Jump to content

mucit41

Üye
  • Posts

    3550
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    12

Everything posted by mucit41

  1. Window8 de windows içinde bulunan Prefetch klasörün içindekileri Layout haricinde neler varsa her şeyi silmek işletim siteminin bozulmasına ve sistemi açılmaz (çökme) hale getirirmi? İşin uzmanlarından bu konu hakkında bilgi istiyorum.Bilgileriniz lütfen.
  2. Ben hesap istemiyorum,tek istediğim pz nin sentry için çalışan güncel configi,configi pm den gönderirsen sevinirim ben.Ricamdır.
    1. Bay_RC
    2. forjest

      forjest

      Bana pek inandırıcı gelmedi ama :D

    3. mucit41

      mucit41

      Dursun'la Cemal kahveye girer. Temel'in oturduğu masaya giderler. Çok şaşırtıcı birşey görürler. Temel sigarasını bir metre uzunluğundaki ağızlığa takıp içer. Dursun dayanamaz sorar:

      -Temel ha o ağzundaki nedur ula niye oyle içeyisun?

      -Sorma uşağum doktor sigaradan uzak dur dedu da...

  3. Forbes dergisi hayatımızın bir parçası haline gelen kablosuz internet ve cep telefonları konusunda son araştırmayı yayınladı.   Anne-babaların çoğu civa, egzos dumanı, haşere ilaçları gibi zehirli kimyasallardan çocuklarını uzak tutar. Bunun sebebi Dünya Sağlık Örgütü'nün 'kansere sebep olan maddeler' (Class 2B Carcinogens) listesinde yer alan 250 maddeden biri olmalarıdır. Oysa ki aynı listede TV, radyo, mikrodalga fırın, cep telefonu ve kablosuz internet bağlantıları (Wi-Fi) tarafından yayılan radyo ve elektromanyetik dalgalar da (RF/EMF) yer alır ama bu maddeler kadar dikkat çekmez. Vatan'ın haberine göre ancak son araştırmalara göre mümkün olduğunda çocukları bu dalgalardan korumamız şart. Bunu söyleyen "Journal of Microscopy and Ultrastructure" dergisinde yayınlanan son bilimsel çalışma... ETKİSİ 30 YIL SONRA ORTAYA ÇIKACAK Elektromanyetik dalgalara uzun süre maruz kalan kişilerde; kanser riski artıyor, sperm sayısı düşüyor ve başka hastalıklara da kapı aralanıyor. Maruz kalınan elektromanyetik dalgaların kansere dönüşme süresi 30 yıl ya da daha fazla olarak hesaplanıyor. Bir zamanlar sigara için 'zararsız' denip yıllar sonra kanser patlamasıyla bilinçlenme yaşandığı gibi elektromanyetik dalgalar konusunda da bundan 30-40 yıl sonra benzer bir durumun yaşanabileceği belirtiliyor. "Wi-Fi bizi yavaş yavaş öldürüyor mu?" makalesini yazan Mark Gibbs'e göre 50-100 yıl sonra dönüp baktığımızda cep telefonu ve kablosuz internetin nasıl insanlık tarihinin en büyük sağlık krizine sebep olduğuna şaşırabiliriz. ARAŞTIRMANIN ÇARPICI SONUÇLARI: - Çocukların beyin dokuları yetişkinlere oranla çok daha ince. Bu nedenle elektromanyetik dalgalar çok daha içerilere nüfuz edebiliyor. Bu da beyin dokularını ve hücrelerini olumsuz etkileyebiliyor.  - Riskin en yüksek olduğu dönem bebeğin henüz anne karnında olduğu dönem. Hamilelerin evinde Wi-Fi bağlantı kullanılması, cep telefonunun sürekli yakında tutulması kesinlikle önerilmiyor.  - Sutyenlerde taşınan cepler göğüs kanseri riski artırıyor.  - Cep telefonlarının kılavuzlarında elektromanyetik dalgalara maruz kalmanın tehlikelerinden geniş söz ediliyor .  - Kablosuz internet ile çalışan cihazların satışları mutlaka yakından izlenmeli.  - Elektromanyetik dalgalara maruz kalma limitleri konusunda uyarı yönetmelikleri 19 yıldır değiştirilmiş değil. http://www.ulusalpost.com/bu-uyari-sokedecek-36729h.htm
