kısmının güzel kokular olduğunu görürüz: Anber, öd ağacı, abur, kâfur vs.

Kanuni'nin Zigetvar'dan 48 gün sonra getirilen cenazesine tahnitin bir ileri aşaması uygulanmış ve kokuşacak olan iç organları çıkartılmak suretiyle ilaçlanmış, misk, anber, abir sürülerek İstanbul'a kadar bozulmadan dayanması sağlanmıştır. Hatta bir tanığın söylediğine bakarsak, "attar tablası" gibi kokmaktadır. Belirtelim ki, Kanuni'nin daha Zigetvar'dayken iç organları çıkarılmış, kalbi yıkanarak ayrı bir kabın içine konulup diğer organlarıyla birlikte gömülmüş, cenaze özel doktoru Kaysunizade başkanlığındaki bir heyet tarafından yıkanmış, sonra kefenlenip namazı kılınmıştır. O sırada Zigetvar'da bulunmayan Gelibolulu Mustafa Âli ve ondan neredeyse bir asır sonra Evliya Çelebi'nin söylediğinin tersine, Kanuni'nin cesedi 'salamura' yapılmış veya mumyalanmış değildir.

armagan01.jpg

İlginçtir, Kanuni'nin cenaze namazı bir de İstanbul'da kılınacaktır. Ancak İmam Şafii'dir (Nakibüleşraf Muharrem Efendi). Neden bir Şafiî imam kıldırmıştır? Hanefilikte iki ayrı cenaze namazına cevaz yokken, Şafii mezhebinde vardır da ondan. (Osmanlı'nın dinî hassasiyeti böyleydi.) Ayrıca Osmanlı insanı ölüme o kadar yakındır ki, sefere giden beyler, yanlarında zemzem suyuna batırılmış kefenler ******ürürlerdi. Nitekim Kanuni 'müzemzem' kefenle defnedilmiştir, mumyalanarak filan değil.

Sabrınız taşmak üzere, biliyorum. 'Nerede kaldı şu Fatih'in cenazesi?' demektesiniz haklı olarak. Geliyorum.

Önce 1970'te "Belleten"deki yazısında İ. H. Uzunçarşılı, ortada gördüğünüz belgeyi yayınlar. O tarihe kadar kimsenin dikkatini çekmemiş olan bu belgede tarih yoktur, bir. Kime yazıldığı belli değildir, iki (üzerinde yalnız 'Sultan' diye bir kelime okunur). İçinde sadece İshak Paşa'nın adı geçer. İmza ise Baltacılar Kethüdası olduğunu söyleyen Kasım'a aittir.

Önce üzerinde konuşabilmemiz için bu 'müthiş' belgenin ilgili kısmını aktarıyorum:

"...Ol halde hünkâr müteveffa oldu, üzerimde üç gün ve üç gece mum yanmadı, vardım Kapucular Kethüdasına söyledim, ol dahi İshak Paşa'ya söyledi. Emreylediler mum yaktım. Reyhası ucundan kimse yanına varmadı. Ben fakir, usta ile bilece içini ayırtladım. Bu zikr olunan sözleri kethüdamız dahi bilir..."

Şimdi çarpıtmalara gelelim.

1) Metindeki 'üzerimde'yi 'üzerinde' okuyorlar, 2) Sonra onu 'cesedin üzerinde' yapıyorlar, 3) Ardından güzel koku anlamına gelen "reyha" (rayiha) kelimesini cesedin kokuşmasına yoruyorlar, 4) Nihayet "Bilece içini ayırtladım"dan yola çıkarak Baltacılar Kethüdası'na bir ustayla birlikte cesedin içini boşalttırıyorlar.

Benim kanaatlerim şöyle:

1) 'Üzerimde 3 gün mum yanmadı'dan şunu anlayabiliriz: Saraydaki yas sırasında genel bir karartma uygulanmıştır. Kethüda Kasım, 'Mum yakabilir miyim?' diye izin istiyor.

2) Ceset kelimesi geçmiyor.

3) 'Rayiha' güzel koku anlamındadır ki, açıkladığımız gibi kefenin üzerine saçılan kokulardır. Bundan çürüme ve kokuşma anlamı çıkmaz.

4) 'Ayırtlama'nın buradaki anlamı, G. Veinstein ve N. Vatin'in yakaladıkları gibi sözkonusu olan bir cenaze ise iç organlarının çıkarılması değil, gasledilmesidir.

5) Madem atış serbest, ben de bu mektubun II. Murad'ın vefatı üzerine Fatih'e yazıldığını iddia etsem kim ne diyebilir? Hem adı geçen İshak Paşa'nın imzasını, Murad Han'ın vasiyetnamesinde de görmüyor muyuz?