  4. <1>Bulunduğunuz iş ya da ev ortamını aşırı derecede ısıtmayın ve dönem dönem havalandırın. Aniden soğuk havaya çıkmak sizi daha çok üşüteceği gibi ani kalp krizlerine yol açabilir. <2>Eğer kış aylarında çok üşüyorsanız, halk arasında "vicks" olarak anılan mentollü bir kremi ayağınızın altına sürüp, iyice yedirdiğiniz zaman gün boyu üşümenizi engelleyecektir. İnsan vücudu en büyük soğuğu ayaktan alıyor. <3>Yine insan vücudu ayaklardan üşümeye başladığı için tabanı yüksek, su geçirmeyen ayakkabıların tercih edilmesi gerekiyor. <4>Düzenli uyumak ertesi gün daha az üşümenizi sağlayacaktır. <5>Boyun ve baş kısmı da ayaklar kadar önemli. Hasta olmamak için sokağa çıkarken boyun ve baş kısmını korumak için, kaşkol, şal ve bere gibi giyisiler tercih edilmeli. <6>Bol bol sıcak çay ve çorba gibi besinler soğuğa karşı koruyucu özelliktedir. <7>Kuru meyveler, bolca sebze, tahıllar ve kış meyveleri de insanı soğuktan koruyarak daha az üşümesini sağlıyor. <8>Çok aşırı kalın ya da ince giyinmemek gerekiyor. Mutlaka vücudun üst ve alt kısımlarında termal içlik kullanmak gerekiyor.  
  5. İnsanların yaşam ömrü tıp ve teknoloji geliştikçe her on yılda bir artmaya devam ediyor.   Bilim kurgu fimlerinde tanık olduğumuz sahneleri gerçeğe dönüştürmeye başlayan dijital teknolojiler, insanların kilometrelerce uzunluğundaki gökdelenlerde yaşayacağı, havada ve karada gidebilen araçlara binecekleri, hastalanmayacakları bir geleceğe giden yolda ilk gelişmeler olabilir mi? Bilim insanları, dünyanın 2163 yılında nasıl bir yer haline geleceğini tartıştı. Tıp Gelecekte insanlar doğumdan önceki tedaviler sayesinde 150 yıl yaşayabilir. Gelişen gen terapisi, doğum öncesinde mitokondriyal hastalıkları ortadan kaldıracak. Bir yüzyıl sonra, insanları kansere veya Alzheimer gibi hastalıklara yakalanmayacak. Gelişen kök hücresi tedaviler, insanların ‘yenileme’ özelliği kazanmasına, kaybettikleri kol ve bacakların yanı sıra organlarını yenilemelerini sağlayacak. Damarlarımızda dolaşacak nano makineler, tespit ettikleri hastalıkları yok edecek, hücre ve doku bozukluklarını onaracak. Robotlar Robot teknolojisi geliştikçe, insanların iş bulma imkanı da tehdit altına giriyor. Peki, insan ömrünün 100 yıla ulaşacağı gelecekte, bu kadar uzun süre insanlar çalışmayacaksa ne yapacak? Futurist.com sitesinin kurucusu Glen Heimstra, “Eğer gıda ve ürünlerin üretilmesinde insanlar çok az yer alacaksa, o zaman hizmetler üzerinde odaklanma artacak” diyor. Hizmet sektörü patlama yaşayabilir. Özellikle de eğlence sektörü, robotlar sayesinde boş zamanı artacak insanların taleplerini karşılamaya çalışacak. Peki, kapitalizm makinesini ayakta tutan mekanizma ne olacak? Örneğin ABD’nin Alaska eyaleti, petrol üretiminden elde edilen gelirden her vatandaşına maaş ödüyor. Kısaca, geleceğin ekonomisi için mühim olan kelime, enerji. Enerji Fotovoltaik teknoloji geliştikçe, güneş enerjisi geleneksel enerji kaynaklarını daha da fazla zorluyor. Ancak petrolün alternatifi olan başka seçenekler de mevcut. Nükleer santralleri daha güvenli inşa etmek ve nükleer atıktan kurtulmanın yollarını geliştirmenin yanı sıra, tıpkı Güneş’teki tepkimeler gibi enerji üretecek füzyon reaktörleri de tasarım aşamasında. Bu reaktörler, yüksek seviyeli radyasyon olmadan çok yüksek miktarlarda enerji üretilmesine imkan verecek. Dahası, Dünya’nın alt yörüngesine gönderilmesi planlanan solar-uydular, yörüngeden Dünya’ya enerji ışınları yollayacak. Kısaca, gelecekte fosil yakıtlardan kurtulmak sanıldığından daha kolay olabilir. Şehirler Eğer atmosfere bugün olduğu kadar karbondioksit yaymaya devam edersek, sıcaklık gelecek yüzyılda 3-5 derece yükselebilir. NASA’nın Goddard Uzay Araştırmaları Enstitüsü’nde iklimbilimci olan Gavin Schmidt, ‘deniz seviyesinin yaklaşık 1 metre yükselmesini beklediklerini’ belirtti. Schmidt, “Bu durum her yerin Venedik gibi bir görünüm kazanması demek” derken, sel ve fırtınaların neden olacağı sonuçlara işaret etti. Deniz seviyesinin 1 metre ve üzerin yükselmesi, ABD’nin New Orleans kentinin yanı sıra, Hollanda ve Bangladeş