Yıllar önce aklıevvelin biri bu belgeyi nasıl sunmuştu, hatırlayıp gülümseyelim mi: "Fatih'in naaşının mumyalanması unutulmuş ve sarayı dayanılmaz bir koku sarınca "Hay Allah, hünkârı tahnit ettirmek hatırımıza gelmedi" denip kokmuş ceset alelacele mumyalatılmıştı."

Tarihimiz kimlere emanet!

Mustafa Armağan

kaynak:http://www.mustafaarmagan.com.tr/yaziGoster.php?yaziNO=1238

Link to comment
Share on other sites

Tabiki mumyalandığı Osmanlı Cumhuriyet i İslama uygun yaşadı ve bizim dinimizde mumyalama diye birşey yoktur ..

mumyalamanın dinle ne alakası var? cesedi değilde normal mumyası yapılmıştır.. Atatürk'ün de mumyası yok mu Anıtkabir'de girişte..

Link to comment
Share on other sites

mumyalanmışlar yok daha neler mısır firavunumu bu dinle alakası yokmuş nerden biliyosun olmadığını bizim

dinimize göre kefen giydirilir gömülür o kadar maket mumyalara bişi diyemem doğrudur ama vücudu

mumyalama o olmaz işte

Link to comment
Share on other sites

Osmanlı devletinde İslamiyet görüşü çoğunluktaydı ama diğer dinlerde serbestti İslama uygun yaşandı denmek yanlış bence :D

Ama mumyalandığını sanmıyorum ki mumyalanmakta kötü bir şey değil bence o zaman için :p

Link to comment
Share on other sites

Osmanlı devletinde İslamiyet görüşü çoğunluktaydı ama diğer dinlerde serbestti İslama uygun yaşandı denmek yanlış bence :p

Ama mumyalandığını sanmıyorum ki mumyalanmakta kötü bir şey değil bence o zaman için :)

Yanlış biliyorsun :D

İslam hoşgörü dinidir. Diğer dinlere de saygılı olunmasını ister.

Ayrıca mumyalama dini açıdan hoş görülmemektedir.

Link to comment
Share on other sites

Yanlış biliyorsun :D

İslam hoşgörü dinidir. Diğer dinlere de saygılı olunmasını ister.

Ayrıca mumyalama dini açıdan hoş görülmemektedir.

Neyi yanlış biliyorum ? Osmanlının içinde azınlıklar olduğunu hepimiz biliyoruz Müslümanlık dışındaki dinlerinde serbest olduğunu biliyoruz en azından ben öyle biliyorum :p

Fatih Sultan Mehmet,İstanbul'u feth ettiğinde Bizanslı halkın dinlerinde serbest olduklarını söylemiştir zaten ve hiçbir zorlama yapmamıştır :)

Ama mumyalanma dinimizce hoş görülmemektedir bunda hepfikirim :)

Link to comment
Share on other sites

Neyi yanlış biliyorum ? Osmanlının içinde azınlıklar olduğunu hepimiz biliyoruz Müslümanlık dışındaki dinlerinde serbest olduğunu biliyoruz en azından ben öyle biliyorum :D

Fatih Sultan Mehmet,İstanbul'u feth ettiğinde Bizanslı halkın dinlerinde serbest olduklarını söylemiştir zaten ve hiçbir zorlama yapmamıştır :p

Ama mumyalanma dinimizce hoş görülmemektedir bunda hepfikirim :)

Osmanlı Devleti dünyada fet ettiği heryerde o ülkelerin insanlara ne zulum nede zorbalık yapmıştır ama dünya bizi nedense barbarlar olarak tanıyorlar kendilerinin yaptıkları soykırımları unutup sanki onlardan arınmışlar gibi.

Link to comment
Share on other sites

En basit örnek Avrupa seyehatnamelerinden : 'En fakir bir Türk köylüsünün evinin temizliği hayrete şayandır. Türk Hastaneleri Avrupa hastanelerinden çok daha temizdir. Avrupa'da ise temizlik henüz yarım asır önce başlayabilmiştir. Yere tükürmek bir Frenk âdetidir ve bu milletçe hayret mevzuudur, çünkü Türkler mendilin açar öyle tükürür. (Mendil Osmanlı toplumunun Avrupa?ya hediyelerinden birisidir).' (kaynak:http://www.sizinti.com.tr/konular.php?KONUID=4512)

Bizlere barbar diye diye, beyinsiz yöneticilerin de katkılarıyla şu yüz yıldan az zamanda bizi barbar yaptılar. Balgamı çıkarıp gözünün önünde ayağının dibine tüküren, sonra 'Biz Türkiyeli değiliz Türküz' diyen heriften, sen ne kadar iş beklersin ki? Hoşgörüye bak!

Link to comment
Share on other sites

kardeşlerim osmanlılarda din çok önemlidir düşünsenize ülke bile islamiyet ile yönetiliyordu

dinine böylesine bağlı bir hanedanlığın imparatorları dine yakışmayacak bir biçimde kendilerini gömdürtürlermi

osmalıdan hiçbir padişah kendini eminim ki mumyalatmaz

çünki böyle bir ceset gömülüş şekli islam dininde yoktur

Link to comment
Share on other sites

Evet tahmin ettiğim gibi bu konuda saçmalamaya başlamış :D

Saçmalayan sizsiniz! Millet konuşarak bir noktada toplanmaya çalışıyor. Seviyeli tartışmalara bile böyle yapıcılıktan, mantıktan uzak yorumlarla katılmayın!

Link to comment
Share on other sites

Bu düşüncelerle siz ancak kendi egolarınızı tatmin edersiniz.Yok mumyalama hoşgörülmezmiş,yok hoşgörüymüş,yok Avrupalılar aslında barbarmışta asıl çamuru bize atıyorlarmış vs vs vs.Viyana kapılarında bıraktığınız zihin tarihinizi bırakında gerçeğe dönün.TÜRKİYE CUMHURİYETİ'nde yaşıyoruz ve atı alan Üsküdar'ı çoktan geçti.

Avrupalılar maalesef bizden teknolojide de,bilimde de,eğitimde de,sanatta da,edebiyatta da,çalışmakta da,temizlikte de en az 50 yıl ileririler.

Siz hala eskilerle kendinizi avutmaya devam edin.İnşaallah birgün uyanırsınız gençler ve ogün geç olmaz.

Link to comment
Share on other sites

Bu düşüncelerle siz ancak kendi egolarınızı tatmin edersiniz.Yok mumyalama hoşgörülmezmiş,yok hoşgörüymüş,yok Avrupalılar aslında barbarmışta asıl çamuru bize atıyorlarmış vs vs vs.Viyana kapılarında bıraktığınız zihin tarihinizi bırakında gerçeğe dönün.TÜRKİYE CUMHURİYETİ'nde yaşıyoruz ve atı alan Üsküdar'ı çoktan geçti.

Avrupalılar maalesef bizden teknolojide de,bilimde de,eğitimde de,sanatta da,edebiyatta da,çalışmakta da,temizlikte de en az 50 yıl ileririler.

Siz hala eskilerle kendinizi avutmaya devam edin.İnşaallah birgün uyanırsınız gençler ve ogün geç olmaz.

Ee tutmayalım sizi Avrupa dediğiniz yer ne kadar uzak ki? Bu kadar da küçük görmeyin ülkenizi! Fakir edebiyatı bize yakışmıyor siz kendinize yakıştırıyorsanız ne ala! Küçük bir de hatırlatma yapayım; milenyumla birlikte Avrupa'nın o muhteşem şaşalı dönemleri son bulmaya başladı. Son krizde bunu perçinledi. Avrupa artık Dünya'nın bir çok ülkesine bağımlı yaşamaya başladı. Bir Rusya, bir Çin, bir Amerika, bir Japonya, bir İran hatta siz inanmasanız da bir Türkiye olmadan Avrupa kendi devamını getiremez!

Elinizdeki sunulara cevap vereyim;

Teknoloji; Amerika, Japonya

Bilim; Çin, Japonya, Amerika, Almanya

Eğitim; Amerika, İngiltere ( O da geçmişi imparatorluk dönemine dayanan ünileri sayesinde), Almanya (Hitlere dua etsinler bu mekanik devrimleri için)

Sanat; Avrupalıların elinde ki tek şey, o da birbirlerine satıp satıp duruyorlar. Çevir kazı yanmasın hesabı.

Edebiyat; Amerika, Fransa, Türkiye

Çalışma; Avrupanın iş gücü kalmadı bu alanda, Çin, Türkiye, Afrika, Rusya, Amerika

Temizlik; Gidin bir avrupayı görün, İstanbul gül bahçesi gibi gelir size; Lüksemburg, İsviçre, İsveç, Finlandiya (Bunlara Avrupa demeyin sakın! Bahsettiğiniz Avrupa'nın AB olduğu aşikar ), Avustralya, Japonya

Bakıyorum da Avrupa'nın bizden 50 yıl ileride olduğu bir alan dahi göremiyorum. Onların tek avantajları bizden çok daha önceden birleşmiş olmaları ve dinlerinin daha eski tarihe dayalı olması.