gibi ülkeleri de sular altında bırakabilir. Çin’in büyümekte olan Guangdong ve Shenzhen kentleri de tehdit altındaki şehirlerden sadece birkaçı. İnsanların Dünya’da sürekli artan faaliyetleri hem yaşam alanlarının azalması, hem de binlerce canlı türünün tehdit altına girmesi demek. Gelecek, 65 milyon yıl öncesindeki Kretase Çağı’ndan bu yana en büyük canlı türü imhasıyla karşılaşabilir. ABD’nin California Üniversitesi’nden biyolog Anthony Barnosky, ‘300 yıl içinde Dünya’da yaşayan memeli türlerinin yüzde 75’inin yok olabileceğini’ belirtti. Biyoçeşitlilik Kısaca, gelecekte 150 yıl yaşayacak biri ömrü boyunca fil, kaplan, şempanze gibi hayvanları görmeyebilir. Arizona State Üniversitesi’nden biyolog Quentin Wheeler ise ‘bitki türlerinin en az yüzde 20’sinin tehdit altında olduğunu’ belirterek, “Hawaii’ye bir bakın... Torunlarımız bugün turistleri en çok çeken çiçekleri görmeyebilir” dedi. İnsan beyni Yüzyıl sonra, klavye ile yazı yazmak kuş tüyü kalemlerle parşömene yazı yazmak kadar eski bir yöntem olarak kabul edilecek. İnsanlar, konuşmalarının sanal ekranlar üzerinde belirmesiyle değil, doğrudan beyinleriyle bilgisayarlara bağlanarak yazı yazabilecek. Pennsylvania Üniversitesi Beyin Hasarı ve Tedavi Merkezi’nden sinirbilimci Douglas Smith, gelecekte bir ‘ıslak bağlantı’ sayesinde mühendislikten geçen sinirlerin bilgisayardaki gibi organik materyallere bağlanabileceğini belirti. Bu tür bir arayüz, insanların doğrudan görsel klavyeleri kontrol etmesine imkan tanıyacak. Smith, “Sadece bir sinir dürtüsüyle internette gezineceğiz” dedi. Makineler Süperbilgisayarlar her yıl işlem kapasitelerini artırıyor. Çin’in Tianhe-2 süperbilgisayarı, geçtiğimiz ay dünyanın bir numaralı bilgisayarı oldu. Tianhe-2, saniyede 33,860 trilyon hesaplama yapabiliyor. Peki, insanlar ne zaman beyinlerini bilgisayarlara aktaracak? Bu çalışma Rus milyarder Dimitri Istkov’un 100 kişilik bilim insanı ekibiyle yürütülüyor. Amaç, 2045’te insan zihnini dijital ortama aktarabilmek ve ölümsüzlük kazanmak. Uzay kolonileri Dünya’nın ardından insana neresi ev olacak? Ay, Mars, Titan veya yörüngemize yakın zararsız bir asteroit? Apollo programlarıyla 1960’larda hız kazanan uzay keşfi, özel şirketlerin desteklediği yörünge altı projeler ve kargo taşımacılığıyla giderek hız kazanıyor. Gelişen roket teknolojisi, bir gün nükleer güçlü roketlerin inşa edilmesiyle insanları Mars’a taşıyabilir. Dahası, Dünya için son derece önemli madenler içeren asteroitlerde madencilik yapılması, insanlığın ömrünü uzatmak için gereken bir diğer önemli adım olacak. Sadece 50 yıl sonra, Ay veya Mars’tan Skype ile Dünya ile chat bile yapabilriz? Dünya dışı varlıklar Sadece Samanyolu’nda Dünya benzeri 100 milyar gezegen olduğu tahmin ediliyor. Bu gezegenlerin sadece 10’da 1, yıldızlarının yaşanabilir bölgesinde yer alırsa, su bulunduran, yani yaşama olanak veren gezegen sayısı en az 10 milyar civarında olacak. California Üniversitesi’nden gökbilimci olan Andrew Siemion, “Gelecek 25-50 yıl içinde, gökyüzündeki elektromanyetik spektrumları çok geniş açıdanm gözlemleyebileceğiz" diyor. Siemion, "Anında yapılacak analizler sayesinde, 150 yıl içinde uzaklarda bir yerde Dünya dışı yaşam bulacağız" derken, ‘Güneş Sistemi’ne kurulacak donanımlarla uzaylı arayacaklarını ve yeni teknoloji ürünü radyo teleskopların her açıdan, Uzay’ın her köşesine sinyal göndereceğini, gelenleri yakalayacağını’ belirtti. Kısaca, radyo veya televizyon kullanan bir ‘E.T’ varsa, sinyallerini yakalama şansımız çok daha yüksek olacak. Farklı kişilikler Giderek yaygınlaşan sosyal ağlar, insanların giderek etkileşimlerinin arttığı bir ağ yapısı kuruyor. Güvenlik kameraları her tarafımızı sarmış durumdayken, Google ve