Size buradan söylüyorum iyi okuyun ve bir yere yazın 10 yıl sonra bu ülke Avrupa'ya ihtiyacı olan enerjiyi sağlayacak ülke olacak. O zaman görün bakın kim kimin 50 yıl önünde.

Bugün BM, AB, NATO gibi kuruluşlar gıkını çıkartmazken İsraile ve Çin'e kafa tutacak kadar dinamikleri olan bir ülkeyiz. Saygı duyun yermeyin kendi ülkenizi!

Tartışma için de küçük bir not ekleyeyim; Mumyalama müslümanlıkta örneği olmayan bir uygulama. Bir örneğini dahi bulursanız bana iletirseniz sevinirim, araştırmak isterim.

Link to comment
Share on other sites

Evet arkadaşlar güzel bir cevap geldi Murat Bardakçı'dan. Canlı yayında sağolsunlar cevapladılar sorumu Haber Türk'te. Daha önceden konuşmular ben takip etmemiştim. Mumyalama Türklerin adetleri imiş ve Fatih Sultan Mehmet mumyalanmış son padişahmış. O zamana kadar savaşta ölenler hariç tüm padişahlar mumyalanırmış. Bu Türklerin geçmişinden gelen bir özellikmiş, Müslümanlıkla alakalı değilmiş.

Link to comment
Share on other sites

Ee tutmayalım sizi Avrupa dediğiniz yer ne kadar uzak ki? Bu kadar da küçük görmeyin ülkenizi! Fakir edebiyatı bize yakışmıyor siz kendinize yakıştırıyorsanız ne ala! Küçük bir de hatırlatma yapayım; milenyumla birlikte Avrupa'nın o muhteşem şaşalı dönemleri son bulmaya başladı. Son krizde bunu perçinledi. Avrupa artık Dünya'nın bir çok ülkesine bağımlı yaşamaya başladı. Bir Rusya, bir Çin, bir Amerika, bir Japonya, bir İran hatta siz inanmasanız da bir Türkiye olmadan Avrupa kendi devamını getiremez!

Elinizdeki sunulara cevap vereyim;

Teknoloji; Amerika, Japonya

Bilim; Çin, Japonya, Amerika, Almanya

Eğitim; Amerika, İngiltere ( O da geçmişi imparatorluk dönemine dayanan ünileri sayesinde), Almanya (Hitlere dua etsinler bu mekanik devrimleri için)

Sanat; Avrupalıların elinde ki tek şey, o da birbirlerine satıp satıp duruyorlar. Çevir kazı yanmasın hesabı.

Edebiyat; Amerika, Fransa, Türkiye

Çalışma; Avrupanın iş gücü kalmadı bu alanda, Çin, Türkiye, Afrika, Rusya, Amerika

Temizlik; Gidin bir avrupayı görün, İstanbul gül bahçesi gibi gelir size; Lüksemburg, İsviçre, İsveç, Finlandiya (Bunlara Avrupa demeyin sakın! Bahsettiğiniz Avrupa'nın AB olduğu aşikar ), Avustralya, Japonya

Bakıyorum da Avrupa'nın bizden 50 yıl ileride olduğu bir alan dahi göremiyorum. Onların tek avantajları bizden çok daha önceden birleşmiş olmaları ve dinlerinin daha eski tarihe dayalı olması.

Size buradan söylüyorum iyi okuyun ve bir yere yazın 10 yıl sonra bu ülke Avrupa'ya ihtiyacı olan enerjiyi sağlayacak ülke olacak. O zaman görün bakın kim kimin 50 yıl önünde.

Bugün BM, AB, NATO gibi kuruluşlar gıkını çıkartmazken İsraile ve Çin'e kafa tutacak kadar dinamikleri olan bir ülkeyiz. Saygı duyun yermeyin kendi ülkenizi!

Tartışma için de küçük bir not ekleyeyim; Mumyalama müslümanlıkta örneği olmayan bir uygulama. Bir örneğini dahi bulursanız bana iletirseniz sevinirim, araştırmak isterim.

Ben ülkemle ve bu ülkede yaşamakla her zaman gurur duydum ve duyacağım,dikkat edilirse yerdiğim nokta ülkem değil,ülkem içinde hala Avrupalıların 18.yüzyıldaki halleri ile bizi karşılaştırmaları.Yorumları yazanların çoğunun genç arkadaşlar olduğunu tahmin ediyor ve onlara şu tavsiyede bulunuyorum:

Geçmiş tarihe aittiribugün ise bize.Bugün için yapamız gereken şey çok çalışmak ve eleştirdiğimiz Avrupayı geçip ondan sonra çocuklarımıza(sizin dediğiniz gb inşaallah 10 yıl sonra) gerçekten övünebilecekleri bir ülke inşa etmek.Kaldı ki,laf milliyetçiliği yapmamalı,çok çalışmalı,çok hem de çok.Ulu Önder Atatürk'ün dediği gibi:İhtiyacımız olan tek bir şey var,o da çok çalışmak.

Bu cümleleri yazan kişi ise 10 yıldır ülkesine emeği ile hizmet eden,vergisini veren,askerliğini yapmış,kurallara uyan ve canından çok bu ülkeyi ve insanlarını seven biri.

Murat Bardakçı'nın açıklaması ise bilim açısından oldukça değerlidir ve gençlerimize herşeyi teoloji ile analiz etme alışkanlıklarından vazgeçmeleri için iyi bir örnektir.

Sağlıcakla.

Edit:Bir zamanlar bu ülkede bie kesime beğenmiyorlarsa İran'a gitmeleri salık verilerdi,şimdi siz aynısını yapıyorsunuz ve güzel düşüncelerinizle çelişiyorsunuz,moderatör olarak(anlam gereği)daha dikkatli olmanız gerekir.Yoksa One Minute der birileri.

Link to comment
Share on other sites

....

Bir zamanlar bu ülkede bie kesime beğenmiyorlarsa İran'a gitmeleri salık verilerdi,şimdi siz aynısını yapıyorsunuz ve güzel düşüncelerinizle çelişiyorsunuz,moderatör olarak(anlam gereği)daha dikkatli olmanız gerekir.Yoksa One Minute der birileri.

Ben bir hayalci değilim, ne alırım başka hayalleri, ne satarım hayallerimi. Bu sebeptendir ki Osmanlı Devleti olmayı hayal etmem edenide açıkcası gerçekci bulmam hatta ve hatta bunu düşüneni kanımca bölücü adlederim. Buna rağmen bir başkasında da küçük görülmesine dayanamam. Belki anlatmak istediği sizin de değindiğiniz gibi "bu olmayın, daha iyisi olmak için önünüze bakıp çalışmalısınız" anlamı olsa dahi, kıyas eğer bizi bizden ötürü sevmeyenlerle yapılıyorsa "bir dur" demeden geçemiyorum. Hele hele bu kadar genç okuyanı, takip edeni olan bir sitede Türk'ün özgüvenini hatırlatmak istiyorum her daim. Sert çıkışım bundandır. Anlayacağınız kıstaslarım ne Orta Asya ne de Avrupa bu sebeptendir ki İran'a insanları salmaya çalışanlarla, Avrupaya kaçmak için fırsat kollayanlarla aynı kefeye konulmak istemem.

Tekrar edeyim, bu sitenin yaş ortalaması ciddi küçük olduğundan, iç karartıcı değil kesinlikle özgüveni okşayıcı konuşmak çok daha mantıklı geliyor bana. Yoksa moderatör olarak (anlam gereği) işim yol göstermek bile değil, eşitliği sağlamak. Ee olsun o kadar da "süper"liğimiz dimi :D

Link to comment
Share on other sites

Tekrar edeyim, bu sitenin yaş ortalaması ciddi küçük olduğundan, iç karartıcı değil kesinlikle özgüveni okşayıcı konuşmak çok daha mantıklı geliyor bana. Yoksa moderatör olarak (anlam gereği) işim yol göstermek bile değil, eşitliği sağlamak. Ee olsun o kadar da "süper"liğimiz dimi :D

Bak bu konuda haklısın işte dostum,bunu düşünmediğimi itiraf edeyim.Bundan böyle bu noktayı da hatırlayacağım.

Süperliğe gelince;hak,hakedenindir.

Saygılar.

Link to comment
Share on other sites

Fatih Sultan Mehmed’in Fatih’teki türbesi boştur!

KONU padişah mumyalarından ve Fatih’in naaşından açılmışken, Fatih ile ilgili olan ve çok az kişi tarafından bilinen bir söylentiyi yazmadan edemedim: Fatih Sultan Mehmed’in kendi inşa ettirdiği camiin hemen yanıbaşındaki türbede değil, başka bir yerde defnedilmiş olduğu söylentisini...

1800’lerin sonu, İkinci Abdülhamid’in iktidar yıllarıdır. İstanbul’da Nisan yağmurları her zamankinden fazla yağmış, şehri seller ******ürmüş, Fatih ve Karagümrük tarafları göle dönmüştür.

Büyük selin hemen ertesi günü, semt sakinleri arasında bir dedikodu çıkar: Fatih Sultan Mehmed gece rüyalarına girmiş, ‘Boğuluyorum, beni kurtarın’ demiş ve Abdülhamid, söylentilerden ánında haberdar olmuştur.