Facebook tüm bilgilerimizi topluyor. İnsanlar, bu durumda farklı kişiliklere bürünerek, dijital dünyada birden fazla kimlikle yaşamaya başlayabilir. Peki, sosyal ağlar gerçekten hayatımızı kontrol ediyor mu? Towson Üniversitesi’nde antropoloji profesörü olan Samuel Collins, “Gizliliğin tüm konsepti sürekli yeniden pazarlık yapmaya dayanıyor” diyor. İnsanlar sürekli bilgi parçalarını kontrol etmek ve bu konuda yardım almak ihtiyacı duyuyor, insanları takip etmek ise giderek kolaylaşıyor. Collins, “Çoktan George Orwell’in bahsettiği dönemdeyiz... Bundan sonra ne olacağını düşünmemiz lazım” yorumunda bulunuyor. İnsanları bilgisayarlarla birleştiren teknolojinin yanı sıra, geleceğin insanları genetik mühendislikten geçecek, biyolojik özellikleri artırılacak. Fütürist Jamais Cascio, “Biyolojik gelişmeler, oldukça tehlikeli ve pahalı olacak... Ancak gelecekte insanlar için yaşamak sıkıcı bir hale gelecek... Gelecekte insanların yapacağı biyolojik değişiklikler saçını yaptırmak gibi olmayacak...
  6. ABD Uzay ve Havacılık Dairesi, önümüzdeki Aralık ayında Dünya'nın yarısının 3 gün karanlığa gömüleceğini açıkladı.     NASA yetkilileri yaşanacak bir Güneş fırtınası nedeniyle, 21, 22 ve 23 Aralık tarihlerinde Dünya'nın bir bölümünün Güneş yüzü görmeyeceğini bildirdi. SAKİNLİK ÇAĞRISINDA BULUNULDU Haberi medyayla paylaşan NASA'nın Başkanı Charles Bolden, Dünya kamuoyuna olağanüstü olay karşısında sakinliğini korumasına yönelik çağrıda bulundu. Bolden, uzay olayının son 50 yılın en büyük Güneş fırtınası olacağı için Dünya'daki karanlığın bu kadar uzun süreceğini belirtti. http://www.haberedikkat.com.tr/haber/NASA-Dunya-nin-yarisi-3-gun-karanlikta-kalacak/163230
  7. Kablosuz İnternet Bağlantınızın Yavaş Olmasının 12 Sebebi. Hemen hemen herkesin hemfikir olduğu bir nokta var: Dünyada başımıza gelebilecek en kötü şey kablosuz bağlantımızın olmaması. Ama bazıları için durum farklı. Onlar için hiç bağlantı olmaması yavaş bir bağlantıdan çok daha iyi. İnternet servisi sağlayan kuruluşların en sık aldığı şikayetlerden birisi 'yavaş internet bağlantısı.' Fakat elimizdeki bağlantıdan tam anlamıyla verim almayı öğrenebilirsek, böyle bir şikayette bulunmamıza da gerek kalmayacak. Ekibi ile birlikte dünyanın ilk büyük Wi-Fi ağını inşaa eden Dr. Alex'e göre, halihazırda elimizin altında bulunan internet bağlantısının yalnızca %50'sinden yararlanıyoruz. Bu durumun bazı nedenleri, ve tabii ki çözümleri mevcut! Eğer siz de 'yavaş' bağlantı mağdurlarındansanız, galerimizde sıraladığımız maddelere bir göz atın ve bağlantınızı güçlendirmek için elinizdeki imkanları kullanın. Kaynak:http://onedio.com/haber/this-is-why-your-wi-fi-is-always-slow-382913 1. Güçlü wi-fi sinyalinin en büyük düşmanı ağ üzerindeki trafik.   Kablosuz ağa bağlandığınızda, aslında radyo dalgalarını kullanıyorsunuz. Tıpkı radyo istasyonlarında olduğu gibi, yayın araçlarınında da bir limiti var. Örneğin oturduğunuz binada, ya da sokakta, kaç tane kablosuz ağ olduğu büyük önem taşıyor. Mühendis Steve Biddle'nin yazdığına göre "eğer yüzlerce kablosuz ağın birarada bulunduğu bir çevrede yaşıyorsanız, wi-fi için dünyanın en kötü yerinde yaşıyorsunuz demektir." Telefonunuzdaki bağlantı barlarının tamamen dolu olmasına aldanmayın, eğer bulunduğunuz çevrede sinyal trafiği yoğun ise, bağlantınızdan tam olarak faydalanamıyorsunuz demektir. 2. Cep telefonları, kordonsuz telefonlar, mikrodalgalar, bluetooth cihazları, ve hatta bebek telsizleri bağlantınızı yavaşlatabilir.   Eğer duvarların ötesinde bulunan ve çevredeki sinyal trafiği nedeniyle veri aktarımında oldukça yavaş davranan bir modeminiz var ise, kablosuz bağlantınızın yavaş olması dünyanın en doğal şeyi. 3. Kablosuz bağlantı cihazları aynı anda hem veri alıp, hem de veri gönderemiyor.   Wi-fi cihazları bir seferde ya veri alır ya da veri gönderir, aynı anda iki işlemi de gerçekleştiremez. Bu nedenle, kablosuz bağlantı sağlayan cihazlara yarı-çift yönlü sistem denir. Eğer modeminize kablo ile bağlanıyorsanız, o zaman tam-çift yönlü sistem kullanıyorsunuz demektir ve aynı anda hem veri gönderip, hem de alabilirsiniz. Doğal olarak bağlantı hızınız artar. 4. Aynı wi-fi ağına bağlanmaya çalışan birçok insan var ise, kablosuz bağlantınız yok desek yeridir.   Fakat bu durumun çok kolay bir çözümü var, çünkü aslında modeminizde, kablosuz sinyal gönderebilecek birçok 'kanal' var. Fakat genelde kanal seçimi ile uğraşmayız ve bu nedenle kanal seçiminiz "otomatik" olarak kalır. Modeminizin 'kanal' ayarlarını değiştirin ve en az kullanılan kanalı seçin. Eğer kanal seçimini nasıl yapacağınızı bilmiyorsanız, ücretsiz inSSIDer uygulamasını kullanarak kendiniz için en uygun kanalı bulun. Eğer sinyal alacağınız kanalı kendiniz seçerseniz, bağlantınızda dikkate değer bir artış göreceksiniz. 5. Eğer çok kalabalık bir ortamda yaşıyorsanız, modeminiz en verimli kanalı bulmak için uğraşıyor olabilir ve bu da bağlantınızı yavaşlatır.   İnternet servis sağlayıcıları, yavaş bağlantı alındığı gerekçesiyle şikayet yağmuruna tutuluyor. Ama bu durumda yapabilecekleri çok da bir şey yok! Üşenmeyin ve bağlantınız için bir kanal seçimi yapın. Böylelikle bağlantınızın hızını arttırmış olacaksınız. 6. Wi-fi üzerinden ağa bağlanmak genellikle eternet bağlatısı kadar iyi olamıyor. Bu konuda yapılabilecek çok da bir şey yok!   Biddle bu durumu şöyle özetliyor: "Wi-fi bağlantısı hiçbir zaman eternet bağlantısı (kablolu bağlantı) kadar iyi olamayacak. Bu iki bağlantı şekli birbirine alternatif olamayacak farklı yöntemler. Fizik kuralları değişmediği sürece, bu kural asla değişmeyecek." 7. Bağlantınız hala yavaş mı? İnternete 2000 tane HD fotoğraf yüklemiyorsunuz ya? Eğer öyleyse, sıkıntı buradan kaynaklanıyor olabilir.   Steam, Netflix veya BitTorrent gibi, bilgisayarınızdaki dosyaları ağ üzerinden diğer insanlar ile paylaşmanıza olanak sağlayan programlar, kablosuz ağ bağlantınızı oldukça yavaşlatabilir. Bu tip programlar genellikle arka planda, çalışır vaziyette unutuluyor. Bir kere daha kontrol etmekte fayda var! 8. Modeminizin konumu oldukça önemli.   Kablosuz modemler her yöne sinyal yayarak çalışır. Bu nedenle, modeminizi duvar gibi engelleyici bir nesneye ne kadar yakın yerleştirirseniz, sinyaliniz o kadar yavaşlayacak demektir. Eğer modeminiz ile cihazınız arasındaki mesafe uzaksa, bir yönlendirici alın ve bu yönlendiriciyi ana modeminize bağladıktan sonra, cihazınıza daha yakın bir konuma yerleştirin. İdeal modem konumlandırması için internet üzerinde küçük bir araştırma yapabilirsiniz. 9. Bazı cihazlar kablosuz ağa bağlanmak konusunda diğerlerinden daha iyi.   Eğer bir iPhone 3'e sahipseniz, ve arkadaşınız iPhone 6 ile sizden daha iyi sinyal alıyorsa, sakın şaşırıp kalmayın çünkü bu çok doğal bir şey. Teknoloji geliştikçe, kablosuz ağ bağlantısı verimliliği de haliyle gelişiyor. 10. Modeminizin kullandığı teknoloji de oldukça önemli.   Eğer modeminiz eski ise, yapılacak şey oldukça basit: Derhal 5GHZ frekans ile çalışan yeni model bir modem almalısınız. 11. Modeminizin güç ayarları, sinyal gücünü etkiliyor olabilir.   Eğer modeminizin üzerinden çeşitli güç ayarları varsa, bu ayarı en düşüğe getirmek en makuludur. Bu şekilde kablosuz bağlantı hızınızı arttırabilirsiniz. 12. Son olarak, pozitif olun ve çevrenize pozitif enerji yayın. Belki de modeminizi daha güçlü sinyal vermek konusunda birazcık da olsa etkileyebilirsiniz :)  
  8. 30 Ağustos Zafer Bayramınız Kutlu Olsun Tnctr Ailesi