Padişah, itfaiye kumandanı Mehmed Paşa ile amcası Sultan Abdüláziz’in damadı Şerif Paşa’yı hemen türbeye gönderir. Mezarı açıp cenazeyi kontrol edecek, rüyanın doğru olup olmadığını araştırıp rapor vereceklerdir. Ama göndermeden önce her ikisine de türbede göreceklerini hiçbir yerde söylemeyeceklerine dair sıkı sıkı yemin ettirir.

Paşalar, türbeye gider ve sandukayı kaldırıp mezarı kazdırırlar. Bir hayli derine inmişlerdir ama ortada Fatih’in cesedinden eser yoktur. Derken, önlerine demir bir kapak çıkar, açarlar ve taş bir merdiven görürler. Ellerine birer lamba alıp merdivenden iner, bu defa daha derinlere uzanan bir dehlizle karşılaşırlar. Metrelerce yürür ve ufak bir salonu andıran bir başka mekána gelirler.

Ortada musalla taşını andıran bir mermer, mermerin üzerinde de bir tabut durmaktadır. Bir hayli zorlanarak tabutu açar ve içinde bozulmamış bir mumya bulurlar: Fatih’in mumyasını. Hükümdarın yüzü, hálá zamanında çizilmiş resimlerdeki gibidir.

Paşalar mumyanın başında dua eder, sonra tabutun kapağını kapayıp hayatta bulunan bir hükümdarın huzurundan ayrılma protokolüne riayet ederler; sırtlarını mumyaya dönmeden, adımlarını geriye doğru atarak uzaklaşırlar. Yukarıya çıkar, kapağı kapatır, sandukayı da yerleştirir ve gördüklerini Sultan Abdülhamid’e anlatırlar. Padişah, Fatih’in mezarını su basmamış olmasından dolayı gayet memnun olur ve Paşalar’a ettikleri yemini hatırlatıp ‘Yemininize sadık kalınız, gördüklerinizi unutunuz!’ diye ihtar eder.

Ama aradan çok seneler geçince, Damad Şerif Paşa yeminini bir tarafa koyup hadiseyi yakınlarına anlatır.

Damad Şerif Paşa, yahut Cumhuriyet dönemindeki adıyla Şerif Çavdaroğlu, hadiseyi 1940’lı senelerde o zamanın en meşhur kalem erbábından olan İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın Mercan’daki konağında yapılan musikili bir sohbet meclisinde de söyler ve anlattıkları o günlerde çıkan bir tarih dergisinde sansürlü bir biçimde yayınlanır. Şerif Paşa’nın bu mumya macerasını, İbnülemin’in konağına devam eden ve Paşa’nın söylediklerine bizzat şahit olan birkaç kişiden, bundan senelerce önce ben de dinlemiştim.

Fatih Sultan Mehmed’in mumyalanmış cesedinin kendi adıyla anılan camiin hemen yanıbaşındaki türbesinde mi, yoksa bir başka mekánda mı olduğu muammasının çözümü, bugün aslında son derece kolay bir iş. Arkeologların ve hazine avcılarının kullandıkları yerin altını gösteren dedektörler vasıtasıyla birkaç saatte halledilebilecek bir mesele!

KAYNAKÇA:MURAT BARDAKÇI...HÜRRİYET GAZETESİ..12.05.2004

İsmail Hakkı Uzunçarşılı, 1975 yılında Türk Tarih Kurumu’nun çıkarttığı hacimli üç aylık “Belleten” dergisinde Topkapı Sarayı Arşivlerine dayandırarak Fatih Sultan Mehmed’in ölümünü anlatıyor.

“...Fatih Sultan Mehmed’in gasl edilmesi de elemli olmuştur. Yazın sıcağında on günden ziyade elbisesi ile kapalı kalan ceset koktuğundan yanına kimse gidememiş Baltacılar Kethüdası Kasım ile ânın usta dediği tahnit memuru ölüyü beraber soyup dahili ağşasını (iç organlarını) çıkarmak sûretiyle mumyaladıktan sonra kefenlenmiştir ve sonra da merasimle defnedilmiştir.” Uzunçarşılı, Fatih’in defin işlemini anlattığı yukarıdaki paragrafa düştüğü dipnotla daha da şaşırtıyor bizi ve hiç de dolaylı bir anlatım yolu seçmiyor; “Osmanlı padişahlarından Osman Gazi, Murat Hüdâvendigâr, Yıldırım Bayezid, Çelebi Sultan Mehmed, İkinci Murad’ın cesetleri muhtelif sebeblerle mumyalıdır. Emir Süleyman Çelebi ile Musa Çelebi ve Kanuni Sultan Süleyman’ın cesetleri de mumyalıdır.”