    1. MOTUN

      MOTUN

      sizinde mucit41

    1. KintaRo

      KintaRo

      mucit abi milliyet.com.tr gibisin. şişirilmiş başlıklarla içi boş haberler.

    2. STAN
  9. Çamaşır makinesi icat edilince çamaşırdan, bulaşık makinesi. icat edilince bulaşıktan kurtulduk.Ama ütü icat edildi hala ütü yapıyoruz. Bi terslik var.

  10. Yarısı kadın yarısı tilki http://www.haberzamani.com/album-p4-aid,2362.html#galeri

  11. Kimi erkek vardır, çok kolay sinirlenir, hemen parlar ve etrafına korkulu anlar yaşatır. O anlarda onunla konuşmak imkansız hale gelir. Kimileri de vardır şeker gibidir. Çok sakindirler ve onları kolay kolay sinirlendiremezsiniz. Bazen sinirlenseler bile bunu pek belli etmezler. Sakinliklerini korurlar ve ona göre tepki gösterirler. Ancak sizinde zaman zaman sevgilinize attığınız mesajın ardından sorun yaşadığınız olmuştur. Erkekler kadınlar gibi değildir ve yazılan anlamsız veya can sıkıcı cep telefonu mesajları, iyi niyetle yazılmış olsa bile erkekleri bazen fena halde kızdırabilir. Nasıl kadınların özel günlerinde sıkıntı ve stres yaşanabiliyor ise erkeklerinde buna benzer zamanları veya anları olabilir. Yani her türlü etkinin erkeği kızdırabileceği bazı zamanlar olabilir ve bu zamanlarda gelen cep telefonu mesajları erkekleri çıldırtmak için yeterli olabilir. İşte erkekleri sinir eden cep telefonu mesajları: ●“Sen hiç romantik mesajlar atmıyorsun. Romantik mesajları hep ben yolluyorum. Beni eskisi kadar sevmiyor musun?” mesajı. ●Her gün telefonla ya da yüz yüze görüşmelerine rağmen telefonlarına gelen “Bir problem mi var? Bu gün hiç mesaj yollamadın. Sorun varsa konuşarak çözebiliriz.” mesajı. ●İsteğinizi olumsuz karşıladıkları anda yolladığınız “Peki…” ile biten imalı mesajlar. ●Olumsuz bir cevap verdiklerinde gelen “Sen bilirsin…” mesajı. ●Görmedikleri ya da cevap yazamadıkları bir mesaj sonrası gelen “Yazdıklarıma cevap vermiyorsun, sen artık beni eskisi kadar sevmiyorsun” mesajı. ●Mesajlaşma alışkanlığı olmamasına rağmen yine de cevap yazan erkeğe gelen “Hep ben mesaj atıyorum. Sen bana değer vermiyor musun? Niye hiç yazmıyorsun!” mesajı ●Tek bir kelimeyle cevaplanacak bir mesaja yazdıkları tek kelimelik cevap sonrası gelen “Sana yazdığım uzun mesajın cevabı bu mu?” mesajı. ●Bir işi olduğunda ve cevap yazamadığında gelen “İşin benden daha önemliyse rahatsız etmeyim seni!” mesajı. ●Bir telefon görüşmesi yaparken gelen mesaj sesi ve sonrasında gelen “Telefonun niye meşgul, kimle konuşuyorsun?” mesajı. ●Günün ilk saatlerinde ya da iş çıkışına yakın bir zamanda gelen “Ne yaptın?” mesajı. İşte bu mesajlar erkekleri sinirlendirip, çıldırtmaya yeten mesajlar. Bir daha ki sefere bu tip mesajlar yollarken bir kere daha düşünün. Kaş yapayım derken göz çıkartmayın!
  12. Bilim dünyası, şimdiye kadar kendisine katkıda bulunmuş birçok bilim adamı, çalışma ve araştırmaya tanık oldu ve olmakta. Bazılarından hiç haberimiz bile olmuyor. Ama bazıları var ki gerçekten de adından oldukça söz ettiriyor. İşte bunlardan bir tanesi Carl Edward Sagan. Carl Sagan, bilim dünyasına büyük katkısı olan bir gökbilimci ve astrobiyolog. Peki nasıl bir katkı sağladı?. Astronomi alanında yaptığı çalışmalardan; SETI'nin (SETI: Search for Extra-Terrestrial Inteligence – Dünya Dışı Akıllı Yaşam Araştırması) ilerlemesine katkıları şöyle dursun, popüler bilimin gelişimini sağladı, hatta bununla da kalmayıp topluma anlatılmasında ve yaygınlaştırılmasında büyük bir rol oynadı. Sagan için kurtuluş daima akıl ve bilimdeydi. Bu yüzden de hayatı boyunca bilimin öncülüğünü savundu. Carl Sagan benim karşıma ilk defa internette bir şeyler okurken gezindiğim sırada, şu cümle ile çıktı “we are all made of stars” (hepimiz yıldızlardan meydana geliyoruz). Cümleden gerçekten çok etkilendim, bu cümleyi araştırmaya devam ettiğim sırada bu defa paragrafın kendisine ulaştım; “DNA’mızdaki nitrojen, dişlerimizdeki kalsiyum, kanımızdaki demir, elmalı turtamızdaki karbon, çöken yıldızların içlerinde yapıldı. Bizler, yıldızların malzemesinden yapıldık” Carl Sagan, işte bu cümlesi ile beni kendisine hayran bıraktı. Peki bu cümleyi nerde ve ne zaman söyledi?. Carl Sagan 1980 yıllarında, yazarlığını ve sunuculuğunu yaptığı “Cosmos” adlı bir belgeseli televizyon ekranında yayınladıktan sonra dünya çapında tanınmaya başlayan bir bilim adamı haline geldi. Ödül de aldığı bu televizyon dizisi çok ilgi gördü. Sagan, bu 13 bölümlük belgeselde, bilim dünyası ile doğrudan bağlantısı olmayan kişiler dahi birçok insana ulaştı. Sagan, bilimi herkesin öğrenmesi gerektiğine inanıyordu. Hatta James Randi bu konu ile alakalı şunları söylemiştir: (orijinal konuşmayı referanslar bölümünde linkiyle beraber bulabilirsiniz). “Carl herkesin bilimsel bir eğitim görmesi ihtiyacının farkındaydı. Herkesin bilim adamı olmasını beklediğinden değil ama en azından belli bir dereceye kadar gerçek dünyanın nasıl işlediğini bilmesi gerektiğini hissettiğinden. Ona daha fazla katılamazdım.” Carl Sagan gerçekten de bunu amaçladı ve herkesin anlayabileceği şekilde akıcı ve sade bir dil kullandı. Belgeselde; görseller, ses efektleri ve elbette Carl Sagan’ın sakin ve belgeselin içine çeken ses tonuyla insanlara bilimi adeta film izletir gibi aktardı. İnternette kolaylıkla bulabileceğiniz “Cosmos” adlı belgeselin yeni versiyonu “Cosmos: Bir Uzay Serüveni” ise Mart 2014’ten bu yana Neil Degrasse Tyson’un sunumu, Haluk Bilginer’ in seslendirmesi ile National Geographic adlı kanalda gösterilmekte. Sagan, bu belgeseli daha sonra kitap haline getirerek kitlelere ulaşmaya devam etti. Kitap, aynı belgeselindeki gibi 13 bölümden oluşuyor. Bu bölümler şöyle: İnsanoğlu uzay okyanusuna açılıyor Canlıların ve evrenin yapısı Coğa yasaları tüm evrende geçerlidir Cennet ve cehennem Başka gezegenlerde yaşam var mı? Keşif yolcularının öyküsü Samanyolu: Gecenin bel kemiği zaman ve mekan içinde yolculuk Başka evrenlerin kapısı kara delikler Sonsuzluğun kıyısı: Dördüncü boyut Aklın evreni Galaktik uygarlık Yaşamak ya da yok olmak konusunda kim karar verecek Kitapta, astronomi alanında yapılmış tüm çalışmalar ve katkı sağlamış bilim adamları, kronolojik bir sıra ile ele alındığı için, net bir biçimde anlaşılıyor. Ayrıca, İskenderiye kütüphanesi gibi büyük, değerli bir yapının yakılması sırasında yok olan bilgiler yüzünden, asırlarca geriye gitmemize de değinilmiş. Carl Sagan’ın bu kadar ilgi görmesindeki en büyük sebeplerden bir tanesi de belgesel ve kitapta kullandığı dilin çok yalın olması. Sagan, bilimsel gerçekleri hayattaki deneyimlerimiz ile bağdaştırarak anlattığı ve çok güzel benzetmeler kullandığı için, kitabı okurken herhangi bir konuda ön bilgi sahibi olmanız gerekmiyor. İhtiyacınız olan tek şey merak ve öğrenme arzusu. Evreni tamamen anlamak için bir sürü cevaba ihtiyacımız var. Dönüp baktığımızda sahip olduğumuz sorular, cevaplara kıyasla bir hayli fazla. Hatta Newton da soruların çokluğu, cevapların azlığı konusunda “Beni dünya nasıl görecek, bunu bilemem, fakat ben kendimi, kocaman bir gerçekler okyanusu önümde keşfedilmemiş dururken, kıyıda kendimi oyalayan kâh daha yumuşak bir taş, kâh daha güzel bir deniz kabuğu bulan bir çocuk gibi görüyorum.” kendisini bu paragraf ile ifade etmiştir. Evreni tamamen keşfetmek şu an için hayal belki ama bir noktasını bile anlamak en azından benim için büyük bir keyif. Kozmos adlı kitapta Demokritus'un şöyle bir cümlesi vardı hoşuma giden: "Bir şeyin nedenini öğrenmeyi, kral olmaya yeğ tutarım". Öncelikle üzerinde yaşamakta olduğum dünyayı, daha sonra dünyanın içinde bulunduğu güneş sistemini, hatta güneş sistemini kapsayan Cosmos’un nedenini anlamak beni daha güçlü kılacak, o zaman gerçekten evrenin bir parçası olduğuma inanacağım. Carl Sagan’ın da dediği gibi “Cosmos’un keşfi kendi kendimizi keşif yolculuğudur” [media]http://www.youtube.com/watch?v=dADUBcoEEHw&feature=share&list=PLBA8DC67D52968201[/media] http://www.bilim.org/carl-sagan-ve-basyapitlarindan-cosmos.html
  13. Keşke bazı rüyalarda " kaydet " tuşu olsaymış.