Uzunçarşılı son baskısı 1988’de yapılan Türk Tarih Kurumu etiketli Osmanlı Tarihi 1. cildinde İstanbul’un fethine kadarki dönemi ele alırken Osmanlı sultanlarının ölümleri ve defin işlemlerine de yer veriyor.

Yaralı Sırp asilzadesi tarafından savaş meydanında şehid edilen Sultan Murat’ın Bursa’ya getirilişini şöyle anlatıyor Uzunçarşılı; “Sultan Murat’ın cesedi tahnit edilerek Bursa’da Çekirge’de yaptırmış olduğu türbesine gönderilerek ağşâ—ı dahiliyesi(iç organları) vefat ettiği yere gömülmüş ve üzerine türbe yapılarak zamanımıza yakın devre kadar “Meşhed—i Hüdâvendigâr” adıyle devam etmiştir.” Kosova’dan Bursa’ya ******ürülen cesedin mumyalanmadan korunması mümkün gözükmemektedir.

Yıldırım Bayezid’in ölümünü müteakip cesedinin tahnit edilerek Akşehir’e Mahmut Hayrâni türbesine konulduğu yazılıyor. Sonra, Timur, Semerkant’a dönerken cesedin “hükümdarlara mahsus merasimle defnedilmesi” tavsiyesiyle birlikte oğlu Musa Çelebi’ye teslim ediyor.

Yıldırım Bayezid’den sonra Osmanlı’yı toparlayan Çelebi Mehmet’in ölümü Sultan Murad’ın Bursa’ya gelmesine kadar kırk gün gizlenir. Rum tarihçisi Dukas, Mırmıroğlu tercümesinde olayı şöyle anlatıyor: “Edirne sarayında vefat eden Sultan Mehmet’in cesedi kırk gün sarayda saklandı ve ölümünü dört kişiden başka kimse bilmiyordu. Bilenler, Bayezid, İbrahim ve iki hekim. (Uzunçarşılı, Hacı İvaz Paşa’yı da ekliyor.) Bunlar her gün saraya gidip çıkıyorlardı tedavi için etraftan ilâçlar getiriliyor diye ortalığın şüphesini uyandırmak istemiyorlardı. Hekimler ölünün karnını açarak bağırsak, ak ve kara ciğerlerini çıkarıp cesedin içini kâmilen yıkadılar ve cesetten çıkardıkları maddeleri ölünün bulunduğu odayı kazarak gömdüler ve sonra cesede ıtriyat sürdüler ve kefenlediler ve hayatta imiş gibi yatağa yatırdılar.” Uzunçarşılı Çelebi Mehmet için Belleten’de “mumyalandı” diyor.

Mustafa Armağan’ın Bursa Yeşil Türbe’de Başbakanlığın izniyle araştırma yapan Kâzım Baykal’dan aktardığına göre “Çelebi Mehmet’in cenazesi ne mumyalanmış ne de gömülmüştür”. Fakat, tabutu girişteki mumyalığa konmuştur. Burada Selçuklular’dan gelen bir gelenek devam etmekle beraber yapılan tahnit işleminin daha zayıf kaldığı ya da daha zayıf uygulandığı sonucuna varılabilir belki. Fakat, tahnit edilen son padişah Kanuni Sultan Süleyman’a kuvvetli bir tahnit tekniği uygulanmıştır, belki de öyle gerekmiştir.

Kanuni’nin mumyalanması

Sokollu, Kanuni’nin ölümünü vezirlerden bile saklar. Necdet Sakaoğlu’nun Bu Mülkün Sultanları kitabından devam edelim: “Tabib İbn Kaysun, İmam Derviş Efendi ve rikâbdar Mustafa Ağa ve Musâ Ağa ve Hasan Ağa, cümlesi on iki nefer kimesne mübarek cesedini gasledüp tekfin eyleyüp namazunu kılup tabut ile taht altında emanet kodular.” Sakaoğlu tarihçi Selaniki’ye dayanarak şunları yazıyor; iç organları çadırında yatağının bulunduğu yere gömülerek cesedi tahnit edildi. Tahnit işlemi türlü ilaçlar, misk ve amberlerle yapılıp ceset sımsıkı muşambalara sarılarak bir tabuta yerleştirildi; tarihçilerin deyimiyle Sokollu, Kanuni’yi âdeta pastırma yaptı! Kanuni’nin ölüm tarihi de 21 Haziran. Yaz sıcağının en kuvvetli olduğu bir zamanda koca padişah mumyalanmış olarak 48 gün saklanıyor.

Beni rahmetten mahrum etmeyin

Sultan II. Murat nüzûl isabetiyle 3 Şubat 1451’de vefat etti; cesedi tahnit edilip, Halil Paşa tarafından oğlu Manisa Valisi Şehzade Mehmed’e acele haber gönderildi. O gelinceye kadar ölüsü muhafaza olundu. 16 gün sona oğlu gelerek hükümdar ilân edildikten sonra vasiyetnâmesi mucibince cesedi Bursa’ya naklonularak türbesine defnedildi. Yanına hiç bir kimsenin konulmamasını vasiyetinde kendisi istemiştir. Sultan 2. Murat vasiyetinde öldükten sonra mumyavâri bir defin istememiş fakat Uzunçarşılı’nın anlattığına göre o da kısmen “tahnit” edilmiş.

Aşıkpaşazâde tarihinde II. Murat’ın vasiyetnâmesinde “Beni bu rahmetten mahrum etmeyin” dediği ve mezarının üstünün açık olmasını vasiyet ettiği söyleniyor. II. Murat mumyalanmak istemiyor, çünkü Allah’ın rahmetinden mahrum olmaktan korkuyor. Bu da o dönem yapılan mumyalama/tahnit işlemlerine İslam fıkhı açısından şüpheli yaklaşılmaya başlandığını gösteriyor. Bir de, daha önceki yapılan mumyalama olaylarının varlığını doğruluyor.

Tâc—ü’t Tevârih’te de Cem Sultan’ın öldükten sonra ağşasının çıkartılıp göbeğinin misk ve amberlerle doldurulduğu, muşambalara sarılarak demir bir tabuta konduğu anlatılıyor. Cem Sultan için doğrudan mumyalandı denmemekle birlikte, benzer işlemlere tâbi tutulmuş olduğu anlaşılıyor.

----------------------------------------------------------------------

BELLETEN Dergisi, 155, Cilt: XXXIX - Sayı: 155 - Yıl: 1975 Temmuz

Uzunçarşıl, İ.H, Osmanlı Tarihi, c:1

40 Mumya

Kendisiyle Amasya’da görüştüğümüz ve belki de Türkiye’de mumyalar üzerine çalışma yapan tek kişi olan Sanat Tarihçisi Muzaffer Doğanbaş, çeşitli sebeplerden açığa çıkmış 7—8’i Hıristiyan kişilere ait 40’a yakın mumyadan bahsediyor. Açığa çıkmayan yüzlerce mumyanın daha var olduğu tahmin ediliyor. Tarihçi Necdet Sakaoğlu da Doğanbaş’ı destekler mahiyette konuşuyor: “Eski Selçuklu kümbetlerindeki cesetlerin hemen hepsinin tahnit edilmiş olduğunu düşünüyorum.”

Kanuni’nin mumyalanması

Sokollu, Kanuni’nin ölümünü vezirlerden bile saklar. Necdet Sakaoğlu’nun Bu Mülkün Sultanları kitabından devam edelim: “Tabib İbn Kaysun, İmam Derviş Efendi ve rikâbdar Mustafa Ağa ve Musâ Ağa ve Hasan Ağa, cümlesi on iki nefer kimesne mübarek cesedini gasledüp tekfin eyleyüp namazunu kılup tabut ile taht altında emanet kodular.” Sakaoğlu tarihçi Selaniki’ye dayanarak şunları yazıyor; iç organları çadırında yatağının bulunduğu yere gömülerek cesedi tahnit edildi. Tahnit işlemi türlü ilaçlar, misk ve amberlerle yapılıp ceset sımsıkı muşambalara sarılarak bir tabuta yerleştirildi; tarihçilerin deyimiyle Sokollu, Kanuni’yi âdeta pastırma yaptı! Kanuni’nin ölüm tarihi de 21 Haziran. Yaz sıcağının en kuvvetli olduğu bir zamanda koca padişah mumyalanmış olarak 48 gün saklanıyor

İçki meseleside Bardakçı'nın iddası değil, Osman Ertuğrul Efendi (Torunu)'nin söyleminin dile getirilmesidir. Zaten konuyla ilgili en büyük dayanakda budur. Kaldı ki karşı tezi veren Armağan'ın dayanakları da söylendiğini idda ettiği sözlerdir. Yani ikiside havada ve kanıtlanması zor. Lakin mumya olayı biraz daha spesifik bir konu.

Link to comment
Share on other sites

Archived

This topic is now archived and is closed to further replies.

  • Recently Browsing   0 members

    No registered users viewing this page.

×
×
  • Create New...