    1. Makifo

      Makifo

      Forumdaki kodculara söyleyin yazarlar :)

  14. Sahur Yoklaması! Kimler Burada ? Şehirleri Yazalım...

    1. Show previous comments  5 more
    2. SimpsoN_Bart

      SimpsoN_Bart

      papua yeni gine

    3. _ULTIMATE_
    4. 2parmak

      2parmak

      böbreklerimden rahatsızım kalkmıyorum

  15. Oruca niyetleneceklere hayırlı bereketli sahur vakitleri dilerim.Sofaralarınız bereketli Oruçlarınız makbul olsun.

  16. Ortalama bir kullanıcı Twitter da günde 3.5 saat harcarken Twitter bağımlıları günde 10.5 saat harcar.

    1. Show previous comments  2 more
    2. muhabbet1975

      muhabbet1975

      hic harcaniyorum sevmiyorumda orayı

    3. 2parmak

      2parmak

      twitter nedir yenir içilir bişi mi? :)

    4. admince

      admince

      #2parmak Hocam :)

  17. Beyin vücudumuzun en çalışkan organıdır. Günün 24 saati, yılın 365 günü, doğduğunuz günden aşık olduğunuz güne kadar aralıksız çalışır.

  18. Dünya'dan 560 ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızın yörüngesinde yer alan gezegene, Kepler-10c adı verildi. ABD'nin Boston kentinde düzenlenen Amerikan Astronomi Topluluğu toplantısında keşifleri ile ilgili bilgi veren bilim adamları, tıpkı yeryüzü gibi sert bir kabuğa sahip olan gezegenin "Mega-Dünya" olarak tanımlanan yeni bir gezegen sınıfına ait olduğunu belirtti. Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi'nden Prof. Dimitar Sasselov, ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi'nin (NASA) 2009 yılında uzaya gönderdiği Kepler teleskobu ile keşfedilen Kepler-10c gezegeninin, süper-dünyalardan çok daha büyük olduğu için mega-dünya olarak adlandırıldığını belirtti. Sasselov, Kepler-10c'yi tanımlamak için "Canavar Dünya" ifadesini kullandı. Kepler-10c'nin 29 bin kilometre olarak hesaplanan çapı, Dünya'nın çapının iki katı büyüklüğünde. Kanarya Adaları'nda bulunan Galileo Teleskobu ile yapılan ölçümler de gezegenin santimetrekarede 7,5 gram özkütleye sahip olduğunu gösterdi. Daha önce Kepler-10c kadar büyük gezegenlerin, kendilerine çok fazla hidrojen çektikleri için gaz devi Jüpiter'e benzeyecekleri sanılıyordu. Gezegenin yörüngesinde olduğu yıldızın, 11 milyar yaşında olduğu, evrenin oluşumunun ilk evrelerinden ve patlayan yıldızların henüz kayalıklı gezegenler oluşturmak için gerekli ağır elementlere sahip olmadığı dönemden geldiği sanılıyor. Sasselov, "Kepler-10c, kayalıklı gezegenlerin düşündüğümüzden çok daha önce oluştuğunu gösteriyor. Eğer kayalık varsa, o gezegende hayat da olabilir" dedi. http://www.teknolojioku.com/haber/dunyamizdan-17-kat-buyuk-dev-gezegen-bulundu-18563.html
  19. Hollanda merkezli Mars One şirketi 2025 yılı için Mars'a yerleşme çalışmalarına devam ediyor. Binlerce insanın geri dönüşü olmayan bu yolculuk için başvurduğu proje kapsamında seçilecek ekibin hazırlıkları ve seçim aşamaları televizyonda yayınlanacak. Mars One şirketinden yapılan açıklamada, 2 Haziran 2014 itibariyle Darlow Smithson Production ile projenin yayın hakları için anlaşmanın sağlandığı belirtildi. Mars One şirketi bu anlaşmayı projeyi ilerletmek için önemli gördüğünü ve anlaşma yapılan şirkerin önemli bir partner olacağını açıkladı. Read more: http://www.haberuzay.com/2014/06/marsa-koloni-icin-televizyon-anlasmas.html#ixzz33vBKyYC1
×
×
  • Create New...